13 Nisan'02
Sayı: 14 (54)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan işbirlikçileri siyonist İsrail'den, emekçiler direnen Filistin'den yana...
  Filistin sorununu başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halkları çözecektir
  Filistinle dayanışma eylemleri ve görevler
  Filistin halkı özgürlüğü için savaşıyor!
  Zafer direnen Filistin halkının olacak!
  Filistinle dayanışma eylemlerinden...
  Kurtuluşun tek olanaklı yolu direnmektir!..
  Siyonist saldırganlık dünyanın dört bir yanında lanetleniyor
  Faşizme karşı omuz omuza!
  Birleşik eylemi yükseltme zamanı!
  Zafer direnen Filistin'in olacak!.."
  "1 Mayıs'ta üretimi durdurarak alanlara akmalıyız!"
  "Geniş emekçi kitleleriyle hareket etme kaygısı içinde olmalıyız"
   Sendika bürokrasisi barikatını 1 Mayıs alanlarında aşalım!
   KESK Genel Kurulu...
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   1 Mayıs'ta iş bırakarak alanlara!...
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Mevcut birikime yaslanarak geleceği kazanmalıyız
   "Dahav'ın öbür yüzü Filistin..."
   Gökçesu maden işçileri yeni saldırılarla karşı karşıya
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İşsizliğe, yoksulluğa ve çifte ezilmişliğe karşı,

1 Mayıs’ta alanlara!

İşçi ve emekçiler olarak en ağır saldırılarla karşı karşıya olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. IMF ve TUSİAD’ın yıkım programlarıyla krizin faturası bu ülkenin emekçilerine kesilirken, yaşamlarımız çekilmez hale gelmiştir. Öyle ki istatistiklerde yoksulluk sınırının 500 milyonu bulduğu yerde, asgari ücretin 163 milyon olması ise ibret vericidir. Aylık olarak kira, elektrik, su, mutfak masrafları, çocukların bakımı ve eğitim giderleri vb... bunların hepsini 163 milyon ile karşılamamız istenmektedir. Tüm bu harcamalar içinde kültürel, sanatsal etkinliklerin lafını bile anmamıza gerek yok.

Bir yanda çalışanlarımız sefalet ücretiyle yaşamaya mahkum edilirken, öbür yanda işsizlik had safhaya varmıştır. Krizin de etkisiyle son bir yıl içinde işten atılanların sayısı 2 milyonu bulmuştur. IMF’ nin emriyle her geçen gün işsizlerin sayısı artmaktadır. Peki işsizliğe çözüm bulunamaz mı? Elbette bu ancak insana değer veren, insanlara insanca bir yaşamı layık gören bir sistemde mümkündür. Bugün, sadece kendi karlarını arttırmayı düşünen sermayedarlar, en az işçiyle en fazla üretimi yapmak istiyorlar. İşsizlerin sayısı her geçen gün artarken, çalışanlar ise uzun çalışma süreleri ve mesailere mahkum ediliyorlar.

Açlık ve sefalet içinde yaşamaya mahkum edilmemiz yetmezmiş gibi, ülkemiz savaşın içine sürükleniyor. Amerika’nın Orta Doğu’yu kan gölüne döndürme sevdasına ülkemiz de ortak edilmeye çalışılıyor. Ne yazık ki, bu ülkeyi yönetenler, ülkemizi 3 kuruşluk kredi karşılığında, ABD’ye satmış durumdalar. Ülkemiz, bu kirli ve kanlı savaşın içine girdiğinde, içinde bulunduğumuz yoksulluk çok daha fazla artacak, çocuklarımız, eşlerimiz, kardeşlerimiz, savaşın içine, kardeş halkın kanını dökmeye gönderilecekler.

Biz emekçi kadınlar işsizliğin ve yoksulluğun yükünü kat be kat omuzlarımızda taşıyoruz. Çocukların bakımı ve evin idaresinin sorumluluğunu üstlenen bizler, ağır ekonomik şartlar altında en temel ihtiyaçları bile karşılayamaz hale geldik.

Çalışanlarımızın durumu ise bir kat daha ağırdır. Daha az ücretle, zorla mesailerle, sigortasız, sendikasız, güvenceden yoksun, kadın sağlığına uygun olmayan koşullarda çalıştırılarak, çifte sömürülmeye maruz bırakılmaktayız.
Tüm bu yaşadığımız sorunları çözecek ise yine bizleriz. İşçi-emekçi kadın ve erkekler.

İnsanca yaşamak için, çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak için, onurumuz ve geleceğimiz için örgütlenmeliyiz. Birbirimize güvenmeli, haklarımızı elde etmek için dişe diş bir mücadele yürütmeliyiz.

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. 1 Mayıs, gücümüzü, birlikteliğimizi, bize açlığı, yoksulluğu reva görenlere göstereceğimiz önemli günlerden biridir. Bu 1 Mayıs’ta:

İşsizliğe ve yoksulluğa karşı:

- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

- 7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!

- İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

Emekçi kadınların çifte sömürülmesine karşı:

- Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliği!

- Eşit işe eşit ücret!

- Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı. Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım. Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları!

İnsanca yaşam, ekonomik-demokratik haklarımız için:

Yaşadığımız emekçi semtinde, semt halkıyla birlikte, taleplerimizle alana çıkalım. 1 Mayıs’ta yerimizi alalım! Unutmayalım ki; bu güne kadar kazanılan her hak, biz işçi- emekçi kadın-erkeklerin canları pahasına verdikleri mücadele ile elde edilmiştir!

