Mücadeleci Atatürkçü gençlik tarafından çıkarılan İleri dergisinin 7. sayısında, Kemal Alemdaroğlunu yere göğe sığdıramayan İÜde bir demokrasi deneyimi başlıklı bir yazı yayınlandı. Bu yazı, ileri sürdüğü görüşler, ortaya koyduğu sorunlar ve bakışaçısı ile bu Mücadeleci Atatürkçü gençlerin durdukları yeri açığa vurmaktadır. İlerinin ilericiliğinin sınırları da böylelikle ortaya serilmektedir.
Şimdi İlerinin iddialarını ele alarak, onun yüzündeki ilerici maskeyi gözler önüne serelim.
Önerme 1: İÜ, rektörü ve yönetimi ile paralı eğitim sürecinin dışında kalmıştır...
Bu iddianın hiçbir gerçekliği yoktur. İleri, okurlarını aldatmaktadır. İÜ, ne özelleştirme ne de paralı eğitim sürecinin dışında kalmıştır. Sadece sermayenin ve onun politikalarının üniversitelerdeki uygulayıcısı YÖKün farklı nitelikteki üniversitelere yaklaşımı farklılıklar taşımaktadır. Boğaziçi, İTÜ, Hacettepe ve YTÜyü direkt§ özelleştirme konusu yaparken, İÜyi parça parça özelleştirmek istemektedir. Bununda temelde iki nedeni olabilir. Birincisi, İÜnün daha çok sözel alanları içermesi nedeniyle sermaye için öncelik taşımamasıdır. İkincisi ise, İÜde yılları bulan mücadele dinamiği ve potansiyelinin kendini yer yer boykotlar, eylemler ve işgallerle göstermesidir. Zira her zaman öğrenci hareketinin kalbi İÜ olmuştur. Ve sermaye ilk elden oradaki muhalefeti yükseltmeyi göze almamakta, uygulamalarını zamana yayarak hayata geçirmek istemektedir.
Fakat ne yapıyor İleri dergisi? Hem sermayenin yönelimlerini görmezden gelerek, hem de İÜdeki öğrenci muhalefetini yok sayarak, sürecin böyle gelişmesini Kemal Alemdaroğlu şahsında İÜ yönetimine bağlıyor.
Önerme 2: Üniversiteler yarı kamusal hizmet alanlarıdır
İleri dergisinin temel yaklaşımlarından biri de üniversitelerin yarı kamusal alan olduğu biçimindedir. Peki bu yarı kamusal alan tanımı hangi sınıfın tanımıdır? Bu tanımın kapsamı nedir ve hangi amaçla kullanılmaktadır?
Bu tanım neo-liberaller tarafından yapılmakta ve şöyle gerekçelendirilmektedir: Bir kişinin yüksek öğrenim görmesi sonucu toplumun yanı sıra kendinin de fayda elde etmesidir. Dolayısıyla bireysel fayda elde eden kimse onun maliyetlerini de karşılamak zorundadır.
Fakat bu tanımı ortaya koyanların görmezlikten geldikleri bir gerçeklik var: Yüksek öğretim gören bir kişi yüksek öğretim görürken harcadığı emek ile kendi emeğinin niteliğini yükseltmektedir. Daha basitinden üniversiteye giren kişi verilen hizmet sonucu kaçınılmaz olarak bir biçimde diploma almaya hak kazanamamaktadır. Öğrenimi sırasınca emek harcamakla ve kendini geliştirerek, emeğinin niteliğini yükseltmesi sonucu diploma almaya hak kazanmaktadır. ... Toplum; bu hizmeti vererek harcadığı emek ile emeğin niteliğini arttıran kişinin bu özelliği sayesinde fayda elde etmektedir. Bu anlamda verilen hizmetin niteliğini değiştirmek, eğitimi bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmaya yönelik her girişim sermayenin dünya ölçeğinde yeniden yapılanması çabalarına hizmet etmekten başka bir sonuç doğurmaz. (Faruk Alpkaya/ÖES, vurgular bize ait)
İşte İleri dergisi de sermayenin üniversiteleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmek için kullandığı yarı kamusal hizmet tanımlamasının savunucusudur. Böylece gerçekte kimin çıkarlarını savunduğunu dolaysız olarak ortaya koymaktadır.
Önerme 3: İÜde demokratik bir ortam vardır..., İÜnün dört bir yanı ABD karşıtı afişlerle doludur...
