İHD İstanbul Şubesinin açıklamalarından...
Ölüm Oruçları 100. gününde, yeni ölümler istemiyoruz!
(...) Bu operasyon öncesi 20 cezaevinde 205 tutuklu ve hükümlü ölüm orucunda ve 780 tutuklu ve hükümlü açlık grevindeydi. Operasyon sonrası bu sayı yükselmiştir. 41 cezaevinde açlık grevi sürmektedir; ölüm orucunda olanların sayısı 357e yükselmiş ve açlık grevini sürdürenlerin sayısı 1656 olmuştur. Her geçen gün bu sayı yeni grupların katılımıyla yükselmektedir.
İlk günden itibaren ölüm orucunu sürdürenler 100 gündür bu greve devam ediyorlar.
ONLAR KAPATILDIKLARI YALNIZLIK VE YALITILMIŞLIK KUYUSUNDA ÖLÜYORLAR!
SUSULUYOR
GÖRMEZLİKTEN DUYMAZLIKTAN GELİNİYOR
UNUTMAYA ÇALIŞILIYOR
OLMADIĞI VAR SAYILIYOR
VE YAŞAM DEVAM EDİYOR.
ONLAR ÖLÜYORLAR !
100 GÜNDÜR AÇLAR VE YALNIZLAR VE YALITILMIŞLAR
HÜCREDELER!..
Biz insan hakları savunucuları ölümlere seyirci kalınmasını asla kabul etmiyoruz.
Cezaevlerini eza evleri haline dönüştüren bu durum derhal çözülmelidir. Tutuklu ve hükümlüler ile görüşmeler başlatılmalı ve sorun çözülmelidir
Yeni ölümlerin olmasını istemiyorsak ve bu suça ortak olmak istemiyorsak sesimizi yükseltelim.
***
İHD İstanbul Şubesi/Barış Komisyonunun açıklamasından...
(...) Geçtiğimiz gün, Diyarbakırda yaşanan suikast ve bu suikastte Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 koruma polisinin ölümü de, arkasında cevaplanması gereken pek çok soru bırakmıştır.
Olağanüstü Hal uygulamasının yaşandığı topraklarda, cevaplanması ve faillerin açıklanması gereken tek olay da, Gaffar Okkan suikasti değildir kuşkusuz. İçlerinde insan hakları savunucuları, demokratlar, aydınlar ve halktan insanların bulunduğu, yaklaşık 10.000 cinayet bulunmaktadır.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, yıllardır sistemin gizli ve kirli yapısından şikayet ederken, demokratikleşme ve sivilleşme taleplerimizi dile getirirken, Kürt sorununun bir kimlik sorunu olarak ele alınmasını ve eşitlikçi adil bir bakış açısı ile sorunların çözümlenebileceğini dile getirdik.
Gaffar Okkan ve 5 koruma polisinin öldürülmesi bir CİNAYETTİR! VE KİRLİ BİR CİNAYETTİR! Arkasında birçok soru barındırmaktadır. Ve bu soruların cevabı bulunmadığı sürece, failler yakalanmadığı sürece, biz insan hakları savunucuları açısından Hizbul-kontra gerçeği varlığını devam ettirecektir.
Gaffar Okkan cinayeti aydınlatılmadıkça, Vedat Aydın, Musa Anter cinayetleri ve daha binlercesi aydınlatılmayacaktır. Oysa barış ve demokrasi aydınlığa ihtiyaç duymaktadır.
(...) Diyarbakır gibi, güvenlik güçlerinin her an teyakkuzda olduğu bir şehirde, bir polis müdürüne suikast öncesinde elektriklerin kesilmesi, yollara bomba döşenerek kaçış olanaklarının sağlanması son derece şüphelidir. Bu şüphe, şiddetin egemenliğine duyulan şüphedir aynı zamanda. (...)
***
Sanata ve düşünceye tahammülsüzlük!
271 sanatçının cumhurbaşkanı ile olan randevusunun arifesinde, sanatçı Mümtaz Sevinçin sahibi olduğu Mümtaz Sevinç Düşün Tiyatrosu, polisler tarafından ruhsattaki eksiklikler gerekçe gösterilerek mühürlendi.
Kapatma kararının Gazeteciler Meclisi Girişiminin 21 Ocak 2001 tarihinde Mümtaz Sevinç Düşün Tiyatrosunda düzenlediği toplantının ardından gerçekleşmesi tesadüf değildir.
Mümtaz Sevinç, Ölüm Oruçlarına daha ilk günden bu yana duyarsız kalmamış ve tepki gösteren bir sanatçı.
F Tipi Cezaevlerinin tartışıldığı platformları baskı kurarak sindirmeye çalışan kolluk kuvvetleri, Gazeteciler Meclisi Girişiminin daha önce de Nazım Kültürevinde yaptığı toplantıyı basmış ve kültür merkezini mühürlemişti.
