4 Aralık 2020
Sayı: KB 2020/Özel-25

Asgari ücret belirlenirken işçi sınıfı
Kapitalistlere şahlanış, emekçilere acı reçete...
Sermayenin vurucu gücüne karşı mücadeleye!
Sorumlular hesap versin!
Sistemin iflası ve Katar’la satış anlaşmaları
Biden ve temelsiz umutlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için...
Covid-19 meslek hastalığı kabul edilmelidir!
25 Kasım: Mücadeleye devam!
Sinbo direnişçisi kadın işçilerin sesine ses olalım!
100. Yılında Tarihsel TKP... SİP-TKP: “Yeniden doğuş”! - H. Fırat
Yoldaşlarından Engels anıları
Emperyalizm ve ülkücü-faşist hareket
Alman ordusunda Naziler cirit atıyor
Fransa’da yoksulluk
Çin’in “Kuşak ve yol” projesi ve RCEP
Avrupa’da pandemi, eğitim ve eylemler
Pandemi eğitimdeki niteliksizliği arttırdı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yoldaşlarından Engels anıları

 

Paul Lafargue

Engels ile tanışmam, Kapital’in birinci cildinin yayımlandığı 1867 yılına rastlar. (...)

Marx gibi Engels de, kıtada 1848 Devrimi’nin yenilgisinden sonra Londra’ya göçmüş; yine onun gibi kendisini politik eylem ve bilimsel çalışmalara vermek istiyordu.

Ancak Marx, devrimin fırtınası sırasında hem kendi ve hem de eşinin maddi olanaklarını da yitirdiği gibi, Engels’in de geçinecek bir geliri yoktu. Bu nedenle Engels, babasının Manchester’deki firmanın başına dönme önerisini kabul etmişti. Burada Engels, babasının 1843’te kurduğu firmadaki büro işlerinde çalışmaya başladı; Marx ise, New York Daily Tribune’e yazdığı haftalık yazılarının geliriyle güç bela geçinmeye çalışıyordu.

Engels 1870’e kadar bir tür çifte hayat yaşadı: Haftanın çalışma günleri sabah ondan, öğleden sonra dörde kadar firmada çalışıyor; firmanın birkaç dildeki yazışmalarını idare ediyor, borsayla ilgileniyordu. Kentin merkezindeki resmi oturma yerinde iş arkadaşlarını kabul ediyordu ama kentin dışındaki küçük evde, politikayla ve bilimle uğraşan dostlarıyla buluşuyordu; bunlar arasında, kimyager Schorlemmer ile, ilerki yıllarda Kapital’in birinci cildini İngilizce’ye çeviren Samuel Moore da bulunuyordu.

İrlandalı aileden gelen ve ateşli bir yurtsever olan eşi [Mary Burns] Manchester’deki İrlandalılar ile yakın temas halindeydi ve bunların bağımsızlık eylemleri konusunda daima bilgi sahibiydi. Sinn Feiner sık sık Engelsler’in konuğu olurdu ve bu İrlandalı bağımsızlık liderinin, yandaşlarının sehpaya gitmelerini önlemek için giriştiği eylemde, polisten kurtulmak için Engelsler’in evinde saklandığı bilinen bir gerçektir. Sinn Fein bağımsızlık hareketine ilgi duyan Engels, I·rlanda’daki I·ngiliz egemenliğinin tarihi konusunda döküman toplamış, bunların bir kısmını kaleme almıştır. (…)

Engels’in gençlerin oluşturduğu topluluklara karşı sevgisi açıktı; çevresinde daima hayranları bulunan bir ev sahibiydi. Bunların çoğu Londralı Sosyalistler, yolu o tarafa düşen yoldaşlar ya da bütün ülkelerin sığınmacılarıydı. Pazar günleri bunların hepsi de onun dost masası çevresinde toplanırlardı. Bu sığınmacıların hemen hepsi neşesiyle, zekasıyla ve hiç eksiimeyen iyimserliği ile bu evin ruhu olan bir kimseyle birlikte geçirdikleri o geceyi unutamazdı.

