1 Haziran'02
Sayı: 21 (61)


  Kızıl Bayrak'tan
  AB tartışmaları ve düzenin aldatıcı manevraları
  Denetim tamam, saldırıya devam!
  5 Haziran'da iş bırakarak alanlara!
  Grev yasağı ve sendikal ihanet
  Lastik-İş bürokratlarına işçilerden yoğun tepki
  Kıbrıs üzerine AB pazarlıkları
  Türkiye'de siyaset yapmanın zorluğu ve kolaylığı
  KESK bölge mitingleri...
  Kürdistan'ın öteki parçalarıyla ilişkiler
  Nazım Hikmet 100 yaşında!..
  "Farklı tutum"un sahiplerinin pratiği
  "Ticarethane değil üniversite istiyoruz!"
  Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu Bülteni'nden...
   Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   Emperyalist "şer cephesi"nin başı Bush'un Avrupa turu
   Yurtdışı eylemlerinden...
   Emperyalist dünya ve ABD-Rusya ilişkileri
   Sorun çözümün ta kendisi
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu'nun Gökçesu maden işçilerini ziyareti...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
KESK İstanbul mitingi...

Baştansavma tutum
eylemi peşinen başarısız kıldı

KESK, 25 Mayıs’ta bölge müdürlüklerinin kapatılmasına, zorunlu emeklilik yasasına, yüzde 2.5 oranındaki ücret zammına karşı ve hükümetin yetki alacak sendikanın belirlenmesi sırasında tarafsız olması talebiyle 5 bölgede miting düzenledi.

Marmara bölgesi mitingi İstanbul Çağlayan Meydanı’nda gerçekleşti. Saat 11:00’den itibaren toplanmaya başlayan kamu emekçileri saat 12:00’de Şişli yönünden meydana doğru yürüyüşe geçti.

Miting, bölge düzeyinde düzenlenmesine rağmen katılım beklenenin altında oldu. Eyleme yaklaşık 1000 kişi katıldı. KESK yönetiminin 31 Mayıs’ta yetkiyi alacak sendikaların belirlenmesi öncesi hükümete uyarı amacıyla düzenlediği mitingin ön çalışması yapılmadı.

Eğitim-Sen şubelerinin kitlesel olarak katıldığı eyleme İstanbul’dan Eğitim-Sen 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8 No’lu şubeler, Bakırköy, Şişli, Aksaray, Anadolu Yakası SES şubeleri, Tüm Bel-Sen Genel Merkez ve 1 No’lu şube, Yapı Yol-Sen İstanbul Şube, Haber-Sen, BES, Tarım Orkam-Sen, Kültür Sanat-Sen, SSH; İstanbul dışından ise KESK Kocaeli Şubeler Platformu, KESK Bursa Şubeler Platformu, KESK Kırklareli Şubeler Platformu katıldılar. İşçi sendikalarından Nakliyat-İş ve T. Haber-İş 1 No’lu Şube eyleme katılan işçi sendikaları arasındaydı.

Sendika kortejlerinde “Yetki için, toplusözleşme için, grev için geliyoruz”, “Toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevireceğiz”, “Hükümeti sendikalar karşısında tarafsızlığa çağırıyoruz”, “İşsizliğe, yoksullağa, özelleştirme ve savaşa hayır”, “Mücadele edenler hep kazanamazlar ama kazananlar hep mücadele edenlerdir”, “İş güvencesi yasallaşsın/Haber-İş” pankartları taşındı. HADEP anadilde eğitim, idama hayır vb. yazılı şiarların bulunduğu çeşitli dövizlerle, SY Kızıl Bayrak “Sınırsız grev, genel grev hakkı!”, Halkevleri “Üreten biziz yöneten de biz olacağız” ve İşçi Gazetesi pankartlarıyla katıldılar.

