7 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/06

Metal TİS’leri yine satıldı…
Birleşik Metal bürokratları Gebze Şube’yi böldü…
Şimdi söz sırası metal işçilerinde!
Reformist sol yayınlar Birleşik Metal ağalarının “satış sözleşmesi”ni göremedi
Metalde satış sözleşmesi ve çıkış yolu
Greif Direnişi öncülerinden... Greif Direnişi 6. yılında!
Tekstil işçisi köle değildir
AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı
İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…
Finlandiya’da Ocak 1918 Devrimi... - A. Eren
Finlandiya Devrimi - Eric Blanc
Trump’ın “barış planı”: Yüzyılın sahtekarlığı!
Filistin’de “asrın anlaşması”na ret!
Fransa’da genel grev gözlemleri
8 Mart’a giderken…
ABD’de gerçekleşen iki kitlesel mitingin düşündürdükleri
Eğitim haktır, geleceğine sahip çık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Trump’ın “barış planı”:
Yüzyılın sahtekarlığı!

A. Engin Yılmaz

 

ABD Başkanı Donald Trump, 28 Ocak 2020’de, siyonist-işgalci İsrail devleti başbakanı Benyamin Netanyahu ile birlikte, “Yüzyılın Anlaşması” olarak anılan ve “İsrail-Filistin Sorunu”na çözüm iddiasında olan bir belgeyi şov eşliğinde açıkladı. Trump’ın Yahudi damadı ve danışmanı Jared Kushner tarafından hazırlandığı belirtilen planın, “iki devletli çözüm” temelinde bir girişim olması Filistinlilere bir “müjde” olarak duyuruldu ve bunun Ortadoğu’ya barış getireceği iddia edildi.

“Anlaşma”nın açıklandığı basın toplantısında Filistin devletini temsil eden hiçbir yetkili yoktu. Dolayısıyla, Trump ve Netanyahu dışında kimin kiminle anlaştığı sorusu orta yerde duruyor. Öte yandan anlaşmaya göre, başkenti Doğu Kudüs olacak ve toprakları iki katına çıkacak bir Filistin devleti öngörülüyor. Fakat bu iddiayı, Trump’ın daha önce ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini de taşıdığı Kudüs’ün, kenar mahallelerinden birkaçı hariç, olduğu gibi İsrail’e verilmesi ve “İsrail’in bölünmemiş başkenti” ilan etmesi izliyor.

Filistin devletinin topraklarının iki katına çıkarılacağı biçiminde sunulan “anlaşma”, Batı Şeria’nın doğusundaki Ürdün Vadisi’nin ve Filistin’in doğalgaz kaynaklarının İsrail’e verilmesini, yanı sıra İsrail tarafından inşa edilen yasadışı yerleşim birimlerinin İsrail toprağı haline gelmesini onaylıyor. Ayrıca Filistinli mültecilerin topraklarına dönmesine izin de verilmeyecek. Bu durumda Filistin devletinin “iki katına çıkan” topraklarının neresi olacağı merak konusu olmayı sürdürüyor.

“Yüzyılın Anlaşması”, Filistinlilere devlet kurmak için 50 milyar dolar yardım yapılacağını ve kısa sürede Filistin’de bir milyondan fazla kişiye yeni iş imkanı yaratılacağını da duyuruyor. Bunu, Mescid-i Aksa’nın herkesin ziyaretine açılacağı ve özgürce ibadet edebileceği iddiaları tamamlıyor. Bu anlaşmanın ardından İslam ülkelerinin İsrail’i tanımamaları için artık bir neden kalmayacak ve Ortadoğu’ya huzur gelecek!

