14 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/38

Dinci-mezhepçi iktidar içeride OHAL’ci dışarıda yayılmacı
Erdoğan-Putin görüşmesi üzerine
Katliamcı devlet rutini!
Katil devlet anmalara saldırdı
Katliam zincirinin yeni halkası Yüksekova
Greif işçisi toplu sözleşme sürecinde inisiyatifi ele almalıdır
“Greif Direnişi’nin açtığı yoldan, örgütlenmeye, birlik olmaya çağırıyoruz”
Ankara İşçi Meclisi toplandı
Tüpraş ve Petkim’de toplu sözleşme süreci
2017 Metal TİS sürecine giderken...
ABD’nin Musul seferi: IŞİD bahane, her şey petrol için!
Bir dönemin sonu: FARC-Santos “barış” anlaşması
Gericiliğin prangalarını kırmak için mücadeleye!
Bu kavgada biz de varız!
İÜ'de DGB’lilere gözaltı terörü
Öğrenci yurtlarında büyüyen sorunlar
TV, radyo ve basına dönük saldırıların arka planı
Hapishanelerde faşist baskı ve hak gaspları yoğunlaşıyor
“Saadet Hanım” tiyatro oyunu üzerine bir eleştiri
"Başka yol yok" direneceğiz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TV, radyo ve basına dönük saldırıların arka planı

 

Dümeninde dinci-gerici AKP’nin bulunduğu sermaye devletinin saldırıları aralıksız sürüyor. Son olarak aralarında Med-Nuçe, İMC TV, Hayat TV, TV 10 gibi muhalif TV’lerin ekranları karartıldı, Özgür Radyo susturuldu, 11 gazetenin yayınına son verildi. Tüm bunlar her zamanki gibi tam bir haydutluk sergilenerek gerçekleştirildi. Her şey dinci-gerici iktidara ve polisine yaraşır biçimde hayata geçirildi. Hedef kurumların kapıları kırıldı, içeride ne varsa yağmalandı. Bununla da kalmadılar, örneğin İMC TV’nin mal varlığını gasp edip TRT’ye devrettiler. Saldırıların durmayacağı, tam tersine, daha da tırmandırılarak yeni alanlara doğru yayılacağı yaşanan gidişattan bellidir.

Eskiden bu tür saldırı kararları önce asıl iktidar gücü MGK tarafından alınır, ardından Bakanlar Kurulu'na "tavsiye kararı" olarak dayatılırdı. İş başındaki hükümete, bakanlara ve gündemine taşınırsa eğer TBMM’ye sadece bu kararı kayıtsız koşulsuz tanımak ve herhangi bir noter gibi imzalamak kalırdı. Sonra devletin en yüksek katına, birinci noteri konumundaki cumhurbaşkanının önüne konurdu. Çaresiz o da MGK’da alınan bu kararı imzalardı. Yani eskiden -amiyane deyimle- temayül buydu.

Yakın geçmişte, en koyu faşist cunta dönemlerinde dahi çoğunlukla biçimsel kalsa da az çok hukuksal normlar vardı, keyfiliklerin yine de bir sınırı, bir ölçüsü olurdu. Arada bir farklı sesler çıkaran bir Anayasa Mahkemesi, yasal kimi boşluklara dayanarak kimi aşırılıklara farklı tutum alan hakimler, savcılar, mahkemeler vardı. Göstermelik de olsa TBMM’den ses çıkardı. Kararlar görüntüde de olsa hükümet tarafından alınmış gibi gösterilirdi ve başbakanın varlığı hissettirilirdi. Burjuva muhalefetten onaylayan ya da aykırı sesler duyulurdu. Şimdi bunlardan hiç ama hiç eser kalmamıştır.

Şimdi her şeye devletin en tepesindeki “reis” karar vermektedir. MGK’dan TBMM’ye, hükümet ve başbakandan mahkemelerine, savcı ve yargıçlarından Anayasa Mahkemesi'ne her şey ama her şey T. Erdoğan’dır. Bu saldırı da esas olarak onun eseridir. MGK da dahil tüm diğer kurumlara bu saldırıyı onaylamak kalmıştır. Polise ise “reis”in kararlarını haydutça uygulamak düşmektedir.

