İçindekiler:

25 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-24

Toplumsal kriz ve mücadele dinamikleri
Kürt ve Türk halklarının mücadele birliğini örmek
Düzen muhalefetinin HDP’ye yaklaşımı
Gelir dağılımı felaketi!
Düzen yargısı katilleri korumaya devam ediyor
Tecavüzcülerin tutuklanması zorlaştırılıyor
MKE işçisi özelleştirmeye karşı
DİSK Tekstil SML’de neye imza attı, ne yaptı?
1848 Haziran Ayaklanması... “Proletaryanın ilk kesin meydan savaşı!” - Karl Marx
Emperyalist işgal taşeronluğu
İran’da seçimler
Fransa’da polis devletinin tahkimatı
Ermenistan seçimleri
DGB: Özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklara “telafisi” zor bir gericilik!
Çorum Katliamı 41. yılında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DİSK Tekstil SML’de
neye imza attı, ne yaptı?

 

DİSK Tekstil geçtiğimiz ay SML Etiket’te toplu sözleşme imzaladı. SML Etiket işçilerinin hiçbir bilgisi olmadan imzalanan toplu iş sözleşmesi (TİS), DİSK Tekstil Sendikası’nın gerçek kimliğini açığa vuran bir vesika olarak orta yerde duruyor.

İmza altına alınan TİS’ten de anlaşılacağı gibi masanın her iki tarafında farklı gruplar otursa da bu süreç tek taraflı olarak yürütülmüştür. Masanın bir tarafında SML patronunun doğrudan temsilcileri, diğer tarafında da tekstil patronlarının işçiler içindeki uzantısı olan, sendikaları ticari şirket gibi işleten sendika ağalarının yer aldığı açıktır. DİSK Tekstil’in başındaki şebeke şimdiye kadar işçileri temsil etmedi, bundan sonra da etmeyecektir.

***

Sendikalar işçilerin öz örgütlülüğüdür. Gücünü işçilerin birliği, dayanışması ve mücadelesinden alırlar. İşçiler örgütlerinin direnme ve mücadele kapasitesini artırmak için mali fonlar da oluştururlar. Bu fonlar işçilerin ödediği aidatlar ve benzeri katkılardan oluşur. Bu açıdan bir sorun olmadığı açıktır. Fakat DİSK Tekstil gibi sendikaların başına çöreklenmiş şebekeler ne işçilerin öz örgütlülüğünü güçlendirmek ne de mücadele ve direnme kapasitesini artırmak gibi bir kaygıyla hareket ediyor. Aksine patronlar adına; işçilerin sindirilmiş, biat eden topluluğa dönüştürülmesine ve sömürü çarklarının rahatça dönmesine hizmet ediyorlar. Böyle bir anlayışın hakim olduğu yapının üye aidatı olarak topladığı paralar ise işçilerden kesilen haraçtan başka bir şey değildir. DİSK Tekstil ve sendikalara hakim benzer anlayışlar için işçilerin değeri ise kendi saltanatlarını sürdürmek için patronlara karşı şantaj aracı olarak kullanmaları sınırlılığındadır. Değişmesi gereken de bu sendikal anlayış, sendikalara hakim olan bu çete düzenidir.

İhanetin ötesinde bir sözleşme!

SML Etiket yönetimi ve DİSK Tekstil ağaları arasında imzalanan sözleşme tam anlamıyla satış belgesidir. Sözleşmede işçiler adına hiçbir kazanıma rastlamak mümkün değildir. Fakat sözleşme SML patronu adına önemli kazanımlarla doludur. Bunların başında ise işçilerin her türlü hak mücadelesini ve talebini yasadışı ilan eden maddeler gelmektedir. Sıkça, “iş barışı”, “işçi ve işveren arasındaki işbirliği”, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıkların dostça çözümü” gibi vurgular yer almaktadır. Artı değer sömürüsünün olduğu yerde bunlar nasıl sağlanacaktır? İşçiler ve kapitalistler arasındaki her türlü ilişkinin sınıfsal bir ilişki olduğu, çelişki barındırdığı gerçeği ortadayken bahsi geçen vurgularla ifade edilmek istenenin işçinin patron karşısında boyun eğmesi demek olduğu açıktır.  “Sözleşme’nin bütünü ele alındığında bu sonuç daha belirgin gözükmektedir. Yine aynı sözleşmede işçilerin fiili meşru mücadeleleri “yasa dışı” olarak tanımlanmakta, sendika temsilcilerine de işçilerin hak mücadelesini engelleme, baskılama misyonu biçilmektedir. Sözleşmede tanımlanan biçimiyle sendika temsilcilerine adeta patronun üretim alanındaki baskı gücü misyonu biçilmektedir. Sözleşme’nin “temsilciliklerin yasak faaliyetleri” bölümünde ibret verici ifadeler yer almaktadır. Bunlardan birkaç tanesini aşağıdaki gibidir. “d) Kasten ve mücerret üretimi azaltıcı eylemlerde bulunmaları ve işçileri bu eylemleri yapmaya teşvik etmemeleri”, ”e) İşyerinde Anayasa ve yasalara aykırı siyasi ve ideolojik faaliyette bulunmaları” gibi ibareler yer almaktadır. Bunlarla denilmek istenen açıktır. Hatta “iş barışı”, “dostane çözüm” gibi ifadelerle bir bütünlük arz etmektedir.

