Aradan geçen bir yıl içinde
depremzedelerin hiçbir sorunu çözülmedi...
Çadırkentleri zorla boşaltmak isteyen devlet,
halkı bir kez daha toplu ölüme sürüyor
Düzce depreminden hemen önce devlet, jandarma gücüyle çadırlarda yaşayan insanları evlerine girmeye zorlamıştı. Hemen ertesinde yaşanan deprem sonrasında, evlerine zorla gönderilen yüzlerce insan enkazlar altında can verdi. Bugün aynı uygulama tekrar gündemde. Bir yıl önce deprem katliamından sağ kurtulan binlerce insan, yine depremden zarar gören evlere girmeye zorlanmaktadır.
Büyük bir yıkım yaşayan bölge halkı bugün çadırlarda ve geçici prefabrik evlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bir yıl içinde teslim edileceği söylenen kalıcı konutların henüz yapımına bile başlanmamıştır. Deneyimlerden de biliniyor ki, sermaye devleti depremzedelerin barınma sorununa çözümsüzlükten başka bir şey üretmeyecektir. Örneğin, Erzurum ve Adana depreminden sonra yapılacağı iddia edilen konutlar bugün nerededir?
Bu konut sorunun bir yönüdür.
Zarar gören bina ve evler üç ayrı sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Ağır hasarlı, orta hasarlı ve az hasarlı olmak üzere... Depremden hemen sonra yapılan hasar tespit çalışmaları ile bu sınıflandırmalara giren yapılar tespit edilmişti. (Bu tespitlerin yerinde olup olmadığı tartışma konusudur.) Ağır hasarlı yapılar yıkılacak, orta ve az hasarlılar da onarım şansı varsa onarılacak ya da yıkım kararı verilecekti. Geçen bir yıl içinde zamanla ağır hasarlı olarak gösterilenler orta hasarlı olmuş, orta hasarlılar ise az hasarlı gösterilmiştir. Şu anda ilk çalışmalar da ağır hasarlı olarak tespit edilen yapılarda onarım çalışmaları sürmektedir. Yapılan açıklamalara göre, bölge civarında yaşanacak orta şiddette bir depremde orta hasarlı binalar kesinlikle çökecektir. Ayrıca hiç hasar görmemiş yapıların çökmeyeceğinin de bir garantisi yoktur. Bu da olası bir depremde, yine toplu bir katliamın yaşanacağını göstermektedir.
Bu katliamın hazırlayıcısı sermaye devleti, çadırlarda yaşayan depremzedeleri Düzcede olduğu gibi ölüme göndermeye çalışmaktadır. 15 Ağustosta bölgedeki bütün çadırların boşaltılması istenmektedir. Çadırkentlerin boşaltılarak şehrin uzağında ve daha kötü malzemeyle yapılmış prefabrike evlere yerleştirileceği ise henüz bir söylenti durumundadır. Çadırkentlerde bugün 12 bin çadır bulunmaktadır. Teslim edilecek prefabrike ev sayısı ise bindir. Ancak boşaltılacak bin çadır için yer gösterilmektedir. Peki 11 bin çadırda yaşayan insanlar ne olacaktır? Sermaye devleti bu soruya elbette cevap vermeyecek, veremeyecektir. Eğer çadırlar boşaltılacak olursa, bu insanlar başlarını sokacak ev bulmaya çalışacaktır.
Bölgede ev kiraları deprem sonrası rekor düzeyde artmıştır. Depremden sonra sağlam kalan evlerin kiraları 150 milyondan başlamaktadır. Kiralar, hasarlı binaların hasar durumuna bağlı olarak gittikçe ucuzlamaktadır.
Çadırların yer gösterilmeden boşaltılması, bölge insanının tabutluklara sokulması demektir. Çadırlarda kalmaktan başka şansı olmayan dar gelirli emekçilerin ya da yıkım gerekçesiyle yaşanan tensikatlarla işsiz bırakılanların 150 milyon kirayı ödemeleri mümkün değildir. Kısaca ölüme gönderilen yine işçi ve emekçilerdir.
Çadırkentleri boşaltabilmek için buralara yapılan yardımlar bir bir kesilmektedir. Yapılan 100 milyonluk kira yardımı da düzenli olarak herkese yapılmadığı gibi kesilmiş bulunmaktadır. Yiyecek yardımlarının da çoktan kesildiği biliniyor. Üstelik henüz halktan gelen yardım malzemeleri depolarda beklerken, yağmalayamadıklarını çürütme pahasına...
Ağustos ayından sonra ise, prefabrike ve barakalarda kullanılan elektrik ve sudan da ücret alınmaya başlanacaktır. Çadırkentlerinse elektriklerinin kesilmesi gündemdedir.
Kuşkusuz depremzedeler çadırlarda yaşamlarını sürdürmek istememektedir. Yaşam koşulları buralarda oldukça zordur. Kışın ise bu koşlullar daha da ağırlaşmaktadır. Sağlıksız koşullar ve salgın hastalık tehlikesi gittikçe büyümektedir. Fakat daha sağlıklı barınma imkanları gösterilmediği/sağlanmadığı koşullarda, bu insanlar ya sokakta kalacak ya da yıkılmaya yüz tutmuş hasarlı ucuz evlere girmek zorunda kalacaktır.
Sermaye devletinin yeni katliamlarını önlemek için direnişten başka seçenek yoktur. Adapazarı ve Doğu Kışla Çadırkentinde yapılan protesto gösterileri, çadırkentlerin bu şekilde boşaltılma girişimini önlemiş ve ertelemişti. Deprem katliamının birinci yıl dönümüne denk düşen bu dönemde, yine insanlar toplu katliamlar için enkaz altına sokulmaya çalışılıyor. Örgütlü bir direniş yaratılamazsa yeni katliamların önü alınamayacaktır.
Bölge halkı bu bir yıl içinde sermaye devletinin gerçek yüzünü fazlazıyla görmüştür. Şimdi zaman bilinçli ve örgütlü mücadele zamanıdır.
|