16 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/23

AKP iktidarı hak arama mücadelesini tamamen ortadan kaldırmak istiyor
Ölümü görüp, sıtmaya razı olmak ya da mücadelenin yolunu tutmak!
“KESK bütün ihraçları direnişe çağırmalı ve var olan direnişleri büyütmeli”
Yüksel direnişi saldırılara rağmen sürüyor
“İşimize ve iş güvencemize sahip çıkıyoruz!”
İşçilerden Chinatool Otomotiv yönetimine yanıtlar
Sendika düşmanlığına, kölelik dayatmalarına karşı grev ve direnişler sürüyor
Bekaert’te işten atma: İşçiler sendikaya ve patrona tepkili
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları
Alpagut Direnişi
Trump’ın Vahhabilerle “kılıç dansı” ve Katar krizi
İngiltere seçimi ve İşçi Partisi’nin yükselişi
Birlik ve ayrılığın gölgesindeki İspanya ve ulusal hareketlerin açmazları
“Bağımsızlık referandumu” ve sermaye devletinin gerici direnci
Dinci gericilik eğitime şekil vermeye çalışıyor
Polis, TAYAD üyesi İnanç Özkeskin’i katletti
“Sur halkı göçe zorlanıyor, bölgenin yapısı değiştiriliyor”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“KESK bütün ihraçları direnişe çağırmalı ve var olan direnişleri büyütmeli”

 

İstanbul’da ihraç saldırısına karşı direnen kamu emekçisi Hüseyin Demir’le süreç ve direniş üzerine konuştuk...

- Sokak Okulu süreci nasıl başladı?

- Akşam 686 sayılı ihraç listesine bakıp kendi adımızı (eşimle birlikte) gördüğümüzde ilk aklımıza gelen şey “Bu saldırıya karşı ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aramak oldu. Sabah ilk işim velilerime durumu mesajla bildirmek oldu. İhraç edilen öğretmenlerin pek çoğu, müdür ve müdür yardımcılarının tehditkar ve soğuk bir şekilde kendilerine ihraç edildiklerini bildirmelerinin ardından arkadaşlarıyla bile vedalaşmadan korku, kaygı ve utanç içinde bir suçlu gibi okullarından kaçarak uzaklaşmışlardı. Ben ihraç edildikten sonra ilk işim velilerime durumu anlatmak oldu, her fırsatta okul önünde öğrencilerimle görüştüm, okuldaki öğretmen arkadaşlarımla vedalaştım ve direneceğimin mesajını verdim. Beni okuldan ve öğrencilerimden koparamadılar.

Birgün velilerim okul önündeki Mehmet Akif Ersoy Parkı’nda bir piknik yapma kararı almışlardı. Bu piknik sırasında Sokak Okulu kararını aldık. Burada şunu da aktarmam gerekiyor, mücadele yoldaşım Mehmet Sarı öğretmen Vasfi Rıza Zobu İlkokulu önünde “Adalet için kitap okuyoruz” adı altında velileriyle okuma etkinliği yapıyordu. Mehmet öğretmenle uzun süredir sokak okullarını nasıl yaygınlaştırabileceğimizi düşünüyorduk. Bu kararda bu görüşmelerin de büyük etkisi var.

Sokak Okulumuzun işleyişi çok basitti. Her Salı saat 11.30-12.30 arasında veliler ve öğrencilerle bir araya gelip kitap okuyorduk. Ben etkinlik başlamadan önce gelip “Öğretmenimizi geri istiyoruz”, “Öğrencilerimi geri istiyorum” yazılı iki pankartı etkinlik alanına asıp, tabureleri yerleştirerek etkinlik alanını hazır hale getiriyordum. Veliler ve öğrenciler geldikten sonra 5 dakikalık bir konuşma yapıp okumaya başlıyorduk. Bu konuşmalarda ilk gün KHK ve ihraç edilişimiz hakkında bilgi verdim, sonraki günler, Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık ve Richard Bach’ın Martı gibi kitaplarını velilere ve öğrencilere tanıttım. Okuma bittikten sonra da etkinlik alanındaki eşyalarımızı alıp alanı düzenleyip dağılıyorduk. Veliler, Samed Behrengi kitapları ve anne-babalık üzerine kişisel gelişim kitapları okurken, öğrenciler klasik batı masallarını okuyorlardı. Okumayı başarıyla tamamlayan öğrencilere bir belge veriyorduk. Bu belgeler öğrencilerin güdülenmesini sağlıyor ve kitapları daha dikkatli ve özenli okumalarını sağlıyordu.

