İçindekiler:

27 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/33

Birleşik, militan, kitlesel direniş!
İstiklal saldırısı, savaş ve düzen muhalefeti
Rejimden pis kokular yayılıyor
Saray rejiminin savaş histerisine uyarılar
Türk sermaye devletinin kanlı oyunu
BDSP: Şovenizme ve kirli savaşa hayır!
Yüzyılın yalanlarının amacı
Boş vaatlere kanmak sefaleti kabul etmektir!
Suç ortağı sendika bürokrasisi
TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!
Nersoy Tekstil'de direniş
Seçimler ve sol ittifaklar
İklim Konferansı'nın ardından...
Taliban'ın kadınlara yasakları
Almanya'da kirli savaşa karşı eylemler
Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü
Almanya'da devrimci yıl dönümü etkinliği
"Tüm sorunları grevde olduğu gibi çözebiliriz"
Kadınlar yasaklara rağmen sokaklardaydı
Mesleki eğitimde güncel gelişmeler
MEB- Köfteci Yusuf işbirliği...
Güvenli barınma haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!

 

Dilbent Türker’in bacağını kıranlar hesap verecek!

Mirabel Kardeşler, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için tecavüze uğradı, ardından katledildi. Mirabel Kardeşler katledilse de, direniş çığlıkları dünyanın birçok yerinde aynı şiddete maruz kalan milyonlarca kadına ulaştı. Fabrikalarda, tarlalarda, işyerlerinde baskıya, tacize ve tecavüze, sömürüye, eşitsizliğe uğrayan her bir kadının mücadelesine ışık oldular. 25 Kasım’ın Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edilmesini sağlayan da kararlı ve inançlı işçi, emekçi kadınların mücadelesi oldu.

Ülkemizde de her yıl on binlerce kadının bir araya geldiği 25 Kasım eylemlerinde ise polisin işkence görüntüleri ile adeta şiddet filmi çekiliyor. Krizin sonuçlarından en çok etkilenen işçi, emekçi kadınların ses çıkarması, bir araya gelmesi, dayanışması engelleniyor. Çünkü baskı ve şiddette sınır tanımayanların hizmet ettikleri kapitalist sistemin çıkarları bunu gerektiriyor. Çünkü kadın emeğini ucuz ve güvencesiz olarak görüyorlar. İşyerlerinde baskı, mobbing, ayrımcılık eksilmesin istiyorlar. Hayat pahalılığı, zamlar, artan kiralar, işsizlik, kölece çalışma koşulları almış başını giderken, evine ekmek götüremeyen, çocuğuna süt alamayan, barınamayan kadınların sorunları onları ilgilendirmiyor. İşyerinde, sokakta, evinde şiddete maruz kalan kadınların korkmasını, sinmesini bekliyorlar. Korku yaratmak, baskı kurmak için sermaye devletinin tüm imkanları seferberliği ediliyor. İşe yaramayan yargı kararları, sözde güvenlik altında olan binlerce kadının katledilmesiyle, tepki gösteren kadın örgütlerine yönelik saldırılar ile gerici AKP-MHP iktidarının politikalarıyla kadınlar dört bir taraftan kıskaca alınmak isteniyor.

Ama tüm çabalar nafile! Nafile diyoruz, çünkü 25 Kasım günü ülkenin birçok yerinde sokaklara, meydanlara çıkan işçi, emekçi kadınlar korkmadıklarını, itaat etmediklerini bir kez daha gösterdi. Özellikle İstanbul Taksim eylemlerinde kadınların direnişi, mücadelesi hepimize örnek olmaya devam ediyor. Kadınlar cephesinde kararlı bir direniş sürüyor.

Alanlara, meydanlara çıkan kadınlara yönelik şiddetin bizzat sorumlusu olan polis şiddetinden geriye kalanlar ise darp, gözaltı, ters kelepçe, avukat hakkının gaspedilmesi oldu. Sinbo direnişçimiz ve MYK üyemiz Dilbent Türker de İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları ile katıldığı Taksim eyleminde polis şiddetine maruz kaldı. Katillerin, tecavüzcülerin elini kolunu sallayarak gezdiği bir ülkede tepki gösteren, direnen, örgütlenen kadınların önüne polis barikatları dikiliyor. Nerede bir grup kadın biraraya gelse etrafları onlarca polis ile çevriliyor.