İşçilere denmektedir ki; siz haklarınız ve geleceğiniz için hiçbir adım atmayın, her şeye boyun eğin. Sendika yönetimi ve patron sizin adınıza her şeyin iyisini yapar. Sizin işiniz sadece makinaları çalıştırmak patronun kasasını doldurmaktır. Bunun dışındaki her adımınız suçtur. Bu ifadelerin anlamı budur!

Birincisi; işçi sınıfının en büyük gücü üretimden gelen gücüdür. Haksız yere bir işçi işten atıldığında ve diğer işçiler bu haksızlığın ortadan kaldırılması için iş yavaşlatma ya da üretimi durdurma eylemi yaptığında DİSK Tekstil bürokratlarının da altına imza attığı sözleşmeye göre bu eylemler yasadışı ilan edilmektedir. Hatta temsilcilere de bu eylemleri bastırma görevi verilmektedir. Bir sendika bunları yapmayacaksa peki ne yapacak? Bu maddelerden anlaşıldığı üzere bu adımları atanları “iş barışını” bozmakla itham ederek işten atılmasını sağlayacak, haksızlıkları “patronla görüşelim”, “mahkemeye başvuracağız” gibi boş safsatalarla geçiştirecekler. Keza şimdiye kadar yaptıkları da budur. Bunlar için sendikalara ihtiyaç olmadığı açıktır. Her işçi bireysel olarak da bunları yapar.

Diğer önemli bir mesele ise “siyasal ve ideolojik faaliyet” vurgusudur. İşçi sınıfı ve patronlar arasındaki her sorun ideolojik ve siyasaldır. İşçilerin çıkarına olan patronların zararınadır, patronların çıkarına olan ise işçilerin zararınadır. Ülke ve dünyadaki her gelişme esasında ezen ve ezilenler arasındaki çatışmanın yani işçi sınıfı-emekçiler ile burjuvazi arasındaki çatışmanın bir yansımasıdır. İşçiler daha iyi çalışma ve yaşam koşulları, sömürünün sınırlandırılması ya da ortadan kaldırılması için mücadele verirlerken bir ideoloji ile (dünya görüşü), siyasal tutumla hareket ederler. Bu da işçi sınıfının dünya görüşü ve siyasi tutumudur. Bunlar olmadan en ufak hak kazanımı dahi olmaz-elde edilemez. İşçilere ideolojik ve siyasi her şeyden uzak durun demek, siz kendi dünya görüşünüzü kendi çıkarlarınızı gözeten siyasi tutumu bir kenara bırakın, patronlar sınıfının istediği gibi düşünün, onların doğru gördüğü siyaseti yapın demektir. Örneğin geçtiğimiz günlerde TBMM’de bir yasal düzenleme geçirildi. Bu düzenlemeye göre patronların fabrikayı kapaması vb. durumlarda işçi alacakları en son sırada yer alacak. Sıra işçiye gelene kadar hiçbir şey ortada kalmayacak. Meclisin ya da diğer kurumların işçi düşmanı uygulamalarına karşı çıkmayacak mıyız? İşçi sınıfının hak ve menfaatlerini geliştiren yasal düzenlemeler vb. elde etmek için mücadele etmeyecek miyiz? Bu sözleşme bunları yapmanız suç diyor!

Soruyoruz; Kavel işçileri grev hakkı için sınıf siyaseti yaparak dönemin işçi düşmanı yasalarına karşı işçi sınıfının mücadele yasaları ile hareket etmeseydi kazanım elde edilir miydi? 15-16 Haziran’ı yaratan işçiler TBMM’ de işçilerin kazanımlarını ve örgütlülüğünü yok etmek için geçirilen yasaya karşı sınıf siyaseti yaparak fabrikalarda üretimi durdurmasa, sokaklara dökülmese bugün az da olsa sahip olduğumuz haklar olur muydu? Cevabı açık ve net, olmazdı!

