17 Mart 2017
Sayı: KB 2017/11

Newroz’un isyan çağrısına kulak verelim!
‘Hayır’ları çoğaltarak, direnişleri büyütelim!
Sınıf eksenli referandum çalışması
AKP şeflerinin “Moskova seferi”
“Demokrat” faşistler!
İşçi sınıfı tehdit altında!
PETKİM VE TÜPRAŞ’ta TİS süreci devam ediyor
DEV TEKSTİL Mart Ayı GMYK Sonuç Bildirgesi
Kamu emekçileri saldırılara rağmen direnişleri sürdürüyor
İdeolojik-kültürel değerler ve sınıflar mücadelesi
8 Mart’ın ardından…
7 kadın işçi kardeşimizi kaybettik...
Almanya’dan sonra Hollanda: Gerilim yayılıyor
Sur, Cizre, Nusaybin raporu ve BM ikiyüzlülüğü
ABD füze sistemi THAAD, Güney Kore’de!
Referandum ve demokrasi mücadelesine bakış
Vive La Commune!
Newroz geleceğe umut olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP şeflerinin “Moskova seferi”

 

Tüm komşularıyla kavgalı olan AKP iktidarı, AB ülkeleriyle de gerilimi tırmandırırken, Rusya ile bozulan ilişkileri düzeltmek için yeni adımlar atıyor. Kalabalık bir mürit kafilesiyle Moskova’ya giden T. Erdoğan, -körfez şeyhleri sayılmazsa- geriye kalan ‘tek dost’ Vladimir Putin’le kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdi. İki gün süren ziyarette yapılan görüşmelerde pek çok konuda anlaşmaya varıldığı belirtildi.

Yapılan açıklamalara göre taraflar ekonomik, ticari, siyasi, askeri, diplomatik alanlarda yakınlaşma sağladılar. Bazı anlaşmalara imza atan taraflar, uçak krizinden sonra dibe vuran ilişkileri düzeltmek için çaba harcamaya devam edeceklerini de beyan ettiler.

Uluslararası alanda saygınlıkları sıfırlanan Erdoğan’la müritlerinin Moskova’da gördükleri ihtiramla teselli buldukları gözlendi. Buna rağmen çok rahat oldukları da söylenemez. Zira batılı emperyalistlere göbekten bağımlı olan bir iktidarın Rusya’yla ilişkiler geliştirmesi, ancak belli tavizler vermesiyle mümkün olabilir. Nitekim olan da budur.

Trump’tan umduklarını bulamayınca

AKP şefleri ile medyadaki besleme takımı, ırkçı D. Trump’ın başkan olmasını sevinçle karşılamış, Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarını ortadan kaldırabilmek için Washington’dan ‘yeşil ışık’ beklemişlerdi. Oysa Membiç sahasında yaşanan son gelişmeler, bu beklentinin -en azından şimdilik- karşılık bulmadığını gösterdi. Bu hayal kırıklığının da etkisiyle Rusya ile ilişkilere daha sıkı sarılan T. Erdoğan AKP’si, yine de esas kıblenin Washsington olduğunu bir an bile unutmuyor. Örneğin son günlerde AB’ye ‘kof kabadaylık’ taslayan din istismarcısı iktidar, müslümanlara karşı ırkçı icraatları yoğunlaştırmasına rağmen Trump’a dair söz söylemekten özenle kaçınıyor.

Her koşulda Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi hem Erdoğan’la müritleri açısından hem burjuvazi için büyük bir önem taşıyor. Bu yeni bir durum da değil. Örneğin Adnan Menderes, Süleyman Demirel gibi iç politikada aşırı anti-komünist sağcılar da zamanında Sovyetler Birliği ile ilişkiler geliştirmiş, Türkiye’nin en büyük sanayi işletmelerini bu sayede kurabilmişlerdi. Verili koşullardaki ‘özgünlük’ ise, batılı emperyalistler için kullanışlı dönemini tamamlamasına rağmen dinci-faşist dikta rejimini kurmakta ısrar eden T. Erdoğan’la müritlerinin yarattığı sorunlar. İfade uygunsa, bu durum AKP iktidarını Rusya’ya daha çok mahkum hale getiriyor.

Rusya için Batı feda mı ediliyor?

“Ilımlı İslam projesi”nin hezimete uğramasıyla batılı emperyalistler nezdinde parıltısı sönükleşen, uluslararası alanda ise Körfez şeyhleri dışında dostu kalmayan T. Erdoğan’ın Putin’le ilişkileri geliştirmek için adeta çırpınması şaşırtıcı değil. Zira bu koşullarda Putin’in gösterdiği ‘teveccüh’, AKP şefi için tam bir ‘hayat öpücüğü’ anlamına geliyor.