Ölüm oruçları 104. gününde, baskılar devam ediyor. F Tipi Cezaevi ve ölüm oruçları ile ilgili tüm etkinlikler engellenmeye devam ediliyor. Ölüm orucundaki tutuklu ve hükümlülerin göz göre göre ölmelerine karşı seslerini yükseltmek isteyenler baskılarla sindirilmeye çalışılıyor.
(...) Bizler insan hakları savunucuları olarak; sanat, sanatçılar ve sorunlarını özgürce tartışmak isteyenler üzerindeki baskıların son bulmasını istiyoruz. Tiyatro salonlarının perdelerini polis değil, sanatçılar perde diyerek kapatmalıdır.
Düşünceye ve sanata özgürlük!
***
Yeni kayıplar istemiyoruz!
Olağanüstü Hal Bölgesi kayıplar ve faili meçhuller bölgesi olma özelliğini taşımaya devam ediyor. Failleri açıklanmayan binlerce cinayet ve gözaltında kayıp olayları hala belleklerimizde.
Geçtiğimiz hafta yaşanan Gaffar Okkan cinayeti belki de bir sinyaldi tüm topluma.
Şimdi de, Silopi Halkın Demokrasi Partisi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe sekreteri Ebubekir Deniz kayıp edilmek isteniyor endişesi içindeyiz.
Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz 25 Ocak 2001 günü yakınlarının eşliğinde, kendilerini çağıran Silopi Jandarma Komutanlığına gitmişler ve bir daha kendilerinden haber alınamamıştır.
Diyarbakır Şube Başkanımız Osman Baydemirin olay yerinde yaptığı araştırmaya göre, gözaltında oldukları hala kabul edilmemektedir.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, Serdar Tanış ve Ebubekir Denizin hayatından endişe duyuyor ve yetkilileri bir an önce Serdar Tanış ve Ebubekir Denizin akibeti ile ilgili açıklama yapmaya davet ediyoruz.
Türkiye işçi sınıfının tarihinde
bir kilometre taşı
Zonguldak madencilerinin direnişi Türkiye işçi sınıfı tarihinin sayfalarına yazılmıştır. Bundan on yıl önce, 30 Kasım 1990da, 48 bin maden işçisi toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanmasının ardından greve başladı. Bu büyük direnişe, örgütlü tüm fabrikalar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri destek verdiler. Maden işçilerinin direnişi sermayenin korkulu rüyası oldu.
Direniş 59 gün sürdü. Dönemin sermaye uşağı Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve çömezi Başbakan Yıldırım Akbulut, Körfez krizini bahane ederek kıramadıkları direnişe grev yasağı getirdiler. Dönemin maden işçileri sendikası başkanı Şemsi Denizer hükümetin buyruklarına uyarak işçi sınıfı düşmanı yüzünü gösterdi. Bunun karşılığında Jaguar marka otomobille ödüllendirildi.
4 Ocak 91de kitle örgütleri ve Zonguldak halkı maden işçileriyle birlikte Ankara yoluna koyuldular. Kışın dondurucu soğuğuna rağmen, kararlı yürüyüş barikatları yararak devam etti. Yürüyüşe yüzbini aşkın insan katıldı. Genci, yaşlısı, aydını, kadını, erkeğiyle, omuz omuza sergilenen bu dayanışma karşısında sermaye, faşist kolluk güçleriyle saldırma cesareti bulamadı. Ama bu görkemli yürüyüş sendika bürokratları sayesinde Mengen barikatını aşamadı. Ankarada yapılan pazarlıklarla iş bitirildi. Direnişin diğer illerdeki fabrikalara yayılmasının önünü ancak böyle alabildiler.
8 Ocak 91de Zonguldak maden işçilerinin direnişi sona erdi. 80 sonrasında işçi ücretlerine en yüksek zammı %140ın üstünde zamla maden işçileri aldılar. Madencilerin yer üstünde çalışanlarının 15.545 TLlik günlük ücreti 43.056 TLye çıkarıldı. Yer altında çalışan maden işçilerinin günlük ücreti ise 1. altı ay için 50.000, 2. altı ay için 64.000 TL olarak saptandı.
Zonguldak maden işçileri her gün iş kazalarıyla karşılaşmakta ve bazı kazalar ölümlerle sonuçlanmaktadır. Maden ocakları en ilkel tekniklerle çalıştırılmakta, işgüvenliği için hiçbir önlem alınmamaktadır. Birçok maden ocağı kömür işçilerine mezar olmaktadır. Özel sektöre peşkeş çekilen maden ocaklarında da ilkel çalışma koşullarında ölümler devam etmektedir.
Zonguldak direnişinin yıldönümü bu yıl Ölüm Oruçlarına denk geldi. İşçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş davasını canı pahasına sahiplenen devrimciler, onurlu direnişlerini sürdürüyorlar. Dönemin, 90lı yılların mücadeleci işçi sınıfının ruhuna, eylemliliğine ihtiyacı vardır.
Zonguldak direnişinin ruhuyla F tipi tabutlukları yıkalım!
|