Katılımın düşük olması kitledeki moral-motivasyonu olumsuz yönde etkiledi. Yürüyüş sırasında ara ara yükselen coşku alana girildiğinde yerini dağınıklığa ve kürsüye karşı ilgisizliğe bıraktı. Mitingin en coşkulu anı anadilde eğitim talebi üzerine yaptığı bir konuşma nedeniyle tutuklanan ve ilk mahkemesinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Eğitim-Sen 4 No’lu Şube Başkanı Ahmet Korkmaz’ın konuşması sırasında yaşandı. Eylemden birkaç gün önce serbest bırakılan Korkmaz kürsüye çıktığında kitle coşkulu ve güçlü bir şekilde “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganını attı. Korkmaz konuşmasında “Baskılara, engellemelere, cezaevlerine karşı demokrasiyi, barışı, insan haklarını savunduk. Bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz. Bizi ne cezaevleri, ne sürgünler, ne baskılar insan haklarını savunmaktan, demokrasii savunmaktan, alanlarımızda anadille ilgili talepleri savunmaktan hiçbir güç alıkoyamayacak arkadaşlar. Bu herkes tarafından böyle biline. Dostlarla, arkadaşla birlikte olmak, özgürlük en güzel şey. Özgürlüğe, özgürlük mücadelesine devam edeceğiz arkadaşlar. Hepinizi dostlukla, arkadaşlıkla candan selamlıyorum” dedi.

Dinlenmeyen kürsü konuşmalarıyla devam eylem saat 14:00’de bitirildi.

Eylemde “Çeteler mecliste Türkiye satışta!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Geliyor geliyor genel grev geliyor!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Yaşasın grev, yaşasın toplusözleşme!”, “Devlet güdümlü sendikaya hayır!”, “Parasız eğitim, parasız sağlık!” sloganları sıklıkla atıldı.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul



KESK İstanbul mitinginde işçi ve emekçilerle konuştuk...

“Kazanana kadar mücadele edilmeli!..”

- Sermayenin sosyal, iktisadi ve demokratik hak saldırılarının çok yoğun ve buna karşılık işçi ve emekçilerin taleplerinin bu kadar kapsamlı olduğu bu süreçte mitingi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kocaeli Eğitim-Sen yöneticisi: Kamuoyunun duyarlı olması gerekiyor. Özellikle çalışanların, bugüne kadar üzerlerine binen yükün altında ezilmemesi için işyerlerinin özgürleşmesini, gerçekten kendi haklarına sahip çıkmasını istiyoruz. Miting yalnızca bunun için yapılmıyor. Özellikle İMF politikaları doğrultusunda bölge müdürlüklerinin kapatılması olayı var. Bütün bölge müdürlüklerinin kapatılması burada çalışan insanların iş hakkının sona ermesi anlamına gelecek. Zaten İMF özellikle çalışanların işten ayrılmasını istiyordu. Bunun için de bölge müdürlüklerini kapatmaya çalışıyorlar.

İşveren kamu çalışanlarının işyerlerinde toplusözleşme yetkisini almasını istemiyor. Özellikle MHP’ye bağlı işkollarında baskılar var. Biz mevcut uygulamaları reddeden bir kültürde duruyoruz, ama onlar istedikleri gibi kullanabilecekleri sendikaları istiyorlar. Biz de buna izin vermeyeceğiz, izin vermeyeceğimizi anlatmak için de buradayız.

Taşeron bir işçi: Mitingin çalışmasının iyi yapılmadığını düşünüyorum. İyi bir çalışma yapılsaydı katılım bundan fazla olurdu. Yanı sıra birçok olumsuzluk daha var. Mesala Cumartesi-Pazar günü açık öğretim sınavı var. Öğretmenler orada. Eyleme sendikaların dışında partiler ve diğer kitle örgütleri de katılmalıydı. Koordinasyon olarak çok zayıf kalmış.

Eğitim-Sen üyesi: Tabii ki istenilen düzeyde değil ama yine de katılım iyi. Kamu emekçilerinin mücadelesi bu değil. Daha da güçlüdür. Bu miting bölgesel düzeyde olduğu için katılım istenilen düzeyde değil tabii.

Eğitim-Sen 8 No’lu şube üyesi: Çok kötü değerlendiriyorum. Gerçekten çok az bir katılım var. Emekçilerin bu kadar pasif olmasını üzüntüyle karşılıyorum. Keşke katılım daha yüksek olsaydı. Tabii katılımın yüksek olması için daha çok çaba sarfetmek, emek sarfetmek gerekiyor.