İleri sürülen iddiaların aksine, sözkonusu “anlaşma”, işgali ve ilhakı teşvik eden bir kölelik belgesidir. Karşılığında bazı rüşvetlerin yanı sıra kimi toprak parçacıkları üzerinde Filistin’e ordusuz bir devlet düşüyor. Üstelik bu devletin kurulması dört yıllık müzakere süreci sonunda Filistinlilerin kendilerinden istenen şartları yerine getirmeleri halinde mümkün olabilecek.
Dolayısıyla “anlaşma” Filistin’in adeta yok edilmesini öngürüyor. İşgal altındaki Filistin toprakların  baş müzakerecisi Saeb Erekat, “Başkan Trump Netanyahu ile Gantz arasında barışı sağlamaya çalışıyor, böylece üçü birlikte Filistinlilere apartheid rejimi uygulayabilirler” derken, temel bir gerçeğe işaret etmiş oluyor.

Trump, “Yüzyılın Anlaşması” planını Filistinliler için “son şans” olduğunu söylüyor ve planın reddedilmesi durumunda Filistinliler için iyi sonuçlar doğurmayacağı tehditi savuruyor.  Trump’un tek derdi, ABD’nin ve İsrail’in bölgedeki konumunu güçlendirmek, petrol ve enerji kaynaklarını elinde tutmaktır. Ama o bunu hem Filistin hem de Ortadoğu için en iyi anlaşma olarak sunma arsızlığı gösterebiliyor.

ABD’de planlanan, Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi Hıristiyan siyonistler ile Yahudi siyonistler (Trump’ın damadı Jared Kushner ve Trump’en hukuk danışmanı Jason Greenblatt) tarafından yönetilen “barış planı”nda Filistin halklarının payına sadece yıkım, katliam ve dehşetli acılar düşmektedir. Amerikan barışının bu anlama geldiğini Filistin halkı bizzat kendi deneyimleri üzerinden çok iyi bilmektedir.

Suudi Arabistan Krallığı bu emperyalist-siyonist planı destekliyor, “Başkan Trump yönetiminin sarf ettiği çabaları takdir” ediyor. Mısır yönetimi, “Filistin meselesine adil ve kapsayıcı bir çözüm bulma girişimlerini”, Ortadoğu’da barış ve istikrara katkıda bulunacağını iddia ediyor. Katar, Filistin’de adil barışı sağlayacak çabaları destekliyor. BAE de ABD hamlesini önemli bir girişim olarak savunuyor. Görüldüğü üzere, Körfez Arap ülkelerinin “rıza”sı da alınmış durumda.

Emperyalizminin planları doğrultusunda Ortadoğu halklarına karşı lanetli roller üstlenen Türk burjuvazisi ve AKP iktidarı ise her zamanki ikiyüzlülüğünü sergilemektedir. İktidar adına konuşanlar, Filistin’in kabul etmediği hiçbir planı desteklemeyeceklerini açıkladılar. Erdoğan bunun bir anlaşma değil, bir işgal projesi olduğunu söyledi ve bir kez daha Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir dedi. Kameraların önünde parmak sallayanların kameraların ardında hangi lanetli rolleri oynadığı sır değildir. Türk burjuvazisinin ve devletinin bölgede izlediği politika her zaman için emperyalizmin ve siyonizmin hizmetinde olan politikadır.

Anlaşmanın kuşku yaratan zamanlaması

“Anlaşma”nın zamanlamasında Trump ve Netanyahu’nun acil politik ihtiyaçlarının rol oynadığı düşünülüyor. Zira her ikisi de kendi ülkelerinde yargılama süreçleri ve ciddi siyasi sıkıntılarla karşı karşıyalar. Ayrıca, Netanyahu 2 Mart 2020’de, Trump ise 3 Kasım 2020’de seçmenlerin karşısına çıkacak. Trump dikkatleri azledilme meselesinden uzaklaştırma, Netanyahu ise yolsuzluk, hırsızlık ve aldatma suçlamalarından kurtulma derdinde.