DİSK Tekstil bürokratları işçilerin sendikaları gerçek işçi örgütlerine dönüştürmelerinden korktukları için böyle maddelerin altına imza atıyorlar. Greif işçilerinin şanlı işgali ile bu korkuyu iliklerine kadar yaşadılar ve aynısını yaşamamak için kendilerince önlem alıyorlar. Ama nafile er ya da geç işgal ettikleri sendikalar gerçek sahiplerinin yani işçilerin yönetiminde gerçek işçi örgütlerine dönüştürülecektir.

Sosyal ve ekonomik haklarla ilgili kısımlar

Sözleşmede bu konuda hiçbir kazanım olmadığı gibi geriye gidişten söz edilebilir. SML Etiket işçileri yaklaşık olarak 1,5 yıldır zam almıyorlardı. Yapılan sözleşme ile işçilerin büyük bir çoğunluğu ilk yıl için %5 zam aldı. 2.ve 3. Yıl içinse “en az tüfe oranında” zam yapılacaktır denilmektedir. Yani asgari ücret ne ise sizin maaşınızda o olacaktır denilmektedir. Zam konusunda da büyük bir ustalıkla işçilerin kafasını allak bullak eden ifadeler kullanmışlardır. İlgili madde tam bir ayak oyunudur.

Sözleşmenin “ücret zammı” başlıklı bölümünde ilk madde; “a) Birinci yıl ücret zammı (01.04.2021-31.03.2022): 31.03.2021 tarihinde işyerinde hizmet akdi devam eden üyelerin brüt ücretlerine 01.04.2021 tarihinden geçerli olmak üzere %21,56 oranında zam yapılacaktır. Ancak temel ücret grubundaki işlerde çalışan üyeler için bu artış miktarı %5 olarak yapılacaktır.” biçimindedir. Kafa karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramayan, yüksek bir zam alınmış gibi görüntü oluşturan bu madde ne anlama geliyor? Bu madde SML işçilerinin %80-85’lik kısmının %5 zam aldığı anlamına geliyor. İşçilerin net maaşına yansıyan fark 140 TL civarıdır. Ücret oranları ise yoksulluk sınırının fazlasıyla altındadır. SML işçileri bu kadarını, hatta fazlasını sendikalı olmadan öncede alıyorlardı.

Diğer sosyal ve ekonomik haklara gelince sözleşmede ikramiye dâhil hiçbir hak elde edilmemiştir. İşçilerin belleğinde sendika demek en kaba haliyle ikramiye demektir. İmzalanan ihanet sözleşmelerinde en azından bir ikramiye alınmış gibi gösterilerek işçilerin gözü boyanmaya çalışılmaktadır. Burada bu bile tercih edilmemiştir.  SML’de TİS öncesi uygulanan bütün sosyal ve ekonomik şartlar olduğu gibi devam etmektedir. Şimdi olan ise bunların kafa karıştırmak ve bir şeyler alınmış görüntüsü oluşturmak için kitapçıkta yazılı olarak yer almasıdır.

Kısaca ifade edecek olursak DİSK Tekstil bürokratları ile SML yönetimi arasında imzalanan sözleşme bırakalım satış sözleşmesini daha da gerisinde bir sözleşmedir. İşçiler adına göstermelik bir kazanımdan dahi bahsetmek mümkün değildir.

Sözleşme’nin bir diğer amacı işçileri parçalamaktır!

DİSK Tekstil ve SML yönetimi tarafından imzalanan sözleşmede işçileri “böl, parçala, yönet” mantığı baştan sona hakimdir. DİSK Tekstil ve SML yönetimi kendi denetimlerinde işçilerin çoğunluğuna karşı ihtiyaç dahilinde kullanmak için ayrıcalıklı bir grup yaratmaktadırlar. Bu gruba işçilerin çoğunluğundan farklı olarak ekonomik ve sosyal haklar sağlanmaktadır. Bu tutum yeni değildir. DİSK Tekstil gibi ihanetçi çetelerin hakim olduğu sendikalarda olağan bir durumdur. Ayrıcalıklı maaş, sendikal izinler, sendikanın bir dizi olanağı, ayrıcalıklı sosyal haklar, faturası sendikaya kesilen harcamalar, geziler, tatiller vb. imkanlar oluşturulmak istenen ayrıcalıklı gruba sonuna kadar sunularak sendika ağalarına bağımlı hale gelmeleri sağlanmaktadır. Böyle oluşturulan ayrıcalıklı gruplar elde ettikleri olanakları kaybetmemek için sendika ve fabrika yönetiminin her türlü kirli işini yapmaya zorlanmaktadır. İmzalanan sözleşmede işçilerin toplamının çıkarını gözeten maddeler yokken ayrıcalıklı grup oluşturulmasının her türlü zemini tanımlanmıştır.

SML işçileri böylesi oyunlara karşı uyanık olmalıdır. Sefil çıkarlar uğruna hiçbir işçi yan yana çalıştığı işçi arkadaşlarını satmamalı, onurunu ayaklar altına almamalı, sendika ağalarının ve patronunun maşası olmamalıdır. Bütün işçi arkadaşlarımız ortak çıkarları için birlik içinde olmalıdır.

SML Yönetimi neden DİSK Tekstil’le masaya oturdu?

Daha önceki açıklamalarımızda SML’deki örgütlenme süreçlerine yer vermiştik. DİSK Tekstil ve sendikamız burada örgütlenme çalışması yürütmüştür. DİSK Tekstil, SML yönetiminin öncü işçileri işten atmasına en ufak bir ses dahi çıkarmamış hatta yer yer teşvik etmiş, el ovuşturmuştur. Örgütlenme çalışması yürüten işçilerin karşı karşıya kaldığı saldırılar, baskı, tehdit karşısında üç maymunu oynamıştır. Tek derdi ise SML yönetimine “bakın biz uysalız. Bizden size zarar gelmez, hatta faydamız olur” mesajı vermek olmuştur. Sendikamız DİSK Tekstil’e üyelikler yapan öncü işçiler atıldığında onların yanında olmuştur. DEV TEKSTİL üyesi işçi arkadaşlarımız atıldığında ise hukuki ve fiili olarak yanlarında olmuş, birlikte mücadele etmiştir. Gerçek bir işçi sendikasının nasıl olması gerektiğini pratikte de göstermiştir. Sendikamızın mücadeleci çizgisinden ve pratiğinden korkan SML yönetimi alelacele DİSK Tekstil’le masaya oturarak kendini garantiye almak istemiştir.

SML yönetimi ve DİSK Tekstil SML işçilerine karşı tam bir çıkar ittifakı içindedir. Sendikamızın varlığı her iki tarafta da ciddi bir korku yaratmıştır. DİSK Tekstil, SML yönetimi işbirliği o kadar alenidir ki sözleşme imzalanmasına rağmen DİSK Tekstil’e üye olmayan işçiler fabrika yönetimi tarafından üyeliğe zorlanmaktadır.

Fabrika genel müdürü başta olmak üzere tüm yönetim kademesi üretim alanına bilgisayar kurarak tüm işçileri baskı ve tehditle DİSK Tekstil’e üye yapmışlardır.

Düne kadar Logo Deri üzerinden Deriteks Sendikası’na “patronun getirdiği sendika işçi sendikası olamaz”. “Patronun üye olmanızı istediği sendika işbirlikçi-işçi düşmanıdır ve patron sendikasıdır”, “Bunlar ihanetçi sarı sendika” diyenler bunun propagandasını yapanlar yönetimle aleni işbirliğinde hiçbir sakınca görmemişlerdir.

Bu ihanet şebekesine DEV TEKSTİL varken rahat yok. Er ya da geç işçileri satarak çıkar elde eden bu şebekenin saltanatı son bulacaktır. DEV TEKSTİL’le ifade bulan söz, yetki, karar hakkının işçide olduğu “devrimci sınıf sendikacılığı” anlayışı ve pratiği işçi sınıfının elinde bir kılavuz olacaktır.

SML Etiket işçileri başta olmak üzere tüm işçi ve emekçileri patron uşaklarının ele geçirdiği sendikaları gerçek işçi örgütlerine çevirme mücadelemize vakit kaybetmeden katılmaya haklarımıza, geleceğimize emeğimize birlikte sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası

23 Haziran 2021

 

 

 

 

 

Sinbo’da direniş 5. ayında

 

Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker, Kod 29’un kaldırılması talebiyle 150 gündür Haramidere’de bulunan Sinbo fabrikası önünde direniyor. 150 gündür hem devletin hem Sinbo kapitalistlerinin türlü saldırılarına karşı kadın işçilerin sesi olan Türker; polis saldırılarına, Sinbo yönetiminin iftiralarına ve fiziki saldırılarına karşı direnişini kararlılıkla sürdürüyor. 