- Saldırılara karşı durabilmek için sizce bu miting yeterli olacak mı?

Kocaeli Eğitim-Sen yöneticisi: Hayır, biz zaten hayatın içindeyiz. Her türlü çevrede bunları insanlara anlatıyoruz. Bu eylem taleplerimizi kamuoyuna duyurmak için yoksa bizim için hayat işyerlerinde akıyor ve biz işyerlerinde zaten varız. Günün 24 saati oralardayız.

- Bu eylem sesimizi kamuoyuna duyurmak için yapılıyor dediniz. Peki taleplerimizi kazanmak için bundan sonra ne gibi eylemlilikler yapılmalı?

Kocaeli Eğitim-Sen yöneticisi: 31 Mayıs itibarıyla toplugörüşme yetkisi alacak sendika belli olacak. Toplugörüşmeyi toplusözleşmeye çevirecek taslaklar hazırladık, bir de kitleyi motivasyon içerisine çekmek gerekiyor. Toplugörüşme fazla bir anlam ifade etmiyor. Eğer onu toplusözleşmeye çeviremezsek taleplerimizi elde etmiş olmayız. Onun için de kitlelerin kendi talepleri konusunda bilinçlenmesini istiyoruz. Mesela bir takvim yayınladık. Her gün bir konuyu tartışıyoruz işyerlerinde. Toplugörüşme taslakları üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Buradaki amaç insanların talepleri noktasında siyasal bir duruşu sağlamak, yani sendikal siyasal duruşu sağlamak. Oradan hareketle de toplugörüşmeyi örmek.

- Diyelim ki toplugörüşme sürecinde binlerce emekçiyle birlikte Ankara’ya aktık. Kitlesel bir sayı da yakalandı. Kararlı bir duruş sergilemedikten, Ankara’ya gidip geri döndükten sonra sizce bu bir işe yarar mı?

Kocaeli Eğitim-Sen yöneticisi: Fiili olarak bunu yapabiliriz. 300-500 kişi bile olsa kitle amacını-taleplerini biliyorsa geri dönmez. Bizim toplugörüşmeden kastımız bu. Dünyanın hiçbir yerinde çalışanlar grev hakkını durduk yere kazanmamıştır. Grev hakkını grev yaparak elde etmişler. Toplusözleşme hakkını da bize altın tepside sunmayacaklar. Toplusözleşmeyi de biz fiili olarak yaparız. 30 bin kişi gidip de dönmeyeceksiniz. Gerçekten 300 bin, 500 bin kişiyle gidip bu ya olacak, ya olacak diyeceksiniz. Böylesi bir duruşun karşısında hiçbir siyasal hareket durumaz diye düşünüyorum. Yeter ki biz inanalım.

Taşeron bir işçi: Yok yeterli olmayacak. Bu miting bir başlangıç olmalı. Eylemlerin arkası gelmeli. Yoksa bu haliyle zor.

Eğitim-Sen 8 No’lu şube üyesi: Yeterli değil. Daha örgütlü eylemler gerekiyor. Bütün halkın katılabileceği eylemler gerekiyor. Sadece memurların, KESK’in değil de bu düzenden memnun olmayan işçilerin, köylülerin, gençlerin katılması gerekiyor. Herkesin alanlara döküleceği bir miting olmalı.

- Haklısınız ama KESK sürece nasıl devam etmeli? İş bırakmalarla mı, genel grevlerle mi yoksa hükümet yetkilileriyle görüşmeler yaparak mı?

Eğitim-Sen 8 No’lu şube üyesi: Ama bugüne kadar hep pasif eylemler yapıldı ve görüldü ki hep aynı yerde sayılıyor. Artık daha radikal, daha keskin çıkışların yapılmasının zamanı geldi. Grevlere, iş bırakmalara evet diyorum. Zamanı geldi bence.

Eğitim-Sen üyesi: Tabii ki mitinglerin bir sürekliliği olması gerekiyor. Ama mitinglerle talepler elde edilemez. Kamu emekçilerinin duyarlı ve hareketli olması gerekiyor.