Azgın polis şiddeti sonucu yöneticimizin bacağı iki yerinden kırılmıştır. İşkencede sınır tanımayan polis, Dilbent Türker’i yere yatırıp üzerine basmıştır. Polisin fiziki şiddetini psikoloji şiddet takip etmiştir. Sendika yöneticimizin bacağının kırıldığını bağırmasına rağmen, işkenceye devam eden polisler, “Bacağın mı kırıldı, olmaz öyle şey” diyerek sendika yöneticimizle adeta alay etmiştir.

“Kadına El Kal-ka-maz”, “Kadına şiddet insanlık suçudur” diye açıklama yapıp, ardından alanları kadınlara yasaklayan İstanbul Valiliği ve polis eliyle kadınlara yönelik ağır işkencenin sorumlusu olan İstanbul Emniyeti, kadınlara el kaldırmış ve insanlık suçu işlemiştir.

Kadına yönelik bu nefrete, bu yasakçı tutuma, bu işkenceye yabancı değiliz. Kadına yönelik şiddet, yasak kararı ile başlayıp, fiziksel ve psikolojik siddetle devam etmiştir. Çünkü yaşamın olduğu her alanda kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinin de olduğunu biliyorlar. Yaşamın yarısı olan kadınların kavganın yarısının da olduğu bilinciyle hareket eden Dilbent Türker, milyonlarca işçi, emekçi kadınların sesidir. Sinbo fabrikasındaki ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlere karşı anayasal hakkı olan sendikal faaliyet yürüttüğü için işten çıkarılan Dilbent Türker, fabrika önünde direnirken de fabrikanın bölüm şefi tarafından saldırıya uğramıştı. Fabrikada şiddete uğrayan bir kadın işçinin, 25 Kasım günü polis eliyle de şiddete uğraması kadına yönelik şiddetin toplumsal yaşamın tüm alanlarında olduğunu göstermektedir.

Kadına yönelik şiddetle mücadelemiz sürecek. Fabrikalarda, atölyelerde işçi, emekçi kadınların yaşadığı sorunlara karşı kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleyi büyüteceğiz. Dilbent Türker’e yönelik polis işkencesinin takipçisi olacak, sorumlular hakkında gerekli tüm hukukî süreçleri başlatıyoruz. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden tüm siyasi parti, sendika, kadın örgütlerini, platformları haklı davamıza sahip çıkmaya, davamızın takipçisi olmaya çağırıyoruz.

AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikalarına, kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi büyütmek, Dilbent Türker’in davasına sahip çıkmaktan geçiyor. İran’dan Türkiye’ye mücadelenin en ön saflarında direnmeye devam eden kadınları selamlıyor, sokakları, meydanları terk etmiyoruz.

Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS)

26 Kasım 2022

 

 

 

Çerkezköy TM’de seçim var!

 

Tescilli işçi düşmanı Murat Koçak yine tek başına aday.

Çerkezköy metal işçisi, kardeşler;

Haftalardır TM’nin fabrikalarında delege belirleme süreçleri yaşandı. Bildiğimiz gibi Murat Koçak ve şürekâsı kendi adaylarını belirledi. Bizlere seçim süreci ile ilgili hiçbir bilgi verilmedi. Ne de olsa biz işçiyiz, makinenin bir parçasıyız, düşünmeyiz, karar veremeyiz. En iyisini onlar bilir, bizim adımıza onlar karar verir.

Ama gerçekte öyle midir?

Onlar dediğimiz, sendikal bürokrasidir, sendika ağalarıdır. Onların tek derdi, sermayenin sömürüsünün sorunsuzca sürmesidir. Bu sömürü çarkında da kazanılan milyonlardan bir parça alıp, zevki sefa sürmektir.

Onlar sermaye sınıfının safında, sömürüyü, yoksulluğu temsil ediyor. Bize karşı tek ses olarak, örgütlü bir sınıf olarak saldırıyorlar.

Bizim yapmamız gereken açıktır. Sermayeye ve onun tüm temsilcilerine karşı mücadeleyi yükseltmek. Önümüzde TM seçimleri var. Biz ses çıkarmazsak, bir sonraki dönemde ezilmemiz için, daha fazla yoksullaştırılmamız için canla başla çalışacak yönetim gelecek. Murat Koçak ve ekibi gelecek.

Buna izin vermemek için, fabrikalarda bölüm bölüm bir araya gelelim. Sorunlarımızı tespit edelim ve kendi adaylarımızı çıkartalım.

Trakya Metal İşçiler Birliği