Direnişin 150. gününde kadına yönelik şiddet, direnişe yönelik saldırı ve İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı Sinbo fabrikası önünde eylem yapıldı. Eylemde ilk olarak TOMİS temsilcisi konuştu.

Konuşmanın ardından DGD-Sen Genel Başkanı Murat Bostancı söz aldı ve Migros işçileri olarak Dilbent Türker’in yanında olduklarını vurguladı.

Devrimci Gençlik Birliği temsilcisi söz aldı ve kadına yönelik şiddetin arttığına değindi. DGB konuşmasında “Deniz Poyraz’ın katledilmesi ve Dilbent’in fabrika önünde uğradığı şiddet bir devlet politikasıdır” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını tanımadıklarını ifade eden DGB temsilcisi “Direnen kadın işçiler bize yol gösteriyor” vurgusu yaptı.

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları adına söz alınarak şunları ifade edildi: “Biz İEKK olarak Sinbo direnişini selamlıyoruz. Dilbent arkadaşımız kadın bir işçi olarak sadece Kod 29’a değil kadın işçilerin fabrikalarda karşı karşıya kaldığı tüm sorunlara karşı direniyor.”

İkitelli’de çalışan bir TOMİS üyesi söz alarak “Dilbent işçi sınıfının sesi olarak direniyor” dedi. Çalışma koşullarının ağırlığına değinerek “direnişçiler işçi sınıfının sesi oluyor” diye belirtti.

SML Etiket direnişçisi ise “Biz kadınlar hayatın yarısıyız, mücadelenin de yarısıyız. Dilbent’e yapılan saldırıyı kınıyoruz. Dilbent’e yapılan saldırı tüm kadınlara yapılmıştır. Hiçbir saldırı bizi mücadeleden alıkoyamayacak.” dedi.

Eylemde söz alan bir kadın işçi, direnişi selamlayarak şunları ifade etti: “Deniz Poyraz emekçiydi, kadındı, doğayı insanı seven bir yoldaşımızdı. Asıl terörist sizin kurumlarınızda yetiştirdiğimiz milislerdir. Terörist görmek istiyorsanız aynaya bakın.”

Eylemde basın açıklamasını direnişçi Dilbent Türker yaptı. sermaye iktidarının pandemiyi fırsata çevirerek saldırılarını arttırdığına dikkat çekti. Türker, işçilerin açlık ve yoksullukla boğuşurken, Sinbo patronu da içinde olmak üzere sermayedarların destek ve teşviklerle büyüdüğüne işaret etti.

Gerici faşist iktidarının sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket ettiğine değinen Türker AKP-MHP iktidarının kadına yönelik şiddeti ve cinsel saldırıları teşvik ettiğine işaret etti ve pandemide kadın üzerindeki yükün daha da arttığını belirtti. Saldırıların toplumsal hayatın her alanında yaygınlaştığını belirten Türker, bu süreçte kadın emeğinin de yoğun biçimde sömürülmesine değindi.

İşçi ve emekçi kadınların özellikle saldırıların hedefinde olduğu vurgulanarak “Ayrıca Sinbo direnişçimiz Dilbent Türker’e saldıran Onur Yılmaz ve HDP İzmir binasında Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer gibi adlarını taşıyamayan bu zatlar, bu düzenin kirli yüzleridir” denildi. “Sermayenin temsilcisi olan AKP-MHP aynı zamanda işçi kadınların üzerindeki sömürüyü, fabrikalardaki taciz ve mobbingi arttıran politikaları derinleştiriyor.” ifadelerinin kullanıldığı açıklama, fiili-meşru mücadele çağrısıyla, tüm işçi ve emekçiler taraf olmaya ve dayanışmayı büyütmeye davet edilerek son buldu.

Açıklamaya işçilerin yanı sıra DEV TEKSTİL üyesi SML Etiket direnişçileri, Bakırköy Belediyesi direnişçileri, BDSP, İEKK, DGB, DGD-Sen, Sosyalist Kadın Meclisleri, Ekmek ve Onur katıldı.

Eylem boyunca “Direne direne kazanacağız!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Sinbo işçisi yalnız değildir!” sloganları sıklıkla atıldı. Ardından vardiya çıkışı işçilere seslenildi.