İçindekiler:

1 Temmuz 2024
Sayı: KB 2024/11

Sivas Katliamı'nın 31. yılı.
Bir kez daha halkı ve doğayı ölüme terk ettiler!
Düzen cephesinde "yumuşama" tartışması
Kayyım saldırısına geçit verme!
Yıkım "kararlı adımlarla" devam edecek!
Atanamamanın yeni adı akademi!
"Rezerv" demagojisiyle rant ve talan
Servet ve sefalet kutuplaşması derinleşiyor
"Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!"
"Vergi" soygununa karşı mücadeleye!
Akkuyu NGS'de denetim insanlık dışı!
İşçi-emekçiler dört bir yanda direnişte!
Sınıf hareketi ve sınıf çalışmasının gündemleri
Soykırımcı İsrail rejiminin açmazları derinleşiyor
NATO yeni savaşlara hazırlanıyor
Emperyalist güçlerin "barış" arayışları
Emperyalist rekabetin Asya-Pasifik'teki yansımaları
Bolivya'da bir askeri darbe daha püskürtüldü
Bolivya'da başarısız darbenin ardından...
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından.
Assange'ye "özgürlük" basın "özgürlüğüne" pranga
AfD Kongresi'ni yüz bin kirli protesto etti
Kenya'da vergi yasasına karşı eylemler
2023-2024 eğitim döneminin gösterdikleri
Göçmenlere dönük ırkçı saldırıların parçası olmayalım.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Göçmenlere dönük ırkçı saldırıların parçası olmayalım...

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği

 

Kayseri’de 30 Haziran akşamı çocuk istismarı iddiası gerekçe gösterilerek göçmenler linç edildi. Sosyal medya ve gerici-ırkçı çetelerin çağrısıyla birlikte göçmen karşıtı öfke kullanılmak istendi. Valiliğin yaptığı açıklamayla göçmenler bir kez daha hedef gösterildi, evleri, iş yerleri basıldı ve linç edildiler.

Bugün (1 Temmuz) akşam Konya Sakarya Mahallesi’nde, Antep’te, Antakya’da, İstanbul Sultanbeyli’de gerici güruhlar sokaklara çıkarak “ülkemde mülteci istemiyorum” eylemleriyle Suriyelilere saldırdı. Kayseri’de tekrar sokaklara salınan gurühlar Suriyelilerin araçlarını ve iş yerlerini yakıp yıkmaya devam ediyor.

Erdoğan partisinin toplantısında konuşurken Kayseri’de yaşananların sorumluluğunu düzen muhalefetinin üzerine attı. Suriyeliler AKP’sinden CHP’sine tüm düzen partileri tarafından yaşanan sorunların sorumlusu ya da birbirlerine yüklenmenin bir aracı olarak görülmektedir. Bununla ya ırkçı ve şoven politikalarla göçmen düşmanlığı üzerinden oy kazanmak, ya da emperyalist politikalar ekseninde göçmen sorununu istismar etmek amaçlanıyor. AKP iktidarı tarafından AB’ye karşı koz olarak kullanılan göçmenler üzerinden “Kayseri pazarlığı” yapmak bir itiraftır.

Kayseri’de başlatılan olaylar bilinçli bir şekilde ırkçı-şoven söylemlerle birlikte yayılmak istenilmektedir. Emek sömürüsünü gizlemek, emekçileri birbirlerine kırdırıp sermayenin işini kolaylaştırmak da bu politikaların bir sonucudur. Göçmenler bu ülkede ve dünyada sermaye için ucuz emeğin en görünür halidir. Çalışma koşullarının en kölecesini, ağırını göçmenler yaşamakta, iş cinayetlerinin en barbarcasına onlar uğramaktadır. Afganistanlı Nourtani çalıştığı kaçak madende dövüldü ve sonra yakılarak öldürüldü.

Bugün yaşanan sorunların sorumluları göçmenler değildir. Mesele göçmenleri sevip sevmemek değil, ya da her sorunda günah keçisi ilan etmek yada her türlü olayda bir göçmeni savunmak değildir. Mesele bu sistem içerisinde emperyalist savaş politikalarının parçası olarak yerinden yurdundan edilmiş insanların yaşam hakkını savunmaktır. Ya da ırkçı-şoven politikaların yedeğine düşüp, ırkçı-milliyetçi çetelerin dolgu malzemesi olup “Ülkemde mülteci istemiyorum” demektir.

