6 Mart 2020
Sayı: KB 2020/10

Suriye’den kirli ellerinizi çekin!
İktidarda savaş histerisi, düzen partilerinde teslimiyet
AKP iktidarının insanlık dışı göçmen politikası
AKP gericiliğinin bir başka görünümü
İdlib, Trablus ve kirli hesaplar
Sendika ve odalardan İdlib açıklaması
KESK ve KESK’e bağlı sendikalar genel kurullara giderken…
İşçiler hakları ve gelecekleri için direniyor
Alman Devrimi’nin dersleri… İhanete uğrayan devrim /2 - H. Fırat
Corona virüsü ve küresel ekonomiye etkisi
Hindistan’da ayrımcı-ırkçı yasaya karşı protestolar
Manuşyanlar göçmenlere yol gösteriyor!
İEKK’den İstanbul’da 8 Mart etkinlikleri
Şubat ayında 22 kadın öldürüldü
Devrimci Gençlik Birliği Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
Faşist baskılarınız da devlet terörünüz de...
Haklarımıza, özgürlüğümüze ve geleceğimize sahip çıkalım!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

AKP gericiliğinin bir başka görünümü:
Göçmen tacirliği

 

Göçmenler için kullanılan şantaj en sonunda hayata geçirildi. Türk devlet kurumlarının özel çabasıyla Pakistanlı, Afgan, Libyalı, Suriyeli göçmenler sınırlarda birikti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından ilk yapılan açıklamalara bakılırsa 100 binin üzerinde göçmen Türkiye’den ayrılmış bulunuyor. Yunanistan tarafının verdiği rakamlar ise çok daha düşük.

Basına da yansıdığı kadarıyla Türkiye’den ayrılmak isteyen göçmenlere devlet kurumları bir şekilde yardımcı olmaktadır. İnsan kaçakçılığının Türk ceza yasasına göre suç olmasına rağmen bu suç alenen, hem de devletin gözetimi ve yardımlarıyla işleniyor. İnsan kaçakçıları, bir nevi ihale almış tüccarlar gibi haber kanallarına övünerek yaptıkları işi anlatıyorlar. Bu gerçek daha fazla gün yüzüne çıkmasın diye medya mensupları göçmenlerden uzak tutulmaya çalışılıyor. Kimileri ise “yasak bölgede çekim yapmak” gerekçesiyle gözaltına alınıyor.

Resmi rakamlara göre 4 milyonu aşmış olan göçmenle karşılaştırıldığında sınır kapılarında birikenlerin sayısı Türk devletinin amaçladığının tam olarak hayata geçmediğini gösteriyor. Bu demek oluyor ki yüz binlerce sığınmacı aslında Erdoğan’a da çok güvenmiyor. Kendilerinin bir pazarlık gücü olarak görüldüklerinin, her an her şeyin aleyhlerine değişebileceğinin farkındalar. Bu haklı kaygılarına sınırı geçmeyi başarsalar bile nasıl bir muameleyle karşılaşabileceklerinin yarattığı bir başka korku daha ekleniyor. Avrupa’da artan ırkçılık sürekli olarak kendisini yabancılara yönelik faşist saldırılar olarak gösteriyor. Bu faşist yaklaşım Yunan kolluk güçlerinin göçmenlere yönelik müdahalesine de yansıyor. Alan Kurdi bebek örneğinde olduğu gibi savaştan kaçıp Akdeniz ya da Ege sularında kaybedilen hayatlara dökülen gözyaşının ne kadar sahte olduğunu gösteriyor.

Bu sahtelik göçmenlere “ev sahipliği” yapanlarda da fazlasıyla açığa çıkıyor. Düne kadar kendilerine sığınanları dinsel ve kültürel motiflerle gerekçelendirerek sahiplendiklerini söyleyenler bugün “biz bakmaya zorunlu değiliz” diyor. Anlaşılan o ki T. Erdoğan göçmenler konusunda ‘B planını’ hayata geçiriyor. Şimdiye kadar bir tehdit unsuru olarak kullanılan yüzbinlerce insan, sınırın bu tarafından kapılar açılarak sözde özgür bırakılıyorlar.

Kendilerine tüm taraflarca güvence verilse, daha iyi koşullarda yaşamak için göçmenlerin Türkiye’yi anında terk edecekleri ortadadır. Emperyalistlerin ve işbirlikçi bölge devletlerinin işgal ve yağma politikaları yüzünden yurtlarını terk etmek zorunda bırakılanları baskı altında bir yerde yaşamaya mecbur bırakmak ya da koz olarak kullanmak en temel insan haklarına aykırıdır.

Başından itibaren Erdoğan tarafından yürütülen ve savunulan Türk devlet politikası Suriyeli göçmenlerin bugün yaşamış oldukları tüm trajediden en az ABD ve diğer emperyalist güç odakları kadar sorumludur. Suriye’yi bu hale getiren, milyonlarca insanı yurtsuz bırakan, on binlercesinin ölümüne, kadınların tecavüze uğramasına, çocukların hayatlarına mal olan işte bu işgal politikasıdır.   

