14 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/07

Kapitalizm bir felaketler düzenidir!
Talan düzenini kurtarmak için savaş kışkırtıcılığı
AKP şefi ABD gazıyla İdlib’de savaşı derinleştiriyor
Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır
Eğilimleri devrimcileştirmek!
İntihar vakaları ve burjuva çürümüşlük
Ademlerin ölmemesi için
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde mesele tek başına ücret değildi!
Tekstil patronları ucuz iş gücü ve teşvik peşinde!
Kuruluşundan günümüze Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Alman Devrimi’nin dersleri / İhanete uğrayan devrim - H. Fırat
Thüringen’de NSDAP - Manfred Weißbecker
Alman tekellerinin krize çözümü işçi kıyımı
Bretton-Woods Anlaşması ve emperyalizmin yeni denge arayışı
Birleşmiş Milletler’in İdlib riyakarlığı
AKP’nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor
Özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam için sosyalizm!
Neoliberal politikalar ve eğitimin piyasalaşması
Piyasacı eğitim ve üniversiteler
“Ulaş benziyor güneşe!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır

 

Filistin halkının acılarını iç politikada istismar etmek, AKP-saray rejiminin vazgeçilmezlerinden biridir. 2009 yılında “van minüt” diyerek Davos zirvesini terk eden AKP şefi T. Erdoğan, “İsrail karşıtı kahraman” havaları atmaya başlamıştı. Oysa Filistin halkının başına bomba yağdıran İsrailli pilotlar, kendisinin verdiği izinle yıllarca Konya ovasının semalarında uçuş eğitimi yaptılar.

Davos’taki çıkış, bu aleni suç ortaklığının üstünü örtme çabasının da ürünüydü. Ancak bundan da önemlisi, Ortadoğu’da kabul görmek için Filistin davasını istismar etmenin sağlayacağı yarardır. Nitekim bir dönem Filistin sokaklarında AKP şefinin fotoğrafları görülebildi. Davos şovu işe yaramış, ilk hedefe ulaşılmıştı. Ancak bu çıkışın yarattığı bir sorun da vardı; siyonist rejimle eskisi gibi açıktan sıkı ilişkiler geliştirmeyi zorlaştırdı. Nitekim dinci-gerici iktidarın Ortadoğu’da yayılmacı hevesleri güçlendikçe, İsrail’le ilişkilerde bir tür “kontrollü gerilim” politikası izlenmeye başladı.

Bu politika, “ihtiyaç duyulduğunda İsrail’e ya da bazı siyonist şeflere hücum eden açıklamalar yapmak, ama aynı zamanda İsrail’le ilişkileri geliştirmeye devam etmek” şeklinde tezahür ediyor. Trump-Netanyahu ikilisinin ilan ettiği “asrın anlaşması” saldırısı, “İsrail karşıtı” yeni bir çıkışa vesile oldu. T. Erdoğan başta olmak üzere, çok sayıda AKP’li Trump’ın ilan ettiği anlaşmayı hedef alan açıklamalar yaptı.  En keskin laflar Kudüs’ün tümüyle İsrail’e bırakılması konusunda edildi. Vaazlara bakılırsa Kudüs konusunda “asla taviz verilemezdi.” Tabi sahte kabadayılık çıkışları günlük politika için gerekliydi. Pratikte ise, hiçbir şey ifade etmiyor.

Tam olay unutuldu derken, siyonist şef B. Netanyahu’nun yaptığı açıklama AKP şeflerinin riyakarlığını gözler önüne serdi. Irkçı-siyonist partisinin bir toplantısında konuşan Netanyahu, “Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor, ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor” ifadelerini kullandı.

Siyonist şefin açıklaması, AKP-saray rejimi ile siyonist rejim arasındaki ilişkilerin niteliğini ele veriyor. Zira on yıldır taraflar arasında ilişkiler gergin görünse de, ticaret hacmi sürekli büyüyor. Bu gerçeği sadece siyonist şef dile getirmiyor. AKP-MHP koalisyonunun TÜİK adlı aparatı da teyit ediyor. TÜİK verileri bile, son on yılda İsrail’le ticaret hacminin yüzde 100’den fazla arttığını kayıt altına alıyor.

Görünürde gerilim devam ederken, ticaret hacminde gerçekleşen bu devasa artış, “Filistin davası”, “Kudüs’ün kutsallığı” konusunda vaazlar veren AKP şeflerinin riyakarlığına ayna tutuyor. İsrail’le yapılan ticaretin yıllık 5 milyar dolara yaklaşması, dinci-gericilik için “kutsal” olanın Kudüs değil, dolar olduğunu gözler önüne seriyor.

 

 

 

 

 

Taksim Dayanışması’ndan
‘Gezi davası’ açıklaması

 

Taksim Dayanışması, Gezi davası ile ilgili basın toplantısı düzenleyerek direnişi savunmaya devam edeceklerini vurguladı.

İstanbul’da TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında açıklamayı, davada yargılanan 16 kişi arasında bulunan Mücella Yapıcı okudu. AKP ve Gülen cemaatinin ortaklığına dikkat çekilen açıklamada, Haziran Direnişi’ne de birlikte saldırdıkları ifade edildi.

