İçindekiler:

12 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-10

Rejimin “sosyal patlama” korkusu
Emekçi yoksullaştı, öyleyse kim büyüdü?
Yeni palavra: “İnsan Hakları Eylem Planı”
Polis ve bekçi ordusunun tahkimatı devam ediyor
Erbakan’ı anma töreninin düşündürdükleri
Levent Gültekin’e yönelik saldırı
Direnen işçilerden fabrika önünde 8 Mart
İzmir’de kitlesel ve coşkulu 8 Mart
Ankara’da 8 Mart
Bursa’da 8 Mart eylemleri
Paris Komünü 150 yaşında... Komün’ün bayrağı Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağıdır! - Friedrich Engels
“Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”
Dünya genelinde 8 Mart eylemleri
Gıda sorunu, açlık ve israf
Biden yönetimi Ortadoğu’ya ne vadediyor?
DGB: Yaşasın özerk-demokratik üniversite mücadelemiz!
Hüseyin yoldaş ölümsüzdür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dikta rejimin yeni palavrası:
“İnsan Hakları Eylem Planı”

E. Bahri

 

Sermaye iktidarının dümeninde oturan AKP’nin toplumsal meşruiyet krizi, 7 Haziran 2015 seçimleri hezimetiyle ivme kazanmaya başladı. Meşruiyet yitimi, rejime biat etmeyenlere uygulanan şiddetin dozu arttırılarak dengelenmeye çalışıldı. “Hendek savaşı” adı altında Kürt halkına karşı kirli savaşın yeniden başlatılması, Suruç ve Ankara Gar katliamları o dönem iktidarın ilk icraatları oldu. Bu icraatlar Kasım 2015’te AKP’ye seçim kazandırsa da meşruiyet krizinin aşılmasına yetmedi. 

Aradan geçen beş yılı aşkın süreye şaibeli darbe, ülkeyi KHK’larla yönetme, hileli seçimle anayasa değişikliği, dinci-faşist tek adam rejiminin tahkimi, zindanlara kapatarak muhaliflerin sesini kısma vb. icraatlar sığdıran rejim, dış politikada ise saldırgan, yayılmacı, ilhakçı bir strateji izledi. İçeride sıkıştıkça dışarıda saldırganlaşması, Perinçekçi dalkavuklar tarafından desteklenen AKP-MHP koalisyonunun emperyalist efendileriyle gerilim yaşamasına yol açtı. İçeride yaşanan sıkışmayı uluslararası ilişkilerde yaşanan fiyaskoları, tıkanma ve artan sorunlar tamamladı. Tüm bunlara derinleşen ekonomik kriz ve pandemi sürecindeki başarısızlıklar, vurdumduymazlıklar, küstahlıklar da eklendi.

Bu tabloda rejimin ayakta kalması için emperyalistlerin, özellikle ABD’nin vereceği desteğin önemi arttı. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan’la müritleri aralıktan beri Joe Biden’la iletişime geçmek için çırpınıp duruyorlar. Biden seçim sürecinde AKP-MHP rejiminin totaliterliğinden söz ettiği için, Erdoğan da “reformlar”dan, “sivil anayasa”dan, “demokratikleşme”den söz etmeye başladılar. Bu palavra zincirinin son ve en iddialı halkası, AKP şefinin maddeler halinde ilan ettiği “İnsan Hakları Eylem Planı” oldu.

Faşizan zorbalık eşliğinde ‘reform’

Dikta rejimin başı T. Erdoğan, son üç ayda “demokrat” kesildi. Joe Biden yönetimi ile AB şeflerini ‘ayartma’ hesabıyla başlatılan reform, insan hakları, demokratikleşme söylemleri sıkça tekrarlanmaya başladı. Bu söylemlerle emperyalistlere yaranmaya çalışan AKP-MHP rejimi, içeride rutin icraatlarına, yani faşist zorbalığa devam ediyor. Hatta ilerici-devrimci güçleri, Kürt hareketini ve saraya biat etmeyen toplumun geniş kesimlerini hedef alan zorbalığın dozunu giderek arttırıyor.

Washington ve Brüksel’e “Bakın reform yapıyoruz. Demokrasiyi güçlendiriyoruz, insan haklarını geliştiriyoruz” diye mesajlar veren rejim, öte yandan kendisinin birkaç yıl önce değiştirdiği anayasayı adeta bir paçavraya çeviriyor. Söylem ile icraatların bu zıtlığı o kadar bariz ki, büyük yalanların pişkinlikle tekrarlanması artık bazılarına anlaşılmaz geliyor. Çünkü bu kadar zıtlık, sermaye siyasetçileri için bile uçuktur. Burjuva siyasetçileri için bile her gün toplumun karşısına çıkıp ipe sapa gelmez büyük yalanlar söylemek herkesin başarabileceği bir şey gibi değil. Bundan dolayı olsa gerek, Erdoğan’ın büyük ve sahte vaatlerini iktidarın destekçileri bile ciddiye almıyor. Artık halkın çoğunluğu yalan söylediğini, yandaşları ise takiye yaptığını biliyor...

