7 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/06

Metal TİS’leri yine satıldı…
Birleşik Metal bürokratları Gebze Şube’yi böldü…
Şimdi söz sırası metal işçilerinde!
Reformist sol yayınlar Birleşik Metal ağalarının “satış sözleşmesi”ni göremedi
Metalde satış sözleşmesi ve çıkış yolu
Greif Direnişi öncülerinden... Greif Direnişi 6. yılında!
Tekstil işçisi köle değildir
AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı
İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…
Finlandiya’da Ocak 1918 Devrimi... - A. Eren
Finlandiya Devrimi - Eric Blanc
Trump’ın “barış planı”: Yüzyılın sahtekarlığı!
Filistin’de “asrın anlaşması”na ret!
Fransa’da genel grev gözlemleri
8 Mart’a giderken…
ABD’de gerçekleşen iki kitlesel mitingin düşündürdükleri
Eğitim haktır, geleceğine sahip çık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…

 

AKP iktidarı, kaybettiği İstanbul seçimleri sonrasında belediyelerin yetkisini kısıtlayacak,  rant projelerinin faturasını emekçilerin sırtına yükleyecek bir dizi düzenlemeye imza attı. Son günlerde ek vergi uygulamaları ile gündeme gelen ‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ bu düzenlemelerden birini oluşturuyor.

‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’nda neler var?

AKP iktidarı tarafından hazırlanan Yerel Yönetimler Yasa Taslağı geçtiğimiz yılın Ekim ayından bu yana konuşuluyor. Kanal İstanbul projesinin ardından tekrar gündeme giren yasa taslağı belediyelerin yerine getirmedikleri “hizmetlerin” valilikler aracılığı ile yapılmasının önünü açıyor. Yani Kanal İstanbul projesinden çekilen İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin kararı somutta bu proje için bir engel sayılmayacak. Ayrıca böylesi bir durumda projenin bütçesi belediyelere gelen bütçeden kesilecek.

Taslak çalışmada, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda da değişiklik öngörüldü. Buna göre, Cumhurbaşkanı izni olmaksızın, “bağış yoluyla” üçüncü kişilere ait şirketler belediyelere devredilebilirken şimdi bu ortadan kaldırılıyor ve Cumhurbaşkanı’nın onayı şartı kesinleşiyor. Aynı Kanun’da yapılması planlanan bir diğer değişiklikle ise büyükşehirlerin merkez ilçe belediyeleri ile büyükşehir sınırlarında bulunan diğer ilçe belediyeleri arasında ayrım yapılması oldu. Birbirine komşu iki belediyenin farklı düzenlemelere tabii tutulmasının önü açıldı.

61 maddeden oluşan taslak yasalaştığı koşulda; emlak vergileri iki yılda bir artacak, oturulan sokak ve mahalleye göre zam yapılabilecek, Çevre Temizlik Vergisi yüzde 41 ile yüzde 213 oranında artacak. Su faturalarına, çöp vergilerine, konut sigortasına zam gelecek ve araç sahiplerinden ‘yol ve trafik payı’ adı altında vergi alınacak.

Belediyeler ve devlet mekanizması

“Yerel Yönetimler Yasa Taslağı” kapitalizmde devletin işleyiş mekanizmasında belediyelerin rolü üzerine güncel bir örnek olarak karşımızdadır. Türkiye’de yerel yönetimler, yani belediyeler anayasada güvencelenen haliyle merkezi iktidara uyum sağlamak zorundadır. Böylece burjuvazi belediyeleri sıkı bir denetim altında tutar. Gerek mali olarak gerekse fiziki olarak. Kürt illerinde belediyelere atanan kayyımlar, tutuklanan belediye başkanları bu denetimin güncel halidir.

Komünistlerin yerel yönetimlere dair yaptığı şu değerlendirme, kapitalist devlet yapısında yerel yönetimlerin konumuna ayna tutmaktadır:

“Türkiye’de burjuvazi iktidarını her düzeyde sağlam bir biçimde kurmuştur. Merkezi iktidar yerel kodlarıyla aynı zamanda “yerel iktidar”dır ve bu hiçbir biçimde o an hükümetteki partisiyle ilgili bir sorun değildir. Bu bir devlet gücü, onun kurumlaşması ve işleyişi sorunudur. Bu güç siyasal ve idari bakımdan oluşmuş, hukuksal bakımdan da pekiştirilmiştir. İller ve ilçeler, merkezden atanan valiler ve kaymakamlarca geniş yetkilere dayalı olarak yönetilirler. Yerel düzeyde tüm siyasal ve idari yetki, devletin ve hükümetin temsilcisi olarak bunların elindedir. Devletin yerel kolluk güçleri bunlara bağlıdır ve tüm öteki devlet kurumları ve bakanlıkların yerel uzantıları arasında iş birliği ve eş güdümü bunlar sağlarlar ve birlikte ili ya da ilçeyi merkez adına yönetirler.

