İçindekiler:

2 Nisan 2021
Sayı: KB 2021/Özel-13

1 Mayıs yaklaşırken…
Zorbalığa inat direniş!
Çıkışsızlık içinde AKP kongresi
Emekçilerin soracak hesabı var!
Kaz Dağları aynasında doğa talanı
Dolar yükseliyor, yoksulluk katmerleşiyor
Direniş günden güne büyüyor!
“Bundan sonrası hepimizde!”
Hyundai’de yaşananlara dair…
İşçiler hakları için direniyor
Tarihsel TKP’nin Kadrocu inkârı / 1 - H. Fırat
Kadınların sesini kısamayacaklar!
Zirvelerden Saray’ın payına düşen
ABD ile Çin arasında gerilim artıyor
5 Nisan Kararları’nın yıldönümü…
73 yıldır ışığı hiç sönmeyen yazar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Zirvelerden Saray’ın payına
“sınır bekçiliği” düştü

 

Saray rejimi içeride yitirdiği toplumsal destek, ikna gücü ve meşruiyetini dışarıda küresel kapitalist sistemin egemenlerine dalkavukluk yaparak dengelemeye çalışıyor. İçeride MHP ile kurduğu ittifakını tarikatlar, mafya ve çeteler gibi açık suç odaklarına kadar genişleten Erdoğan ve AKP’si, su alan sefahat gemisinin batışını erteleme telaşına düştü. Gerekli olan finansal desteği alabilmek için emperyalistlerin kapılarında parendeler atıyor.

AKP-MHP saldırgan bloku, geçen hafta Brüksel’de yapılan NATO üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları toplantısında umduğunu bulamadı. Hemen ardından gerçekleştirilen AB liderleri toplantısından ise, verdiği ödünlere rağmen eli boş döndü.

***

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun toplantısının odağında Transatlantik İttifakı “yeniden canlandırma” çabası vardı. AB-ABD işbirliğini güçlendirme kararı alınan toplantıda, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell’in yaptıkları görüşmede ise, Çin-Rusya karşıtı işbirliğinin güçlendirilmesi konusu ele alındı. Gündem konularından biri de Türkiye ile ilişkilerdi. Buna karşın AB liderler zirvesinde Türkiye ile ilişkiler konusunda yeni bir gelişme olmadı.

Toplumsal desteğini yitiren, ekonomik kriz içerisinde kıvranan Saray’ın zorluklarını bilen emperyalist blok, bu durumu kendi amaçları için bir olanağa dönüştürdü. Hep vurguladığımız gibi, güçsüzleşen saray ve avanesi, emperyalist güçler için çok daha kullanışlı hale gelmiştir. AKP-MHP bloku, iktidarlarının bekası için çok daha tehlikeli oyunların içine sürüklenmeye teşne hale geldi. Bu ise, dinci-faşist koalisyonun ülke ve bölge halkları için oluşturduğu tehlikenin büyümesi anlamına geliyor.

Saldırganlık ve savaş politikalarıyla bölgede öne çıkan AKP-MHP odağının hayalleri büyüktü. Rusya ile girdiği taktik oyunlardan bölgesel güç olarak öne çıkıp batılı efendilerini kendisine mecbur bırakabileceğini varsayıyordu. Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Karabağ’dan Suriye’ye, Irak’tan Yemen’e kadar uzanan geniş bir alanı kirli elleriyle karıştıran Saray rejiminin, ekonomik kaynakları bu maceralar uğruna tükenince süngüsü de düştü. Bırakalım batının büyük emperyalist güçlerini, düne kadar “dengim değil” diye küstahça aşağılamaya çalıştığı Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi bölge devletleri karşısında da alçalmayı kabullenmek zorunda kaldı.

***

Saray rejiminin derinleşen bu açmazını fırsat bilen AB emperyalistleri, Türk sermaye devleti ile yaşanan sorunları kendi çıkarları ve perspektiflerine uygun olarak hal yoluna koydular. Saray rejimi ve avanesi AB zirvesinden bir yaptırımın çıkmamış olmasını “başarı” olarak sunmaya çalışırken, bu durum AKP-MHP blokunun düşkünlük ve aymazlıklarını bir kez daha gözler önüne serdi. Ülkenin çıkarlarını her durumda sarayın bekası uğruna feda eden bu blokun şefleri, AB’nin “yeni provokasyonlar ya da uluslararası hukuka aykırı tek taraflı eylemlerde bulunmaktan kaçının” çağrısını pişkince dinlediler, “Uluslararası ilişkileri sabote eden provokatörler” olarak yaftalanmayı kabullendiler. AB liderlerinin, “Bu tür eylemler karşısında AB’nin kendi çıkarlarını ve üyelerinin çıkarlarını savunmak, bölgesel istikrarı korumak için elindeki araç ve seçenekleri kullanmaktaki kararlılığını bir kez daha teyit ediyoruz” uyarısı karşısında süklüm büklüm oldular.