Süreç içerisinde sendika yasasıyla birlikte yetkiyi almak için Eylül başından itibaren örgütlenme çalışmaları yapılması gerekiyor.

- Mitingler olmalı, örgütlenme çalışmaları olmalı. Tamam bunlar gerekiyor ama haklarımızı kazanmak için ne tip eylem biçimleriyle sürece devam etmeliyiz. İş mi bırakmalıyız, genel grevi mi örgütlemeliyiz...

Eğitim-Sen üyesi: Tabii ki başta iş bırakmalarla, genel grevle süreci kazanabiliriz. Bir eylem diğer eylemi güçlendirmeli, onu aşmalı.

Taşeron bir işçi: Sokağa çıkılması doğru bir eylem biçimi ama daha kararlı daha güçlü gelinmesi gerekiyor. Bunun dışında işyerleri işgal edilebilir. Alanlara çıkılabilir.

- Kazanana kadar mücadele edilmeli diyorsunuz...

Taşeron bir işçi: Tabii ki ama daha kararlı, daha geniş katılımlarla olmalı.



KESK Mersin mitingi...

4 bin emekçi alanlara çıktı!

KESK’in merkezi olarak almış olduğu karar doğrultusunda 5 bölgede yapılması planlanan Çukurova bölge mitingi 25 Mayıs günü Mersin’de yapıldı. Mitingin Mersin’de yapılmasının nedeni, devletin, Newroz’dan bu yana kentte miting yapılmasına izin vermemesine bir son vermek ve ilerici-demokratik muhalefet üzerindeki baskıyı protesto etmekti.

Eyleme Adana, Mersin, Kahramanmaraş, Gaziantep, Karaman, Hatay, İskenderun, Dörtyol, Niğde, Nizip, Mut, Tarsus’tan katılım oldu. Çeşitli illerden Eğitim-Sen, Haber-Sen, SES, BES, Tarım Orkam-Sen, BTS, Kültür Sanat-Sen, Yapı Yol-Sen, Tüm Bel-Sen ve ESM katıldılar. İşçi sendikalarından Mersin Petrol-İş ve Genel-İş’in katılımı anlamlıydı. En kitlesel katılımı Eğitim-Sen sağladı. Antep ve Adana illerinden katılım oldukça iyiydi.

Miting saat 12:00’de İstasyon Meydanı’nda alkış ve ıslıklarla başladı. Devletin bir süredir Mersin’de estirdiği terörü protesto etmek için “Baskılar bizi yıldıramaz!”, SES kortejlerinde ise ağırlıklı olarak “Sürgünler bizi yıldıramaz!” sloganı atıldı. Miting başladıktan sonra 7 Ocak İlköğretim Okulu öğretmenlerinin “Eşit işe eşit ücret!” talebini dile getirmeleri kitleyi coşturdu. Eylemde “Kahrolsun İMF, bağımsız Türkiye!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Devlet güdümlü sendikaya hayır!”, “Toplusözleşme hakkmız grev silahımız!”, “Genel grev genel direniş!”, “Parasız eğitim. parasız sağlık!” sloganları sıklıkla atıldı.

Mitinge yaklaşık 4 bin kişi katıldı. KESK yöneticilerinin polisle uzlaşması sonucu KESK dışında hiçbir siyasi parti ve DKÖ mitinge katılmadı. Yine de Newroz sonrası yasaklı olan Mersin’de eyleme katılım oldukça anlamlıydı.

Saygı duruşunun ardından KESK Şubeler Platformu dönem sözcüsü Gürsel Sığım baskı ve sürgünlere karşı bir konuşma yaptı. KESK Başkanı Sami Evren de bir konuşma yaptı. Konuşmasında, “zorunlu emekliliğe, sürgün ve soruşturmalara karşı, toplugörüşmeyi gerçekleştirmek için Ağustos’ta mücadeleye hazırlanalım” dedi.

Yoğun polis ablukası altında gerçekleştirilen mitingde, polis atılan sloganlara sürekli müdahale etti. Bunun üzerine KESK yönetimi de zaman zaman atılan sloganlara müdahale etti.