Engels’i, hemen ardından Marx’ı anımsamadan düşünmek olanaksızdır. Bunun tersi de doğrudur; yaşamları öylesine iç içe geçmiştir ki, sanki tek bir yaşam gibidir. Ancak, bunların her ikisinin de çok farklı kişilikleri olduğu gibi, yalnız dış görünüş bakımından değil, davranış, karakter, düşünce ve duygu biçimleri bakımından da birbirlerinden çok ayrı oldukları görülür.

Birbirlerini, Engels, 1842 Kasımı’nın sonuna doğru Rheinische Zeitung’un yönetim bürosuna uğradığı sırada tanımışlardır. Bu gazetenin yayımı sansür tarafından durdurulur; bu arada Marx evlenir ve Fransa’ya gider. Engels onu, 1844 Eylülü’nde Paris’te birkaç günlüğüne kaldığı sırada ziyaret eder. Engels’in kaleme aldığı Marx biyografisinden öğrendiğimize göre Alman-Fransız Yıllığı için çalışmaya başladıklarından beri birbirleriyle yazışırlar ve Marx’ın ölümüne dek süren bir işbirliği başlamış olur. 1845 başlarında Marx, Prusya Hükümetinin isteği üzerine, Guizot’nun İçişleri Bakanlığı’nca Fransa’dan sınır dışı edilir ve Brüksel’e gider, kısa süre sonra Engels de onu izler. 1848 Devrimi ile, Yeni Ren Gazetesi yayımlanmaya tekrar başlayınca, Engels ile Marx yine yan yanadır ve Marx’ın ortadan kaybolmak zorunda kaldığı sıralarda onun yerine gazeteyi yönetir. (…)

Engels ile Marx beraber çalışmayı adet haline getirmişlerdi; Engels bir konuda titizliğini en uç noktaya dek götürmekle beraber kimi kez Marx’ın kılı kırk yarma huyuna, bir konuyu kağıda dökmeden önce, tekrar tekrar onu kanıtlama çabasına karşı sabırsızlık gösterirdi.

1848 Devrimi’nin yenilgisinden sonra, iki dost ayrılmak zorunda kaldılar. Biri Manchester’e gitti, ötekisi Londra’da kaldı. Ama düşünce dünyalarında birlikte yaşamayı sürdürürler; hemen her gün yirmi yıl süreyle mektuplaşarak, politik olaylar ve çalışmalarındaki gelişmeler konusundaki izlenimlerini ve düşüncelerini birbirine aktarırlar. …

Engels, iş hayatının ağır yükünden kurtulur kurtulmaz Manchester’den ayrıldı. Hemen Londra’ya giderek, Marx’ın oturduğu Maitland Park’tan on dakika uzaklıktaki Regent’s Park Road’da bir eve yerleşti. Her gün saat bir gibi Marx’ı görmeye giderdi; hava iyiyse ve Marx da havasındaysa, Hampstead Heath’de birlikte yürüyüşe çıkarlardı; yürüyüşe çıkmadığı günlerde, Marx’ın çalışma odasında, bir uçtan öteki uca çaprazlama gidip gelerek saatlerce gevezelik ederlerdi.

Albigenses konusundaki bir tartışmanın birkaç gün sürdüğünü anımsıyorum. O sıralarda Marx, Yahudi ve Hıristiyan tefecilerin Ortaçağ’da oynadıkları rolü incelemekte idi. Bu buluşmaları arasındaki geçen sürede her ikisi de, ortak bir kanıya varabilmek için tartışılan sorunu incelerlerdi. Düşünceleri ve yapıtları konusundaki hiçbir eleştiri onlar için kendi karşılıklı eleştirileri kadar değerli değildi. Birbirlerinin düşüncesine bu denli önem verirlerdi.

Marx, Engels’in sahip olduğu bilginin evrenselliğine ve bir konudan kolaylıkla bir başka konuya geçmesini sağlayan zekasının olağanüstü akıcılığına hayran olduğu gibi, Engels de, Marx’ın, çözümleme ve sentez yapma yeteneğini vurgulamaktan büyük bir zevk duyardı.