Zirvede, “AB, Kıbrıs müzakerelerinde aktif rol oynayacak” kararı alındı. AB, Saray rejimini Kıbrıs’ın yanı sıra Libya, Suriye, Güney Kafkasya gibi bölgesel krizlerin çözümünde de batı emperyalist blokunun çıkarlarıyla uyumlu davranmaya çağırdı.

Zirve bildirisinde, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in, Doğu Akdeniz konulu çok taraflı bir konferansın hazırlıklarını ilerletmekle görevlendirildiği belirtildi. “Gelişmeleri yakından takip etmeye devam edecek ve partnerlerle koordineli bir yaklaşımla AB Konseyi bu konuyu haziran ayında yeniden ele alacak” mesajı veren AB, Saray’ın Haziran ayına kadar ortaya koyacağı uyumu ve efendilerine sadakatini test edeceğini bildirdi.

Aralık 2020’de yapılan AB Liderler toplantısında Saray ile ilişkiler, gerilim ve yaptırım konularını ele almayarak bunları Biden yönetimi sonrasına, geçtiğimiz hafta yapılan toplantıya ertelemişti. AB emperyalistleri, AKP-MHP rejimini tasmasından sürükleyerek bu kez de aynı konuları Haziran ayına öteledi. 70 cente muhtaç olan rejime sopayı gösterip, havucu koklatarak “umutla” Haziran ayını beklemekten başka bir alternatif sunmadılar.

Suç ortaklığı yaparak yıkıma uğrattıkları Suriye’den göç eden milyonlarca kişiye Türkiye’nin “ev sahipliği” yapmasını “takdir” eden AB şefleri, Türk sermaye devletinin sırtını sıvazladılar. İçeride azgın faşist saldırganlığa karşı kayda değer bir söz söylemeyen şefler, “sınır bekçiliğine” biçilen fiyatı belirlemek için AB Komisyonu’nu görevlendirdiler. Finansmanın devamı için teklif hazırlanacağını açıklayıp paranın ucunu göstererek Saray rejiminin ağzını sulandırdılar.

Bildiride sınır koruma, yasa dışı göçle mücadele, düzensiz göçmenlerin ve iltica başvurusu reddedilenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesi başta olmak üzere göç yönetiminde Türkiye ile işbirliğinin geliştirilmesi gerektiği kaydedildi. Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi, yıllardır ağızlara pelesenk edilen ancak yerine getirilmesi olası olmayan Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamasının kaldırılması veya en azından yumuşatılması “umudunu” da diri tutmayı tercih ettiler.

Zirve vesilesiyle bir açıklama yapan AB’nin patronu Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB’nin refahı için Türkiye ile işbirliği ve diyalogun önemli olduğunu belirterek, “AB’de refahın ancak birlik sınırı dışındaki komşu ülkelerle iyi ilişkiler yoluyla korunabileceği ve bunun özellikle NATO üyesi Türkiye ile ilişkiler için geçerli olacağını” söyledi.

Alman emperyalizminin çizdiği perspektiflerin yön verdiği AB liderler zirvesi öncesinde, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ve insan hakları ihlalleri nedeniyle Saray rejimini eleştiren Merkel, bu eleştirilerini “AB’nin refahı için Türkiye ile işbirliği ve diyalogun önemli olduğu” vurgusuyla birlikte dile getirdi. Bu söylemle Merkel, liberal yazar-çizer takımı ile reformist politik akımları “insan hakları” argümanıyla avlamaya çalışıyor.

Merkel’den sonra Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın da aynı doğrultuda açıklama yapması, Alman emperyalizmi ile Türk sermaye devleti arasındaki kirli ilişkilerin derinliğine ışık tutarken, Almanya’nın bölgeye yönelik hayalleri hakkında da açıklık sağlıyor. Açıklamasında, Türkiye’deki siyasi baskı ve hukuksuz uygulamaları sözde “eleştiren” Maas, “HDP’den de AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK ile arasına belirgin bir sınır koymasını bekliyoruz” ifadelerini de kullanarak, bu noktada Türk sermaye devletiyle aynı noktada buluştu.

Sonuç olarak AB zirvesinden yansıyanlar; Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve mülteciler konusunda tavizler veren dinci-faşist rejimin içeride istediği gibi terör estirmesine AB şeflerinin yeşil ışık yaktığına işaret etti. AB şefleri, Fransa’yı yanına alan Alman emperyalizminin önceliklerine göre bir yön belirledi.

Öte yandan bu sonuç, Erdoğan rejimine karşı “demokratik tutum” bekleyen liberalleri ve sosyal reformistleri tam bir sukutuhayale uğratırken, Heiko Maas’ın açıklamaları ise bazı Kürt politikacılar arasında şok etkisi yarattı.

Batı sermayesini Türkiye’ye çekmek için çırpınan “yerli/milli” AKP-MHP rejimi, “en ucuz ve savunmasız işgücü bizde” diyerek kapitalist tekellere “bize gelin” diye çağrı yapıyor. Yatırımlar karşılığında vergi indiriminden ucuz enerjiye, karşılıksız arsa tedarikinden alt yapı hizmetlerine kadar uzanan geniş bir alanda teşvikler sunan Saray ve şürekası, adeta AB tekellerinin ayaklarına kapanıyor. Tüm çırpınmalara rağmen zirveden paylarına “AB’nin refahı için sınır bekçiliği yapmak karşılığında ödenecek ücret” dışında bir şey düşmedi. Saray rejimine “Haziran’ı bekle” diyen AB şefleri, HDP’den ise AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan “PKK ile arasına belirgin bir sınır koymasını” talep ettiler. Bu uğursuz cendereyi ancak, Erdoğan rejiminin “ucuz ve savunmasız işgücü” diye pazarladığı işçilerin örgütlü mücadelesi kırabilir.

 

 

 

 

 

AB şeflerinin video konferans zirvesi

 

AB liderleri, COVID-19 ile ilgili durum ve diğer önemli sorunları değerlendirmek için video konferans zirvesi gerçekleştirdi. Zirveye katılan ABD Başkanı Joe Biden ile transatlantik ilişkilerin geliştirilmesini tartıştılar. Doğu Akdeniz’deki durum, Türkiye ile yaşanan sorunlar, Rusya ile ilişkiler, iç pazar, dijital gündem ve avronun uluslararası rolü gibi konular da zirvede konuşuldu.

Dijital sistemin geliştirilmesi ile avronun güçlendirilmesinin, AB’nin bağımsız hareket edebilecek bir güç haline gelmesi için taşıdığı öneme vurgu yapıldı. Buna karşın AB şefleri halen ABD’nin kuyruğundan kopabilecek güçte olmadıklarını da gösterdiler.

AB şefleri aşıların üretimini, teslimatını ve dağıtımını hızlandıracaklarını taahhüt ettiler. Şeffaflığın ve ihracat izinlerinin kullanımının önemini vurguladılar. Şirketlerin sözleşme teslim tarihlerini karşılamaları gerektiğini belirttiler. Ayrıca aşıların ülkelerin nüfusuna göre orantılı olarak tahsis edildiğini söylediler. Durumun ciddiyetini koruduğu ve yeni varyantların getirdiği zorlukları göz önüne alan AB liderleri, zorunlu olmayan seyahatler de dahil olmak üzere kısıtlamaların şimdilik sürdürülmesi gerektiği konusunda anlaştılar. Ayrıca, iç pazarda mal ve hizmetlerin engelsiz hareketinin sürdürülmesi gerektiğini ifade ettiler

Ancak, epidemiyolojik durum izin verir vermez kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılması ve bu sürecin mümkün olan en kısa sürede başlatılması gerektiği konusunda da anlaştılar. Ayrıca, birlikte çalışabilir dijital COVID-19 sertifikalarına ilişkin yasal ve teknik çalışmanın Komisyon önerisi temelinde acilen ilerletilmesi çağrısında bulundular. Avrupa Birliği’nin salgına verilen küresel tepkiye katkısı da zirvede ele alınan konulardan biri oldu.

Zirvede, AB şefleri arasında sorunlar olduğu da görüldü. Her ikisi de Hıristiyan Demokrat olan Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz arasında şiddetli bir tartışma yaşandı. Ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları pandemiye karşı alınan yetersiz önlemleri daha da zayıflatıyor. Ulusal sınır tanımayan virüs, ancak koordineli uluslararası eylemle yenilebilir. Ancak kapitalist hükümetler bunu yapmaktan acizdir. Dünya çapında 2,8 milyon insanın yaşamına mal olmuş olsa da, kapitalistler aşıyı zenginleşme aracı ve uluslararası rakiplerine karşı jeostratejik savaşta bir silah olarak kullanıyorlar.

