16 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/23

AKP iktidarı hak arama mücadelesini tamamen ortadan kaldırmak istiyor
Ölümü görüp, sıtmaya razı olmak ya da mücadelenin yolunu tutmak!
“KESK bütün ihraçları direnişe çağırmalı ve var olan direnişleri büyütmeli”
Yüksel direnişi saldırılara rağmen sürüyor
“İşimize ve iş güvencemize sahip çıkıyoruz!”
İşçilerden Chinatool Otomotiv yönetimine yanıtlar
Sendika düşmanlığına, kölelik dayatmalarına karşı grev ve direnişler sürüyor
Bekaert’te işten atma: İşçiler sendikaya ve patrona tepkili
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları
Alpagut Direnişi
Trump’ın Vahhabilerle “kılıç dansı” ve Katar krizi
İngiltere seçimi ve İşçi Partisi’nin yükselişi
Birlik ve ayrılığın gölgesindeki İspanya ve ulusal hareketlerin açmazları
“Bağımsızlık referandumu” ve sermaye devletinin gerici direnci
Dinci gericilik eğitime şekil vermeye çalışıyor
Polis, TAYAD üyesi İnanç Özkeskin’i katletti
“Sur halkı göçe zorlanıyor, bölgenin yapısı değiştiriliyor”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bağımsızlık referandumu” ve sermaye devletinin gerici direnci

 

Barzani 25 Eylül’de Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı için referanduma başvuracaklarını açıkladı. Barzani’nin BM Genel Sekreteri Guterres’le yaptığı görüşme sırasında yaptığı bu açıklama, anında Türk sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarı tarafından sert tepkilerle karşılandı.

Başbakan Binali Yıldırım referandum kararının “sorumsuzca” alınmış bir karar olduğunu belirtti. Yıldırım’ın açıklamalarını “Güney Kürdistan hükümeti bu kararla Türkiye’nin sinir uçlarına yöneliyor”, “Kuzey Irak’ta oluşturulmaya çalışılan fiili duruma eğer acilen müdahale edilmezse Türkiye’nin beka problemi haline gelecek” türünden açıklamalar izledi. Güney Kürdistan yönetimi Habur Sınır Kapısı’nı kapatmakla, ekonomik ambargo uygulamakla ve Kerkük petrolünün sevkiyatını sınırlamakla tehdit edildi... Her zamanki gibi devletin bekası için gerekirse askeri operasyona başvurulacağına yönelik tehditler savruldu.

Kürt düşmanlığı sermaye devletinin genlerinde var

Türk sermaye devleti bulunduğumuz bölgenin en gerici ve saldırgan devletlerinden birisidir. Kürt halkı ve hareketi ise dünden bugüne bu saldırganlığın dolaysız bir hedefi durumundadır.

Kürt sorununun bir bölge sorunu haline geldiği günümüz koşullarında sermaye devletinin Kürt halkını hedef alan saldırı politikaları çok daha ileri boyutlar kazanmış bulunuyor. Sadece Türkiye’de değil, başta Rojava olmak üzere Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürt halkının dile getirdiği özerklik ya da bağımsızlık talebi tahammülsüzlükle karşılanıyor. Zira sermaye devleti, Kürtlerin kendi öz gücü ve mücadelesi ile elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak istiyor. Bu durumun en son örneği ise Güney Kürdistan yönetiminin bağımsızlık referandumu kararı karşısında alınan tutum oldu.

Bilindiği üzere Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı, bu çerçevede gündeme gelen bağımsızlık referandumu ilk kez dile getirilmemiştir. Özellikle Güney Kürdistan özerk yönetiminin oluşmasından beri Mesut Barzani her vesile doğduğunda, bağımsızlığın her ulus gibi kendilerinin de bir hakkı olduğunu ve günü geldiğinde bağımsızlıklarını ilan edeceklerini dile getirmiştir. Barzani’nin bu yönlü tüm açıklamaları her defasında Türk sermaye devleti tarafından şiddetli bir tepki ile karşılanmıştır.