SY Kızıl Bayrak/Adana



Mersin mitinginde kamu emekçileriyle konuştuk...

“Son söz alanlarda söylenecek!”

- Mitingi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölge mitinginin amacı nedir? Çalışmaları nasıl yapıldı?

Adana Eğitim-Sen üyesi: Mersin mitingine hazırlık çalışmalarına bakıldığında KESK’te gerçekleşen yönetim değişikliğinin yansıması görülüyor. Miting hazırlığı son güne bırakıldı. Duyurular yeterli düzeyde yapılmadı. Miting olduğunu dahi bilmeyenler var. Bu insanlar ancak miting bittikten sonra eylemi öğrenebildiler. Bu da kitleselliği düşürdü.

Mitingin Mersin’de yapılması ve son süreçte yaşanan olaylara rağmen duruş iyiydi. Gelen insanlar direngen ve sürekli eylemlere katılan insanlardı. Yani dinamiklerdi. Genel olarak Adana’nın katılımı iyiydi. Diğer illerin, ilçelerin katılımı ise azdı.

Miting daha kalabalık olmalıydı. Potansiyel var. Potansiyeli harekete geçirme noktasında pasif kalındı. Katılımın düşük olmasının bir nedeni de mitingin genel merkez tarafından birkaç kez ertelenmiş olmasıdır. Yöneticiler insanları sokağa dökme çabasında değil. Sanki fiili-meşru mücadele hattından bir kopma yaşanıyor gibi. Yerelde sayı ne kadar artsa bile, aktivistlerin sayısında bir değişiklik yok. Nicel bir artış var, nitel bir artış yok. Bu durum kongrede seçilen kişilerin kafa-kol ilişkileri ile geldiklerinin bir göstergesi.

Sloganlar onaylı olarak atıldığı için taleplerimizi karşılayacak düzeyde değildi. Taleplerimizi yeteri kadar haykıramadık. Valiliğin izin verdiği sloganları haykırabildik ancak.

Mersin Eğitim-Sen üyesi: Uzun zamandan beri süren sessizliği bozduğu için miting iyiydi. Yalnız katılım az. Sendikalar eylemi unutmaya başlamıştı.

Sürgün ve baskıları protestoyu amaçladığı için eylemin anlamı daha büyük. Bu miting 1 Mayıs’ın yapılamamasına da iyi bir cevap oldu. Sloganlar grev, toplusözleşme ve baskılarla ilgili. Toplumsal olaylar boyutu hiç yok. Olay sendikal çerçevede kaldı. Demokrasi güçlerinin katılımı yok.

Adana BES üyesi: Mitinge katılım az. Nedeni Mersin’de yapılmış olması olabilir. Yanısıra polis ablukasının etkisi de olabilir. Ama sonuçta çalışma yetersiz. KESK’e yakışan bir kitle değil bu. Bölge mitingi için az. Çalışma yapılmamasının nedeni ise yetki döneminin yaklaşmış olması. Devlet güdümlü sendikaya her taraftan tepki derinleşiyor. İşyerlerini sürekli izlemek gerekiyor. Bundan sonraki eylemler daha ciddi olacaktır.

- KESK’in içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? KESK önümüzdeki süreçte neler yapmalı?

Adana Eğitim-Sen üyesi: KESK’in şu an içinde bulunduğu durumu iyi değil. Çıkan sendikalar yasasına kenetlenmiş ve yüzünü bu yasaya dönmüş bulunuyor. Tabanın değil, demokratik olmayan yöntemlerle başa gelen insanların yönlendirdiği bir süreç yaşıyoruz. Onun için KESK tabanının sesini duyuramıyor. Taban farklı, yöneticiler farklı ses çıkartıyor. Sendikal mücadele ile ortaya çıkan sınıf ve kitle sendikacılığı temelinden uzaklaşılıyor. Verilenler ve verilecek olanlarla yetinen ve profesyonelleştikçe dönüştürmekten yoksun, bakan ne derse onu yapan zihniyetlerin yerleştiğini görüyoruz. Sendika yöneticilerinin maaşları, üye aidatlarından ödeniyor. Üyelerin aidatlarından ödenen bir yönetici aldığı ücret fazla olduğu için belli bir süre sonra bizleri unutacaktır. Sarı sendikalar bu şekilde şekillenmişlerdir.