- Altı hafta devam eden sokak okulu etkinliğinde herhangi bir baskıyla karşılaştınız mı?

- Yaptığımız etkinlikte megafon yoktu, slogan yoktu, yol kapatma yoktu. Dolayısıyla oldukça sessiz bir eylem (etkinlik demek daha doğru) gerçekleştiriyorduk. Etkinliğimizin sessiz olması, demokratik olması, şeffaf olması ve kimseye en ufak bir rahatsızlık vermemesi baskı görmesine engel olmadı. İlk 3 hafta güvenlik güçleri hiç ortalıkta gözükmedi. Etkinliğe 20-25 öğrenci ve 10 kadar veli katılıyordu. Katılamayanlar da telefonla bildiriyorlar ya da yanımda olduklarını söylüyorlardı. Medya ise etkinliğimize karşı son derece duyarsızdı. Tabiri caizse kendimiz çalıp kendimiz oynuyorduk. Üçüncü hafta okulun önünde iki akrep, bir gözaltı aracı (midibüs) bu aracın yanında silahlı çevik kuvvet ve onlarca sivil polis belirdi. Bizi kamerayla çekmeye başladılar. Dördüncü hafta ise ilçe milli eğitim müdürü veli toplantısı adı altında velileri (sadece 1-F velilerini) okulun konferans salonuna toplayarak “Oraya müdahale edeceğiz, haftaya Salı oraya gitmeyin, sizin için de çocuklarınız için de iyi olmaz” gibi ifadelerle velileri uyardı(!). Ayrıca “Siz o öğretmeni biliyor musunuz?”, “O terör örgütü üyesi” gibi ifadeler de kullanarak işini sağlama almaya çalışmıştı. Ben hemen basınla irtibata geçtim, ayrıca Sarıgazi’deki demokratik kurumlara çağrı yaptım. Sendikam Eğitim-Sen tam da bu noktada kritik bir adım attı. Beşinci hafta Eğitim-Sen 2 No’lu şube yönetiminin tamamı etkinliğe katıldı, ayrıca BDSP, Kaldıraç ve CHP gibi kurumlar da destek verdiler. Veliler önce uzak durdular, uzaktan izlediler, üzgün oldukları her hallerinden belliydi. Bazıları yanıma gelip üzgün olduklarını söylediler. Veliler ayrıca çocuklarının başına bir şey gelmesinden korktuklarını da söylediler. Bu kadar sessiz ve demokratik bir etkinliğe dahi annelerin 7 yaşındaki çocuklarına gaz atılacağını zannedip korkması ve katılmaması egemenler için sözün bittiği yerdir. Burada okuma etkinliğini bitirdikten sonra okul önünde Eğitim-Sen tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Burada yaptığımız konuşmalarda milli eğitimin tutumu teşhir edildi. Bu konuşmalar veliler tarafından alkışlandı. İşte tam da bu noktada yaratılan korku atmosferini parçaladık. Altıncı hafta veliler ve öğrenciler tekrar alandaydı. Tatil nedeniyle öğrenciler sıkılmasın diye resim yaptılar. Veliler ve destekçi misafirlerimiz ise kitap okudular. Bu görkemli etkinlikten sonra sokak okulumuz tatile girdi.

- KHK’lara karşı mücadele nasıl olmalı? Sendikaların tutumunu yeterli buluyor musunuz?

