Zindanlardaki faşist imha ve ezme harekatına paralel olarak dışarıda da tam bir terör dalgası estiriliyor. Zindanlardaki oprerasyonlarla aynı saatlerde dışarıda da yaygın bir gözaltı terörü yaşandı. Ankara'da aynı saatlerde yapılan ev baskınlarında ilk etapta 50'den fazla insan gözaltına alındı. Sabahın ilk saatlerinden itibaren ÖDP ve TSİP binası kuşatıldı. Burada kalan aileler ve binaya giren ve çıkan insanlar, yanısıra sokaktan geçen insanlar dahi yaka paça gözaltına alındılar. Ankara sokakları günboyu polis ablukası altında tutuldu.
Halen bu abluka devam ediyor. Bu süre boyunca katliamı protesto gösterilerine azgınca saldırıldı, yüzlerce insan gözaltına alındı. Eylem sonrasında kafeler, partiler, kitle örgütleri basılarak gözaltı terörü sürdü. Birkaç gün içerisinde tespit edilen rakamlarla yaklaşık 500 ama gerçekte çok daha fazla gözaltılar yaşandı.
Alınan insanlar Nazi kamplarında olduğu gibi spor salonlarına dolduruldular.
Tüm bu yapılanlar tam bir sürek avını hatırlatıyordu.
Diğer taraftan gözaltıların içlerinde Kızıl Bayrak okurlarının da bulunduğu birçok kişi TMŞ'ye götürülüp buradan çıkarıldıkları DGM'lerde tutuklandılar. Ayrıca TSİP Genel Başkanı ve iki yöneticisi de açlık grevindeki ailelere parti binalarını açtıkları için, "örgüte yardım yataklıktan" dolayı tutuklandılar.
Zindanlardaki kanlı harekat esasında bir bütün olarak devrimci hareketi ezme ve tasfiye etme amaçlı harekattır. Ama bu faşist harekata karşı sokaklar katliamcı devleti lanetleyen eylemliliklere sahne oluyor. Katliamın ilk gününde Güvenparkta, Yükselde, Sakarya'da caddeler trafiğe kapatıldı, polisle taşlı çatışmalar yaşandı, barikatlar kuruldu. Yüzlerce gözaltıya karşın ilk gün akşam yapılan eyleme 500 kişi katıldı.
Bu eylemlilikleri sürdürmek ve ivme kazandırmak faşist devletten hesap sormanın tek yoludur. Böylesine tarihi bir saldırıya karşı binler onbinler olmalı, yeni şehitler pahasına göğüs göğüse çatışılmalıdır.
Katil devlet hesap verecek!
Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!
İstanbulda sürmekte olan F tipi cezaevlerini protesto ve Ölüm Orucu Direnişine destek eylemleri, faşist devletin cezaevlerinde gerçekleştirdiği katliamın ardından azgınlaşan baskı ve teröre rağmen devam ediyor.
Yerelliklerde oluşturulan hücre karşıtı platformların eylemlilikleri sürerken, eylemler gittikçe Taksimde merkezileşmeye ve kitleselleşmeye başlamıştı. Ölüm Orucunun ölüm sınırına yaklaşmasıyla birlikte tutsak yakınları, DKÖler, sendikalar, siyasi parti ve devrimci çevreler sokağa çıkarak, içerde ve dışarda hücreleri parçalama kararlılığını gösteriyorlardı.
19 Aralık sabahı gerçekleştirilen katliamın akşamı tüm duyarlı kesimler henüz olayın şokunu atlatmadan ve boyutları hakkında çok net bir bilgiye sahip olmadan Taksim Meydanına geldiler. Her akşam gerçekleştirilmekte olan Taksim eylemi saat 19:00da başladı. Aynı yere her akşam ÖO direnişiyle dayanışma ve F tipi cezaevleri kapatılsın talebiyle gelen kitle bu sefer faşist devletin kanlı operasyonunu protesto etmek için geldi.