Sermaye düzeni işçi ve emekçileri sömürürken din, dil, ırk ayırt etmiyor. Tek yol var, bu sömürü düzeninde işçi ve emekçileri din, dil, ırk üzerinden birbirine düşürenlere karşı birlikte mücadele etmek.

İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

Yangın değil, kapitalizm öldürüyor

 

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin’in Mazıdağı bölgeleri arasında çıkan yangında 14 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi ise yaralandı. Yüzlerce hayvanın, binlerce dönüm tarım arazisinin yok olduğu yangın sermaye devletinin geç ve yetersiz müdahalesi ile büyük bir çevresel kıyıma neden oldu. Yangının üzerinden iki gün geçmesine rağmen sermaye devletinin sözcüleri yangının neden başladığına dair tutarlı bir açıklama dahi yapamadı. Kuşkusuz bunun gerisinde kendi sorumluluklarının ortaya çıkacağı endişesi yatıyor. Zira görgü tanıkları yangının sebebi olarak DEDAŞ’ın bakımını yapmadığı ve yenilemediği elektrik telleri olduğunu ifade etti. Diyarbakır Valiliği ve Sağlık Bakanlığı ise yangının çıkış sebebini anız yakılması olarak açıkladı. Ancak çevre platformlarının yaptığı açıklamalar ve bölgede yaşayanların ifadeleri gizlenemeyince İçişleri Bakanlığı bu sefer de “yangının sebebini tespit edemedik” diye açıklama yaptı.

Yangın başladığı ilk dakikalarda bölgede yaşayan köylüler büyük bir çaba gösterdiler. Ancak hızla büyüyen yangını söndürmeye köylülerin çabası yeterli gelmedi. Diyarbakır Valiliği’ne ve İçişleri Bakanlığı’na yangına havadan müdahale çağrısı yapıldı. Ancak AKP iktidarı adeta bölgenin yanmasına göz yumdu ve uzun bir süre bekledi. Yangının bitimine yakın müdahalede bulundu.

Kuşkusuz bu geç gelen müdahale dahi bölgeye dönük sermaye devletinin bakış açısını özetlemektedir. 90’lı yıllarda Kürt halkını hedef alan imha, inkar ve asimilasyon politikaları doğrultusunda köyler askerler tarafından boşaltılıyor ve yakılıyordu. Bugün de büyük bir yangına “seyirci kalarak” aynı tutum sürdürülüyor. Her yaz DEDAŞ’ın elektrikleri kesmek için yüzlerce jandarma ile Kürt köylerine gittiği bilinen bir gerçektir. Yüzlerce jandarma ile adeta savaşa gider gibi köylere giden ve bölgedeki yoksul emekçilerin tek geçim kaynağı olan tarımı elektrik kesintileri ile engelleyen sermaye devleti bu sefer de yangına seyirci kalarak benzer bir tutum almıştır. Yangından etkilenen ve ailelerini, geçim kaynakları olan hayvanları ve ekili alanlarını kaybeden emekçiler yangından etkilenen coğrafyanın afet bölgesi ilan edilmesini, zararlarının giderilmesini istemektedir. Ancak büyük bir aymazlıkla uçan kuştan vergi almayı planlayan saray rejimi bölgeye dönük hiçbir plan ve program açıklamamıştır. Çünkü sebebi oldukları bu yıkımın mali yükünü üstlenmeyi istememektedir.

Diyarbakır-Mardin bölgesinde yaşanan yangın bir kez daha gösterdi ki çevresel yıkımın, bu büyük tahribatların sorumlusu sermaye düzeninin politikalarıdır. Kapitalist sistem emekçileri ve doğayı pervasızca sömürmekte, doğaya ve canlı yaşama hiçbir şekilde değer vermemektedir. Ne insan yaşamı, ne doğada yaşayan canlılar, ne de gezegenimizin geleceği bu sistemin umrundadır.

İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru