5 Ocak 2018
Sayı: KB 2018/01

İşçi sınıfı ve emekçileri çetin bir mücadele yılı bekliyor
AKP kendi kontrgerillasını inşa ediyor
Tek tip elbise saldırısı gündemde
Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu
İşçi sınıfı sefalet ücretini reddetmeli, mücadele sahnesine çıkmalıdır!
Taşerona kadro yalanının detayları
İSDEMİR, MESS ve Çelik-İş
Direnişçi kamu emekçilerinden yıl sonu eylemi
Asıl olan sınıf mücadelesinin yasalarıdır!
İşçi sınıfı tarihinde önemli bir sayfa: Singer işgali
İran’da kitle hareketi ve handikapları
2017 yılı ve gençlik mücadelesi
“Devrimci bir sınıf hareketi için Mesleki Eğitim Kurultayı”na giderken...
Mesleki Eğitim Kurultayı’na hazırlıklar sürüyor
2017’de kadınlar direnişi seçti!
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken... / I
Faşist diktatörler de, diktatörlükler de kapitalist düzenin eseridir!
Ahed Tamimi, “Filistin’in cesur kızı”na...
Metin Göktepe katledileli 22 yıl oldu!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tek tip elbise saldırısı gündemde…

Devrimci irade teslim alınamaz!

 

Toplumun farklı kesimleri tarafından tepkiyle karşılanan tek tip elbise saldırısı OHAL’e dayanarak çıkarılan son KHK’lar ile yasalaştı. Sermaye devleti, devrimci tutsaklara yönelik “tredman” - “ıslah” politikasının bir parçası olarak 12 Eylül’den beri bu dayatmada bulunmuş, ancak her seferinde devrimci tutsaklar kararlı duruşları ve can bedeli direnişleri ile bu saldırıyı püskürtmüştür.

Sınıflı toplumlardan miras olarak egemenlerin yönetme ve baskı araçlarından biri olan hapishaneler, kapitalist düzende yeni tekniklerle “zenginleştirilmiştir”. Hapishaneler, sömürü düzeninin devamı için toplumun devrimci, ilerici ve muhalif her kesimini susturma, teslim alma ve yok etme amacıyla çok çeşitli “bilimsel” metotlarla, “ıslah etme” merkezlerine çevrilmek istenmiştir.

Hapishane yapmakla övünen Türk sermaye devletinin, gerçekleştirdiği katliamlardan görüldüğü üzere, fiziken yok etme konusunda da sicili oldukça kabarıktır. Öte yandan emperyalist merkezlerde türetilen psikolojik teslim alma yöntemlerinden/işkencelerinden de faydalanmışlardır. Türlü işkence metotlarını denedikleri Türkiye hapishanelerinde tek tip elbise dayatması, F tipleri gibi saldırılar bir “tredman politikası” olarak devreye sokulmaktadır. Devrimci tutsakları siyasi kimliklerinden ve değerlerinden kopartarak “arındırma” ve bu şekilde düzene “kazandırma” yani “ehlileştirme” hesabına dayalı olan bu politikalar, Türkiye’de özellikle 12 Eylül askeri faşist cunta dönemi ve sonrasında sürekli gündemde tutulmuştur. 12 Mart döneminde tam olarak yaşama geçirilemeyen uygulamalar, 12 Eylül’le birlikte bir kez daha gündeme getirilmiştir.

Toplumsal muhalefetin yükselen devrimci dalgasından, işçi hareketinin güçlenmesinden ve Kürt halkının uyanışından “ders alan” sermaye sınıfı ve devleti 12 Eylül vesilesiyle “dikensiz gül bahçesi” yaratma projeleri için zorbalığı ve zulmü daha da yoğunlaştırmıştır. Hapishaneler bunun adeta laboratuvarı olmuş, içeride toplumun en ileri ve örgütlü kesimlerini acımasız yöntemlerle teslim almak ve yok etmekle, toplumun geri kalanına, dışarıya mesaj verilmek istenmiştir.

Tek tip elbise dayatması da sermaye devletinin bu acımasız saldırılarının bir parçası olmuştur. Devrimci ve ilerici tutsaklar tek tip elbise dayatmasıyla devletin ne amaçladığı, bu saldırının ideolojik arka planının ne olduğu konusunda net bir bilince sahip olmuşlardır. Denilebilir ki tek tip elbise dayatması devletin tredman adı altında teslim alma ve kimliksizleştirme saldırılarının simgesel bir unsurudur ve bu nedenle bu saldırı her gündeme geldiğinde devrimci tutsaklar ölümüne bir direnişle karşılık vermişlerdir.

Askeri faşist cunta koşullarında devrimci tutsaklar saçları asker gibi kesme, ‘hazırol’da bekleme, askeri marş okuma vb. dayatmaların yanı sıra, tek tip elbise giymeye zorlanmıştır. Tek tip elbise uygulaması 12 Eylül 1980 darbesi sonrası başlayıp, 1989’a dek çeşitli aralıklarla gündeme getirilmiştir.