Dinci-gerici koalisyonunun dağılmasının ardından Erdoğan AKP’sinin Haziran Direnişi’ni Gülen cemaatiyle ilişkilendirerek “darbe girişimi, kalkışma” gibi söylemlerle hedef aldığı belirtilen açıklamada, Gezi davasının da bu kapsamda hazırlanan, hiçbir dayanağı olmayan “kurgu dava” olduğu ifade edildi. “Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur” denilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Gezi bir kalkışma, bir darbe girişimi gibi değerlendirilemez, aynı cümle içinde bile anılamaz. Çünkü Gezi, her bir yurttaşın tamamen kendi iradesiyle, kendi itirazını alıp geldiği, sözünü söyleyebildiği, taleplerini sıralayabildiği, kendi haklarını savunduğu, eşitlikçi, özgürlükçü ve paylaşımcı bir şenliktir. Baskıdan, yalandan, adaletsizlikten, liyakatsizlikten, hak ihlallerinden bunalmış insanların sözünü söyleme şeklidir. Halkın itiraz hakkı demokrasinin bir parçasıdır, demokrasi bir bütündür ve bölünemez.”

Ali İsmail Korkmaz’ı katleden polisin davaya “mağdur” olarak katılmasının ve korunmasının teşhir edildiği açıklamada şu vurgu yapıldı:

“Gezi davası, Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi atan polis Mevlüt Saldoğan’ın mağdur sıfatıyla katılımını kabul ederek, akıl sağlığının yerinde olmadığını kendisi de kabul etmiş olan tanığın sesli ve görüntülü ifadesini avukatlardan sakınarak, bu tanığı hayati tehlikesi var diye yüksek güvenlikli duruşma salonuna dahi getirtmemek suretiyle yargının bir parçası olan savunma avukatlarını zan altında bırakarak, yargılananların ve savunma avukatlarının tanığa soru sorma hakkını ihlal ederek, reddi heyet talebini hiçe sayarak ve İHAM kararlarını da tanımayarak, sadece hukukla değil, vicdanla, akılla ve mantıkla da ilişkisi olmadığını ispatlamıştır.”

Açıklamanın devamında, savunma hakkının kısıtlandığı, adil yargılanma hakkının gasp ediliği hatırlatıldı. Son olarak, Taksim Dayanışması’nın Gezi’yi savunmaya devam edeceği vurgusu yapılan açıklama, 18 Şubat’taki duruşmaya katılım çağrısıyla son buldu.

Açıklamanın ardından konuşmalarla devam eden basın toplantısında, Taksim Dayanışması’ndan Türk Tabipleri Birliği yöneticisi Ali Çerkezoğlu, dava sanıklarından Tayfun Kahraman ve Av. Can Atalay, TMMOB İKK Sekreteri Cevahir Efe Akçelik konuşma yaptılar. Konuşmalarda davadaki hukuksuzluğa dikkat çekildi ve Gezi’yi savunmaya devam edecekleri vurgulandı.

 

 

 

 

 

Kanal İstanbul Projesi’ne karşı Kadıköy’de insan zinciri

 

Kanal İstanbul Projesi’ne karşı “Ya kanal ya İstanbul Kordinasyonu”nun çağrısı ile Kadıköy Süreyya Operası önünde insan zinciri oluşturuldu.

Yoğun polis ablukası altında gerçekleşen eylemde polis sık sık kitleyi taciz etti. Kitlenin kararlı duruşu sonucu tek sıra halinde insan zinciri oluşturuldu. Ardından basın açıklaması okundu.

Basın açıklamasında Kanal İstanbul’a değil depreme bütçe ayrılması gerektiği vurgulandı. Kriz koşullarında insanlar geçinemediği için yaşamlarına son veriyorken Kanal İstabul’a trilyonlarca para ayrılması teşhir edildi. 7 Ocak’ta Antakya’da kendini yakarak yaşamına son veren işçi hatırlatıldı.

İstanbul halkına sormadan yaşam alanlarının gasp edilmesinin kabul edilebilir bir şey olmadığı ifade edilerek, mücadeleye devam edileceği vurgulandı. Eylem boyunca “Kanala değil, depreme bütçe”, “Kanalı değil yaşamı savun!”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Kanal İstanbul›a geçit yok!”, “Ormanlar, nehirler sermayenin değiller!” sloganları atıldı. 

Basın açıklamasının ardından insan zinciri eylemi de sonlandırıldı.

 

 

 

 

 

Kanser hastasına ‘Erdoğan’a hakaret’ tutuklaması

 

53 yaşında kanser hastası ve hastalığı bütün vücuduna yayılmış durumdaki Ayten Sarıkaya Kesler tutuklandı.

Bakırköy Adliyesi’nde görülen davada “örgüt propagandası yapmak” ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla Ayten Sarıkaya Kesler’in tutuklanması kararı verildi.

Bakırköy Sulh Ceza Hakimi Alper Önal tarafından verilen karar sonrası Kesler fenalaştı.

Kesler, ambulansla Bakırköy Adliyesi’nden Bahçelievler Medical Park Hastanesi’ne götürüldü.

Kesler ertesi gün serbest bırakıldı.