Bu mücadele gelecek mücadelesidir
Her gün onlarca farklı şehirde, onlarca farklı üniversiteye gidiyoruz. Üniversiteler, bir çok kentten yoksul, işçi ve emekçi ailelerin çocukları için son oyalanma yeri. Sonrası işsizlik... Onu da sürekli artan TÜİK verilerinden takip edebiliyoruz. Hal böyleyken bu çıkmazdan bir çıkış yolu arıyoruz, çünkü sağımız solumuz savaş, geleceğimiz ise yoksulluk ve açlık. Bizler geleceğin TÜİK verileri olmak istemiyoruz, o verilerde işsizlik de işçilik de aynı sonuca çıkıyor. Bu sonucu değiştirmek adına okullardan, amfilerden mücadele çağrısını yükseltiyoruz!
Buna karşın onlar istiyorlar ki her gün üniversiteye aynı yoldan gidip aynı yoldan dönelim. Bizlere bir gelecek vaat etmiyor üniversiteler, her biri birer hapishane sanki. Dışarıda, fabrikalarında işçiler, emekçiler ve okullarda bizler hep aynı gerçekliği yaşıyoruz. Fabrikalarda işçilere önündeki parça ile ilgilen, bütünü seni ilgilendirmez diyen aynı sistem. Bizlere de o büyük binalarda, onların bu sömürü düzenini sürdürecek kadarına erişip “eğitim öğrenim” hayatına devam et diyorlar.
Burjuvazinin söylemleri ise hep aynı; “sesini çıkarma, bizim gerici ideolojimizin altında git gel bu okula. Olaylara karışma, karışırsan da bak işte ceza, uzaklaştırma, atılma ve dava”. Bu düzenin her alanda uyguladığı baskı politikasının üniversiteleri de kuşatma altına almış olması da bir tesadüf değil aslında.
Son dönemde İÜ'de, İTÜ'de, Anadolu Üniversitesi'nde, YTÜ'de, Ege ve Dokuz Eylül gibi bir çok büyük üniversitede yaşanan faşist saldırıları burjuva medyanın “karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması” diye yansıttığını görüyoruz. Karşıt görüşlü öğrencilerin bir tarafı bizsek diğer tarafı kim? Diğer tarafı üniversitelere her gün polis-idare desteği ile giren dinci-faşist çeteler oluyor genelde. Bu çeteler Ortadoğu'da emperyalizmin yönlendirmesi ile insanları katlediyorlar. Nasıl ki Ortadoğu'da sermaye devletince korunup kollanıyorlar ise, ÖGB, polis ve yargı da bugün aynısını üniversitelere yapıyor. Son dönemde devlet yönlendirmesi ile okullarda örgütlenen dinci, gerici çeteler bir bütün olarak karşımıza çıkıyor. Etkinlik adı altında IŞİD propagandası yapabiliyorlar. Sürekli düzenledikleri "kermes" ve "yardım kampanyaları" ise çetelere destek olarak gidiyor. Yani üniversitelerimizden Ortadoğu'ya mermiler, bombalar gönderiliyor. Gençliğin okulları ve eğitim hakkını savunması ise bu noktada önemli bir yerde duruyor.
Okullarımızı, haklarımızı ve geleceğimizi savunduğumuzda ise bizi okullarımızdan uzaklaştırmanın yolunu arıyorlar. Bu kimi zaman uzaklaştırma, okuldan atılma oluyor, kimi zaman gözaltı ve tutuklanma. Soruşturma terörü akademisyeninden öğrencisine kesintisiz şekilde devam ediyor. Bizler ise bütün bunlara karşı mücadele alanlarında olmaya devam edeceğiz. Zira bu mücadele gelecek mücadelesidir.
E. Yağmur
DGB'den devrimci 8 Mart faaliyetleri
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’yle ilgili faaliyet yürüten Hacettepe Devrimci Gençlik Birliği’nden öğrenciler 8 Mart günü yemekhanede bildiri ve karanfil dağıtımı gerçekleştirdiler. Okuldaki öğrenci kadınlardan bazıları da bu dağıtıma eşlik ettiler. Dünya devrim tarihinin mücadeleci kadınlarının fotoğraflarıyla okulun meydanını donattılar.
Faşistlerden "tecavüz" tehdidi
DGB’li öğrenciler karanfil dağıtımına devam ederlerken Edebiyat Fakültesi’ne 8 Mart’ı sahiplendiklerine dair pankart asan faşistler, devrimci kadın öğrencilere saldırdılar. Saldırı esnasında kadınlara “Size tecavüz edeceğiz!’’ şeklinde bağırdılar. Ayrıca faşistlerin ‘’reis’’ diye hitap ettikleri Ahmet Yavuz Yetim’in belinde silah olduğu dikkat çekti.
Devrimci öğrenciler saldırıya sloganlarla karşılık verirken, kadın sorununu istismar etmeye çalışan faşistlerin asla kadınları sahiplenemeyeceğini tüm üniversiteye duyurdular. Yüzlerini kapatıp daha şiddetli bir saldırıya geçmek isteyen faşistlerle devrimci öğrencilerin arasına özel güvenlikler girdi.
Faşistler, DGB’lilerin yemekhanede kızıl bandana ile bildiri dağıtımı gerçekleştirmesini, “türbanlı kadınlar bize zorla bildiri verdiler” şeklinde manipüle etmeye çalıştılar.
Özel güvenlikler afişlere saldırdı
Bir süre sonra özel güvenlikler yeniden okulun meydanına gelip DGB’lilerin astıkları ozalitlere rektörün kararıyla saldırdılar. Okuldaki tüm devrimci güçler olaya müdahale etmek için toplandılar. Güvenliklerin her çıkardığı afişin yerine yenisi yapıldı.
“İzinsiz afiş” söylemine karşın öğrenciler ‘silahların izinli bir şekilde mi içeri alındığını’ sordular. Özel güvenlikler soruya yanıt veremediler.
Aynı gün Ege Üniversitesi’nde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında kampüste çalışan emekçi kadınlar ziyaret edildi. Emekçi kadınlara kırmızı karanfil dağıtımı yapılarak güne dair konuşmalar yapıldı.
Karanfil dağıtımının ardından öğrenciler için hazırlanan ayraçlar dağıtıldı. Ayraçlarda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tarihsel özü anlatıldı. Yemekhanede yapılan ayraç dağıtımı öğrenciler tarafından ilgiyle karşılandı.
Alsancak Gençlik Kültür Evi’nde söyleşi
Alsancak Gençlik Kültür Evi'nde “Kadının tarihsel yenilgisi ve kapitalizmde kadın sorunu” başlıklı 8 Mart söyleşisi gerçekleştirildi. Üniversiteden, liseden, dershaneden öğrencilerin olduğu söyleşi fabrikada çalışan 2 kadın işçinin sunumuyla başladı. Sunumda kadın sorununun tarihsel gelişimi ve güncel yansımaları anlatıldı.
Fabrikada yaşanan sömürünün somut örnekleriyle ilerleyen sunum sonrası, kampüslerde, okullarda ve çeşitli alanlarda bu sorunların başka boyutlarıyla karşılaşılan örnekler aktarıldı.
Günümüzde yaşanan taciz ve tecavüz saldırılarının kaynağı, özel mülkiyet sisteminin yarattığı ataerkil sisteme karşı kadın ve erkek birlikte mücadele edilmesi gerektiği önemle vurgulandı. |