Devlet, gerçekleştirdiği katliama karşı oluşan tepki ve öfkeyi bastırmak ve kanlı operasyonunu dışarda da devam ettirerek katliamını meşrulaştırmak için bu sefer Taksim Meydanına tüm faşist güçlerini yığmıştı. Meydana gelen yaklaşık 500 civarında kitle Katil devlet hesap verecek!, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur! sloganlarıyla toplanmaya başladı. Aylardır süren eylemlere müdahale etmeyen polis bu alanda toplu yürümek, basın açıklaması yapmak ve oturmak yasaktır dağılın diyerek, kitleye saldırmaya başladı. Olayın sıcaklığı ve eylemin dağınıklığı nedeniyle kitle sloganlar atarak geriye doğru yürümeye başladı. Kitle gruplar halinde slogan atmaya, caddeyi kapatmaya, sokak aralarına girerek polisle çatışmaya başladı. Arbede sürerken yaklaşık 500 kişilik ikinci bir grup bu sefer meydanda yerini aldı. Aynı devlet terörü bu gruba da uygulandı. Panzerlerden sıkılan suya rağmen kısa bir basın açıklaması gerçekleştirildi. İkinci grup da sloganlarla caddeyi kapatmaya, ara sokaklara doğru ilerleyerek polisle çatışmaya başladı.
Bu eylem katliam sonrası kendiliğinden gerçekleşen ve organizasyonu olmayan ilk eylem olduğu için dağınık oldu. Bu durum kitlenin öfkesini ve kararlılığını etkilemedi. Gece boyu İstanbulda süren ilk tepkiler ve kendiliğinden gerçekleşen eylemler bu öfkeyi ve artık iplerin koptuğunu gösteriyordu. Bedel ödenmişti, bedeli de ödetilecekti.
20 Aralık günü televizyonlardan yansıyan katliamın ilk görüntüleri oluşan öfkeyi artırmaya ve muhalif kesimleri harekete geçirmeye yetmişti. Çeşitli DKÖler, siyasi partiler ve tüm duyarlı kesimler bir araya gelerek eylemlerin merkezileştirilmesi gerektiği konusunda ortaklaştılar. Devletin tüm terörüne rağmen 1000i aşkın kitle gene aynı saatte Taksim Meydanına geldi. İstiklal Caddesinden yürüyüşe geçen kitle ile meydanda toplanan kitle buluşarak katil devletten hesap soran sloganlarını atmaya başladı. Faşist devlet içerde teslim alamadığı devrimci tutsakları sahiplenen kitleye azgınca saldırarak kitleyi dağıtmaya çalıştı. Sloganlarla bir süre direnen kitle panzerden sıkılan su eşliğinde basın açıklamasını okumaya başladı. Kitledeki kararlılığa rağmen eylemdeki inisiyatif eksikliği nedeniyle kitle sloganlar atarak caddeye doğru yöneldi. Sokak aralarına ilerleyen gruplar polisle çatışmaya, taş ve sopalarla saldırmaya başladı. Bu sırada polis yakaladıklarına azgınca saldırdı. Amaçları gözaltına almaktan çok eylemi kırmak, kitleyi terörle yıldırarak katılımı zayıflatmaktı.
Gerçekleştirdiği kanlı operasyona karşı oluşan tepkileri gene kanla bastırmaya çalışan devletin bu terörüne cevap, ertesi gün Taksimde gerçekleştirilen eyleme katılan yaklaşık 1000 kişilik kitleden geldi. Gözaltına aldıklarını fiziki şiddetle yıldıramayan devlet bu sefer eylemi zayıflatmak ve kitlelere gözdağı vermek için tutuklama terörüne başvurdu. Bu uygulama da kitledeki öfkeyi ve hesap sorma kararlılığını zayıflatamadı.
Devrimci tutsakların direnişini zayıflatmak için yaptığı tüm karşı propagandaya rağmen ödeyeceği bedelin büyüklüğünü hesap edemeyen faşist devlet, zafer sarhoşluğu içinde, artan muhalefeti kan ve terörle bastırabileceği hesabını yapmaktadır. Gerçekleştirdiği katliama rağmen içerde direnişi kıramaması ve devrimci tutsakların gösterdiği kararlılığın etkisiyle dışarıda da hesap sorma kararlılığının artarak sürmesi karşısında çaresizlik içinde son kozlarını oynayan faşist devlet şunu iyi bilmelidir. Hiçbir güç devrimci iradeyi teslim alamayacaktır. Mücadelemizin haklılığı ve kazanacağımıza olan inancımızla haykırıyoruz: Biz kazanacağız!