17 Mart 2017
Sayı: KB 2017/11

Newroz’un isyan çağrısına kulak verelim!
‘Hayır’ları çoğaltarak, direnişleri büyütelim!
Sınıf eksenli referandum çalışması
AKP şeflerinin “Moskova seferi”
“Demokrat” faşistler!
İşçi sınıfı tehdit altında!
PETKİM VE TÜPRAŞ’ta TİS süreci devam ediyor
DEV TEKSTİL Mart Ayı GMYK Sonuç Bildirgesi
Kamu emekçileri saldırılara rağmen direnişleri sürdürüyor
İdeolojik-kültürel değerler ve sınıflar mücadelesi
8 Mart’ın ardından…
7 kadın işçi kardeşimizi kaybettik...
Almanya’dan sonra Hollanda: Gerilim yayılıyor
Sur, Cizre, Nusaybin raporu ve BM ikiyüzlülüğü
ABD füze sistemi THAAD, Güney Kore’de!
Referandum ve demokrasi mücadelesine bakış
Vive La Commune!
Newroz geleceğe umut olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sur, Cizre, Nusaybin raporu ve BM ikiyüzlülüğü

 

BM İnsan Hakları Komiserliği, 2015 Temmuz ile 2016 Aralık döneminde Şırnak, Cizre, Nusaybin, Sur ve Silopi başta olmak üzere Kürdistan kentlerinde yürütülen operasyonları “dehşet verici” ve “kıyamet benzeri bir tablo” olarak raporlaştırdı. Raporda, Türk sermaye rejimi Kürt kentlerinde “ciddi yıkımlar, ölümler ve sayısız ağır insan hakları ihlalleri” yapmakla suçlanıyor ve 9 maddeden oluşan öneriler ve tavsiyeler sıralanıyor.

Bilindiği gibi “çözüm süreci” aldatmacasını bir yana bırakan dinci-gerici iktidar, 1 Kasım’da elde ettiği başarının ardından bir saldırı ve savaş hükümeti olarak Kürt halkına karşı imha savaşı başlatmıştı. Devletin dümeninde bulunan AKP rejimi, özellikle de Kürt halkı ve temsilcileri tarafından ilan edilen özyönetimlerin ardından, artık bizzat Kürt halk kitlelerini topluca cezalandırmayı hedeflemiş, yerleşim bölgeleri ordu ve polis ablukası altında tanklar ve toplarla yakılıp yıkılmış, siviller katledilmiş ve yüz binlerce insan göçe zorlanmıştı. Sömürgeci rejimin güvenlik güçleri ile PKK, YDG-H ve YPS/YPS-JİN militanları arasındaki çatışmalar sonucu ise devlet kudurganlığı tüyler ürpertici vahşet biçimleri almıştı.

Kürt kentleri ve yerleşim yerleri yakılıp yıkılırken, sivillere karşı dehşetin her biçimi sergilenirken olup bitenleri sessizce izleyenler, demek oluyor ki destekleyenler, şimdi “kıyamet benzeri bir tablo” ve “dehşet” raporları hazırlıyorlar ve tüyler ürpertici yıkımların sahiplerine tavsiyelerde bulunuyorlar. Türk devletine yapılan öneri ve tavsiyeler bir yana bırakılırsa, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin “Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki İnsan Hakları Durumu”na ilişkin hazırladığı ve Cenevre’de kamuoyuna tanıtılan rapor 25 sayfadan oluşuyor.

Raporda, 2015 Temmuz’u ile 2016 Aralık ayları arasında “hükümetin güvenlik operasyonlarında” Kürtlerin yaşadığı 30 kent ve civarından 335 bin ile yarım milyon arasındaki kişinin yerinden edildiği belirtiliyor. Raporda özellikle Mardin’in Nusaybin ilçesi ve Diyarbakır’ın Sur mahallesindeki yıkımlar öne çıkarılıyor. Nusaybin’de yaklaşık bin 786 binanın yıkıldığı ya da tahrip edildiği belirtilen raporda, Diyarbakır’ın Sur ilçesinin doğusunun yaklaşık yüzde 70’inin de yerle bir olduğuna yer veriliyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yerleşim yerlerinin ağır silahlarla ciddi bir boyutta yıkıldığını ortaya çıkaran uydu görüntüleri karşısında dehşete düşüldüğünü belirtiyor.

BM raporu, Cizre’de tanıklar ve katledilenlerin ailelerinin mahallelerin toptan yıkımına dair “kıyamet benzeri bir tablo” çizdiğini belirtiyor. “Binaların hemen bu olaylar sonrasında yıkılması, delillerin yok edilerek, cenazelerin teşhis ve tanımlanmasının büyük oranda engellenmesine neden olmuştur” denilen raporda, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2016 yılı başında bodrum katlarında mahsur kalan erkek, kadın ve çocuk, yaklaşık 189 kişinin akıbetine de yer verilerek, bu kişilerin aç, susuz, elektriksiz ve tıbbi hizmetten mahrum bir şekilde haftalarca bodrum katlarında mahsur kaldığına, ardından açılan top ateşi sonucu çıkan yangında yanarak can verdiklerine işaret ediliyor. Raporda yaklaşık 18 aylık dönemde 800’e yakını güvenlik gücü, bin 200’ü sivil ve militanlar olmak üzere toplam 2 bin kişinin hayatını kaybettiği vurgulanıyor.

Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL ‘önlemleri’ni de alıntılayan rapor, bu süre içinde kamu kuruluşları ve özel sektörden 100 binden fazla insanın açığa alınmasının da Kürt kentlerindeki insan haklarına dair durumu derinden etkilediğini, yaklaşık 10 bin öğretmenin yargı süreci olmaksızın “PKK ile bağlantılı olduğu” iddiası ile açığa alındığını belirtiyor. Raporda ayrıca, “Kürt bölgesinde demokratik bir şekilde seçilmiş yetkililerin terörle mücadele yasası kapsamında bertaraf edilmesi, bağımsız gazetecilere yönelik baskılar, bağımsız ve Kürt medya organlarının ve derneklerinin kapatılması, yargıç ve savcıların toplu bir şekilde açığa alınması da kontrol ve dengelerin yanı sıra, insan haklarının korunmasını ciddi bir şekilde zayıflattı” deniliyor.

Raporda özetlenen ve özetlenmeyen daha nice dehşet verici barbarlıklar aylarca emperyalist dünyanın ve tabii ki emperyalizmin “Birleşmiş Milletler” örgütünün gözleri önünde cereyan ediyordu. Yaklaşık iki yıl boyunca süren barbarlıkları boş gözlerle izleyenler, şimdi yaşadıkları “şaşkınlık”ları raporlaştırma ikiyüzlülüğü sergilemekte bir beis görmüyorlar.

Emperyalistlerin elinde bir araç olarak BM

Diğer birçok kurum gibi Birleşmiş Milletler de emperyalist güçlerin ellerindeki bir araçtır. Emperyalistlerin birçok kirli ve kanlı icraatlarını BM şemsiyesi altında yürüttükleri bilinmektedir. O, “birleşmiş milletlerin” değil, gerçekten de emperyalist devletlerin örgütüdür. Misyonu ve varlık nedeni, özellikle de İkinci Emperyalist Savaş sonrası dönemde sömürgeciliği meşrulaştırmaktı. Sonraki süreçten bugüne kadarki görevi ise emperyalistlerin her türlü rezil uygulamalarını ve emperyalist saldırı ve savaşları meşrulaştırmaktır.

BM şartının birinci maddesinde “Uluslararası barışı ve güvenliği korumak ve bu amaçla barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek” gibi ibareler yer alıyor.

Birinci maddede misyonunu böyle tanımlayan BM’nin, belirtilen misyonu hariç, her türlü kirli, kanlı ve karanlık işlere şemsiyelik yaptığı sır değildir. BM “Uluslararası barış ve güvenliği korumak” bir yana, emperyalist savaş ve saldırganlığı meşrulaştırdı. Filistin ve Kürt halkına karşı on yıllardan beri sürdürülen imha savaşının adeta yürütücüsü oldu. Kara Afrika’da, Ortadoğu’da ve Balkanlar’daki emperyalist çıkar savaşlarında emperyalist haydutların kanlı icraatlarını meşrulaştıran bir araç işlevi gördü ve halen de dünyanın her yerinde aynı uğursuz rolü oynamaktadır.

İlke ve amaçlarını, başka şeylerin yanı sıra, “... savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya, temel insan haklarına, insanların onur ve haysiyetine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları sağlamaya, sosyal bakımdan ilerlemeyi kolaylaştırmaya ... ve bu ereklere ulaşmak için: … çaba harcamaya karar verdik” biçiminde özetleyen Birleşmiş Milletler, her türlü adaletsizliğin, küçük ulusları köleleştirmenin, temel insan haklarının ve demokratik özgürlüklerin vb.nin yok edilmesinin örtüsü oldu. Örneğin, on yıllar boyunca halkına kan kusturan Pinochet’in, Endonezya’da yüz binlerce insanı katleden general Suharto’nun, Evren, Somoza, Markos ve Mobuto’ya kadar Latin Amerika ve daha başka bölgelerdeki diktatörlüklerin icraatlarını meşrulaştırmanın arkasında emperyalizmin suç örgütü olan BM vardı.

Bugün de tüm diktatörlüklerin kirli ve kanlı icraatlarının, emperyalist savaş ve saldırganlıkların, onların kışkırtıp yürüttükleri kanlı iç savaşların, her türlü adaletsizliklerin ve özgürlüklerden yoksunluğun kirli şemsiyesidir BM. O, dün olduğu gibi bugün ve yarın da emperyalistlerin hizmetinde olacak, onların suçlarını meşrulaştırma misyonunu oynamaya devam edecektir.

 
§