İçindekiler:

27 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/33

Birleşik, militan, kitlesel direniş!
İstiklal saldırısı, savaş ve düzen muhalefeti
Rejimden pis kokular yayılıyor
Saray rejiminin savaş histerisine uyarılar
Türk sermaye devletinin kanlı oyunu
BDSP: Şovenizme ve kirli savaşa hayır!
Yüzyılın yalanlarının amacı
Boş vaatlere kanmak sefaleti kabul etmektir!
Suç ortağı sendika bürokrasisi
TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!
Nersoy Tekstil'de direniş
Seçimler ve sol ittifaklar
İklim Konferansı'nın ardından...
Taliban'ın kadınlara yasakları
Almanya'da kirli savaşa karşı eylemler
Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü
Almanya'da devrimci yıl dönümü etkinliği
"Tüm sorunları grevde olduğu gibi çözebiliriz"
Kadınlar yasaklara rağmen sokaklardaydı
Mesleki eğitimde güncel gelişmeler
MEB- Köfteci Yusuf işbirliği...
Güvenli barınma haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Türk sermaye devletinin kanlı oyunu

A. Vedat Ceylan

 

13 Kasım günü Taksim’de gerçekleştirilen ve en az 6 kişinin yaşamına ve onlarca insanın yaralanmasına neden olan saldırının “sır” perdesi yavaş yavaş aralanmaya başlandı.

Devlet tüm kurumlarıyla özenle hazırladığı bu saldırıyı Kürt hareketine fatura etmek için harekete geçti.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha başından beri saldırının arakasında PKK ve YPG’nin olduğu iddiasında bulundu.

Süleyman Soylu, 14 Kasım sabah saatlerinde, “bombayı bıraktığı değerlendirilen kişi İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındı” duyurusunu yaptı. Soylu, “İlk bulgularla talimatın Kobani’den geldiği, eylemi yapanın Afrin’den geçtiği değerlendirmemiz var” diye de ekledi. Olayla bağlantılı olduğu iddiasıyla 21 kişi gözaltına alınmıştı.

“Saldırıyı gerçekleştirilen” Suriye uyruklu Ahlam Albashır isimli kadının yapılan sorgusunda “PKK/PYD/YPG için istihbarat elemanı olarak yetiştirildiği, Afrin’den Türkiye’ye kaçak yollarla girdiği ve suçunu itiraf ettiği” öne sürüldü. Hızını alamayan devletin kirli işleri bakanı Soylu, “PKK’nin olay sonrası Ahlam Albashır’ı infaz etme emri verdiğini” de “teknik dinleme ile tespit ettiklerini” duyurdu.

Tüm bu kirli propaganda ve dezenformasyon sonrası kamuoyunda doğal olarak “fail” olarak itham edilen ve hedef tahtasına konan Kürt Hareketi “ne diyecek” beklentisi doğdu. Ve o açıklama geldi:

Kürt Hareketi bileşenlerinden Halk Savunma Merkezi’nin (HSM) açıklaması şöyle:

“Bu olayla ilişkimizin olmadığı, doğrudan sivilleri hedeflemeyeceğimizi ve sivilleri hedefleyen eylemleri kabul etmediğimizi halkımız ve demokratik kamuoyu yakından bilmektedir. Biz haklı ve meşru özgürlük mücadelesi yürüten bir hareketiz. Türkiye toplumuyla ortak, demokratik, özgür ve eşit gelecek yaratmak isteyen bir perspektifle hareket ediyoruz. Bu açıdan Türkiye zemininde sivil insanları herhangi bir biçimde hedeflememiz söz konusu olamaz. Gelişen meşru mücadelemiz karşısında AKP-MHP rejiminin zorlandığı açık bir gerçektir. Özellikle kimyasal silah kullanmasının deşifre olması, yine kendi askerlerini yaktıkları görüntülerin açığa çıkması gerçeği karşısında tabloyu tümüyle değiştirmeye dönük yeni bir karanlık planın devreye sokulmak istendiği görülmektedir. Bu olay sonrası özellikle Kobanê’yi hedef göstermeleri, planlarının yönünü ortaya koymaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında bu olayın karanlık bir olay olduğu, bu olayda kullanılan öğelerin Kürt veya Suriyeli olduğu iddia edilse de bunun sonucu değiştirmeyeceği açık ortadadır. Bunun karanlık bir planın başlangıcına işaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu konuda tüm Türkiye demokrasi güçlerinin ve kamuoyunun, geliştirilmek istenen karanlık süreci görerek bu olayın deşifre edilmesi için mücadele yürütmeleri önem taşımaktadır.”

YPG dahil, Kürt Hareketi’nin diğer bileşenleri de ayrı ayrı benzere açıklamalar yaptılar.

Devlet seçim startını verdi

Saldırının hemen akabinde sosyal medyada haklı olarak “Devlet seçim startı verdi” yorumları görülmeye başlandı. Çünkü benzer senaryo 2015’te de sahnelenmişti.

10 Ekim’de 2015’de DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Ankara Garı önünde on binlerin katıldığı bir “Barış Yürüyüşü” düzenlendi. Yürüyüş başlamadan devlet önceden hazırladığı kanlı planını burada devreye soktu. Yürüyüş alanına kortej halinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, 3 saniye arayla 2 patlama gerçekleştirildi. 109 kişi hayatını kaybetti. Bugünlerde hararetli “adalet savunusu” kesilen, dönemin AKP’li Başbakanı Ahmet Davutoğlu olayın ardından “Ankara Garı olayından sonra oylarımızda bir artış trendi var” diyerek, kan ve katliamla beslendiklerini adeta itiraf etmişti.

Taksim’deki bombalı saldırı bütün yönleriyle bir tek faile işaret ediyor. Oda evletin dümeninde bulunan AKP-MHP rejiminden başkası değildir.

Anlaşılan o ki, devlet ve dümenindeki AKP çocukların ve suçsuz insanların hayatı pahasına seçim kazanmak için kirli oyunlarla seçim startına başlamış bulunuyor. 

Başta bu ülkenin ilericileri, devrimcileri olmak üzere, tüm toplumsal mücadele güçleri, işçi sınıfı ve emekçiler, gerici-faşist rejiminin Taksim saldırısıyla startını verdiği kanlı oyunun karşısında mevzilenmeli ve buna izin verilmemeli.

Öyle görünüyor ki, AKP-MHP rejimi kaybetmemek için kanlı oyunlarını sergilemeye devam edeceklerdir. Önümüzdeki dönemde de benzer provokasyon ve saldırılar ne yazık ki olasılık dışı değildir. Bu ve benzeri saldırıları geri püskürtmek için tüm mücadele dinamikleri kenetlenmeli ve onların korktuğu kabus onlara yaşatılmalıdır.