Deniz, Yusuf, Hüseyin yaşıyor...
Direniş geleneği sürüyor... Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez! Bundan tam 30 yıl önce... Günlerden 6 Mayıs, mevsim ilkbahar... Doğanın uyanışı tamamlanmış, ağaçlar meyveye durmuştu. Ancak Merkez Kapalı Cezaevinde kurulan darağacı temsil ettiği sistem gibi kurumuştu. Hiçbir dalı yoktu ki çiçek açsın, doğanın bu canlanışına katılsın, meyveye dursun, geleceği kucaklasın... Geleceği olmayanların, kökleri çürümüş olanların azametiyle salınıyordu Merkez Kapalı Cezaevinde. Bu azamet korku olup uçmalıydı dışarı... Deniz, Hüseyin, Yusuf sloganlarıyla inlettiler darağacını. İdam sehpasında haykırdıkları sloganlar düşmana inat umut olup uçtu dışarı. Öylesine derin kökleri vardı üçünün de. Ezenler ve ezilenler dünyasının ezilenler tarafında olmanın onuruydu taşıdıkları... Bu onuru son nefeslerine kadar yere düşürmediler. Onların sloganları 30 yıldır yankılanıyor Ulucanlar zindanının semalarında. 99da 10 yiğit devrimciyi katleden çürümüş düzenin bekçileri, Deniz, Hüseyin ve Yusufu bir kez daha öldürmeyi denediler. Ancak yine çaresiz kaldılar devrimci irade karşısında. Şimdi 570li günleri aşan Ölüm Orucu Direnişi karşısında olduğu gibi... Deniz, Hüseyin, Yusuf bu 6 Mayısta Ulucanlarda ve diğer F tipi zindanların hücrelerinde yine haykırıyor faşizme karşı öfkeyi, gelecek uğruna ölümün ölüm olmadığını... Deniz, İnsanlar doğar, büyür, ölür! Ben biraz erken gidiyorum diyor, son mektubunda. Evet, çok erken gittiler. Ama kısacık yaşamlarına sığdırdıkları devrimci, direnişçi kimlik bugün hala bize örnek oluyor, yol gösteriyor. Temsil ettikleri ve yarattıkları direniş geleneği, fedakarlık ruhu yaşıyor. Onlar yaşasaydı diye başlayan bugünün reformistlerine, bu yiğit devrimciler ortaya çıktıkları dönemde gerekli yanıtları vermişlerdi. O dönemde reformizme karşı militan çıkışları, düzenin icazet alanından kopuşlarıyla bugün ellerimizde bayraklaştılar. Evet reformist icazetçiler için onlar yaşasıydı!.. Ama bizim için onlar yaşıyor. Düzenin çürümüşlüğüne karşı atılan kavga şiarları, yüzlerce tutsağın ölümüne direniş andı oluyor bugün. Onlar hala yaşıyor ve hiçbir güç onları öldüremiyor. Çünkü teslimiyete karşı direnişin simgesi onlar. Deniz, Hüseyin, Yusuf bizimle, kavgamızda yaşıyor. Yüzlerce Denizimiz, Hüseyinimiz, Yusufumuz var şimdi. Biz büyüdükçe, geleceği ellerimize daha sıkı aldıkça, onlar daha da çoğalacaklar. F. Yılmaz
Faşist katiller için af yasası! Susurluk kazası sonrasında sermaye devletinin pek çok kirli işi ortaya saçılmış, çete devleti gözler önüne serilmişti. Çeteci devlet bazı çete mensuplarını tutuklamak ve göstermelik de olsa yargılamak zorunda kaldı. Ancak bu onları gözden çıkardığı anlamına gelmiyordu. İşte af bu ihtiyaç üzerinden ortaya çıktı. Yasanın 19 Aralık saldırısından hemen sonra çıkarılması bir rastlantıydı belki. Ama bu raslantı sermaye devletinin çeteci yüzünü apaçık ortaya serdi. 