Bu anlamda yapılması gereken, dinamiklerle birlikte bir karşı koyuş sergileyip, yönetimlere bu insanları taşımak. Partilerin üyeleri bu birlikteliği sağlayabiliyorsa biz de bunu sağlayabiliriz. Tabandan tavana bir işleyişle bu mümkün. Kendi yaşadığımız alanlarda bunu yapıp diğer bölgelere de bunu yaymalıyız. Ancak bu şekilde KESK’i sınıf ve kitle sendikacılığı temeline oturturuz.

Şu an KESK memur derneği, lokali şekline dönüşmüştür. Çözüm ancak devrimci-demokrat insanların örgütlenip üst konfederasyon oluşturup birlikte hareket etmelerindedir. Yatay örgütlenmeler geliştirilip, işyeri örgütlülüğü hayata geçirilmelidir.

Önümüzdeki süreçte toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevirmenin yolu Ankara’nın fethedilerek, bu hak alınanan kadar eylemlerin devam etmesine bağlıdır. “Hak verilmez alınır!” şiarını ülkeyi yönetenlerin kulaklarına haykırmalı ve bu sesi hiç kesmemeliyiz.

Mersin Eğitim-Sen üyesi: Alanlardaki mücadeleyi yükseltmediği sürece KESK’in farkı ve varlığı öne çıkmayacaktır. Toplusözleşme eksenli eylemler yapılmalıdır. Tüm demokrasi güçleriyle işbirliği yapılmalıdır.

Adana BES üyesi: KESK onuruna yakışan bir mücadeleyi ortaya koyacaktır. KESK her yerde sahtecilikle, baskıyla ve işyeri yöneticileriyle mücadele etmektedir. Bu mücadelenin kolay olmadığının bilincinde olmak gerekir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen KESK hep yerinde olacaktır. Sahtecilerin boyası dökülecektir. Toplu görüşme sürecinde yeni bir hat oluşturulmalı ve bu yolda yürünmelidir. Nihai hedefin grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı olduğunu KESK biliyor. Bu ancak alanlara çıkılarak yapılabilir. Son söz alanlarda söylenecektir.

SY Kızıl Bayrak/Adana



KESK bölge mitingleri

Ciddiye alınmayan,
günü geçiştirmeye dönük eylemler

KESK’in 25 Mayıs Cumartesi günü düzenlemiş olduğu bölge mitingleri, kamu emekçilerinin 12 yıllık mücadelesinin geldiği, ya da getirildiği noktayı gözler önüne serdi. Mitinglere katılım ancak birkaç binle ifade edilebilir. Birçok sendika pankartının arkasında beşerli-onarlı gruplar yürüyordu. Katılımın zayıflığı kadar, katılan kitlenin -yine bu zayıflığın yarattığı moral bozukluğunun da etkisiyle- ruhsuzluğu, mitingin bir başka yönünü oluşturuyordu.

Mitingin zayıf geçmesinin birkaç nedeni olmakla birlikte, tüm nedenlerin kesiştiği tek bir nedeni bu zayıflığın ana ekseni olarak yorumlamak en doğrusu olacaktır.

Katılımın zayıflığının görünen nedenlerinin başında, miting duyurusunun son birkaç güne sıkıştırılması, eylem çağrısının bir dizi işyerine ulaştırılamaması ve sendika şube yöneticilerinin ve aktif üyelerin motive edilememesi vardır. Kuşkusuz buradaki esas sorumluluk, mitingi organize eden şubeler platformunundur. Miting duyurusunu ancak son birkaç gün içerisinde yapmışlar ve eyleme ilişkin herhangi bir ön hazırlık çalışması yürütmemişlerdir. Aynı şey bölgesel mitingler düzenlenmesi kararının alındığı bölge toplantılarında da yaşanmıştır. Bölge toplantılarının yapılacağını ancak sınırlı sayıda insan duyabilmiştir. Bu toplantıların kararları da yine bu sınırlı insanda takılıp kalmıştır.