Kapitalizmde insan hayatı değil, sermayenin çıkarları esastır

AB’nin 27 devlet ve hükümet başkanı video konferansları için 25 Mart’ta bir araya geldiklerinde, Avrupa’daki enfeksiyon ve ölümlerin sayısı günden güne artıyordu. Fransa’da yeni enfeksiyonların sayısı geçen yılın Kasım ayından bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. (Çarşamba günü 45 bini aştı) Almanya’da Roland Koch Enstitüsü Başkanı Lothar Wieler, mevcut gelişme durdurulmazsa enfeksiyon sayısının 100 bine yükselebileceği konusunda uyardı. Buna rağmen AB, pandemiyi fiilen kontrol altına almak için gerekli önlemleri almıyor. Zira kapitalistlerin çıkarları ve tekellerin kârları her bakımdan insan sağlığı ve yaşamından önce gelmektedir. Bu aynı zamanda AB zirvesinin odak noktası olan aşı tedariki konusunda da geçerlidir. Aşı gibi hayati önem taşıyan bir konuda da odak noktası insan hayatı değil, ekonomik çıkarlardır. 

Aylar önce başlayan aşılama AB ülkelerinde de karınca hızıyla ilerliyor. AB’deki 450 milyon kişiden sadece 62 milyonu bir kez, 18 milyonu iki kez aşılandı. AB, bu güne kadar gerekli üretim kapasitesini sağlayabilmiş değil. Kapitalist kârı esas alan ilaç şirketleri AB’ye yalnızca 88 milyon aşı dozu gönderdiler. Mart ayı sonunda bunun 100 milyon olacağı söyleniyor. Zirvede, Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, ikinci çeyrekte birinci çeyreğe göre üç kat daha fazla aşının bulunacağını iddia etti. Vaatler yerine getirilse bile bu miktar gerekli aşıların ancak yarısını karşılıyor. Zira hastalığın yayılmasını önlemek için yıl ortasına kadar nüfusun yüzde 70’nin aşılanması gerekiyor. Diğer bir sorun ise, aşıların daha az etkili olduğu yeni virüs varyantlarının ortaya çıkmasıdır. Aşılama konusundaki başarısızlığa değinmeyen AB şefleri, işi vaatlerle geçiştirmeye çalıştılar.  

Joe Biden zirveye katıldı

AB liderleri, Washington’dan video konferansa bağlanan Joe Biden ile birlikte transatlantik ilişkileri tartıştılar. AB Konseyi Başkanı Charles Michel, kendisini “gelecekteki işbirliğimiz hakkındaki görüşünü” sunmaya davet etmişti. “Transatlantik ittifakımızı yeniden inşa etmenin zamanı geldi” diyen Biden, Avrupa ile işbirliği yapmak ve karşılıklı ticari ilişkileri güçlendirmek istediğini söyledi. Şansölye Merkel ise, Biden’in zirveye katılımını “Avrupa ile ABD arasındaki ilişkiyi normalleştirme yolunda önemli bir adım” olarak gördüğünü belirtti. 

ABD ile Çin’e karşı sert ortak eylemin Alman ekonomik çıkarlarını etkileyip etkilemeyeceği sorulduğunda Merkel şu cevabı verdi: “Bu sadece ekonomik çıkarlarla ilgili değil, aynı zamanda Avrupa egemenliği dediğimiz şeyi yaşamakla ilgili.” “ABD ile ortak bir değerler kümesi ve aynı zamanda her birinin kendi çıkarları vardır” diyen Merkel, “Ama elbette değerleri ve çıkarları nasıl bir araya getirebileceğimize de bakmalıyız” ifadelerini kullandı. 

Çin’le Rusya’ya karşı agresif bir söylem kullanan J. Biden, AB’yi de peşine takmak için çaba harcıyor. AB şefleri bu saldırgan tutuma çok hevesli olmasalar da, ABD ile ilişkileri geliştirmek için Çin-Rusya karşıtı söylemlerini kısmen sertleştirdiler.

Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin gümrük birliği beklentisi

Avrupa Konseyi, AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamda Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki geliştirmede stratejik çıkarı olduğunu yineledi. AB şefleri Doğu Akdeniz’de yasadışı sondaj faaliyetlerinin durdurulması, Yunanistan ile Türkiye arasındaki ikili görüşmelerin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorunu üzerine Birleşmiş Milletler himayesindeki görüşmeler sonucu gerilimin düşmüş olmasını memnuniyetle karşıladı.

AB Komisyonu ayrıca, Türkiye’deki 3,7 milyon Suriyeli mülteci için daha fazla mali yardım önerisi hazırlamakla görevlendirildi.

AKP-MHP rejiminin “siyasi partiler ve medyaya yönelik hedefli saldırılar” ve “insan hakları açısından ciddi ihlaller” yaptığını “saptayan” AB şefleri, Türkiye’de faşizmin tahkim edilmesi konusunu dert etmediklerini bir kez daha teyit ettiler. AB şefleri, Doğu Akdeniz ve mülteciler konusunda taviz veren rejime, “içeride istediğini yapabilir, faşizmi tahkim etmeye devam edebilirsin” mesajı vererek ne kadar “demokrat” olduklarını gösterdiler.