25 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/33

Savaşsız bir dünya için sosyalizm!
Tek tip saldırısını parçalamak için...
AKP iktidarı eğitimi de “sıfırladı!”
Sermaye düzeni doğayı yok ediyor
Kimin için OHAL?
2017 MESS Grup TİS süreci
Kamu hareketinde yaşanan gelişmeler üzerine… - 2
Sömürüye, tacize ve baskıya karşı açılmış bir bayrak!
Avcılar Belediyesi işçilerinin ücret sorunu sürüyor
Toplumun devrimci dönüşümü, Marksizm’in ilkeleri ve Lenin’in partisi
Sermaye düzeni temel haklara ve özgürlüklere savaş açtı
Demokratik hak ve özgürlüklerin kaynağı devrimci sınıf mücadelesidir!
AKP’nin kadın işçilere “lütfu”
Bağımsızlık referandumu ve Siyonizm’in hesapları
Amerika’nın devralınan kanlı tarihi: Irkçılık
Filistin Direnişi’nin ve İntifada’nın yürekli şairi: Mahmud Derviş
Türkiye, İsrail’in yardımına koşuyor
Che’den Tanya’ya “Zafere kadar daima!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP iktidarı eğitimi de “sıfırladı!”

 

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Türkiye’nin de aralarında olduğu 35 üye ülkede bölgesel yaşam endeksini yayınladı. Bu değerlendirme ortaöğretim ve üzerinde eğitim gören nüfusun iş gücüne katılım oranını ifade ediyor. Eğitim, iş, gelir, güvenlik, sağlık, çevre, sivil katılım, teknolojiye ulaşım, barınma, topluluk ve hayat tatmin düzeylerine göre 11 ölçütte değerlendirme yapıldı. 10 üzerinden yapılan puanlamada Türkiye, Meksika ile beraber 0 puan alan iki ülkeden biri oldu. Türkiye’de ortaöğretim ve üzerinde eğitim görenlerin iş gücüne katılım oranının yüzde 35 dolayında olduğu tespit edildi.

Türkiye’deki eğitim sistemi niteliksizliği ve giderek daha da dinci gerici bir hale bürünmesiyle sürekli gündeme geliyor. Üniversite sınavlarının baraj puanlarının düşürülmesi, bazı üniversitelerdeki kimi bölümlere taban puan uygulamasının getirilmesi, giderek büyüyen genç işsizlik oranı… Bütün bunlar birbiriyle bağlantısı içerisinde Türkiye’de eğitim sisteminin giderek daha da gerilediğinin göstergeleridir.

Türkiye’de eğitimin temel amacı toplumu dinci-milliyetçi gericilikle uyuşturmaktır. 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra bu yöndeki adımlar daha da hız kazanmış; eğitim kurumları ve müfredat daha da gerici bir hale getirilmiştir. “Andımız”, zorunlu din dersi uygulaması, “milli güvenlik” dersi ve diğer sosyal-kültürel dersler içerisindeki dinci-milliyetçi etkinin artışı 12 Eylül askeri faşist darbesiyle gerçekleşmiştir. Sonrasında gelen bütün hükümetler bu eğitim politikalarını sürdürmüş, AKP iktidarı ise son 16 yıl boyunca bu gerici politikaları daha ileri bir aşamaya taşımıştır.

Bu dönemde imam hatip ortaokulları ve liselerinde tarihte görülmemiş bir artış yaşanmıştır. AKP iktidara gelmeden önce, yani 2002-2003 senesinde Türkiye toplamında imam hatip okulu sayısı 450, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 71 bin 100’dü. 2016 sonu itibariyle imam hatip ortaokulu sayısı bin 961’i, imam hatip lisesi sayısı ise bin 149’u bulmuştur. İmam hatip lise ve ortaokullarında aktif olarak yer alan toplam öğrenci sayısı ise 1 milyon 14 bin 867 kişiye ulaşmıştır. İmam hatip okullarının yaygınlaştırılması ile beraber son 16 yılda atılan bir diğer önemli adım ise bütün derslerin içeriklerinde dinci-milliyetçi gericilik esasına göre ciddi dönüşümler yaşanmasıdır. Biyoloji dersinden evrim konusunun çıkartılması, “cihat” kavramının konu başlığı olarak müfredata girmesi, 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek ırkçı militarist etkinliklerin, içeriklerin ilkokul sıralarına kadar taşınması bunlara verilebilecek örneklerdendir.

Sermaye devleti uluslararası rekabette kendine avantaj sağlayan iki özelliğinden sık sık bahseder. Bunlardan biri lojistiktir. Ve bu coğrafi avantajlarla ilgili bir konudur. Kendisi açısından daha değerli olan ve ısrarla üzerinde durduğu özellik ise ucuz iş gücü potansiyelidir. Sermaye düzeni yabancı sermayeyi Türkiye’ye çağırırken temel vurgusu hep bu olmuştur. Bu ülkede işçi ve emekçilere insanca yaşam koşulları sağlamaktan bir hayli uzak olan ücretleri yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek için avantaj olarak görmektedir. Bu aynı zamanda yabancı sermayeyle işbirliği halindeki yerli sermaye grupları için de uluslararası rekabette yer edinebilmenin yoludur.

Emperyalizme bağımlı olan Türkiye gibi ülkelerde eğitim alanında atılacak adımlar da iki yönlü gelişmektedir. Birincisi, mevcut iş gücünün niteliğini arttırarak yabancı ve yerli sermaye grupları için daha kullanışlı bir hale getirmek. İkincisi ise dinci-milliyetçi gericilikle insanları uyuşturarak onları geleceğin uysal köleleri haline getirmek. Türk sermaye devleti birinci adımın muhtevasını mesleki eğitime dönük strateji planı ve bakanların ağzından çıkan “eğitimin yüzde 70’ini mesleki teknik eğitime dönüştüreceğiz” sözleriyle ifade etti. Son dönemde uygulamaya geçen mesleki eğitim merkezleri, mesleki eğitim kolejleri ve tematik liseler bu ifadenin pratik sonuçlarıdır. İkinci adımı ise; yani gençliği dinci-milliyetçi ideoloji ile kuşatma hedefini ise Tayyip Erdoğan “dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz”, “kültürel iktidar sürecini tamamlamalıyız” gibi ifadelerle dile getirdi. Eğitimde atılan adımlar ve gelinen bu nokta bir tesadüf değil gerici politikaların sonucudur. Ve görünen o ki biz bu süreci durdurmadıkça, sermaye düzeni kendi bekası için gerici politikalarını daha da tırmandıracaktır.

 

 

 

 

239 bin öğrenci, öğrenim kredisini ödeyemedi

 

Paralı eğitim kıskacında öğrenim ve katkı kredisi almak zorunda kalan on binlerce öğrenci “borçlarını” ödeyemiyor. Üniversiteyi bitirdikten sonra işsizlik ile karşı karşıya kalan öğrenciler ödeyemedikleri bu borçlar nedeniyle haciz şoku ile karşılaşıyorlar.

CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin öğrenim ve katkı kredisi alan öğrencilerle ilgili yaptığı başvuruya Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’ndan yanıt geldi. Yanıta göre; 388 bin 225 öğrenci katkı kredisi kullanıyor. Bu öğrencilerin aldığı para 302 milyon 116 bin 785,21 TL. Ancak bu borca 26 milyon 344 bin 432,70 TL eklenmiş ve borç, 328 milyon 461 bin 217,91 TL’ye çıkmış.

Borçlarını ödeyemeyen ve bu borçların tahsili için Gelir İdaresi Başkanlığı’na havale edilen öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı da 239 bin 97 olarak açıklandı. Bu öğrencilerin toplam borçlarının ise 2 milyar 77 milyon 61 bin 552,70 TL olduğu belirtildi.

Katkı kredisi alan 106 bin 185 öğrencinin ise 18 milyon 166 bin 950,58 TL borcu olduğu açıklandı.

Paralı eğitim politikaları nedeniyle öğrenim ve katkı kredisi alan öğrenciler bu durumla ilk kez karşılaşmıyor. Zira yıllardır on binlerce öğrenci bu borçları ödeyemiyor. Bunun en temel nedeni ise bu kredileri alan öğrencilerin mezun olduktan sonra işsizlikle karşı karşıya kalması. İş bulamadıkları için borcunu ödeyemeyen öğrenciler bir de haciz sıkıntısıyla karşılaşıyor. KYK’nın kurulduğu 1961’den 2015 sonuna kadar katkı ve öğrenim kredisi borcunu ödeyemeyen 947 bin 173 kişi icraya verildi.

 
§