19 Aralıkta devrimci tutsaklar katledilip, sağ kalanlar F tipi hücrelere atılırken, af yasasıyla birlikte pek çok çete üyesi ya serbest bırakıldı ya da bir tatil niteliğinde cezası kaldı. Ne var ki Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca başta olmak üzere, çete devletinin bazı tetikçileri bu yasadan yararlanamıyordu. Ağca, İpekçi cinayetinden, Kırcı da 7 TİPli öğrenciyi vahşice katletme suçlarından hüküm giymişlerdi. Onları dolaysız biçimde serbest bırakmak, sermaye hükümetini, kamuoyu tepkisi açısından zora sokardı. Bu işi Anayasa Mahkemesi üstlendi, cezanın kendisinden değil, infazından 10 yıl indirilmesi gerekçesiyle yasayı meclise geri gönderdi. Artık sermaye hükümeti, iki faşist katil başta olmak üzere, yasanın ilk halinden yararlanamayan çete üyelerini serbest bırakma imkanına kavuşmuştu. Sermaye hükümetinin adalet bakanı bu imkanı sonuna dek kullandı. Anayasa Mahkemesinin verdiği sürenin son günlerinde, Kırcı ve Ağcayı serbest bırakacak biçimde düzenlemeler yapılan yasa, meclisten çıkarılarak Cumhurbaşkanına gönderildi. Sezer, yeni haliyle gönderilen yasayı veto etti. Veto etme gerekçesi, çıkarılan yasanın özel nitelikte bir af yasası olduğu, meclisin 3/5 çoğunluğuyla çıkarılması gerektiği biçiminde, yani tümüyle hukuksal. Eğer yasa 3/5 çoğunlukla gelseydi, imzalayacaktı. Bununla birlikte yasa aynı biçimde kendisine gönderildiğinde imzalamak zorunda. Faşist katiller için af yasası yeniden düzenlenirken, zindanlarda hücreleri yıkmak için verilen Ölüm Orucu Direnişi büyük bir kararlılıkla sürüyor. Bu durum, sermayenin devrimcilere düşman, çeteci karakterini hiçbir açıklamaya gerek bırakmayacak biçimde gözler önüne seriyor. Komünist ve devrimci tutsakların af gibi bir beklentileri yoktur. Onlar işçi sınıfı ve emekçi yığınların haklı davası için, devrim ve sosyalizm için mücadele veriyorlar. Bunun içindir ki, af talep etmek bir yana, hücreleri yıkmak için ölümüne bir direnişi sürdürüyorlar. Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
Kamu emekçileri ve üniversite öğrencileri eylemde buluştular: Faşizme karşı omuz omuza! 27 Nisan günü kamu emekçileri sürgünlere karşı bir eylem gerçekleştirdiler. Eylemin yapıldığı saatlerde, YÖK tasarısı geri çekilsin soruşturma terörü durdurulsun! Herkes için eşit, parasız, ana dilde eğitim istiyoruz! pankartı ve sloganlarla, Konak Sümerbank önüne yürüyen öğrencilerin önü 150 metre kala polis tarafından kesildi. Bu esnada eylemlerini tamamlayan kamu emekçileri, dağılmak yerine polis çemberini geçerek öğrencilerle buluştular. Bu konudaki kötü örnekler gözönüne alındığında, bu dayanışma oldukça anlamlıydı. Faşizme karşı omuz omuza! sloganının coşkuyla ve gür bir şekilde haykırılması kitleyi daha bir canlandırdı. Kamu emekçilerinin öğrencilerle birleşmesiyle sayı 500e yaklaştı. Faşizme karşı omuz omuza!, Kapılar açılsın ölümler durdurulsun!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Direne direne kazanacağız!, Baskılar bizi yıldıramaz!, Savaşa değil eğitime bütçe! vb. sloganlar atıldı. Öğrenciler eylemlerinde cezaevlerindeki tecrite ve Ölüm Oruçlarına da değindiler. YÖKe ve yeni yasa tasarısına karşı öğrenci koalisyonunun hazırladığı basın metninin okunmasının ardından eylem sloganlarla sona erdi. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||