Hala daha Suriye’nin yıkıma uğratılmasında tetikçilik görevi verilmiş olan gerici çeteler desteklenmekte, sözde bu şeriatçı Ortaçağ kalıntıları Suriye’nin gerçek sahipleri olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. İçeride de bu işgalin faturasını yine yoksullar, gerek canlarıyla gerekse daha da kötüleşen yaşam koşullarıyla ödemektedir.
Bugün sınırda biriken ve sayısı arttıkça yaşanan vahametin de artacağı ortada olan göçmenler gerçeği bu sorunun çözümünün ırkçı, faşist ve gerici kafalarca mümkün olmadığını göstermektedir.

Hangi milliyetin arkasına saklanılırsa saklanılsın, hangi dinsel örtüye bürünmüş olunursa olunsun ne ırkçılık ne de gericilik mazlum halklara umut olamaz. Yoksul halkların yaşadığı trajedinin sorumlusu olanların buluştukları tek yer birlikte işledikleri bu savaş suçlarıdır.
Çözüm ise kapitalist emperyalist sistemin tüm acı sonuçlarını yaşamakta olan halkların bu adaletsiz düzene karşı birlikte verecekleri mücadeleyle mümkün olacaktır.

 

 

 

 

 

Suriye’de ve Ortadoğu’da emperyalist savaşa son! 
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

 

AKP iktidarı Suriye’deki savaşı derinleştirmek için bir kez daha seferber olmuş durumda. Bundan 9 yıl önce ABD ve diğer emperyalist güçlerle IŞID, El Kaide ve türevlerinden oluşan cihatçı çeteleri savaş sahasına süren, sürecin belli bir evresinde ise işgalci bir güç olarak savaşa dahil olan Erdoğan yönetimi, şimdi de İdlib’de “sivil halkı koruma” yalanı eşliğinde cihatçı çetelerle kol kola vererek savaşı kızıştırmaya çalışıyor.

Açık ki, Erdoğan yönetimi ABD ve batılı emperyalist güçlerin de desteği ile işgal ettiği Suriye ve Rojava topraklarından çıkmak istemiyor. Buralardaki askeri ve siyasi varlığını sürdürerek sefil çıkarlarını koruyacağını düşünüyor. Bu kirli maceranın çok yönlü yıkımını ise bölge halkları yaşıyor. Şöyle ki, savaşın başladığı 2011 tarihinden bugüne yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Milyonlarcası yerini yurdunu terk ederek göç yollarına düştü. Milyarlarca dolar savaş politikaları için harcandı. Savaşın başından beri içerisinde yer alan Erdoğan yönetimi tüm bu tablodan birinci dereceden sorumludur. İdlib’de yaşanan ve giderek şiddetlenen çatışmaların sonuçlarından da.

İşçiler, emekçiler, gençler;

Suriye’de yaşanan ve Erdoğan yönetiminin her vesileyle kızıştırdığı savaş tamamen emperyalistlerin ve bölgedeki işbirlikçilerinin çıkarına hizmet etmektedir. Ortadoğu’daki egemenliğini pekiştirmek isteyen, Suriye ve diğer ülkelerdeki zenginlikleri yağmalamak için emperyalistler tarafından başlatılan savaştan Erdoğan yönetimi de nemalanmayı umuyor. AKP iktidarı bu gerçeği gizlemek, işçileri ve emekçileri savaşa ikna etmek için başından beri “terör” yalanına başvuruyor. Sözde “ılımlı muhalefet” adı altında cihatçılarla kol kola girerek gerçekleştirdiği işgalleri “sivil halkı korumak için oradayız” yalanıyla örtmek istiyor. Tüm bu kirli oyunların çok yönlü faturasını ise emekçilerin omuzlarına yıkıyor.

Tam da bu nedenle, işçiler ve emekçiler AKP iktidarının  Suriye savaşını derinleştirmek için İdlib’de sahnelediği kirli oyuna alet olmamalıdır. AKP iktidarının ve sermaye medyasının yalan üzerine kurulu savaş propagandasına itibar etmemelidir.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) olarak işçileri, emekçileri ve gençleri emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin çıkarı için devreye sokulan ve son günlerde İdlib’de şiddetlenen savaş karşısında aşağıdaki talepler etrafında birleşmeye, “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarı ile mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz:

-Suriye’de emperyalist savaşa son!

-Emperyalistler ve işbirlikçileri işgal ettikleri Suriye ve Rojava topraklarından çekilsin!

-Suriye’de ve bölgede yaşayan Kürt, Arap ve diğer halklara kendi kaderini tayin hakkı!

- Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!

- NATO, AB vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkiler kesilsin!

- Türkiye’deki tüm askeri üs ve tesisler kapatılsın!

- Emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son!

- Dış borç ödemeleri durdurulsun. Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu