15 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/07

Gerici kutuplaşma toplumu zehirliyor
Neo-liberal yıkımın sorumlusu saray rejiminin kuyrukları
“Ekonominin lokomotifi” tekliyor, bedeli işçiler ödüyor!
“Arlı arlıyı, arsız arsızı savunur!”
“Sosyal demokrat” CHP
Küçükçekmece’den işçi kadınlar panel-foruma çağırıyorlar
Tekstilde TİS süreci ve görevlerimiz
Antep’te işçi eylemleri
Her şey biz işçilerin ellerinde!
9 Kasım 1918: Alman Devrimi’nin doğuşu - Ernst Thälmann
Alman Devrimi ve sosyal demokrat ihanet - William L. Shirer
ABD emperyalizmi Ortadoğu’da yeni hesaplar peşinde!
Sarı Yelekliler hareketi 3. ayını geride bırakıyor
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kadınların özgürleşmesine dair iki ayrı tutum
Karanlığa karşı ‘geleceğiz’!
Metal Fırtına’dan öyküler
Yasak
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Arlı arlıyı, arsız arsızı savunur!”

 

Kapitalist sistemin nasıl bir çürüme yarattığına, yaşamın her alanında karşımıza çıkan sayısız örnek üzerinden tanık oluyoruz. Bu yozlaşmanın sebep olduğu ahlaki-kültürel tahribat yukarıdan aşağıya herkesi tehdit ediyor. Kapitalist bataklığın yarattığı çürüme gittikçe yayılıyor. Özellikle “milli ve dini değerlerden” sürekli olarak bahsedildiği şu günlerde bu dejenerasyon daha da artarak devam ediyor. İş öylesine çığırından çıkmış durumda ki AKP elinde tuttuğu hükümranlığı bu yozlaşma sayesinde koruyor. Yani “balık baştan kokuyor.”

Şimdiye kadar bu çürüme güç olmanın imkânlarıyla gözlerden saklanmaya, gerçekler tersyüz edilmeye çalışılıyordu. Dinsel örtü artık fayda da etmiyor. Perde çekilemiyor yaşanan kirliliğe. Gelinen aşamada buna gerek de duyulmuyor. Artık iktidar böyle korunuyor. Düzen siyasetinin dilinde artık bu bir güç gösterisi olarak kullanılıyor. Sokak jargonundaki argo ile hesap soruluyor. Kendisine muhalif olanlara böyle “racon” kesiliyor. Yeni değil ama artık daha cüretkâr bir yozlaşma bu. Kullanılan dille kimin erk olduğunun belli olacağını düşünüyorlar. Böylesine ilkelleşiyorlar, böylesine bayağılaşıyorlar.

Bu yozlaşmayı, AKP’lilerin kadın kimliğini hedef alan açıklamalarından, emekçilerin sömürdükleri dini inançlarını “bakara makara” diyerek alaya almalarından, millete küfreden yandaş sermayedarların çürümüşlüğünden biliyoruz. Saymakla bitmez bu örnekler şimdi daha aleni karşımıza çıkıyor. Artık açıktan sahipleniliyor. AKP’li Mersin Çamlıyayla İlçe Başkanı’nın, belediye başkan adayının yaptığı hırsızlıkları “hırsız bizim hırsızımız” diyerek sahiplenmesi, içine sürüklendikleri çürümenin dibini gösteriyor.

Karanlıktan beslenenlerin bu savunmaları aslında daha neleri sahiplendiklerini de ortaya çıkarıyor. Tecavüzcülere iyi halden ceza indirimi bulanlar, küçücük çocukları tecavüzcüleriyle evlendirmeye çalışanlar, isimleri her türlü pisliğe bulaşan mafya tetikçilerine, katillere türlü kolaylıkları sağlayanlar, çeşitli cemaat yurtlarında, cemaat okullarında yaşanan insanlık dışı tecavüzleri aklamaya çalışanlar nasıl bir ahlak ve kültür anlayışına sahip olduklarını, hangi erdemleri savunduklarını açıkça göstermiş oluyorlar.