- Sokak okulu ihraçlara en net cevaplardan biridir. Haksız hukuksuz işten atmalara karşı ciddi bir kamuoyu basıncıdır. Üstelik bu basınç olayın birinci derece muhataplarından gelmektedir. Belli ki devletin bütün haklarını elinden alarak, üstelik de damgalayarak işten attığı bir öğretmene velilerin tamamının sahip çıkması egemenler açısından rahatsız edici bulunmuş. Bu nedenle bu kadar sessiz bir eyleme bu derece kaba bir müdahale gerçekleştirilmiştir. Ne kadar büyük bir çaresizliktir 7 yaşındaki 20-25 kadar öğrencinin ve onların annelerinin başına silahlı güvenlik görevlilerini koymak üstelik okula toplayıp, tehdit etmek. Bu sokak okulu bile devletin baskıcı yapısını ortaya çıkarmaya yetmiştir.

On binlerce kamu emekçisinin KHK’larla ihraç edilmesi tarihte gerçekleşmiş en kapsamlı saldırılardan biridir. Üstelik bu sıradan bir işten atma da değildir. İhraç edilmiş bir öğretmen ya da akademisyenin özel eğitim kurumlarında çalışması da yasaktır. Bir ihraç nereye giderse gitsin hangi işletmeye başvurursa vursun işe alınmaz. Çünkü bir ihracı işe almak devlete karşı gelmekle eşdeğer tutulur. Bununla birlikte kayıt dışı ve düşük ücretle iş bulan ihraçlara da rastlanmaktadır. Bunların konumu ülkeye kaçak yollarla girip kayıt dışı bir şekilde çalışan bir Afgan emekçiyle aynıdır. Dolayısıyla bu durum kabul edilebilir değildir. Durum kabul edilebilir olmamakla birlikte tepki çok cılız kalmıştır. Bu hareketsizlikte en büyük pay şüphesiz kamu sendikalarına düşmektedir. En fazla ihraç Kamu-Sen ve Memur-Sen konfederasyonu üyelerine yönelik gerçekleşti. Bu konfederasyonların yaptığı tek şey kapıdaki güvenlik görevlilerine “hiçbirini içeriye almayın” talimatı vermek oldu. Bu konfederasyonlar er ya da geç bunun hesabını vereceklerdir. KESK ise mücadeleyi örgütlemekte oldukça yetersiz kaldı. Süreci yönetemedi. Uzun süre pazarlıklarla oyalandı. Tam da bu noktada “bireysel” denilen direnişler patlak verdi. Artık herkes biliyor. Nuriye ve Semih bu mücadelenin en önünde yer aldılar. Ayrıca Acun Karadağ, Veli Saçılık ve Esra Özakça da Ankara’da İnsan Hakları Anıtı’nın önünde tarihe geçmektedir. Malatya’da, Aydın’da, Didim’de Düzce’de İstanbul’da (Kadıköy, Kartal ve Bakırköy) kamu emekçileri tüm baskılara rağmen direnişlerini sürdürdüler. Şunu açıklıkla söyleyebilirim ki direnen kamu emekçileri bugün destan yazmaktadırlar. Kamu emekçileri olarak gerçekleştirdiğimiz direnişin tarihsel öneminin farkındayız.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey mücadeleyi büyütmek ve yaygınlaştırmaktır. Semih ve Nuriye’yi yaşatmanın yolu da işimize geri dönmenin yolu da buradan geçmektedir. On binlerce öğretmen binlerce okul varken neden iki okul önünde eylem olsun ki, eminim ki yüzlerce okulda bu imkân var. On binlerce ihraç varken neden 5-6 meydanda 40-50 kişi dirensin ki? Eminim ki daha onlarca meydanda yüzlerce belki de binlerce kamu emekçisinin direnme imkânı vardır. Üstelik bu ihraçlarla da sınırlı değil. Gidişat öğretmenlerin okul yönetimlerinin idari tasarrufuyla rahatlıkla işten atılabileceği bir duruma doğru evrilmektedir. Burada önce KESK bütün ihraçları direnişe çağırmalı, çubuğu direnişlere bükmeli ve var olan direnişleri büyütmeli sonra da ihraçlar haklarını elde etmek üzere mücadeleye girmelidir. Eğer haksızlığa uğrayan sizseniz önce siz harekete geçmelisiniz.

 
§