Bir gün Engels bana, “Doğaldır ki,” demişti, “kapitalist üretim biçiminin mekanizmasının kavranması ve serimi nasıl olursa olsun başarılabilirdi; bu mekanizmanın gelişme yasaları da bulunabilir ve açıklanabilirdi; ama bu uzun zaman alır ve parça parça yapılmış bir iş olurdu. Marx, bütün ekonomik kategorileri kendi diyalektik hareketleri içerisinde izleyebilme; bunların gelişme aşamalarını, belirleyici nedenleriyle bağlantılı olarak gösterme; tüm ekonomik yapıyı, tek tek parçaları karşılıklı olarak birbirini destekleyen ve belirleyen bilimsel bir anıt olarak yeniden kurabilme başarısını göstermiştir.” (…)

Aralarında, para ve bilgi de dahil her şey ortaktı. Marx, New York Daily Tribune gazetesine muhabir olduğu sırada henüz İngilizce öğrenmekte idi; Engels onun makalelerini İngilizce’ye çevirir ve hatta gerektiğinde bunları kendi yazardı. Engels Anti Dühring’i hazırlarken, Marx da elindeki işi bir yana bırakmış, Engels’in kitapta bir kısım olarak kullandığı ekonomi konusunda bir deneme yazmıştır. (…)

Ve Marx’ın ölümünden sonra Engels, onun elyazmalarını çözebilecek ve geride bıraktığı yapıtları yayıma hazırlayabilecek tek insandı. Kapital’in son iki cildini yayıma hazırlayabilmek için Engels, on yıldır üzerinde çalıştığı; bütün bilimleri incelediği ve gösterdikleri gelişmeleri gözden geçirdiği, bilimlerin genel felsefesi konusundaki kitabını bir yana bırakmıştır. (…)

Engels’in ilgi duymadığı alan yok gibiydi; yaşamının son yıllarında evinde beraber oturduğu Bayan Freyberger’in ebelik sınavına hazırlandığı sıralarda doğum üzerine kitaplar okumaya başlamıştı.

Marx’ın, “tüm insanlık için çalışmayı düşünmek yerine” sırf zevk için birçok konuya dikkatini dağıtmasıyla ilgili olarak yakınması karşısında Engels, “seni Kapital’i bitirmekten alıkoyan okuduğun şu Rus dilindeki tarımsal literatürü üst üste yığıp yakmak benim için büyük bir zevk olacaktır!” yanıtını vermişti.

O sıralarda Marx, Petersburg’daki dostlarından Danielson’un yolladığı Rus Hükümetinin ülkedeki feci durumu açıkladığı için yayınlamasını yasakladığı çok sayıdaki tarımsal araştırma raporlarını okuyordu.

Engels’in bilgi edinmeye karşı yaklaşımı, bir konuda en küçük ayrıntılara kadar egemen olmadıkça o konunun peşini bırakmamak biçimindeydi. Bilgisinin kapsamı ve çeşitliliği konusunda bir fikri olan ve aynı zamanda canlı ve etkin bir hayat sürdüğünü hesaba katan bir insan onun bir “masa başı bilgesi” olmadığını da düşünürse, böylesine büyük bir bilgi birikimini kafasına nasıl sığdırdığına doğrusu hayret eder. Geniş kapsamlı bir bellek, olağanüstü bir çalışma temposu ile birlikte bir şeyi kavramada gösterdiği rahatlık onun zihinsel yetileriydi.

(…)

Die Neue Zeit’ta yayımlanmıştır.
(Cilt 2. 1904-05)

 