Ulu orta sapkınlıklarını gösteren, cemaat yurtlarında çocuklara tecavüz eden, annelerinin dizlerinden tahrik olan yobazların bu gücü nerden aldığı belli değil mi? Onlar kimin tecavüzcüsü? Sedat Peker gibi her türlü pisliğe bulaşmış karanlık şebekelerin ulu orta “kan banyosu yaptıracağız” tehditlerini savurabilmelerinin nedeni açık değil mi? Onlar kimin katili? Elbette hırsızları da savunacaklar. Böylece kendilerini savunduklarının fazlasıyla bilincinde onlar. Adana’da geneleve kayyım atayanların Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesinin, genelevlerden ve kumar oyunlarından kesilen vergiler olması yeteri kadar açıklayıcıdır.

Kadın mıdır kız mıdır”, “bir kereden bir şey olmaz”, “ananı da al git” diyenlerin dünyasında tek bir çizgi var. İyilerle kötüleri, haklı ile haksızları, sömüren ile sömürülenleri, zalimler ile mazlumları ayıran bir çizgi değil bu. Kendinden olan ve kendinden olmayanları ayıran bir çizgi. Bu çizgiyi bulanıklaştırmak için “biz kimsenin meşrebine bakmayız” demeleri beyhudedir. Kendilerinden taraf olmayanların meşrebi zamanı gelir “af edersiniz Ermeni” olur, zamanı gelir 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyen “ayak takımı” olur.

Bu zihniyetin hırsızlara sahip çıkmasından daha doğal bir şey olabilir mi? Aslında onlar sadece kendilerine değil, korudukları bu sömürü düzenine sahip çıkıyorlar. En büyük hırsızlık emek hırsızlığı, işçilerin alınterini çalmak değil midir? AKP şahsında somutlaşan bir bütün olarak bu düzenin sahiplenilmesidir.

 

 

 

 

Leyla Güven’in açlık grevi 100 günü aştı

 

Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması talebiyle HDP milletvekili Leyla Güven’in başladığı ve hapishanelerde de gerçekleştirilen açlık grevleri sürüyor.

Güven’in açlık grevinin 94. günü olan 9 Şubat günü Mersin’de HDP tarafından miting gerçekleştirildi. Mitingde yapılan konuşmalarda Güven’in talebinin kabul edilmesi istendi.

Açlık Grevi Takip Platformu tarafından 11 Şubat’ta İHD Diyarbakır Şubesi’nde basın toplantısı yapılarak sürece dair bilgilendirmede bulunuldu.

Öte yandan Leyla Güven açlık grevinin 98. günü olan 13 Şubat günü hastaneye kaldırıldı. Sağlık durumu kötüleşen ve göğsünde ağrılar yaşayan Leyla Güven, ambulansla Urfa yolu üzerindeki özel bir hastaneye götürüldü. Tıbbi müdahaleyi kabul etmeyen Güven, sonrasında yoğun bakım ünitesine alındı.

Leyla Güven’in hastaneye kaldırılmasını takiben, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan’ın yanı sıra HDP milletvekilleri ve TJA aktivistlerinin aralarında olduğu kitle de hastane bahçesinde bekleyişe geçti. Güven’in açlık grevini sürdürdüğü evinin önündeki polis de zırhlı araçlarla hastaneyi abluka altına aldı.

Sonrasında Güven’in durumuyla ilgili hastane önünde basın açıklaması yapıldı. Açıklamada söz alan DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Leyla Güven’in açlık grevine devam edeceğini ve tıbbi müdahaleyi asla kabul etmeyeceğini aktardı. Arslan, Güven’in talepleri karşılanana kadar açlık grevine devam edeceğini belirterek Güven’in hastaneye kaldırılmayı ve gözetim altında olmayı kabul etmediğini söyledi. AKP hükümetine çağrı yapan Mehmet Arslan, Leyla Güven ve tutsakların açlık grevinin taleplerinin kabul edilmesini ve Öcalan üzerindeki tecritin son bulmasını istedi. Arslan, kamuoyunu da açlık grevini ve taleplerini sahiplenmeye çağırdı. Arslan “Leyla Güven yasa ve kanunların uygulanması için canını ortaya koymuştur. Bu konuda sorumlu olan tüm çevreler Leyla Güven’in talebini, tecridin ortadan kaldırılması için gerekli duyarlılığı göstermelidir” vurgusu yaptı.

Açıklama sonrasında Güven taburcu edilerek evine götürüldü.