Şüphesiz ki, bu tutumun tarihsel bir arka planı bulunmaktadır. Şöyle ki, Türk sermaye devleti öteden beri Güney Kürdistan, somut olarak da Musul ve Kerkük üzerinde tarihsel hak iddiasında bulunmaktadır. Musul ve Kerkük’ün emperyalist-sömürgeci büyük devletler (İngiltere ve Fransa) tarafından haksız yere elinden alındığını dile getirmekte, bu arada da özellikle Kerkük’ün bir Kürt kenti olmayıp bir Türkmen kenti olduğunu ileri sürmektedir. Haliyle Kerkük üzerindeki tarihsel hak iddiasını da buna dayandırmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, sermaye devleti Barzani’nin referandum kararına dönük tepkiler konusunda yalnız değildir. Merkezi Irak hükümeti ve İran da bu hususta sermaye devleti ile hemfikirdir ve söz konusu referandum kararını onlar da gerici bir dirençle karşılamışlardır. Bugüne kadarki tüm deneyimler de döne döne kanıtlamıştır ki, bölgenin sömürgeci devletleri Kürt sorunu söz konusu olduğunda bir anda aralarındaki çelişkileri ve çıkar çatışmasını bir yana bırakmış, Kürt ulusal hareketleri ve kalkışmaları karşısında birleşmişlerdir.

Güney Kürdistan sorunu, Kerkük ve petrol rezervleri

Emperyalizmin ve sömürgeci devletlerin sadece Güney Kürdistan için değil, bütün bir Kürdistan’ın bağımsızlığı konusundaki hassasiyetleri bölgenin zenginlikleri üzerinde cereyan eden gerici çıkar hesaplarına dayanmaktadır.

Bilindiği üzere Irak, petrol rezervleri bakımından dünyanın beşinci ülkesidir. Irak petrollerinin %40’ını ise Kerkük petrolü oluşturmaktadır. Kerkük petrol rezervlerine sahip olmak demek, Irak petrol rezervlerinin yarısına sahip olmak demektir. Kerkük tam da bu nedenle Güneyli Kürtler için olduğu kadar, ABD başta olmak üzere tüm emperyalist büyük devletler ve Kürdistan’ı aralarında paylaşan Türk sermaye devleti, Irak ve İran için çok özel bir yerde durmaktadır. Öteden beri onlar için Güneydeki Kürt sorunu, en yalın anlatımla Musul ve özellikle Kerkük sorunudur. Tümü için Kerkük’ü kaybetmek demek çok büyük bir zenginliği kaybetmek demektir. En büyük korkuları budur. Kerkük ve daha genel planda Güney Kürdistan için bağımsızlık referandumuna en çok bu nedenle karşı çıkmaktadırlar.

 

 

 

 

Katalanlardan ‘bağımsızlık’ eylemi

 

Katalonya’nın İspanya’dan ayırılarak ‘bağımsız’ bir devlet olması için Katalanlar’ın mücadelesi devam ediyor.

Katalonya Özerk Yönetimi'nin Başkanı Carles Puigdemont’un bağımsızlık referandumunun 1 Ekim’de yapılması çağrısının hemen sonrasında binlerce Katalan 11 Haziran'da Barcelona’da gerçekleştirilen mitinge katıldı.

Mitingde açıklamayı ünlü teknik direktör Pep Guardiola okudu. Guardiola, Katalanca, İspanyolca ve İngilizce olarak okuduğu kısa metinde referandum konusunda anlaşmaya çalıştıklarını ancak 18 defa ‘hayır’ cevabı aldıklarını belirterek şöyle devam etti: “Oy vermek dışında başka bir seçeneğimiz yok. Uluslararası topluluklara bize destek vermeleri, dünyadaki demokratlara da Katalonya’da tehlike altındaki ifade özgürlüğü ve oy verme haklarının savunulmasında yardım için çağrıda bulunuyoruz.”

Kitleye hitap eden Katalonya Parlamentosu lideri Carme Forcadell, ikinci bir plan olmadığını ve ileri gitmenin yolunun referandumdan geçtiğini söyledi.

Katalonya Dış İlişkiler Bakanı Raul Romeva ise İspanya Anayasası’nda oylamanın önüne geçebilecek hiçbir şey olmadığını ifade etti.

İspanya’dan engelleme

Geçen yıl Katalonya parlamentosunun aldığı “bağımsızlık referandumu” kararı, İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş; Katalonya bölgesel hükümeti ise bu kararı tanımadığını ve referandumun yapılacağını açıklamıştı. Mahkeme, 2015’te Katalan parlamentosunun İspanya’dan ayrılma sürecini başlatma kararını da iptal etmişti.

Gayriresmi olarak yapılan referandumda ise yüzde 80 oranında ‘bağımsızlıktan’ yana oy çıkmıştı.

Yeniden referandum kararı karşısında İspanya Başbakanı Mariona Rajoy ise “anayasal düzen ve bir arada yaşam için ciddi bir tehdit’ diyerek görüşmeyi kabul etmemişti.


 
§