Trump yönetimi, ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması, Golan Tepeleri’nin işgalinin onaylanması, İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimlerinin uluslararası hukuku ihlal etmediği kararına varması, yanı sıra Filistinlilere temel sağlık hizmeti sunan Doğu Kudüs’teki hastanelere verilen yüz milyonlarca dolarlık fonu geri çekmesi vb. ile İsrail’e zaten bir dizi siyasi hediye sunmuştu. Trump şimdi Netanyahu’ya mükemmel bir seçim hediyesi daha vermiş oldu. 1967’den beri çözülmemiş problemi bu dahiyane planla “çözmüş” olacak.
Böylece Netanyahu yıpranan imajını düzeltecek ve yargılanmaktan kurtulabilecek. Öte yandan, milyonlarca ABD Protestan seçmeni Kasım ayında Trump’a teşekkür edecek.

Dolayısıyla, “barış planı”nın aynı zamanda iç siyasete yönelik olarak da düşünülmüş bir girişim olduğu ve “bir taşla iki kuş vurmak” istedikleri söylenebilir.

Zulüm ve ölüm coğrafyasının Filistin cephesi

Emperyalizmin özellikle ‘90’lı yıllardan itibaren Ortadoğu’ya süreklilik kazanmış bulunan müdahaleleri, dünyanın temel gündemi olmaya devam ediyor. Bu bölgedeki çatışma, kaos ve istikrarsızlık cephesi sürekli genişliyor. İran’a yönelik sonu gelmeyen saldırganlık ve provokasyonlara “Asrın anlaşması”ıyla Filistin provokasyonu da eklenmiş oldu. Filistin sorununu bir kez daha tüm yakıcılığıyla gündeme taşıdı. İsrail-Filistin sorununu çözmek iddiasındaki “anlaşma”, sorunu çözmek bir yana, daha da karmaşık ve içinde çıkılmaz bir hale getiriyor.

Onyıllardır gündeme getirilen ve ‘93’te güvercinler uçurtularak ilan edilen köleci “barış süreçleri”yle birlikte denetim altına alınmak istenen Filistin sorunu hep bölgenin temel önemde sorunu olmaya devam etti. Şimdi ise “barış planı” vesilesiyle yeniden gündemin önplanına çıkmış bulunuyor. Tüm anlaşmalara rağmen bugüne kadar planlarını adım adım hayata geçiren siyonistler, artık köleliğin daha beterini uygulamak istiyorlar.

“Yüzyılın Anlaşması”yla sözde bir “Filistin devleti” gerçekleşse bile, bunun soruna bir çözüm getirmesi mümkün değildir. Çünkü önerilen “çözüm” Filistin’i karikatür bir devlet haline getirmekten öte bir anlam taşımıyor.
Filistin halkının ulusal eşitlik ve özgürlük istemi hiçe sayılıyor ve Filistin halkının özgürlüğünü tümden boğmaya dayalı emperyalist-siyonist kölelik dayatılıyor.

Bu tablo, emperyalist-siyonist vahşete ve teslimiyetçi çizgiye karşı direniş iradesi bir türlü kırılamayan Filistin halkının daha ağır bedeller ödemeye devam etmesine neden olacaktır. Fakat bu tablo karşısında gelişmesi muhtemel yeni bir intifada dalgasının ABD emperyalizmi ve siyonistler için bir handikaba dönüşmesi kaçınılmaz görünmektedir. Zira Filistin halkı bu kölelik anlaşmasını tanımayacak, bir kez daha direniş yolunu tutacaktır.
Emperyalist-siyonist zorbaların da beklediği budur. Filistin topraklarında ayaklanmaların beklendiğini, İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’te çatışmalara hazırlandığını bizzat dile getirmektedirler.

Emperyalist-siyonist hesapları boşa çıkarmanın biricik yolu, farklı uluslardan, dinlerden ve mezheplerden halkların devrimci-demokratik ve laik bir program etrafında birleşmeleridir. Bu başarılamadığı sürece, direniş iradesi kırılamasa da, Filistin ve diğer bölge halkları ağır bedeller ödemeye devam edecektir.