İçindekiler:

8 Mayıs 2022
Sayı: KB 2022/17

1 Mayıs, sorunlar ve sorumluluklar
İstanbul'da kitlesel, coşkulu 1 Mayıs
İzmir'de 1 Mayıs
Ankara'da 1 Mayıs
Gebze'de coşkulu 1 Mayıs
Kayseri'de coşkulu 1 Mayıs
Bursa'da binler 1 Mayıs'a katıldı
Mevcut sendikal düzen ve 2022 1 Mayıs'ı
Sınır ötesi operasyonlar ve ötesi
Gerici-faşist iktidarın korkusu
50 yılın çağrısı...
Ankara ve İstanbul'da 6 Mayıs
Kızıldere ve 6 Mayıs'ın 50. yılı anısına...
Anti-faşist zaferin 77. yıl dönümü...
Emperyalist savaş ve denge arayışları
AB'nin kirli elleri olarak Frontex
Almanya'da 1 Mayıslar
İsviçre'de 1 Mayıs
Fransa'da onbinler 1 Mayıs'ta mücadele dedi
Dünya'da 1 Mayıs
Avrupa çapında NATO tatbikatı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

50 yılın çağrısı… Düzene karşı devrim

G. Umut

 

6 Mayıs 1972’de üç yiğit devrimci devrim davası uğruna tereddütsüzce ölümü göğüsledi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, bu topraklarda düzene karşı devrimin, bir davayı ölümüne sahiplenmenin, yiğitliğin, fedakarlığın ve cüretin adı olarak devrimci mücadele tarihimize kaydedildiler.

Denizler’in idam edilmelerinin 50. Yılında, emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadeleyi daha da yükseltmenin zamanıdır!

Emperyalizm ve NATO’ya karşı Deniz olunmalı!

Emperyalizmin hegemonya bunalımının savaşlar olarak kendini dışa vurduğu günümüz dünyasında, anti-emperyalist mücadelenin de simgesi üç yiğit devrimciyi anmak, aynı zamanda günün güncel görevlerine de bu perspektifle bakmayı zorunlu kılıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan emperyalist savaş, AB, ABD emperyalizminin ve NATO’nun çok yönlü müdahaleleriyle derinleşerek devam ediyor. Emperyalist savaşın faturası ise halklara kesiliyor. Sürmekte olan savaşı ancak işçilerin, emekçilerin ve halkların duyarlılığı ve eylemi durdurabilir. Kitlelerin emperyalist militarizme, saldırganlığa ve savaşa karşı mücadelesini geliştirip büyütmek, dünya ölçüsünde bugünün en acil ve en önemli devrimci görevidir. Aynı 50 yıl önce 6. Filo askerlerini denize döken ve “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmayın!” diyen Denizler gibi...

Denizler’e çıkar sokaklar!

Çok yönlü bir çıkışsızlığı yaşayan AKP-MHP iktidarı, işçi ve emekçilere dönük saldırıları artırmayı bunu aşmanın tek yolu olarak görüyor. Her geçen gün ağırlaşan kölece çalışma koşullarıyla yaşamları cehenneme çevrilen işçi ve emekçiler, yanı sıra tırmandırılan baskı ve saldırılarla da nefessiz bırakılmak isteniyor. Toplumun ezilen kesimlerinin biriken öfkesi, dinci-faşist iktidar başta olmak üzere düzenin tüm kesimleri tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılıyor.

Emekçilerin büyüyen öfke ve tepkisini sandıklara hapsetmeye çalışanların tüm çabalarının aksine, Denizler ve ‘71 Devrimci Çıkışı’nın önderleri yürünmesi gereken yolu göstermeye devam ediyorlar.

’68 devrimci rüzgarı ve büyüyen mücadele

50 yıl önce bu üç yiğit devrimci ‘71 Devrimci Çıkışı’nın temsilcileri olarak Türkiye’de devrimin sembolü oldular. Mücadeleleri ve ölümleri, yaşadıkları tarihsel kesiti de aşarak, onları devrim tarihimizin kilometre taşı haline getirdi.

O tarihsel kesitte dizginsiz sömürü ve baskıya karşı toplumsal mücadeleler dünya ölçüsünde büyüyordu. Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çatışma derinleşirken, tüm dünyada ‘68 devrimci rüzgârı esiyordu. Türkiye’de toprak işgalleri, fabrika direnişleri, gençliğin kitleselleşen mücadeleleriyle, direnişin genel bir eğilim halinde yayıldığı bir dönemden geçilmekteydi. 15-16 Haziran büyük işçi direnişi sermaye devletine ve düzene büyük bir korku salmıştı. 12 Mart faşist darbesi, toplumsal mücadelenin kitleselleşerek büyümesine verilen karşı-devrimci yanıt oldu.