İktidarın suç itirafı

19 yıldır rejimin tepesinde bulunan, son yıllarda ise rejimin ‘tek adamı’ olan T. Erdoğan, utanıp sıkılmadan “İnsan Hakları Eylem Planı” (İHEP) ilan etti. “Özgür birey, güçlü toplum” yaratmayı hedeflediklerini iddia eden, bunun için harekete geçecekleri ‘müjdesi’ veren AKP şefi, yönettiği ülkenin gerçekliğinden kopukmuş gibi konuştu.

İktidarlar, olmayan şeyleri toplumlara vadederler. Bu bağlamda İHEP ile vaat edilenlere bakıldığında ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal bütün hak ve özgürlüklerin çiğnendiği görülüyor. Diğer bir ifadeyle tek adam rejiminin başı olan kişi, 19 yıldır topluma karşı işledikleri suçların ne kadar kabarık olduğunu dile getiriyor. Vaatler listesini süsleyerek güya imajını düzletmeye çalışan rejim, battıkça batıyor. Devrimci, ilerici, muhalif güçler ve kurumlar bu gerçekleri emekçilere anlatmak için yıllardır çaba harcıyor. İHEP planını ilan eden T. Erdoğan, suç çetelesini kendisi ortaya dökmüş oldu.

Ayaklar altına alınan hak ve özgürlükler

İlan edilen eylem planında “mülkiyet hakkının güvence altına alınması” gibi tuhaf bir madde yer alıyor. Oysa kapitalizm zaten özel mülkiyete dayalı bir sitemdir. Diğer ucubelik ise, “sivil anayasa” yapacaklarını söylemelerinde belirginleşiyor. “Sivil olmayan” yürürlükteki anayasayı birkaç yıl önce kendileri yapmıştı. Fiilen çöpe attıkları anayasalarına karşı “sivil anayasa” yapacaklarmış. Bu kadar sahtekarlık, bu kadar riyakarlık, bu kadar palavra ancak böylesi bir rejimin icraatı olabilir.

“Müjde” diye yutturmak istedikleri şeylerin çoğu, kağıt üzerinde zaten var. Yani kendilerinin hazırladığı “sivil olmayan anayasa” AKP şefinin sıraladığı maddelerin çoğunu içeriyor. İcraatlar ise yasada yer alan maddelerin tam zıddıdır. Nitekim vaatler listesi yayınlamaları, sözünü ettikleri hakları sistematik bir şekilde çiğnendiklerinin itirafıdır aynı zamanda.

Sahtekarların vaatler listesi

T. Erdoğan’ın şatafatlı sarayında ilan ettiği İHEP listesinde şu vaatler de yer alıyor:

- İfade özgürlüğü, örgütlenme hakkı,

- Daha güçlü insan hakları koruma sistemi,

- Adil yargılanma hakkı ve bağımsız yargı,

- Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesi,

- Özel hayatın güvence altına alınması,

- Toplumsal refahın güçlendirilmesi,

- İnsan hakları konusunda idari farkındalık,

- Hukuk önünde eşitlik,

- Düşünce ve ifade hakkının suç olmaktan çıkarılması,

- Hukuk devleti, hak ve özgürlükleri korumak için var olacak…

Bütün demokratik hak ve özgürlükleri gasp eden, baskı ve zorbalıkla ayakta durabilen, her açıklamasıyla saraya biat etmeyenlere kin ve nefret kusan, ırkçılık-dincilik-mezhepçilik gibi zehirleri yayan bir rejimin, bu tür vaatlerde bulunmasını tanımlayacak kavram bulmak kolay değil. Çünkü ne yalancılık ve sahtekarlıkta ne de riyakarlık ve palavrada sınır tanıyorlar.

Haklar bahşedilmez, mücadele ile kazanılır!

Rejimin başı sıfatıyla konuşan Tayyip Erdoğan, “Tüm hak ve özgürlükleri çiğnedik, ayaklar altına aldık. Rejimimiz zorbalıkla ayakta duruyor. Ama artık demokrat olacağız” demeye getiriyor. Oysa tarihte zorbaların demokratlara dönüştüğü ya da hak bahşettiği görülmemiştir.

Evet, listede yer alan ve almayan birçok hak ve özgürlüklere işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, Kürtlerin, Alevilerin… Kısacası bu sistem tarafından ezilen toplumun ezici bir çoğunluğunun ihtiyacı var. Bu haklar kazanılmadan onurlu-insanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşabilmek de mümkün değil. Kesin olan bir başka şey ise, bu hakları kimsenin bahşetmeyeceği ve ancak bu haklara ihtiyacı olanlar mücadele ettiğinde kazanılabileceğidir.

Kapitalist sistemde mücadele ile haklar kazanmak mümkün, ancak onları güvence altına alıp kalıcılaştırmak mümkün olmuyor. Zira burjuvazi ve onun devleti her krizde haklara saldırıyor. Sistem krizlerden çıkamadığı için artık süreklileşmiş saldırılar var. Bu koşullarda hakları korumak ve yeni kazanımlara ulaşmak için verilen mücadelenin önemi büyüktür. Daha önemli olansa, insanca-onurlu bir çalışma ve yaşamı kalıcı bir kazanıma dönüştürmek için kapitalizm belasından kurtulmanın şart olduğunun farkında olmak ve mücadeleyi bu perspektifle örgütleyebilmektir.