İçindekiler:

20 Aralık 2021
Sayı: KB 2021/Özel-45

Saptanan asgari ücret kavga çağrısıdır!
Asgari ücret defteri burada kapanmadı...
“Sefalet ücretini kabul etmeyelim!”
Asgari ücret ve DİSK
Kapitalistler “istikrar” istiyor
KESK’ten mitingler: “Geçinemiyoruz”
Sağlık hakkı için mücadeleye!
MESS dayatmaları kabul edilemez!
MİB: Şimdi harekete geçme zamanı!
Kürt hareketinde bir dönüm noktası - Baki Duman
Veysel Akgül yoldaş çalıştığı yerde anıldı!
Alman sermayesinin “yeşil yüzü”
AB Zirvesi: Rusya’ya “güçlü uyarı”
Çin-Amerika çatışması ve olimpiyatlar
“Asrın lideri” Körfez şeyhlerinin eteklerinde
Hapishanelerde saldırılar artıyor
19 Aralık Katliamı ve Direnişi 21. yılında...
DLB: Oy deposu değiliz
Gericilik yuvalarına karşı mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Asgari ücret ve DİSK

 

Yaşanan ekonomik kriz doğrudan işçi ve emekçilerin yaşamını olumsuz etkilemekte, insanları açlığa mahkûm etmektedir. AKP şefi Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 2022 yılı asgari ücreti işçi ve emekçilerin içine itildikleri bu sefaleti bir nebze hafifletmenin çok uzağındadır. Zira açıklandığı gün, 2021 yılı başında verilen asgari ücretten 100 dolar daha düşük bir miktara tekabül ediyordu. Kaldı ki 2021 Ocak ayındaki asgari ücret bile işçi ve emekçilerin yaşamını sürdürmeye yetecek bir ücret değildi.

Her yıl insanların yaşam şartları giderek zorlaşırken, sermaye sınıfı kendi kârını düşünerek sömürüyü arttırmaktadır. İşçi ve emekçilerin örgütsüzlüğü ve sendika yönetimlerinin pasif tutumları sermaye sınıfının saldırılarını yoğunlaştırmasının önünü açmaktadır. Gelinen noktada kısmen sendikalarda örgütlü gibi görünen işçiler, sendikaların başındaki ağaların düzen içi politikaları ve sadece kendi çıkarlarını korumak için gösterdikleri pratikle ezilmeye, hakkını bile alamaz hale getirilmeye devam ediyor. Sendika ağalarının gündeme getirdiği eylemler göstermelik olmaktan, işçi ve emekçilerin düzene olan öfkesini bastırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Örneğin DİSK yönetimi ciddi bir mücadeleden uzak duruyor, işçilerin kaybolan haklarını almak için bile harekete geçmiyor. Bu haliyle DİSK çoktandır bir “tabela örgütü” halini almış bulunuyor. En son Ankara’da yapılan “Geçinemiyoruz” mitinginin örgütleyicileri arasında yer aldığı halde, mitinge temsilciler düzeyinde bile katılmamış, son ana kadar üyelerine bile haber vermemişti. DİSK artık büyük bedeller ödenerek inşa edilmiş, taban örgütleri olan, işçi ve emekçilerin hakkını arayan, gelişen siyasal olaylara karşı tepkisini ortaya koyan bir sendika değildir.

Ekonomik kriz ve asgari ücret süreci içerisinde toplumsal mücadelenin yükselmesi ve artan tepkiler karşısında DİSK bürokrasi, işçilerin birleşik mücadelesinin büyütülmesinden uzak bir anlayışla, sadece birkaç metropol şehirde basın açıklamaları gibi yetersiz bir eylem biçimi ile sokağa çıkmıştır. DİSK bürokratları son olarak 12 Aralık’ta İstanbul Kartal Meydanı’nda düzenlenen miting ile de esasında asgari ücret çerçevesindeki sözde mücadele pratiğini sonlandırmışlardır. 2020 yılının Aralık ayında Meclis önünde çok az kişi ile yapılan asgari ücret eyleminin yerine, bu yıl toplumsal muhalefetin yükselmesi sonucunda bir miting örgütlenmek zorunda kalınmış, fakat bu miting de sendikalı işçilerin katılımının bile çok zayıf kaldığı bir eyleme dönüşmüştür.

Öncelikle asgari ücretin DİSK’in sergilediği politikalarla, mücadele pratiği ile insanca yaşanabilir bir seviyeye çıkarılamayacağı ortadadır. Ayrıca DİSK’in önerdiği 5.200 TL insanların geçinebileceği bir ücret bile değildir.

Bizler mutlaka hızla işçilerin birliğini sağlayacak, işçilerin haklarını savunacak ve alacak bir sendikal anlayışla hareket etmeli, bunun üzerinden mücadeleyi büyütmeliyiz. Sendikalarımızı da kendi bireysel çıkarları doğrultusunda kullanan sendika ağalarından kurtarmak zorundayız.