Bu durum bize KESK’deki bürokratlaşmanın boyutlarını göstermektedir. Bu bürokratlaşma sayesindedir ki, hem kamu emekçileri ve hem de KESK için hayati önem taşıyan eylemler bile “yapmış olmak için yapılan” eylemlere dönüştürülmektedir. Bu sayededir ki, bir gövde gösterisi olarak tasarlanan bölge mitingleri güçsüzlüğün ifadesine dönüşmektedir. Bu açıdan bölge mitinglerini “kitlesel basın açıklamaları” olarak niteleyebiliriz.

Hiç şüphe yok ki, sendika bürokratları da katılımın zayıflığını “duyuruyu zamanında yapamamakla” açıklayacaklardır. Fakat katılımdaki zayıflığı ve cansızlığı tek başına bu basit gerçeğe indirgemek, yalnızca “zevahiri kurtarmaya çalışmak” anlamına gelecektir.

Görünen tüm nedenlerin gerisinde ise, 4688 sayılı sahte sendika yasasının çıkmasıyla birlikte, kamu emekçileri mücadelesinin bürokrat-tasfiyeci anlayışlar eliyle, fiili-meşru mücadele ve örgütlenme anlayışından uzaklaştırılması sürecinin tamamlanması vardır. Yasa, KESK’deki tasfiyeci eğilimlerin güçlenmesine yol açmış, tasfiyeci-bürokratik sendikal anlayışların önünü düzlemiştir. Öyle ki, son bir yıldır kamu emekçileri hareketi, “yetki” sorununa ve üye yapma kampanyalarına sıkıştırılmış, bu bir yıllık süreç bir eylemsizlik süreci olarak yaşanmıştır.

Yetki sorununun aşılmasını “üye yapmaya” indirgemek ve bu gerekçeyle fiili-meşru mücadele perspektifini yitirmek, karşımıza “etkisizlik” gibi bir sorunu çıkartacaktır. “Üye yapmak” ile “üye kazanmak” arasında önemli bir fark vardır. Eğer siz bir yılı eylemsizlikle geçiriyorsanız ve yasanın getirdiği zorunlulukları üye kampanyalarıyla aşmaya çalışıyorsanız, burada “üye kazanmak” yoktur.

Bu durumda “iki milyon kamu emekçisinin sesiyiz” demek de bir şey ifade etmemektedir. Yetki sorununu aşabilmenin ve iki milyon kamu emekçisinin birliğinin sağlanabilmesinin tek yolu, fiili-meşru mücadele geleneğinin yeniden diriltilmesidir. Bunu görebilmek için kendi geçmişimize dönüp bakmak yeterlidir. Henüz ortada bir sendika yasası yokken, yüzbinleri Kızılay’a taşıyan KESK’in üye sayısı o dönemler 500 bini bulmuştu. Bugün ise bu sayı 300 bini zor aşmaktadır. Bu örnek bile yetki sorununun nasıl aşılabileceğinin göstergesidir. Bu aynı zamanda sahte sendika yasasının nasıl çöpe atılabileceğini de göstermektedir.

Yasanın çıkmasından bugüne bir yıllık pratik tasfiyeci-bürokratik anlayışların iflasına tanıklık etmiştir. Yapılması gereken, bu iflasın gerçek nedenlerini de bilince çıkartacak, meşru mücadele anlayışının yeniden sendikalarımıza hakim olmasını sağlamaktır.

Sosyalist Kamu Çalışanları



Tüpraş’ta çalışan bir işçi ile konuştuk...

“Hakkımız olanı zorla almalıyız!”

- Çalıştığınız bölümü ve iş koşullarını anlatır mısınız?

İşçi: Ben asgari ücretle temizlik bölümünde çalışıyorum. Taşeron işçisiyim. İş koşullarımız oldukça ağır ve stresli. Son dönemlerde yaşanan iş kazaları ve sonuçları bizi yıprattı. Çünkü aynı akibet bizi de bekliyor. Önlemler alınmadığı, bu konuda duyarlı olmadığımız sürece sonumuz belli.