Bu saldırı en başta yine Kürt medya kuruluşlarına yönelmiş, saldırıdan nasibini alan kurumların çoğunluğu Kürt kurumları olmuştur. Ancak, saldırı geneldir, diğer ilerici kurumları da kapsamıştır. Tümüne birden dokunulmaması dinci-gerici iktidara özgü kurnazlık örneği bir taktiğin gereğidir. En başta sosyalist basın olmak üzere, sıra onlara da gelecektir.

Bu saldırı da elbette ki ilk elden içe, yani Türkiye ve Kürdistan’a dönük bir mahiyet taşımaktadır. Türkiye işçi sınıfını, emekçi halklarını, ilerici ve devrimci güçlerini de kapsayan, başlıca hedefi ise Kürt halkı, Kürt hareketi ve kurumları olan topyekûn savaşın bir parçasıdır ve yeni bir boyutudur. Ne var ki daha ötelere, Suriye’si, Irak’ı, Rojava’sı ile tüm bir bölgeye dönük bir mahiyeti de bulunmaktadır. Cerablus seferi ile daha komplike biçimde sınır ötesine taşıdığı kirli savaşla bağlantılı bir niteliğe sahiptir.

Kirli savaş gerçeğini karartma ihtiyacı ve gerici iktidarın akıbeti

Türk sermaye devleti muhalif radyo, TV ve basına dönük saldırı ile, iradesini hiçe saydığı Türk ve diğer emekçi halkların hiçbir biçimde onaylamadığı, hiçbir çıkarı olmadığı için onaylamayacağı, tüm sonuçları ile daha büyük acılara ve yıkımlara yol açacak bir savaş gerçeğini gizlemek istemektedir. Başka bir anlatımla, bu saldırı, Cerbalus seferi ile boylu boyunca daldığı savaş batağına karşı yükselecek muhtemel tüm sesleri boğmak hedefli bir saldırıdır. Türkiye işçi sınıfı, emekçi halkları, Kürt ve Alevi emekçileri ve ilerici ve devrimci güçlere dönük kirli ve karanlık savaşı daha da yayma ve büyütme ihtiyacının ifadesidir.

Ne var ki, tepesinde T. Erdoğan’ın bulunduğu sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarı hedefine ulaşamayacaktır. Yeni Osmanlıcılık hırsı ve hedefi ile yaptığı kirli ve karanlık hesaplar, ilk önce Bağdat’tan döndü. Ardından Şam’da boşa düştü. Sermaye devleti bu kez de savaş batağına gömülecektir. Akıbeti de tıpkı mirasçısı olduğu Osmanlıların akıbeti ile aynı olacaktır.

 

 

 

 

Aleviler kapatılan TV10 için eylem yaptı

 

Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan TV10 için, 8 Ekim günü Aleviler tarafından Galatasaray Meydanı’nda eylem yapıldı. Sloganlarla başlayan eylemde Alevi kurumları adına yapılan konuşmalarda 12 Eylül döneminde basılan cemevleri hatırlatılarak, bugün Alevilere dönük saldırıların da darbe uygulamaları olduğuna dikkat çekildi. Devletin “Alevi açılımı” gibi aldatmacaları ve devlet Aleviliğini geliştirmeye dönük adımları konuşmalarda teşhir edilirken, demokrasi için Alevilerin haklarının tanınması gerektiği vurgulandı.

TV10’un iktidara biat etmediği için kapatıldığı belirtilen eylemde, “Biz Baba İshaklar’ın torunlarıyız. Kimse bize kendisini dayatamaz” denildi. Eylem bağlama eşliğinde söylenen deyişler ve konuşmalarla sonlandırıldı.

Rıdvan Budak sınıf devrimcilerine saldırmaya kalktı

Öte yandan, işçi direnişleri ve özellikle Greif Direnişi’nde yaptığı ihanet ve polis işbirliği ile bilinen DİSK Tekstil eski bürokratı Rıdvan Budak, eyleme destek için gelen sınıf devrimcilerine saldırmaya kalktı. Bir hain ve devrimci düşmanı olduğu kendisine hatırlatılan Budak’a, basın açıklaması yapılan bir ortam olduğu için kendisine burada dokunulmayacağı söylenmesine rağmen bir sınıf devrimcisinin yakasına yapıştı. Bunun üzerine sınıf devrimcisi Budak’a yumruk atarak uzaklaştırdı. Budak daha sonra ortalıkta görülemedi. Sınıf devrimcileri Rıdvan Budak’ın işçi düşmanı yüzünü eyleme katılanlara da teşhir etti.

 
§