(İKE Bülteni’nin Nisan özel sayısından alınmıştır...)



Yıkımlar durdurulsun!..

Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!

Türkiye’nin büyük kentlerinden tutun taşra kentlerine kadar, biz işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı yerler gecekondu semtleridir. Bir yandan işsizlik, yoksulluk, ağır çalışma koşulları yaşamımızı daraltırken, bir yandan da bu koşulların beraberinde bizler, sağlıksız, ihtiyacımızı karşılamayan konutlarda yaşamak zorunda kalırız.

Bir çoğumuz memleketimizden köyümüzü aratmayacak varoşlara, ekmek kapısı bulmak niyetiyle geldik. Kaldı ki İstanbul, insanlara yoksulluğu, sefaleti, buram buram hissettiren bir şehir. Bugün, bütün bu sorunlarla boğuşmak bir yana, çocuklarımızın okul masraflarından, sağlık giderlerinden, daha bir çok ihtiyacımızdan kısıp, dişimizden tırnağımızdan artırarak yaptığımız kondularımızdan, her gün kapı dışarı edileceğiz korkusuyla yaşıyoruz. Bugüne kadar yaşadığımız yerleri biraz daha insana yaraşır hale getirebilmek için bir çok eziyete katlandık. Kanalizasyon şebekesini kendi ellerimizle döşedik, aylarca su olmadığı için sırtımızda su taşıdık. Çocuklarımız çamur içinde büyüdü.

Bu kadar alınteri dökerken, günde 10-12 saatlere kadar çalışırken, niye böylesi bir yaşama mahkum ediliyoruz? Devlet bir yandan ordu ve polis mensuplarına, milletvekillerine ücretsiz ya da ucuz konut sağlarken neden her ay düzenli olarak vergisini kestiği biz işçi ve emekçileri sağlıksız konutlarda yaşamak zorunda bırakıyor? Bizler daha iyi yaşamayı hak etmiyor muyuz? Tabii ki hak ediyoruz. Ancak böyle bir yaşam herkesin eşit şartlarda çalıştığı ve üretilenin eşit bir şekilde bölüşüldüğü bir dünyada mümkün. Devlet neden açlığa, sefalete sürüklediği bizlerin elinde kalan tek şey olan konduları da yıkmak için hiçbir zulümden kaçınmıyor? Çünkü servetine servet katıyor. Yedikçe doymuyor ve bunu da bin bir türlü alavere dalavereyle yapıyor.

Daha dün Kurtköy-Cambaztepe’de 55 ev yıkıldı. Belediye başkanı sinsice iki yıl boyunca insanları oyalayarak, nabızlarını ölçerek, evleri parça parça yıkmak için planlar yaptı. Ve ilk adımını 55 eve yıkım kararı çıkartarak attı. Ve bizler de bu evlerin başından beri “bizim olmadığı düşüncesini” kabul ederek ses çıkartmadık. Hatta evlerimizi kendimiz boşalttık. Çok cüzi rakamlar karşılığında o kadar emek harcadığımız evlerimizi terkettik. Hatta belediye başkanı “Kapılarına dozer mi dayadım da evlerinin çerçevelerini kapılarını şimdiden söktüler” diyebildi.

Çünkü o da biliyor ki geçmişte Ümraniye’de, Gazi’de, Armutlu’da halk kondularına sahip çıktı, polisiyle jandarmasıyla kadın, erkek, çocuk demeden çatıştı; evlerini, tapularını söke söke aldı. Kimisi yaralandı, kimisi gözaltına alındı belki ama evlerini kolayından teslim etmediler. Dün ses vermedik, 55 ev gitti. Bugün ise sıra sende, bende ya da onda, hiç farketmez. Eğer dün yıkılan evlere karşı birlik olup sesimizi yükseltseydik, bugün sıra bize geldi diye kara kara düşünmezdik.

Ancak hiç bir şey için geç değil. Bu evler bizim ve ancak biz sahip çıkarsak bizim kalacak. Tek başına sorunumuz tapuların alınıp alınamaması değil, yıllardır kondularımız için verdiğimiz emek ve döktüğümüz alınteri, konduların bize ait olması için fazlasıyla yeterli bir sebeptir.

Devletin hazine arazisi üzerindeki kirli pazarlıklarına gözümüzü kapayamayız. Belediyelerin hazine arazilerini kiralayıp halka tapusuz, yani kanunsuz bir şekilde sattıklarını insanların yoksulluklarından faydalandıklarını, geçmişte, en yakınımızdaki Sultanbeyli de şahit olduk.

Böylesine kokuşmuş. çürümüş rant kavgalarına alet edilmek istenen bizler evlerimize sahip çıkmak için daha neyi bekliyoruz?

Daha iyi konutlarda yaşamayı hakettiğimiz halde bugün bize kondularımız bile çok görülüyor. Bir yandan bu gidişata dur demek zorundayız. Bu gün bir avuç asalak takımı sefa sürecek diye bizler fabrikalarda, atölyelerde insani olmayan koşullarda ömrümüzü tüketiyoruz. Daha iyi bir yaşam, ancak akıttığımız her alınterine sahip çıkarak, mücadele ederek mümkün.

Çocuklarımızın geleceğine, emeğimize, kondularımıza sahip çıkalım!
Herkese sağlığa ve ihtiyacına uygun ucuz konut!

(İKE Bülteni’nin Nisan özel sayısından alınmıştır...)