İçindekiler:

23 Nisan 2021
Sayı: KB 2021/Özel-16

1 Mayıs’ı savunmak için...
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
Haklarımız ve geleceğimiz için...
Keyfi yasakları tanımıyoruz!
İEKK: Yaşasın birlik, mücadele, dayanışma!
DGB: Özgürlüğümüz için 1 Mayıs’ta alanlara!
1 Mayıs çağrıları yasak tanımıyor
Emekçi penceresinden 128 milyar doların hesabı
Geleceksizliğin panzehri örgütlü mücadele!
1 Mayıs’ın tarihsel önemi ve devrimci özü - H. Fırat
Lenin’den işçilere 1 Mayıs çağrısı...
Burjuva siyaset de yasak!
Lüks haline gelen “Dinlenme hakkı!”
Küba Komünist Partisi 8. Kongresi
Almanya ve İsviçre’de 1 Mayıs hazırlıkları
Emperyalist rekabet ve Ukrayna gerilimi
ABD ve NATO’nun Afganistan “yenilgisi”
Natanz nükleer tesislerine sabotaj...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emperyalist rekabet ve
Ukrayna’da tırmanan gerilim

D. Baran

 

Ukrayna’da Vladimir Zelenskiy yönetiminin Donbass ve Kırım’a yönelik saldırgan hamleleri ve Rusya’nın buna karşı askeri adımlarıyla tırmanan gerilim dinmiyor. Gerilimin esas sorumlularıysa, Ukrayna yönetiminin arkasındaki ABD, AB emperyalistleri ve savaş aygıtları NATO’dur. Zayıflayan hegemonyasını pekiştirmek isteyen Amerikan emperyalizmi, Trump döneminde kimi pürüzler yaşadığı AB ve NATO müttefikleriyle daha fazla kenetlenerek Rusya’yı kuşatmak istiyor.

2014 yılından bu yana farklı biçimlerde krizin sürdüğü Ukrayna bu çerçevede gerilimin son dönemde tırmandığı bölge oldu. Süreç, Rusya’nın hegemonyasını pekiştirdiği şekilde ilerledi. ABD ve NATO’dan aldığı destekle saldırı hazırlıklarına girişen Ukrayna yönetimine Rusya da karşılık vermekten geri durmadı. Rusya’nın bölge sınır hattına askeri yığınağı ve sonra da Karadeniz’deki hamleleriyle tansiyon önceki haftalarda iyice yükselmişti.

Farklı emperyalist güçler arasındaki bu hegemonya mücadelesi, askeri, siyasi, ekonomik vb. alanlarda tarafların karşılıklı hamleleriyle geçtiğimiz hafta da devam etti. Rusya’yı askeri olarak kuşatmaya çabalayan Batılı emperyalistler, Rus emperyalizminin askeri hamlelerinin ardından yaptırım kararlarıyla gerilimi siyasi ve ekonomik alanda da tırmandırmaya devam ettiler.

Rusya’yı kuşatma adımlarına ABD ve Ukrayna’nın yanı sıra, Bulgaristan, Çekya, Polonya, Norveç, İngiltere’nin hamleleri eşlik etti. Yaptırımlar ve askeri gövde gösterisi niteliğinde atılan adımların hemen öncesinde, ABD ve Rusya şefleri Joe Biden ve Vladimir Putin arasında telefon görüşmesi gerçekleşti.

Görüşmede, ABD emperyalizminin şefi Biden’ın, Rusya’nın Kırım’da ve Ukrayna sınırlarında aniden askeri varlığını arttırmasına ilişkin endişelerini dile getirdiği belirtildi. Putin’in ise, Ukrayna krizinde varılan, Almanya ve Fransa’nın da garantör olduğu Minsk Anlaşması’na dayanan “siyasi çözüm” yaklaşımını koruduğu ifade edildi.

