29 Mart 2019
Sayı: KB 2019/13

Seçim oyunu hiçbir sorunu çözmeyecek…
Sosyalizme varmayan her yol çıkmaz sokaktır!
2019 yerel seçimleri ve kadınlar
“Feda eylemleri sessizliği parçalamayı hedefliyor”
Haklarımız ve geleceğimiz için ‘Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’nı örgütlüyoruz!
Rant kapısı belediyeler borç batağında
Flormar Direnişi: 297 günden kalanlar...
MİB MYK Mart 2019 toplantısı sonuç metni
DEV TEKSTİL GMYK toplantısı sonuç metni
Trakya’daki işçilerden seçimlere dair…
Komünist Enternasyonal’in 100. yılı...İlk yıllar, ilk sorunlar - H. Fırat
Macar Sovyet Cumhuriyeti neden yenildi?
Ortadoğu’da yeni dengeler - E. Bahri
Emperyalist haydutluk örneği ve Golan tepeleri
Gerici kuşatmanın hedefinde kadın hak ve özgürlükleri var!
Ezilenlerin sesi Sabahattin Ali
Metal Fırtına’dan öyküler - III
On’ların kavgası sürüyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Flormar Direnişi: 297 günden kalanlar...

 

Flormar direnişinin 297. gününde sona ermesi (erdirilmesi), işçi sınıfının bağımsız tutumu ve örgütlülüğü olmadığı sürece, uluslararası çapta bir etki yaratsa da, bir yıla yakın bir süre direnişi sürdürme iradesi konsa da sonucun değişmesinin zor olduğunu gösterdi. Elbette direnişin irdelenecek çok yönü var fakat Petrokimya İşçileri Birliği olarak en çok bu yanı üzerine dersler çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz.

Genelde patronların sendikalaşmaya dönük tahammülsüzlüğünü Flormar’da bir kez daha gördük. Sendikal örgütlenme faaliyeti açığa çıkınca öncülerin işten atılması ve baskı ile başlayan süreç, çoğu kadın 132 işçinin işten atılmasına kadar vardı. Kısa sürede bu kadar işçiyi atan, içerideki işçiler üzerinde mobbingi yoğunlaştıran, fabrikayı duvarlarla-tellerle cezaevine çeviren bir sendika düşmanlığı vardı Flormar’da. Dönem dönem polis, kaymakamlık, valilik de devreye girdi. Tüm bunlara rağmen direnişçi işçilerin direngenliği kırılamadı.

İşçilerin öz gücü daha fazla açığa çıkartılmalıydı

Şüphesiz direnişçi işçilerin, direniş sürecinde kardeşleşmeleri, birlikte fabrika önünde omuz omuza durmaları önemli bir sıçramaydı. Çalışma koşulları yüzünden birbirini tanımayan işçiler birbirlerini tanıdılar, kadın ve erkek işçiler arasındaki duvarlar kalktı, yer yer üretken ve kolektif ortamlar oluştu. Bu deneyimler Flormar direnişinden bizlere kalan mirasın önemli bir yanını oluşturuyor.

Buna karşın Flormar işçilerinin ve direnişçilerinin en büyük eksikliği birlik olma düzeyi, taban örgütlülüğü ve bağımsız davranabilme niteliği gibi alanlarda ortaya çıktı. Birlik olmanın eksikliği derken, en başta içeri ile dışarının yaşadığı kopuşu kast ediyoruz. İçeride atılacak adımlar ve sendikalaşma sürecinin ilerlemesi, dışarıyı da güçlendiren, ruhsal birliği pekiştiren bir etkide bulunacaktı. Fabrika içerisindeki işçiler payına atılacak en temel adım üretimden gelen gücün kullanılması olurdu. Sendikalı işçilerin büyük kısmı hâlâ içerideyken ilk işten atma saldırısına karşı üretimi durdurmak, süreci hızlandıracak ve içeriyi diri tutacak bir hamleydi. Sendika, bu gücü göstermekten hep geri durdu. Beklemeci tutum zayıflama dışında bir şey getirmedi. Patron ise işten atma politikasına pervasızca devam etti. Direnen işçilere el sallamak bile işten atmanın bahanesi olmaya yetti. Üretimden gelen güç, taşeron işçiler içeri sokulduğunda da gösterilmeliydi. Taşeronların içeri girmeleri, içeride çalışmaları mutlaka engellenmeliydi, bu yapılmadı.

Bu koşullarda içerideki sendikalaşma çabaları tıkanma yaşadı. İçerideki işçilerin kaygılı davranışları işçiler arasındaki dostane tüm bağları kopardı veya zayıflattı. Direnişteki işçiler direnişin enerjisi ile omuz omuza birlik olma düzeyini yükselttiler fakat birlikte tartışma, ortak karar alma, eğitimlerle bilincin geliştirilmesi gibi alanlarda hep eksik kalındı.

