ARSIVANA SAYFA
 
24 Şubat '01
SAYI: 08
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Siyasal istikrarsızlığın ekonomik temeli
Ölümcül krizin sıklaşan nöbetleri
"Devlet krizi"nin dibinde çürümüş ekonomik düzen vardır
ABD saldırganlığının gerisinde sertleşen emperyalist rekabet var!
Bağdat'a emperyalist saldırı
"Tütün reformu" yasalaşıyor!
Kocaeli'nde 18 Mart'ta işçi mitingi var!
Kurtköy Canbaztepe'de gecekondu arzisi üzerine kirli rant hesapları
Diyarbakır erken kararıyor
İTÜ'de boykot var!
Katliamların hesabını sormak için Ulucanlar davasına katılalım!
Yeni zindan genelgesi de devrimci tutsakların direnişi ile parçalanacak!
Dünyada güncel durum/2
Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!
Kadınlar politikaya çekilmeksizin, yığınlar politikaya katılamaz /V.İ.Lenin
Bir eğitim emekçisiyle 8 Mart üzerine...
Emeğin mağduru: Kadın
Direnişçilerin kaleminden
Avrupa'da meydanlar yeniden ısınıyor
Avrupa'daki Türkiyeli ve Kürdistanlı ilerici-devrimci güçlerin ortak açıklama ve çağrısı
Direnişçilerin kaleminden
Basında Nazım Hikmet tartışması
Kapitalizm ve bilimsel-teknolojik gelişmeler
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Kızıl Bayrak'tan...

Türkiye’nin İMF’ye emanet kriz ekonomisi yine zorda. Bu son krizle birlikte, kimlerin gerçek kimlerin yalan söylediği de bir kez daha açığa çıktı. Sermaye hükümeti uygulanmakta olan İMF programını tek kurtuluş olarak sunarken, devrimciler, sadece yıkımı daha da derinleştireceğini söylüyordu. Uygulama boyunca yaşanan tüm krizler gibi, son büyük kriz de devrimcileri bir kez daha doğruladı. İşçi ve emekçilerin ekmeğinden çalarak, devrimci kanı akıtarak sağladıkları istikrar kendiliğinden bozuldu. Ne grev ve direnişler nedeniyle işçi sınıfı tarafından ve ne de yükselen eylemler nedeniyle devrimci hareket tarafından...

Kriz yönetim hükümeti ve sermaye sınıfı da programın kriz üreteceğini biliyor kuşkusuz. “Tek kurtuluş” propagandası, sadece krizlerin faturasını yüklemek istedikleri işçi ve emekçileri kandırmaya, oyalamaya dönüktü. Aynı şekilde, devrimcilerin uyarıları da işçi ve emeçilere dönüktü. Böyle olmaya da devam edecek.

Şimdi, yaşanmakta olan büyük krizin faturası da bir kez daha işçi sınıfı ve emekçilere çıkarılmak istenecek. Peki, zaten program tarafından fazlasıyla ezilmiş durumdaki işçi-emekçi kitleler bu yeni faturayı nasıl kaldıracak? Ya da, kaldırmak zorunda mı?

Artık kaldıracak halleri kalmadığını görmek hiç de zor değil. Bunu istikrar programının sahipleri de görüyor ve kaygılanıyorlar. Kuşkusuz işçi ve emekçiler de kendi perişanlıklarının farkında. Mesele, üzerindeki ağırlığı taşımakta zorlandığını farketmekte değil ama. Asıl mesele, o yükü taşımak zorunda olup olmadığını bilmekte. Türkiye işçi sınıfı, “istikrar” demagojisi ile ikna edildiği için değilse bile, yükü sırtından atmanın yol ve araçlarına sahip olmadığı için, yani gönüllü olarak değil, zorla götürdü bu yükü bugüne dek. Fakat zorun da bir sınırı var ve bu son krizle o sınırın çizildiği görülmelidir.

Bunun görüldüğü yerde ise devrimci-öncü işçilerin sınıfa karşı görev ve sorumlulukları önem kazanıyor. Krizin faturasını bir kez daha yüklenmemenin tek yolu olan sınıf mücadelesini yükseltmenin yol ve araçlarıyla uğraşmak öncelikle onların görevidir çünkü.

Söz konusu görevleri bir kez daha sıralayacak olursak;

Sınıf devrimcileri cephesinden, kitlelere yönelik propaganda faaliyetinin, sendikal ihanete karşı mücadelenin vb. yoğunlaştırılması,

Saldırılara karşı yerel, bölgesel her türden eylemin ve eylemlerle dayanışmanın örgütlenmesi, desteklenmesi,

Birleşik-merkezi eylemler için taban örgütlenmelerinin hızlandırılması,

Bahar eylemlerinin güçlü tutulması,

Zindan direnişinin kazanımla sonuçlanmasına yönelik çabanın artırılması gerekmektedir.