Görüşmeyi takiben Amerikan emperyalizmi Karadeniz’e savaş gemisi gönderme kararını geri çekse de, İngiltere, Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereğince Türkiye’ye, Mayıs ayında savaş gemisini Karadeniz’e göndereceğini bildirdi. ABD ise; Rus diplomat, bürokrat, kapitalistlerin de aralarında olduğu kişilere ve devlet kurumlarına yönelik yaptırım kararlarını devreye soktu. Bu konuda Putin’e bilgi verdiğini öne süren ABD Başkanı Biden, “Gerilimi tırmandırmak niyetinde değiliz” demagojisiyle “orantılı yaptırım” kararı aldıklarını savundu ve “daha fazla yaptırım” tehdidinde bulunmayı da ihmal etmedi.

Aynı günlerde NATO karargahında boy gösteren ABD savunma ve dışişleri bakanları, emperyalist savaş aygıtı bünyesindeki diğer devletlerin dışişleri bakanlarıyla bir araya geldiler. Afganistan’dan çekilme konusunun ele alındığı zirvede Ukrayna krizi ve ABD’nin yaptırımları da görüşüldü. Rusya’ya karşı ortaklıklarını ve Ukrayna’ya desteklerini bir kez daha ilan eden NATO devletleri, “Ukrayna ve Gürcistan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü” açısından ve bunun yanı sıra ABD seçimlerine müdahale ve Navalni’ye saldırı iddiaları üzerinden, Rusya’yı uluslararası anlaşmaları ihlal etmekle hedef aldılar. “Rusya’nın adımlarının transatlantik güvenliğe tehdit olduğu” iddia edilen NATO bildirisinde, üye devletlerin askeri hamleleri, Rusya’yı çevreleme politikaları ve provokasyonları göz ardı edildi. Ukrayna’nın saldırı hazırlığına da değinilmezken, Rusya’ya “Ukrayna sınırındaki ve yasadışı ilhak ettiği Kırım’daki provokasyonlarına son verme ve gerilimi düşüme” çağrısı yapıldı.

ABD’nin Rusya’ya yaptırım uygulama, İngiltere’nin Karadeniz’e savaş gemisi gönderme kararlarını, NATO’nun kuzey kanadındaki Norveç’in, ABD’ye ülkede üs kurma izni vermesi izledi. ABD’nin Norveç’te üç hava, bir de deniz üssü inşa etmesini öngören anlaşmayı, Norveçli yetkililer “ABD’nin Norveç’teki varlığını, eğitimini ve alıştırmalarını düzenlemesini içeriyor. Böylece kriz veya savaş durumunda ABD’nin Norveç’i güçlendirmesini kolaylaştıracak” ifadeleriyle savundular.

Öte yandan, Ukrayna başta olmak üzere Bulgaristan, Polonya ve Çekya da ABD’nin yaptırım politikasının sürdürücüsü oldular ve bazı Rus diplomatlarını sınır dışı etme kararları aldılar. NATO’da konu görüşülmeye bu hafta da devam ederken, Çekya Dışişleri Bakanlığı, “Rusya’ya karşı koordineli adımlar atılması” ve “ortak bir açıklama yapması” yönünde NATO’ya talepte bulundu.

ABD ve AB emperyalistleriyle NATO’nun Rusya’yı kuşatma hamlelerinde ne kadar koordineli davranabileceği ve ne kadar ileri gidecekleri konusu her şeye rağmen belirsizliğini koruyor. Zira Rusya ile daha yakın ilişkilere sahip Almanya’dan Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, gelişmeleri “Gerginliğin düşürülmesi ve siyasi bir çözüme doğru ilerlemek için Normandiya formatı, Minsk formatı ve tüm müzakere kanallarını kullanmak için bu oyuna dahil olmamayı gerekli görüyoruz” ifadeleriyle değerlendirdi.

Alman emperyalizminden gelen bu değerlendirme, Rusya’ya karşı hamlelerde Batılı emperyalistler arasında çelişkiler bulunduğunun bir işareti olarak yorumlandı. Fransız mevkidaşı ile yaptığı görüşme sonrası ortak basın toplantısında konuşan Kramp-Karrenbauer, Rusya’nın askeri adımlarını yine de hedef göstermeyi ihmal etmezken, “Bizi bir araya getiren şey, Ukrayna’nın doğusundaki gelişmelere ve Rusya’nın askeri varlığının artmasına aynı endişeyle bakmamızdır. Bunun hem Ukrayna hem de onu destekleyen ülkelerin olası tepkilerini kışkırtmayı amaçlayan bir tür ‘güç gösterisi’ olduğu konusunda aynı değerlendirmeye sahibiz” diye konuştu.