Flormar, son zamanların en fazla destek gören direnişlerinden birisiydi. Kadın örgütleri, siyasi parti ve örgütler, yurtdışından kurumlar, Industriall gibi yapılar yaygın bir dayanışma süreci ördüler. Doğrudan direnişin parçası olarak davrandılar, etkinlikler, eylemler gerçekleştirdiler. Boykot eylemleri destekçi güçler tarafından başlatıldı. Direnişçi işçiler elbette bir yerden itibaren o eylemlerin parçası oldular, sınırlı sayıda da olsa kendileri de eylemler yaptılar. Fakat direnişçilerin kendi öz gücü ile dayanışmayı büyütecek eylemler yapılmasından genelde geri duruldu. Sendika, işçileri fiili-meşru mücadele çizgisinden geri tutmak için bilinçli bir politika izledi. Direnişin pratik ayağında destekçilerin eylemleri ön plana çıkartıldı. Direniş kapı önü bekleyişine sıkıştı. Bu da bir süre sonra işçilerin moral ve motivasyonunu düşürdü.

İşçilerin öz iradesi ile yol yürünmeliydi!

Taban örgütlülüğü bir fabrika örgütlenmesinin, bir direnişin kazanmak için olmazsa olmazıdır. Birlikte tartışan, karar alan, uygulayan, denetleyen bir mekanizmadır. Bir sendikalaşma süreci de varsa, taban örgütlenmesi sendika yönetimiyle ilişkilense bile ondan bağımsız olmalı ve onu da denetleyen bir hat izlemelidir. Bunların her birini yaratabilmek bir örgütlenmenin, bir direnişin en önemli kazanımıdır.

Kazanımları hesap ederken öncelikle gerçek bir örgütlülük oluşturabildik mi, kalıcı bir örgütlülüğe dönüştürebildik mi sorularını cevaplamak durumundayız. Parasal hakların elde edilmesi, işe dönme, sendikanın fabrikaya girmesi elbette kazanım olarak değerlendirilecektir. Fakat bunların kalıcı olup olmaması, hakların uzun vadeli korunması ve genişletilmesi açısından belirleyici olan, yine fabrikadaki işçilerin örgütlülüğüdür.

Flormar’da bir direniş komitesi vardı ve toplantılar da yapıyordu. Ama göstermelik bir işleyiş olduğunu her örnekte gördük ve her fırsatta da ifade ettik. Direniş komitesi direnişçi işçilerin belirleyici olmadığı bir işleyişe dayanıyordu. Toplantılar daha çok bilgi aktarma işlevi görüyordu. Ayrıca gerçekten tabanın iradesine dayalı bir işleyişi oluşturmanın temel bir yanı da ana komitenin yanı sıra tüm işçilerin tartışma ve karar süreçlerine katılabildiği mekanizmaları yaratabilmektir. Sendika yönetimi, bunu yapmak bir yana, yüzü aşkın işçinin enerjisini bilince, bilincini de örgütlü bir düzeye getirmek için bile özel bir çaba harcamaktan uzak durdu.

Flormar deneyimi -ki hâlâ devam eden bir süreç olduğu ifade ediliyor- üzerinden hem Flormar işçilerine hem de tüm işçilere diyoruz ki, işçiler iradelerini kendi ellerine almalıdırlar. Yoksa 10 ay boyunca tüm iradenin teslim edildiği sendikal yönetim tabakası, işçilerin büyük çoğunluğunun devam eğilimi ile gittiği bir toplantıda işçilerin gururunu eze eze direnişi bitirebilir. Fiili-meşru gücünüze güvenmezseniz, “Yapacağımız eylemler buradaki direnişi zora sokmasın, görüşmelere gölge düşürmesin, biraz bekleyelim” diyen anlayışa boyun eğilirse, kapının önünde mahkemeler beklenir. Ya da görüşme talebine patrondan bir karşılık gelecek mi diye beklemede kalınır.

Direnişin 8 Mart’ın öncesinde bitirilmesi sermayenin ve devletin çok özel bir saldırısıydı. Kadın işçilerin çoğunluğu oluşturduğu bir direniş olduğu için, birçok kurum 8 Mart günü direniş alanında olma çağrısı yaptı. 8 Mart’ın özüne uygun bir alanda kitlesel bir eylem gerçekleşecekti. Tam da bir gün öncesi akşamı direniş bitirildi. Çoğunluk kararı deniyor, ancak sendika yöneticilerinin, işçileri saatlerce ikna edemedikleri yerde korkuttuklarını, azarladıklarını, işçilere bağırdıklarını, onur kırıcı davrandıklarını biliyoruz.

İşçi sınıfı 297 gün direnmenin onurunu taşıyan Flormar direnişçilerinin azminden, enerjisinden çok şey öğrendi. Daha güçlü Flormarlar yaratabilmek içinse direnişin yetersizlik ve zaaflarından çıkaracağımız dersleri de unutmamamız gerekiyor. Söz-yetki-karar hakkının işçilerde olduğu, kaderimizin sendikal bürokrasiye bırakılmadığı yeni Flormarlar için fiili-meşru mücadelenin bilinci ile taban örgütlerinde örgütlenmeye!

Petrokimya İşçileri Birliği