Kimi burjuva ‘uzmanlar’ bu durumu, “T. Erdoğan Putin için AB’yi feda ediyor” şeklinde yorumluyor. Bu yorumlar, Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinden duyulan rahatsızlığın dışa vurumundan öte bir anlam taşımıyor. Çünkü T. Erdoğan’la müritlerinin AB’yi feda etmeleri söz konusu olmayacağı gibi, referandum öncesi tırmandırılan gerilimin de kısa sürede soğutulması kaçınılmazdır.

Sınıfsal çıkarları iç içe geçen Türk burjuvazi ile AB merkezli şirketlerin şefleri, ‘kriz’in aşılması için frene basılmasını istiyor. T. Erdoğan kimi zaman zıvanadan çıksa da, bu “kükreme”lerin AB’ye karşıtlıkla bir ilgisi yok. Artık vaazlar da icraatlar da iç politikaya endeksli. Referandumda hezimete uğrama ihtimalinin yüksek olduğunu fark eden dinci iktidar, iç politikada ırkçı-şoven histeriyi azdırarak bundan nemalanma hesapları yapıyor. Bundan dolayı ülkeyi dünyaya rezil/rüsva etme pahasına da olsa, evet oylarını arttırabilmek için akla ziyan işlere kalkışıyor.

Rusya için kullanışlı ancak güvenilmez

Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediği biliniyor. Nitekim son yıllarda ilişkilerde belirgin gelişmeler gerçekleşmişti. Bu ilişikler hem Rusya burjuvazisinin bazı kesimleri için hem Putin yönetiminin Ortadoğu politikası için önemliydi. Bundan dolayı Rusya, AKP iktidarının cihatçıları kullanarak Suriye’ye karşı savaş ilan etmesini bile bir süre için tolere etti. Oysa bu savaş ilanı Rusya’nın Ortadoğu’daki çıkarlarına pervasızca bir saldırıydı aynı zamanda. Herşeye rağmen, savaş uçağı düşürülene kadar Rusya, cihatçı çetelere hamilik yapan Türkiye’ye karşı doğrudan hamle yapmadı.

AKP iktidarının hem uçağı düşürüp hem “Kimse bizim gücümüzü test etmesin” türü kof kabadayılığa soyunması, Putin yönetimi için bardağı taşıran son damla oldu. Askeri güç hariç elindeki tüm imkanları seferber eden Rusya, kısa sürede T. Erdoğan’a da AKP’sine de diz çöktürdü. “Diz çöken hasım” Rusya için kullanışlı hale geldi. Hem yerlere kadar eğilerek özür dilediler hem Suriye’ye karşı giriştikleri yıkıcı faaliyetleri kısmak zorunda kaldılar. Belirgin değişiklik, Halep kentinin cihatçı çetelerden arındırılması sırasında görüldü. Türk devleti himayesindeki cihatçılar, ayak sürüyerek de olsa Halep’ten çekilmek zorunda kaldılar. Elbette Suriye konusunda Rusya ile tam anlaşmış değiller. Rojava’ya saldırma histerisini atlatamadıkları gibi, himaye ettikleri cihatçı çetelere dayanarak Suriye’ye dair kirli hesaplarından da henüz vazgeçmiş değiller.

Arada belli pürüzler olmasına rağmen T. Erdoğan AKP’si Rusya için kullanışlıdır. Çünkü bu izole haliyle Putin yönetimiyle arayı iyi tutmak zorunda. Bu ise belli konularda tavizler vermesi anlamına da geliyor. Nitekim T. Erdoğan’a “hayat öpücüğü” bahşeden Putin, karşılığını fazlasıyla alıyor. Ancak buna rağmen ne T. Erdoğan’a ne AKP’ye güveniyor. Zira Türkiye’nin NATO’nun ikinci büyük ordusunu beslediğini unutmadığı gibi, Trump’tan tüyo aldığı anda T. Erdoğan’ın bazı anlaşmaları boşa düşürmek için manevralara başlayacağını da biliyor.

Putin’in “hayat öpücüğü” dinci-faşist diktaya dayalı saltanat heveslilerini kurtarmaya yeter mi? Bu bilinmez, ama kesin olan birşey varsa, o da dünyada T. Erdoğan’la AKP’sine güvenen kimsenin kalmadığıdır.

 
§