AKP dikta rejimini tahkim ediyor;
Emekçiler zorbalığa boyun eğmemelidir!
“Allah’ın lütfu” diye ilan edilen şaibeli 15 Temmuz darbe girişimi, dinci-faşist tek adam diktasını inşa etmek için uygun koşullar yarattı. Darbe girişimini kendi darbesini gerçekleştirmenin imkanına çeviren T. Erdoğan AKP’si, zorbalığın kamçısıyla “yol düzleme” seferberliğine girişti. Faşist partinin şefi D. Bahçeli’nin de katkılarıyla ivme kazanan bu seferberlik, Ortaçağ karanlığına biat etmeyen toplumun ilerici ve devrimci kesimlerini sistematik bir şekilde sindirmeyi temel alan icraatlarla devam ediyor.
Grevleri yasaklayan, ilerici akademisyen ve eğitimcileri tasfiye eden, muhalif televizyon kanallarını kapatan, diz çökmeyen gazetecileri hapse atan, ırkçılığı, din istismarcılığını, mezhep ayrımcılığını kışkırtan T. Erdoğan’la müritleri, hayalini kurdukları faşist tek adam diktasını sağlama almak için gözü kararmış bir hırsla çalışıyorlar. Hile/hurda ile 16 Nisan referandum hezimetini kazanıma çeviren din bezirganları kendi aralarında da parsa kapma kavgasına tutuştular. Büyük şeflerine yaranma yarışına giren beslemeler birbirini de yemeye başladılar.
AKP dizayn ediliyor
AKP içinde kümelenen çıkar odaklarının dinci/yandaş medyadaki sözcüleri, son haftalarda kendi aralarında da çatışmaya başladılar. Zira bir yol ayrımına gelinmiş, “büyük diktatör”ün kendi ekibini oluşturma zamanı yaklaşmıştı. Nitekim birbirine etmedik hakaret bırakmayan “gazeteci” kılıklı sözcülerin ortak noktası, T. Erdoğan yardakçılığında sınır tanımamalarıdır.
Yaşanan telaşın boşuna olmadığı hemen anlaşıldı. 21 Mayıs’ta resmen AKP’nin başına geçen T. Erdoğan’ın ilk işi, parti üst yönetiminde tasfiyelere girişmek oldu. Eskiler kullanılıp atılırken, daha kullanışlı olacakları varsayılanlar gidenlerin yerine yerleştirildi.
“A Takımı” dönemi
İktidar, rant ve yağma kaynaklarının önemli bir kısmını ele geçiren AKP gibi din istismarcısı bir partide bu tür kavgaların sık yaşanması kaçınılmazdır. Zira bu parti din tüccarlarının, inanç sömürücülerinin, yiyici asalakların, türeme lümpen zenginlerin odağı durumundadır. Hatırlanacağı üzere AKP’nin “FETÖ” ile yaşadığı uzun ‘balayı’ da iktidar ve rant kavgasından dolayı nihayete ermişti. Gerçi şimdikilerin tümü T. Erdoğan diktasına biat edenlerden oluşuyor. Buna rağmen AKP’nin dizayn edilmesi, biatın bile yetmediği bir döneme girildiğine işaret ediyor.
Resmi olarak partinin başına geçtikten bir hafta sonra harekete geçen büyük şefin, “A Takımı”nı oluşturduğu ilan edildi. Bu takımın öncekilerden ayırt edici özelliği, büyük şefe gözü kapalı şekilde tam biat etmiş tetikçilerden oluşmasıdır. Bu ekibin çoğunluğu konumunu, ayrıcalığını, mülkiyetini T. Erdoğan’a borçlu olanlardan oluşuyor. Dolayısıyla mutlak itaate hazır, salt tetikçilerden oluşan bir ekibin dönemi resmen de başlamış oldu. Bunu kabine değişikliğinin takip edeceği şimdiden ilan edildi.
“FETÖ” diye bir ‘maymuncuk’
Dikta rejimini tahkim eden icraatlar devam ederken, “FETÖ maymuncuğu”nu elden bırakmayan T. Erdoğan AKP’si, tasfiye ve tutuklamalara devam ediyor. Cumhuriyet gazetesinden sonra, burjuva muhalefetinin sağcı cenahını temsil eden Sözcü gazetesine de saldıran AKP’nin gerekçesi yine “FETÖ” maymuncuğu oldu. Bu arada AKP’nin “FETÖ” maymuncuğunu kullanarak, burjuva muhalefetin siyasi temsilcisi CHP’ye saldıracağı iddiaları da duyulmaya başlandı.
AKP dışında her yerde “FETÖ”yü keşfeden din bezirganları, bu arada gerçek “FETÖ”cülerle anlaşıyor. “FETÖ” üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanan onlarca kapitalisti serbest bırakan iktidarın, ciddi anlamda “FETÖ” ile mücadele etmek gibi bir derdinin olmadığı bir kez daha gözler önüne serildi. Aralarında bizzat T. Erdoğan’ı tehdit eden TUSKON başkanının da bulunduğu “FETÖ”cülüğünü gizlemeyen kapitalistleri serbest bırakanlar, sol/sosyalist gazeteci, aydın, akademisyen ve eğitimcileri ise “FETÖ’cü oldukları” iddiasıyla tasfiye ediyor. Riyakarlığın bu kadarını ancak din bezirganları başarabilir.
Emekçilere sosyal yıkım kapitalistlere sınırsız hizmet
Tüm bu hengameye rağmen dikta rejiminin ihmal etmediği şey kapitalistlere sınırsız hizmet, işçi sınıfı ve emekçilere pervasız düşmanlıktır. Ardı ardına gelen grev yasaklarından sonra kıdem tazminatına göz diken bu iktidar, aynı zamanda patronlar için kesenin ağzını cömertçe açıyor. Vergi indirimleri, teşvik kredileri, borçların yeniden yapılandırılması ve buna benzer pek çok icraat ile kapitalistlere milyarlar akıtan iktidar, sömürü ve kölelik çarkının arızasız bir şekilde dönmesi için elinden geleni ardına koymuyor.
Patronlara grevsiz sömürü cenneti vadeden AKP şefi, kapitalistlerin de tek adam diktasına biat etmelerini istiyor. TÜSİAD kodamanları huzurunda yaptığı konuşmada OHAL’in kaldırılmayacağını, bunun ise patronların işini kolaylaştırdığını söyleyen T. Erdoğan, işçileri grev gibi önemli bir silahtan yoksun bırakarak, sömürünün önünde hiçbir engel bırakmadıklarını iftiharla ilan ediyor. Grev yasaklarından sonra, OHAL koşullarından da yararlanarak, patronları “kıdem tazminatı yükü”nden kurtaracağını söylüyor T. Erdoğan. Patronların desteğine muhtaç alan AKP şefi, onlara hizmette kusur etmediğini sık sık hatırlatıyor. Denebilir ki, söylediği nadir doğrulardan biri de budur. Nitekim bu iktidar, kıyamet kopsa bile kapitalist sınıflara yaptıkları hizmeti aksatmamaktadır.
Onurlu bir yaşamın yolu dinci zorbalığa karşı direnişten geçiyor
Dikta rejimini tahkim eden T. Erdoğan AKP’si, işçi sınıfı ve emekçilere kaba köleliği dayatıyor. Her türlü hak arama mücadelesine pervasızca saldırıyor.
Din bezirganlarına kanmayanları zulmün kamçısıyla dize getirmekten başka yol bilmeyen bu zorba iktidara karşı direnmeden işçi sınıfı ve emekçilerin onurlu/insanca bir yaşama kavuşmaları olanaksızdır. |