Yerel planda seçimle oluşturulan yapılar da devletin ve hükümetin bu yerel uzantılarının yasal ve fiili sıkı denetimi altındadırlar… Seçimle, yani siyasal mekanizmalarla işbaşına gelmiş olsalar da belediye başkanı ve belediye meclisinin ‘iktidar’ kavramı kapsamında siyasal yetkileri yoktur. Onlar siyasi yönetici
değil, fakat seçilmiş ‘memur’lardır ve seçildikleri yerel alana belli kamusal hizmetleri götürmekle yükümlüdürler.”
(Tasfiyeci sürecin son aşaması: Parlamentarizm, H. Fırat, Eksen yayıncılık Syf: 113-114)

 

 

 

 

 

Sivas davasında tetikçilere “Af” ödülü

 

2012 yılında “Hayırlı Olsun!” diyerek Sivas Katliamı davasında zamanaşımı kararını memnuniyetle karşılayan Tayyip Erdoğan, şimdi de katliam davasında tutuklu bulunan bir tetikçiyi afla ödüllendirdi.  

Sivas Katliamı’nın başından sonuna planlı, örgütlü bir devlet organizasyonu olduğu herkesçe bilinmektedir. Sivas’ta 33 insanın diri diri yakılmasında, devletin verdiği görevi layıkıyla yerine getiren tetikçilerden Ahmet Turan Kılıç, o dönem “kazara” yargılanıp idam cezası alanlar içerisindeydi. Fakat, verilen idam cezası müebbet hapse çevrildi. 26 yıllık bir mahkûmiyet yaşayan Turan geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan’ın özel affıyla mükâfatlandırıldı.

Erdoğan’ın bu pervasız tavrı Sivas Katliamı’nda yakınlarını kaybeden ve 27 yıldır davanın arkasında duranların yaralarına tuz biber ekmiş durumda.  Sermaye devletinin çıkarları doğrultusunda planlanan katliamın davası da bilindiği gibi bugüne kadar her adımında katillerin aklandığı bir süreç olarak işletile geldi. İç İşleri Bakanı, vali, emniyet müdürü, belediye başkanı vs… Devlet kademelerindeki isimler hakkında hiç bir yaptırım söz konusu olmadı. Dava sürecine dahil olan tetikçilerin bir kısmı ilk elden devlet eliyle yurtdışına kaçırıldı. Büyük bir kısmı hiç aranmadı. Aziz Nesin’in kitabı “ağır tahrik” olarak gösterilerek tetikçilere cezai indirimlere vesile edildi.

26 Aralık 1994 tarihinde verilen ilk kararda 22 sanık hakkında 15’er, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası verilirken; 37 sanık hakkında beraate hükmedildi.  Dava sanıklarından Refah Parti’li Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak kırmızı bültenle arandığı sırada askere gitti, evlendi, ehliyet aldı fakat hiç “yakalanamadı”.

Yakın süreçte getirilen af, aslında davanın başından itibaren süren bu aklama ve kurtarma operasyonunun yeni bir adımını daha oluşturuyor.

Tetikçiye verilen bu ödül aynı zamanda yeni katliamlara da göz kırpıldığının bir göstergesidir. Zira Sivas’ı önceleyen 77 1 Mayıs’ı, Malatya, Maraş, Çorum katliamlarıyla birlikte yakın tarihte Suruç, Ankara katliamları gibi sermaye devleti imzalı sayısız eski ve yeni örnekler bulunmaktadır.

Nitekim bugün dinsel gericiliğin odağı olan AKP iktidarı ABD’nin yol göstericiliğinde pek çok katliamla örülen ve 12 Eylül askeri faşist darbesiyle taçlandırılan bir zeminde serpilip gelişmiş ve bugünlere gelebilmiştir. Türkiye kapitalizmi doğası gereği ayakta durabilmek için toplumsal muhalefeti ezmeye, sınıfı bölüp parçalamaya çalışmış ve bunu sayısız katliamla gerçekleştirebilmiştir. Bugün de aynı misyonu yerine getirmekten geri durmayacaklardır.

Onları geri durduracak olansa toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin her türlü ayrıştırmaya, kutuplaştırılmaya karşı sınıfsal temelde kaynaşmasıdır. Yoksa dün Sivas’ta “Gazanız Mübarek olsun!” diyerek katliamda üzerine düşen görevi yerine getiren Temel Karamollaoğlu ile AKP karşıtlığı üzerinden yan yana gelinir. Dün Çorum katliamında CİA şefleriyle aynı masada plan yapan CHP ve MHP’lilerin sahte kutuplaşmasında taraf olunur.

Onlar tetikçilerini affede dursun! Biz Sivas Katliamı’nı tarihsel hafızamızda taze tutacak ve hesap sormak için mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.