Marx’tan anılarda Engels üzerine…

Paul Lafargue

Marx ve Engels, eski şairlerin çizdikleri ideal dostluğun zamanımızdaki kişileşmiş biçimleriydi. Gençliklerinden beri birlikte ve birbirlerine paralel bir gelişme göstermişler aynı duygu ve düşünceleri içtenlikle paylaşmışlar, aynı devrimci heyecanı yaşamışlardı; birlikte yaşayabildikleri sürece ortaklaşa çalışmışlardır. Eğer olaylar onları yirmi yıl kadar birbirlerinden ayırmamış olsaydı, bütün yaşamları büyük bir olasılıkla birlikte geçerdi. Ancak 1848 Devrimi’nin yenilgisinden sonra Engels Manchester’e gitmek zorunda kalmış, oysa Marx, Londra’da kalmaya mecbur olmuştur. Böyle de olsa, ortak entelektüel yaşamlarına, hemen her gün birbirlerine yazarak, politik ve bilimsel olaylar ile yapıtları konusundaki düşüncelerini aktarmışlardır. Engels işlerinden yakasını kurtarır kurtarmaz hemen Manchester’den Londra’ya gelmiş ve Marx’ın oturduğu evden ancak on dakika uzaklıkta bir eve yerleşmiştir. 1870’ten başlayarak arkadaşının öldüğü güne değin, birbirlerini görmedikleri tek bir gün bile olmamış; bazen birinin bazen ötekinin evinde buluşmuşlardır.

Engels’in, Manchester’den Londra’ya geleceğini bildirdiği gün Marxlar adeta bayram etmişlerdir. Geleceği gün, günler öncesinden konuşulmaya başlanmış, Marx öylesine sabırsızlanmış ki, o gün çalışamamış, iki dost bütün geceyi birlikte tütün ve şarap içmekle geçirmişler, son görüşmelerinden beri olup bitenleri konuşmuşlardır.

Marx, Engels’in fikirlerine herkesinkinden fazla değer verirdi; Engels onun için birlikte çalışabilecekleri tek insandı. Üstelik Engels, Marx’ın hitap ettiği kitleyi temsil ederdi. Marx için Engels’i kendi düşüncelerinin ya da ifadesinin doğruluğuna ikna etmek her türlü çabaya değerdi: Örneğin ben, Engels’i -şimdi çok iyi anımsamıyorum ama sanırım Albigenses politik ve dinsel savaşlarıyla ilgili düşüncesi gibi çok önemsiz bir kanısını değiştirmek için bazı kanıtlar bulmak amacıyla Marx’ın ciltlerce kitabı karıştırdığını kendi gözlerimle gördüm. Engels’i kendi düşüncesine getirmek Marx için büyük bir zaferdi.

Marx, Engels ile gurur duyardı. Onun bütün manevi ve entelektüel niteliklerini bana sıralamaktan büyük zevk alırdı. Bir keresinde beni ona tanıştırmak için Manchester’e kadar gitmekten üşenmemişti. Bilgisinin genişliğine hayrandı; ona bir şey oluverecek diye ödü kopardı. “Düşündükçe soğuk terler döküyorum” demişti, “ata binerken bir kaza yapıverecek diye. O kadar umursamaz ki; karşısına çıkan engellere aldırmaksızın, dizginleri bırakıp alabildiğine tırısa kalkıyor.”

 

Bir işçinin Friedrich Engels üzerine anıları

Friedrich Lessner

(…)

Engels, Karl Marx’tan dış görüşü bakımından farklıydı. Uzun boylu, tığ gibiydi; hareketleri hızlı ve canlıydı; konuşma biçimi kısa ve kesindi; vücudu dikti; askerce bir görünüşü vardı. Çok canlı bir kişiliğe sahipti; son derece zekiydi. Onunla temasa gelen herkes kaçınılmaz olarak, büyük zeka sahibi bir insanın karşısında olduğu izlenimini edinirdi.

Yabancılara karşı ihtiyatlıydı; özellikle son yıllarında. Hakkında doğru bir yargıya varabilmek için onu iyi tanımanız gerekliydi; onun da birisine güvenmesi için, içini dışını bilmesi gerekirdi. (…)

Marx ve Engels ile yakın ilişkim, 1848 Haziranı sonunda Londra’dan Köln’e gelişimle başlar. Burada Yeni Ren Gazetesi’nin yazı kurulu ile tanıştırıldım; o sıralar beni Friedrich Carstens adıyla tanıyorlardı. Engels benim terzi olduğumu biliyordu ve beni kendi “saray terzisi” olarak atamıştı; oysa onun için yaptığım tek şey dolabındaki giysileri onarmak ve bunlara yeni biçimler vermekti. Aslında ne Engels’in ne de Marx’ın giyim kuşama fazla önem verdikleri yoktu; üstelik o sıralardaki para durumları da parlak olmaktan çok uzaktı.