Ukrayna krizinde varılan Minsk Anlaşması’nın garantörü Almanya ve Fransa’nın tutumu, sürecin nasıl seyredeceği açısından önem taşıyor. Fakat ABD ve yakın müttefiklerinin peşi sıra aldığı yaptırım kararları ve askeri hamleler, Batılı emperyalistlerin Rusya’yı kuşatma politikalarını sürdüreceklerini ve bu yönde de gerilimi tırmandırmaktan geri durmayacaklarını ortaya koyuyor.

Rusya’dan “aynı sertlikte” karşılıklar

Batılı emperyalistlerin hamlelerine ve yaptırımlara Rus emperyalizmi de aynı “sertlik”te misillemelerle karşılık verdi. ABD yaptırımına karşılık verilen sınır dışı kararının devamının geleceği açıklandı. Bununla birlikte, Rus savaş gemileri Karadeniz’e gönderildi ve ordunun “savaş hazırlık” denetimlerinin yapılacağı duyuruldu. Rus devletinin yoğun askeri hazırlıkları ve tatbikatları, Batılı emperyalistlerin kuşatma politikalarına geçit vermemek için elinden geleni ardına koymayacağını gösterdi. Bunu pekiştiren son adım, Karadeniz’de Rusya karasularındaki üç bölgenin yabancı devletlere kapatılması kararı oldu. Yapılan açıklamaya göre; Kerç Boğazı bu kapsamda bulunmazken, Kırım kıyıları boyunca Sivastopol’dan Gurzuf’a kadar uzanan bölge, Kerç Yarımadası’nın kıyılarındaki dikdörtgen alan ve Kırım’ın batı ucu yakındaki küçük bir bölge, yabancı devletlere kapatıldı. 24 Nisan’dan 31 Ekim’e kadar geçerli olan kararla söz konusu bölgeler; barışçıl amaçlı geçişlere, yabancı savaş gemilerine ve başka devlet gemilerine kapatılacak.

Ayrıca Rusya’nın binlerce askerin katılımıyla gerçekleştirdiği “savaşa hazırlık denetimi” tatbikatları dolayısıyla Kırım’ın güneyini ve Karadeniz’de Rusya karasularını kapsayan bölge 20-24 Nisan aralığında uçuşlara kapatıldı. Rusya Savunma Bakanlığı bunu, “Kırım’daki tatbikatın aktif bölümüne Güney Askeri Bölgesi, Karadeniz Filosu, Hazar Filosu ve Hava İndirme Birlikleri’nden 10 binin üzerinde asker, bin 200 askeri teçhizat ile 40’tan fazla savaş gemisi ve 20 destek gemisi katılıyor” diye duyurdu. Tatbikata ilişkin açıklama yapan Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ise “Ani denetim hedeflerine eksiksiz olarak ulaşıldığını düşünüyorum” diyerek, Güney ve Batı Askeri Bölgeleri’ndeki ani denetimlerin sonlandırıldığını duyurdu ve Kırım’a sevk edilen birliklerin 1 Mayıs’a kadar daimi üslerine dönmeleri talimatı verdi. NATO’nun Mayıs ve Haziran aylarında onbinlerce askerle Doğu Avrupa’da gerçekleştireceği “Defender Europe 2021” tatbikatı için yapılan hazırlıkları yakından izlediklerini ifade eden Şoygu, “Defender Europe tatbikatının yapılacağı bölgelerdeki durumu izlemeye devam edin ve olumsuz gelişmeler görülmesi halinde derhal müdahalede bulunmaya hazır olun” talimatı verdi.