Bir yıl öncesine kadar İÜ Fen Fakültesinde afiş asanların kim tarafından soruşturmalara uğratıldığını, kim tarafından cezalandırıldığını ortaya koymaz İleri dergisi. Çünkü bunu yaptığı zaman, ilerici ve devrimci K. Alemdaroğlu ve İÜ yönetimi ile karşı karşıya kalır. Her türlü eylemin yapıldığını ve afişin asıldığını söylerken de, sanki bunu Kemal bey ve İÜ yönetimi lütfetmiş gibi sunar. Ve tabii ki, iki ay önce İÜ SBFde masaları dağıtıp öğrencileri yaka paça döverek gözaltına alan ve bir bilim kadınının gözüne biber gazı sıkan çevik kuvveti kimin içeri aldığına da değinmez.
Önerme 4: ÖTKlarda 3 temsilci ve oy hakkı sadece İÜde var...
Oy hakkı ile övünürken, ÖTK adaylarına getirilen ağır önkoşulların anti-demokratikliği, onları doğal olarak ilgilendirmemektedir. ÖTKya aday olmanın koşulları şunlardır: Hiçbir siyasi partiye üye olmamak, not ortalamasının 2.50nin altında olmaması, hiçbir soruşturmaya uğramamış olmak... Kemalist milliyetçi İlerinin demokrasisi budur işte. Böyle bir oy hakkının öğrencileri temsil niteliği olabilir mi? Bu olsa olsa idarenin elinde bir oyuncak yapar temsilciyi, ki nitekim olan da budur. Sözkonusu yazının yazarı Güneş Ayas İÜ ÖTK temsilcisidir ve K. Alemdaroğlunu parlatması da onun bu kimliğini ele vermektedir.
Önerme 5: Yaz okulları diğer üniversitelerde milyarlık kaynak olarak görülürken, İÜde Kemal Alemdaroğlu bu uygulamayı ücretsiz olarak ortaya koymuştur...
Yaz okullarına geçilmesini Amerikan eğitim sistemine karşı yenilginin bir göstergesi sayan İleri çevresi, bu uygulamanın Kemal Alemdaroğlu tarafından parasız gerçekleştirildiğiyle övünmektedir. Oysa biz bu filmi daha önce de izlemiştik!.. Harçlara önce cüzi miktarlarla başlanıp kredi ile desteklendikten sonra, bugün YÖK yasa tasarısı ile ne yapılmak isteniyor? Sermaye devletinin saldırılarını nasıl gerçekleştirdiğini biliyoruz. Hepsini alamıyorsan parça parça al! Hemen uygulayamıyorsan zamana yay! Yaz okulu parasız başlayacak, tepkiler hafifletilecek, zamanla az miktarda bir para alınmaya başlanacak ve daha sonra da tamamen paralı uygulamaya geçilecektir.
Önerme 6: Gericiliğe karşı iki önemli kurumun sesi yükseldi. TSK ve üniversiteler...
İleri çevresinin ilerici ve devrimci maskesi burada tümüyle düşüyor. Sermaye düzeninin koruyucusu ve kollayıcısı ordu ile üniversitelerin yanyana konulması da onlar adına çok isabetli bir yaklaşım. Burjuvazi tam da gericiliğe savaş açan bu iki kurum sayesinde egemenliğini sürdürmeyi başarabiliyor. Biri militarist, diğeri ideolojik bir aygıt olarak, çürümüş ve kokuşmuş düzenin bekası için gerekeni yapıyorlar. Sermayenin hür türlü saldırı politikasını sonuna kadar destekliyorlar.
Yine aynı yazıda vatanın yağmalanması ve gericilikle savaşta ordunun hassasiyeti dile getiriliyor. Peki İleri Kürdistanda Hizbullahın kim tarafından kullanıldığını bilmiyor mu? Ya da vatanın yağmalanması konusunda ordunun ayrı bir yerde durduğunu söylerken, neden her özelleştirilen alanda parmağı olan, kriz ortamında palazlanan OYAKtan hiç söz etmiyor? Bugün bütün önemli şirketlerin genel müdürlüklerinde hep ordu eskisi albay ve generallerin bulunduğunu da mı görmüyor?
Kendine ilericilik ve devrimcilik misyonu biçen bu gerici-militarist-faşizan bakışaçısı İleri dergisinin konumunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. O ne devrimci ne de ilerici değerlerin yanındadır. O sermaye devleti ve onun gerici kurumlarıyla aynı safta yer almaktadır.