“‘60’lı yıllarda dünya ölçüsünde güçlü mücadeleler var. ‘70’li yılların ortasında Vietnam Devrimi’nin zaferiyle doruğuna ulaşan devrimci kabarıştı bu. Aynı evrede kısa aralıklarla Türkiye kendi devrimci yükselişlerini yaşıyordu. Böyle bir dönemde çeşitli grupların, partilerin, akımların çıkması, gelişmesi, serpilmesi, kitle desteği kazanması, kadrosal güç bulması, birtakım değerler yaratması bir güçlük taşımıyordu.”  (Teslim Demir’in anısına… / ‘60’lı yıllar: Devrimci örgüt ve önderlik boşluğu)

Devrim davasının Denizler’i...

Yükselen sosyal mücadeleler giderek düzenin sınırlarını zorlayan bir hal alıyordu. ‘71 Devrimci Çıkışı, TİP çizgisindeki parlamentarizm ve reformizmden koparak devrim yolunu seçenleri anlatıyordu. Denizler, Mahirler ve İbrahimler ‘71 Devrimci Çıkışı’nın temsilcileri olarak devrim yapma isteği, iradesi ve cesareti gösterdiler. Yaşamlarını bir davaya, devrime adama kararlılığının temsilcileri oldular. Devrim anlayışına dayalı olarak kurulu düzeni yıkmak üzere devlete başkaldırdılar.

Emperyalist-kapitalist sistemin temsilcisi olan sermaye iktidarı sosyal mücadelelerin önünü almak için faşist baskı ve zorbalığını arttırdı. İşçi ve emekçilerin hakları gasp edildi, grev hakkı yasaklandı. Gençliğin kitleselleşerek büyüyen devrimci atılımının, 15-16 Haziran’da sermayeye korku salan işçi sınıfının, topraklarına sahip çıkan köylülüğün mücadelelerinin önünü almak için saldırı dizginlerinden boşaltıldı. Bu saldırı dalgasını Denizler’in idam edilmeleri izledi. Denizler devrim davasını son nefeslerine kadar savundular. Tıpkı Nurhak ve Kızıldere’de ölümü tereddütsüzce göğüsleyen THKO ve THKP-C militanları gibi...

Sermaye düzeninin amacı yeni filizlenen devrimci hareketi ezmekti. Ancak yenilen sermaye düzeni oldu. Denizler’in ve On’ların baş eğmez duruşları, düzene karşı devrimin manifestosu olarak tarihe yazıldı.

50. yılın çağrısı dünün, bugünün ve geleceğin çağrısıdır!

50. yılın çağrısı, geçmişi anmanın yanı sıra onları bugüne ve geleceğe taşıma, mücadelelerini büyütme çağrısıdır. 50 yılın işaret ettiği en temel gerçek, onların büyük bedeller ödeyerek yolunu açtıkları devrim mücadelesinin sürdüğüdür. Denizler ve 71 Devrimci Çıkışı’nın önderleri düzene karşı devrimin, yaşamını davaya adamanın, devrimci kimlik ve militanlığın temsilcisi oldular. Denizler’in idam sehpasında, Mahirler’in Kızıldere›de, Sinanlar’ın Nurhak’ta, İbrahim’in işkencede baş eğmez tutumu, sönmeyen ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir meşale olarak taşınıyor. “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz” diyen komünistler bu meşalenin taşıyıcıları olarak köklü bir mirasa dayanıyorlar:

“TKİP, yalnızca bu zengin uluslararası tarihi mirasa dayanmıyor. O, Türkiye’nin kendi öz ilerici-devrimci birikiminin de en dolaysız bir ürünüdür. Mustafa Suphiler’in inanç dolu ilk adımları, Nazım Hikmetler’in ve Doktor Hikmetler’in en zor koşullardaki direnci ve davaya bağlılığı, ‘60’lı yılların topluma soluk aldıran taze sol rüzgarı, 71 Devrimcileri’nin, Denizler’in, Mahirler’in, İbrahimler’in devrimci çıkışı ve boyun eğmezliği, ‘70’li yılların coşku dolu devrimciliği, 12 Eylül’ün karanlık yıllarının umut dolu devrimci direnci, devrimci tarihimizin tüm bu birikimi, TKİP’yi dolaysız olarak besleyen kaynakları oluşturmaktadır. TKİP bu mirasa dayanıyor, bu kaynaklardan besleniyor, bu birikimin üzerinde yükseliyor. Bugünün Türkiye’sinde bu birikimi işçi sınıfı devrimciliği üzerinden yaşatıyor ve geleceğe taşıyor. TKİP’nin gerçek yaşına, mücadele geçmişine, devrimci deneyimine ve birikimine buradan bakmak gerekir. Biz her zaman burdan baktık, buradan bakıyoruz.” (TKİP’nin 10. yılında “Parti, sınıf, devrim, sosyalizm” gecesinde yapılan konuşmadan... www.tkip.org)