Rusya’nın tutumunu, Federal Meclis üyelerine yaptığı konuşmada Devlet Başkanı Vladimir Putin özetledi. Batılı emperyalistlerin Ukrayna ve Belarus’taki adımlarını “sınırı aşmak” şeklinde değerlendiren Putin, “Yeterince sabırlıyız, fakat provokasyonlara cevabımız sert olacak. Hiçbir ülkenin Rusya ile ilişkilerinde kırmızı çizgileri geçmeyeceğini umuyorum” ifadeleriyle “meydan okudu.” Bunun yanı sıra Rusya Devlet Başkanı, Ukrayna rejiminin şefi Vladimir Zelenskiy’in “Moskova’da görüşme” çağrısına olumlu yaklaştığını ifade ederek, “Eğer Zelenskiy ikili ilişkileri yeniden canlandırmak istiyorsa, bundan sadece memnuniyet duyarız. İkili ilişkileri istişare etmek isterse, Zelenskiy’i Moskova’da herhangi uygun bir zamanda kabul etmeye hazırım” diye konuştu. Putin “Eğer Donbass’ın sorunları konuşulacaksa, o zaman Ukrayna yönetimi öncelikle Donetsk ve Lugansk’ın yöneticileriyle buluşmalı” diye de ekledi.

Rusya’dan Ukrayna krizine dair yapılan açıklamalar bir yana, ABD ve müttefiki devletlerin Rusya’yı kuşatmaya dönük çok yönlü hamleleri ve Rusya’nın verdiği karşılıklar salt Ukrayna ve Karadeniz’le de sınırlı değil. Nitekim Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu bunu geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, “Ortadoğu ve Kafkaslar’daki bir dizi ülkede durumun istikrarsız olduğu gözleniyor. NATO’nun bu bölgelerdeki durumun normalleştirilmesine karşı koyma girişimleri, bizi simetrik stratejik çevreleme önlemleri almak ve Rusya’nın Güney Askeri Bölgesi’ndeki birliklerin muharebe kabiliyetlerini artırmak zorunda bırakıyor” ifadeleriyle dile getirmişti. Kırım tatbikatında askerlere birliklerine dönme talimatı veren Şoygu’nun, Defender Europe adlı NATO tatbikatı için orduya “hazır olun” emri vermesi ve “Avrupa’da Rusya karşıtı 40 büyük operasyonel hazırlık faaliyeti” yürütüldüğüne dikkat çekmesi, gerilimin düşmeyeceğine işaret ediyor.

Hegemonya mücadelesinin seyri

Emperyalist hegemonya mücadelesi; karşılıklı tehditler, siyasi-ekonomik yaptırımlar, askeri hazırlıklar da dahil her türlü hamleyle sürüyor. Emperyalist şeflerin dilinden “endişeliyiz” söylemi hiç düşmezken, bu söylem eşliğinde atılan saldırgan adımlar, insanlığı yeni savaş tehditleriyle karşı karşıya getiriyor. Bunun gerisinde, emperyalist kapitalizmin derinleşen kriziyle birlikte kapitalist devletler arasındaki rekabetin her alanda ve küresel çapta daha fazla keskinleşmesi olgusu yatıyor. Küresel hegemonyası zayıflayan Amerikan emperyalizmi, adeta “belini doğrultma” çabasıyla savaş ve saldırganlığı tırmandırıyor, potansiyel tehdit gördüğü Çin ve Rusya’yı provoke etmeye çalışıyor. Bu hamleler, ABD’nin 2018 yılı Ulusal Savunma Stratejisi’nde “Rusya ve Çin’in güçlendikleri” ve “ABD’nin her askeri boyuttaki hakimiyetinin artık garanti olmadığı” şeklinde yapılan değerlendirmeye dayanıyor. Amerikan emperyalizmi, Trump döneminde yapılan bu tespit doğrultusunda Rusya ve Çin’i kuşatma ve yıpratma politikalarını Biden yönetimiyle daha provokatif bir biçimde sürdürüyor.

