Faşist Türk devleti kendisine yakışanı yaptı: Katliam!..
Katil devletten hesap soracağız!
C61. gününde devrimci tutsaklara yönelik ülke çapında kapsamlı olarak başlatılan saldırılar tüm vahşetiyle sürüyor. Son haberlere göre 30un üzerinde ölü ve yüzlerce yaralı olduğu, günbegün ölü ve yaralı sayısının artacağı söyleniyor. Faşist devlet bu vahşi operasyonla, ne kadar sinsi, kalleş, kinci ve katliamcı olduğunu bir kez daha tüm dünyaya gösteriyor.
Kızıl Bayrak okurları olarak katliam haberini alır almaz, Stuttgartta başta Ölüm Oruçlarıyla Dayanışma Komitesi olarak diğer devrimci yapılarla birlikte kanlı devletin konsolosluğuna doğru yürüdük ve siyah çelenk bıraktık. Kitlenin katliamcı devlete lanetler yağdırdığı, öfke ve coşkunun yoğun olduğu mitingle faşist devletin bu iğrenç katliamı protesto edildi. Miting sırasında sıkça Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!, Katil devletten hesap soracağız! sloganları atıldı.
Kitle daha sonra sloganlar eşliğinde şehir merkezine yürüdü. Burada enformasyon masaları açılarak gün boyu Türkiyeden elimize geçen fakslar okundu, bildiriler dağıtıldı. İkinci gün yine aynı saatlerde havaalanı işgal edilerek, yarım saat boyunca eylem alanına dönüştürüldü. Açılan pankartlarla ve atılan sloganlarla Türk devletinin katliamcı yüzü teşhir edildi.
Gün durma günü değildi. Akşam bir yürüyüş düzenledik. Bu yürüyüşe Almanların da katılması dikkat çekiyordu. Öfkeli ve coşkulu geçen eyleme katılım yüksek oldu. Eylemlerimiz bunlarla sınırlı kalmayacak, her gün devam edecek.
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
Stuttgarttan Kızıl Bayrak okurları
Devrimci tutsaklar onurumuzdur,
onurumuza sahip çıkalım
Devrimci tutsaklar faşist devletin, sermaye düzeninin kişiliksizleştirme, izole etme ve teslim alma amacıyla başlattığı hücre tipi saldırısına hayır demek için bedenini açlığa yatırarak Ölüm Orucuna başladılar.
Ben de bu durumu birinci dereceden yaşayan bir insan olarak düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Eminim ki bu konuda herkesin söyleyecek bir şeyleri vardır diyerek başlıyorum.
Yaklaşık 2 yıldır faşist devlet içeride devrimci tutsakları, dışarıda tüm emekçileri nasıl teslim alacağını düşünerek hain ve kanlı planı olan hücre saldırısını başlattı. Devletin bu sinsice planına karşı, başta tutuklu-hükümlü yakınları olmak üzere işçi ve emekçiler hücrelere izin vermeyeceklerini eylemlerdeki kararlılıklarıyla gösterdiler. Dışarıda bütün bunlar gelişirken içeride devrimci tutsaklar büyük bir direniş örneği göstererek bedenlerini açlığa yatırdılar ve hücreye girmemekte ne kadar kararlı olduklarını gösterdiler.
Şundan asla şüphem yoktur ki zafer onların nezdinde tüm emekçilerin olacaktır. Ve bu konuda tarih bizi yanıltmadı. Buca, Diyarbakır, Ümraniye, Ulucanlar ve daha niceleri...
Bu süreçte bize düşen görev susmak, ağlamak, kabuğuna saklanmak, at gözlüğü takmak değil, devrimci tutsakların dışarıda neferi olmak, nefeslerini nefeslerimizde, yüreklerini yüreklerimizde hissetmek, üzerimize düşen görevi yapmak olacaktır. Çünkü şunu biliyoruz ki devrimci tutsaklar onurumuzdur, onurumuza sahip çıkalım. Hücre ölümdür izin vermeyelim. Devrimci tutsaklarla dayanışmayı yükseltelim.
Hücre ölümdür, girmeyeceğiz!..
Düşmanın korkularını büyütmek için
mücadeleye daha fazla sarılacağız
Cezaevlerine yönelik katliam operasyonu üçüncü günündeyken kitleleri terörize etmeye, muhalefetin sesini şiddetle boğmaya çalışan devletin ve köpeklerinin ne kadar yüreksiz olduğunun, yaşanan onca devlet terörüne karşın yükselen ve militanlaşan kitle muhalefetinden ne kadar korktuklarının bir örneğini yaşadım.
Herhangi bir eylem planı olmamasına rağmen öğleden sonra ÖKMde oturuyorduk. Hareketli günlerden geçtiğimiz için de ÖKMde az da olsa bir yoğunluk vardı. Bu arada siviller de toplu halde ÖKM içinde dolanarak öğrencileri taciz ediyorlardı. Nihayet bir arkadaşa ismiyle hitap ederek "Niye toplandınız? Ne yapmayı planlıyorsunuz?" diye sordu. Hiçbir şey yapmayacağımızı, öylesine oturduğumuzu söylediğimizde, kendilerinin de biz burada oturduğumuz için orada beklediklerini söylediler "Siz gidin, biz de gidelim" dediler.
Sadece orada bir miktar öğrencinin birarada oturuyor olmasından bile tedirgin olmuşlardı. Zaten başka birşey yapmayacak olmamızdan dolayı dağılmaya karar verdik. Ama önce çaylarımızı bitirelim. Nasıl olsa tedirgin olan biz değildik. Bu arada parça parça dağılmaya başladık. Ancak güvenlik nedeniyle ufak gruplar halinde dağıldık.
Eğlencenin büyüğü ÖKMden çıktıktan sonra başladı. Saraçhaneye kadar yürüyüp oradan otobüslere binecektik. Biz toplam 8 kişiydik. Önce öğrenci kılığında bir sivil takıldı. Kamuflaj konusunda çok acemiydi, ona bakıp bakıp dalga geçiyorduk. Sonra iki kişi oldular. Yolu yarılamıştık ki diğer siviller de bir araçla bize eşlik etmeye başladılar. Saraçhaneye yaklaşırken orada bekleyen iki otobüs dolusu çevik kuvvetin kasklarını giyerek müdahaleye hazırlanmaları işin doruk noktasındaki finali oldu. Düşmanın bu aczi ve korkusu karşısında epeyce eğlendik. Ardından da otobüslere binip oradan ayrıldık.
Düşmanın korkularını büyütmek için mücadeleye daha fazla sarılacak, onların gecelerini kabusa çevireceğiz. Bedeller ödedik, bedeller ödeteceğiz.
İstanbuldan Ekim Gençliği okuru
bir üniversite öğrencisi
|