Bu açıdan Greif Direnişi bizler için çok değerli derslerle dolu bir deneyimdir. Sınıf mücadelemizin en önemli örgütlenme biçimi olarak taban örgütlenmelerini inşa etmek önemli bir görev olarak önümüzde duruyor. Bu bilinçle bir adım daha ileri çıkma zamanıdır…

Ankara’dan bir işçi

 

 

 

 

 

Erdoğan’dan emekçilere
“sabır” çağrısı!

 

Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 16 Konferansı’nda konuşan Tayyip Erdoğan, yükselen döviz kurları ve art arda gelen zamlarla günbegün yoksullaşan halka Bakara Suresi’nden alıntıyla sabır çağrısı yaptı. AKP şefi, “Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de ‘Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele” buyurmaktadır.” diyerek, bir kez daha din istismarına sarıldı.

Din ve inanç istismarı AKP-Erdoğan iktidarının bir numaralı siyaset yöntemidir. Gelinen yerde ne kadar işe yarayacağı ise meçhuldür. Zira çok yönlü bir bunalımın pençesinde kıvranan Türkiye kapitalizminin dümeninde oturan AKP-Erdoğan iktidarı işçi ve emekçilere ağır bedeller ödetmeye devam ediyor. Halihazırda emek ve sermaye arasındaki çelişkinin hiç olmadığı kadar keskinleştiği günlerden geçiyoruz. Tablo her geçen gün daha vahim bir hale bürünüyor ve emekçilerin sefaleti sürekli derinleşiyor.

Emperyalist kapitalizmin özbeöz çocuğu olan mafyatik rejim 19 yıldır yağmalamadığı, çökmediği köşe bucak bırakmazken, işçi ve emekçileri de açlık ve sefaletin çukuruna itti. Toplumun büyük bölümü hiç olmadığı kadar yoksullaştı. Türk Lirası’nın dolar karşısında her saniye değer kaybetmesi, emekçilerin alım gücünün sürekli düşmesi, tüketim maddelerine zamların sağanağa dönüşmesi, hayat pahalılığının rekor kırması vb. derken toplum adeta nefes alamaz hale geldi.

Faiz indiriminde ısrar eden AKP şefi Erdoğan, burnunun dikine giderek ülkeyi adeta yangın yerine çevirdi. Döviz kurlarında yaşanan dengesizlik, euro ve doların dur durak bilmeyen yükselişi ülkede büyük ama örtülü bir devalüasyona yol açmış durumda. Bu tablo emekçilerin yaşamında ağır tahribatlar yaratmakta, dolayısıyla toplumun genelinde büyük bir öfke ve tepki birikmektedir. Sonu gelmeyen ekmek kuyruklarında, çarşı pazarda, okul ve hastanelerde emekçilerin perişanlıkları gözler önüne serilmekte, her yerde “Geçinemiyoruz” çığlıkları yükselmektedir.

Ekonomik ve sosyal bunalımı körükleyen AKP-MHP iktidarı ise toplum desteğini kaybettiğini gördükçe cinnet nöbetleri geçirmekte ve akıl almaz davranışlar sergilemektedir. Emekçilerin sürüklendiği sefaleti görmemezlikten gelen gerici-faşist rejim ve aveneleri, tozpembe tablolar çizerek emekçilerle alay etmektedirler. Varlığını kabul etmek zorunda kaldıkları sorunları ise ünlü “dış güçler”e havale ederek, “vatan millet, din iman” nakaratına sarılmaktadırlar.

Bakara Suresi’nden alıntı ise aslında AKP şefi Erdoğan’ın çaresizliğini olduğu kadar riyakarlığını da gözler önüne sermektedir. Zira emekçilere “açlık” müjdesi verip, onlardan bütün umutlarını diğer dünyaya havale etmelerini isterken, kendisi sarayında cennetin alasını yaşamaktadır.

Yoksulluğa sürükledikleri emekçilerin gözleri önünde lüks ve şatafat içinde yüzenler, hiç utanıp sıkılmadan bir de “Porsiyonları küçültün”, “Bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız”, “Turfanda sebze sağlığa zararlı” gibi inciler dizerek, emekçilerle adeta alay ediyorlar. İktidarın medyadaki tetikçileri ise “Markete küçük arabayla girin, tok karınla çıkın” diyerek, çürük sebzenin, bayat ekmeğin faydalarını sıralıyorlar. 

AKP şefi ve tayfası bu denli pişkin ve arsızca hareket etme gücünü, işçi ve emekçilerin pasif bekleyişlerinden, sınıf mücadelesinin zayıflığından alıyor. Emekçiler hesap sorma bilinciyle harekete geçmediği sürece de daha beter koşullarla yüz yüze kalmaları işte bile değildir. Dolayısıyla emekçiler saray rejiminin ve müritlerinin toplumu alaya alan sözlerini hazzetmemeli, yaşam ve çalışma koşulları için mücadele sahnesinde yerini almalıdır.