Kapitalizmin keskinleşen kriziyle birlikte alevlenen bu hegemonya mücadelesinin seyrinde; emperyalist devletlerin çıkarları, hedefleri ve izlediği politikalar kadar, her ülkenin işçi sınıfının, ezilen, sömürülen halklarının ortaya koyacağı tutum belirleyici olacaktır. Bunun için işçi sınıfı ve emekçilerin, kendi kapitalist devletlerinin savaş ve saldırganlık politikalarına karşı harekete geçmesi gerekiyor. Zira kapitalist devletlerin savaş hamleleri, emekçilere daha fazla yoksulluk, sefalet ve yıkımdan başka bir şey getirmiyor.

 

 

 

 

 

Alman tekellerden
işçi ücretlerine sıfır zam

 

Almanya Merkez Bankası (DZ Bank), hisse senetleri DAX, MDAX ve TecDAX’da pazarlanan en büyük 100 Alman şirketinin pandemi yılı olan 2020 yılı için hissedarlarına yaklaşık 40 milyar euro kâr payı dağıtacağını tahmin ediyor. Temettü dağıtmak isteyen şirketlerden Lufhansa, Adidas gibi tekeller devletin kurtarma fonlarından milyarca euro yardım aldılar. Daimler, Siemens, Volkswagen, BMW, BASF, Bayer ve Continental gibi büyük kapitalist tekeller ise korona döneminde kısa çalışma ödeneklerinden yararlandılar. Daimler kısa çalışma ödeneklerinden dolayı 2020 yılında ekstra 700 bin euro kâr elde etti. Lufthansa başta olmak üzere devlet yardımlarından yararlanan şirketlerin kâr dağıtmasına mızrak çuvala sığmayacağı için izin verilmedi. Öte yandan, korona krizinde kısa vardiyadan dolayı işçilerin ücretleri düştü, küçük işyerlerinin birçoğu iflas etti, çalışanları da işsizliğe ve yoksulluğa mahkum edildiler.

Ekonomistler, Alman tekellerinin son 16 yılda hissedarlarına kârlarının yüzde 43’nü kâr payı olarak ödemesine karşın, pandemiye rağmen ödenecek kâr payı oranının yüzde 60’a çıkmasının beklendiğini söylüyor ve bu seviyeye ilk olarak 2008/09 mali krizi sırasında ulaşıldığını belirtiyorlar.

TİS görüşmelerinde “Krizdeyiz” riyakarlığı

Devlet fonları tarafından fonlanan ve işçilerin işsizlik fonu üzerinden kısa çalışma ödenekleriyle desteklenen kapitalist tekeller, pandemiye rağmen 2020 yılını büyük kârlarla tamamladılar. 40 milyar euroluk temettü dağıtımları da bunu gösteriyor. Durum bu kadar açık olmasına karşın metal ve elektrik endüstrisinde sürdürülen 2021 yılı TİS görüşmeleri kapitalist tekellerin mali zorluk içerisinde olduğu ve işyerlerinin korunması manipülasyonuyla, IG-Metall sendikası yönetiminin de marifetiyle sıfır zamla noktalandı.

En son Nisan 2018’de %4,3 oranında gerçekleştirilen ücret zammından sonra geçen üç yılda ücretlerde tablo bazlı bir artış sağlanmadı. Bunun yerine bir defaya mahsus olmak üzere ödemeler yapıldı. Kapitalist tekellere büyük hizmetler sunan IG-Metall yönetimi, 2021 yılı için sürdürülen TİS görüşmelerinde de şaşırtmayarak, aynı anlaşmayı yaptı. 2021 yılı için “Korona Primi” olarak haftalık on eurodan daha az bir miktara denk gelen tek seferlik 500 euroluk ödeme Şubat 2022’de yapılacak. Son üç yılda kapitalist tekeller kârlarını artırırken ücretler yerinde saydı. Durum bu kadar açık ve işçi sınıfının aleyhine olmasına rağmen, IG-Metall yönetimi büyük bir arsızlıkla bunu bir başarı olarak lanse etti. İşçi sınıfının haklarına karşı açık bir saldırı olan TİS sonuçlarından bir başarı öyküsü yaratan IG-Metall yönetimi kiminle birlikte ve kime karşı olduğunu da aşikar etmiştir.