O günlerde çok gençtim; ayrıca öne geçmek için, onu bunu dirseklemek gibi bir alışkanlığım da yoktu. Bu nedenle onlarla açık toplantılarda rastlaşıyor ve birbirimizi eski silah arkadaşları olarak selamlıyorduk. İlişkimiz kısa olmakla birlikte, daha o zamandan bu iki insanın öyle sık rastlanan türden kişiler olmadıklarını anlamıştım ve gelecekte kendilerinden çok şey beklenen insanlar olacağını sezmiştim. (…)

Engels’in yeni sendika hareketine katıldığını; ve bizzat kendisi çoğu kez gece yarılarına kadar günde on sekiz saat çalıştığı halde, sekiz saatlik işgünü hareketini canla başla desteklediğini bilmeyen var mıdır? İleri yaşına karşın daima Mayıs gününe katılır, kürsü olarak kullanılan arabanın üzerine tırmanırdı. Bu toplantıları izleyen Mayıs şenliklerini kim unutabilir?..

Ben, Sosyal Demokratik Federasyon ile Sosyalist Birlik dışında Komünist Eğitim Derneği’nde de üye idim. I·şte bunun için Engels, farklı eğilimlerin duyguları konusunda kendisine bilgi iletmem nedeniyle kendisine yaptığım ziyaretleri daima hoşnutlukla karşılardı. Engels’in Sosyal Demokratik Federasyon’un çeşitli noktalarda izlemekte olduğu taktikleri tasvip etmediğini hemen herkes bilirdi. Eğer bugün hayatta olsaydı bu karşıtlığı daha da büyük olurdu.

Engels’in çalışma kapasitesi ve sevgisi ölümüne dek devam etmiştir. Yabancı diller konusundaki geniş bilgisi ünlüdür. On dili çok iyi biliyordu: Ibsen ile Kielland’ı aslından okuyabilmek için 70 yaşından sonra Norveççe çalışmaya başlamıştı!

Engels de Marx gibi nadiren geniş topluluklara hitap eder- di. Son kez 1893’te, Viyana ve Berlin’de yapılan Zürih Kongresi’nde bir konuşma yapmış, Zürih’te gördüğü sıcak ilgiden ve minnetarlık ifadelerinden çok memnun kaldığı geziler, savunduğumuz fikirlerin bir zaferiydi; Engels sık sık Marx’ın, yeni Almanya’yı, işçilerin Almanya’sını göremediği için duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir.

Ölüm anına kadar Engels, daima sakin ve kararlı kalmış, bütün ilişkilerinde sadeliği ve yalınlığı ön planda tutmuştur. Hangi konuda olursa olsun daima kısa ve inandırıcı olmuştur. Karşısındaki hoşlansa da hoşlanmasa da düşündüğünü hep açıkça söylemiştir.

Partide bir konuda aynı fikirde olmadığı zamanlar bunu hemen ve ödünsüz dile getirmiştir; uzlaşmaya, düşüncesini şöyle ya da böyle yumuşatmaya yanaşmamıştır.

Engels’in ziyaretçisi pek çoktu; Partili yoldaşlar ve kendisini görmeye gelenler. 1800’lerin sonuna doğru Sozialdemokrat’lar Zürih’ten Londra’ya taşınınca bu ziyaretçiler iyiden iyiye çoğaldı ama Engels’in evi daima bunlara açık kaldı. (…)

Engels’in son isteği, küllerinin denize savrulmasıydı. Onun bu isteği, 27 Ağustos günü, Eleanor Marx, Dr. E. Aveling, E. Börnstein ve benim tarafıından yerine getirildi. Engels’in gözde yaz dinlence yeri Eastbourne’e gittik, çifte kürekli bir kayık kiraladık, iki mil kadar denize açıldık; unutulmaz dostumuzun küllerini içeren kutuyu denize bıraktık. (…)

Londra, Haziran 1902

İlk kez Die Hütte gazetesinde 1902 yılında yayımlanmıştır.
(Marx-Engels Anıları, Evrensel Basım Yayın, 1999)