Tek tip elbise dayatmasını uygulamak için tutsakların giysilerine işkenceyle el konulmuş, zorla tek tip elbise giydirilmek istenmiş, bunu kabul etmeyen tutsaklar işkenceye ve baskıya uğramıştır. Tutsakları tek tip elbiseye zorlamak için mahkemeye gitme, revire çıkma, avukat-ziyaretçi vb. görüşlerini yapma, havalandırmayı kullanma gibi hakları tek tip elbise koşuluna bağlı tutulmuştur.

Çeşitli genelgelerle farklı zamanlarda gündeme getirilen bu saldırıya karşı Diyarbakır’da, Metris’te, Mamak’ta, Sağmalcılar’da ve daha pek çok hapishanede direniş gösterilmiş, açlık grevleri ve ölüm orucu eylemleriyle yanıt verilmiştir. Her seferinde devrimci tutsaklar bu saldırıya dişe diş bir mücadeleyle karşı koymuşlardır. Tek tip elbiseyi giymeyi kabul etmeyen tutsaklar mahkemelere iç çamaşırlarıyla çıkmış ya da duruşmalarda elbiseyi yırtmışlardır.

Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde askeri uygulamaların, işkencelerin ve “tek tip kıyafet” dayatmasının son bulması için 14 Temmuz 1982 yılında PKK’li tutsaklar tarafından ölüm orucu eylemi başlatılmıştır. Ölüm orucunda Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ölümsüzleşmiştir.

11 Nisan 1984’te Metris’te gerçekleşen ölüm orucu eylemi ise 75 gün sürmüş, Devrimci Sol ve TİKB tutsakları tarafından başlatılan ölüm orucunda Devrimci Sol’dan Abdullah Meral, Haydar Başbağ, Hasan Telci ve TİKB’den M. Fatih Öktülmüş ölümsüzleşmiştir.

Ölüm oruçları ve gösterilen direnişler tek tip elbise dayatmalarını geriletse de, bu dayatma 1987’ye kadar sürer. O zamana dek sıkıyönetim askeri cezaevi idarelerince uygulatılan tek tip elbise dayatması 17 Ağustos 1987’de cezaevleri tüzüğünde yapılan bir değişiklikle, “idarece verilen elbiseleri giymeleri zorunludur” şeklinde değiştirilmiştir. Bu hamleye karşı yine pek çok hapishanede direniş yükseltilmiş, açlık grevleri gerçekleşmiş, dışarıda ise büyük tepkiler örgütlenmiştir.

Tutsakların ve yakınlarının direniş kararlılığı sonucunda dönemin ANAP hükümetinin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu tek tip elbise zorunluluğunu içeren cezaevleri tüzüğünün kaldırılacağını 22 Şubat 1988’de açıklamıştır. Ancak 1 Ağustos 1988’de ANAP’ın değişen Adalet Bakanı Mehmet Topaç eliyle tek tip elbise ve diğer işkence uygulamaları geri getirilmiştir. Bu saldırı tekrar devrimci tutsakların direnişleri ve pek çok hapishanede gerçekleştirdikleri açlık grevi ve ölüm orucu eylemleriyle karşılanmıştır.

Süren direniş dışarıdan gelen tepkilerle birleşmiş, hukuki olarak da iptal davaları açılmış, 29 Nisan 1989’da Bakanlar Kurulu 1 Ağustos 1988 Genelgesi’nin cezaevlerinde tek tip elbise zorunluluğunu getiren “zorunluluk” hükmünü değiştirerek tek tip uygulamasına son vermiştir. Temmuz 1989’da da Danıştay oy çokluğuyla tek tip elbise uygulamasının kaldırılması kararı almıştır.

Devlet ve devrimci tutsaklar arasında bir irade savaşı konusu haline gelen tek tip elbise dayatması 2003 yılında AKP tarafından yine gündeme getirilmiştir. İçinde ‘tek tip elbise’ düzenlemesinin de yer aldığı “Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” hazırlanmış, gerekçe olarak da “Herkesin kendi zevkine göre elbise giymesi hükümlüler arasında disiplinin bozulmasına yol açabilir ve firarları kolaylaştırabilir” denilmişti. Gelen tepkiler üzerine taslakta yer alan “tek tip kıyafet” uygulaması kaldırılmıştı.

Şimdi ise AKP OHAL kolaylığıyla, bu faşist dayatmayı yaşama geçirebileceğini sanıyor. Geçmişten beri ölüm göze alınarak direnilen bu saldırıyı tekrar gündeme getiriyor. Tek tip elbise bir teslim alma saldırısıdır. Dün nasıl direnildi ise, bugün yine aynı bilinç ve kararlılıkla direnilecek, devrimci irade teslim alınamayacaktır.

 
§