Yaşasın 8 Mart! Yaşasın emekçi kadınların
uluslararası mücadele günü!
Toplumsal hayatın tüm alanlarında
kadın-erkek eşitliği!
8 Mart sınıfsal ve cinsel çifte ezilmişliğimize karşı
kavga günüdür!
Kardeşler!
8 Mart ne bir anma, ne de sıradan bir kutlama günüdür. 8 Mart, biz işçi ve emekçi kadınların uluslararası mücadele günüdür. 8 Mart, sermaye köleliğine, emekçi kadının bu kölelikten kaynaklanan sınıfsal ve cinsel çifte ezilmişliğine karşı kavgayı yükseltme günüdür! Tıpkı 1 Mayıslarda olduğu gibi, 8 Martlarda da, mücadele tarihimizden aldığımız derslerle daha da ileri atılmak ve yaşadığımız günün taleplerini yükseltmek için alanlara çıkarız. Sorunlarımız da taleplerimiz de yıldan yıla, ülkeden ülkeye değişebilir. Fakat çektiğimiz acılar, ödediğimiz bedeller ve özlediğimiz gelecek hep aynıdır.
Büyük bedeller ödeyerek bugünlere geldik!..
Evet... Çok küçük isteklerimiz için bile büyük bedeller ödedik.
8 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret ve oy hakkı isteklerimiz için yıllarca mücadele ettik, yüzlerce şehit verdik. Bundan 144 yıl önce, 1857 Martında, Amerikanın New York kentindeki dokuma işçisi 40 bin kadın, 18 saate varan işgününe ve dayanılmaz ağırlıktaki çalışma koşullarına karşı baş kaldırarak, açtı bu günlere uzanan mücadelenin yolunu. Sonra, takvimlerin 8 Mart 1886yı gösterdiği gün, yine Amerikada ve yine kadın işçilerin elindeydi aynı isyan bayrağı. Bayrakların üzerinde, Eşit işe eşit ücret!, 8 saatlik işgünü! ve Kadınlara da oy hakkı! şiarları yazılıydı.
O dönemin kapitalistlerinin bu isteklere yanıtı, şimdilerde olduğu gibi, yine azgın bir saldırı ve aşağılık bir katliam girişimi oldu. Polis, grevci işçilerle dolu bir fabrikayı ateşe verdi. Ortalığı kan gölüne döndürdüler. Onlarca kardeşimizi katlettiler.
Ve biz, bize yapılanları da, şehitlerimizi de hiç unutmadık...
Hiç unutulmasınlar diye söz verdik onlara:
Her 8 Martta, uğruna öldüğünüz talepler için alanlarda olacağız! Grev nöbetinizi devraldık, yüzünüzü kara çıkarmayacağız!
1910 yılında, 8 Martı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan ettik. Birleştik, savaştık ve 1857nin taleplerini bir bir koparıp aldık burjuvalardan, onlar adına toplumu yöneten iktidarlardan. Oy hakkını da, 8 saatlik işgünü hakkını da, sendika hakkını da...
Büyük bedellerle elde ettiklerimiz şimdilerde bir bir gaspediliyor!...
Fakat kardeşler!..
Bunca bedellere malolan bu haklardan bugün ne kadarı elimizde kalmıştır? Bugün kaç işyerinde 100-150 yıl öncesinin talebi olan 8 saatlik işgünü uygulanmaktadır? Özellikle kadın işçinin yoğun olarak çalıştırıldığı tekstil, gıda ve hizmet sektörlerinde iş saatleri, çoktandır ve tümüyle patronun ihtiyacına göre belirleniyor. Düşünün ki, bugün Avrupada işçi sınıfı 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası mücadelesini bile geride bırakarak, yer yer 6 saatlik işgünü, 30 saatlik çalışma haftası talebini yükseltiyor! Bizde ise henüz 8 saatlik işgünü bile uygulanmıyor.
Örgütlenme hakkı derseniz, Türkiyede bu devlete karşı işlenmiş suç muamelesi görüyor. Sendikalaşan her işçiyi önce patron işten atarak cezalandırıyor, ardından da patronların devleti, polis copu, mahkeme kapısı ile. Eğer direnmeye, hak aramaya devam ederseniz, sırada daha bir de F tipi hücreler var.
Kayıplarımız sadece 8 saatlik iş günü ve örgütlenme hakkı ile de sınırlı değil. Mezarda emeklilik yasası ile sosyal güvenlik hakkımızın bir bacağı kesildi. Şimdi, sigorta kurumlarının tasfiyesiyle kafasını koparmaya çalışıyorlar. Globalizm adı altında, uluslararası düzeyde örgütlenen büyük sermaye grupları, işçi sınıfı ve emekçilere karşı bu tür saldırıları dünya çapında yürütüyorlar. Ülkemizde de, uygulanmakta olan İMF-TÜSİAD yıkım programı ile, elimizde kalan son hak kırıntıları da parça parça çekilip alınmakta. Bunun bu şekilde sürmesine izin verirsek, çok yakında vahşi kapitalizmin hakimiyeti altındaki bir dünyada köleler sürüsü haline getirileceğiz. Bize işte bunu yapmaya çalışıyorlar.
Zindanlarda katledilenler, hücrelerde yokedilmek istenenler evlatlarımız, mücadele yoldaşlarımızdır!
Bizi köleleştirebilmenin yolunu da, kurtuluş umudumuzu, yani devrimi boğmakta görüyorlar. Hapishanelerdeki devrimcileri en vahşi katliamlarla ortadan kaldırmaya kalkışıyorlar. Zindanları evlatlarımıza manevi ve fiziki mezar haline getirmek istiyorlar. Evet, evlatlarımızı... Çünkü devrimciler, kapitalist barbarlık düzenini ortadan kaldırarak sınıfsal ve toplumsal kurtuluşun yolunu açmaya çalışan işçi ve emekçi çocuklarıdır.
İşbaşındaki hükümetin başı Ecevitin, cezaevi sorununu çözemezsek İMF programını gerektiği gibi uygulayamayız sözü var orta yerde. Bu söz söylendiğiden beri zindanlarda iki büyük katliam gerçekleştirildi. İlkinde 10, ikincisinde 28 devrimci katledildi. Bayrampaşa Cezaevinde kadın devrimciler diri diri yakıldı. Bunları asla unutamayız. İMF-TÜSİAD programının yıkımından kurtulmak mı istiyoruz? Sermaye uşağı ve İMF memuru Ecevitin ettiği o meşum söz üzerine iyi düşünmeliyiz. Öncelikle hücreleri parçalamak için devrimci tutsaklara sahip çıkmalıyız
Sınıfımızın kadın ve erkek mensupları olarak birleşelim, direnelim ve kazanalım!
Kadın işçi ve emekçiler olarak; cinsel ezilmişliğimizden gelen sorunlara ilişkin istemlerimizi, sınıfımızın ve emekçilerin aşağıda bazıları sıralanmış acil ve güncel istemleriyle birleştirerek savunalım!
Yaklaşan 8 Martta bu istemler uğruna mücadeleyi yükseltelim, sokaklara ve alanlara çıkalım!
- Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!
- Eşit işe eşit ücret!
- Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı. Doğumdan önce ve sonra 3er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım. Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları!
- Cinsel baskı ve tacize son, kadının metalaştırılmasına hayır!
|