- Son birkaç ayda Tüpraş’ta aynı ünitede iki kez patlama oldu. Ve bu patlamalarda iki işçi yaşamanı yitirdi, ağır yaralananlar oldu. Bu konuyla ilgili neler söyleceksiniz?

İşçi: İşimiz oldukça yorucu. Zaten Tüpraş’ta ağır işleri genelde taşeron işçileri yapar. Mesailerin yoğunluğu da bu zorluğa eklenince, en ufak bir dikkatsizliğimiz hayatımıza maloluyor.

- İş kazalarını sadece işçinin dikkatsizliği ile açıklayabilir miyiz?

İşçi: Tabii ki hayır! Bu sadece bir yönü. Temel nedeni bence, bizim hayatımızın aldığımız ücret gibi ucuz, değerinin az oluşu. Bize değer verilmediği için, çalışma alanımızda hayatımızı kurtaracak koruma malzemelerimizi alamıyoruz. Aslında çalıştığımız bölümle ilgili hangi korunma malzemelerinin olduğunu da bilmiyorum. Ünitelerde duvarlara göstermelik korunma malzemeleri asılmış. Çoğunu elime bile alamadım, çünkü onlar numunelik. Onun dışında kullanılacak malzemeler ve önlemler hakkında kimse de bize birşey söylemedi. Ancak bir kaza olduğunda hangi önlemleri almamız gerektiğini öğreniyoruz. Mehmet’in öldüğü patlamadaki gibi. Mehmet’in kullanması gereken malzeme patlamadan bir gün sonra işyerine getiriliyor. Yani o önlemin alınması için Mehmet’in ölmesi gerekiyormuş.

- İş cinayetine dönüşen iş kazalarının önlenmesi için sizce neler yapılmalıdır?

İşçi: Kötü çalışma koşullarında, asgari ücretle ve işçilerin her an ölüm ve zehirlenmelerle yüzyüze geldiği bir yerde çalışıyorum. Şimdiye kadar fazla ilgilenmiyordum, en azından bir iş buldum diye başım önümde çalışıyordum. Ama yanıbaşımda arkadaşımızın korkunç bir şekilde ölmesi ve kaza karşısında patronun tam bir arsızlıkla “dikkatsiz davranmış” demesi, beni bir anlamda kendime getirdi.

İşsizlik arttığı için patronlar bizi sömürdükçe sömürüyorlar. O yüzden bu kadar rahat davranıyorlar. Bizim hayatımız onlar için bir korunma malzemesinden de ucuz.

Tüm bu olumsuzluklar karşısında sesimizi yükseltmeliyiz. Zaten biz sustukça daha çok eziliyoruz. Emekçiler olarak kendi değerimizi bilerek patronun karşısına çıkmalıyız. Hakkımız olanı zorla almadıkça, bunun için birlik olmadıkça, hayatımız bir gaz maskesinden, bir aydınlatma cihazından daha önemsiz olacaktır.



Tüpraş işçileri cinayeti protesto ettiler

İzmir’in Aliağa ilçesinde bulunan Tüpraş Rafinerisi’nde geçtiğimiz hafta meydana gelen ve bir işçinin ölümüyle sonuçlanan patlama ile ilgili Tüpraş işçileri fabrika önünde bir eylem yaptılar.

Sabah vardiyasına gelenlerle biraraya gelen işçiler, fabrika yönetimi aleyhinde sloganlar attılar. Eylemde bir konuşma yapan Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı İbrahim Doğangül; Rafineri yönetiminin işyerindeki güvenliğe gereken önemi vermediği sürece bu kazaların olacağını, bunu önlemek için tedbir alınması gerektiğini belirtti ve “bir sanayi kuruluşunda hidrokarbon gazı bulunma ihtimali olan kapalı alana alelade bir aydınlatma cihazıyla girilmeyeceğini, daha önce gümrüğe takıldı denilerek bir türlü temin edilmeyen gaz geçirmez aydınlatma cihazının patlamadan birgün sonra temin edilmesinin işçiye ne kadar önemin verildiğinin acı bir kanıtı” olduğunu söyledi. Eylem işçilerin alkışlı protestosuyla sona erdi.

SY Kızıl Bayrak/İzmir