01 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/01

Düzenin açmazları derinleşiyor
İstikrar arayışına yeni model: “Başkanlık”
Örgütlü bir halk!
Kürdistan’da imha savaşına karşı direniş sürüyor
Düzenin AKP’si, AKP’nin düzeni!
Dincisi milliyetçi, milliyetçisi dincidir
İşçinin cebi hep delik!
Tek çıkar yol mücadele!
Otomotiv sektörü 2015’te rekor kırmış
Yol-İş Kayseri 1 No'lu Şube Genel Kurulu…
TKİP V. Kongresi toplandı!
Suudi rejiminin savaş kundakçılığı
Emperyalizmin kirli silahı: Mezhep savaşları
ABD’den İran’a yaptırım hazırlığı
Yalan tarihin yalancı aktarıcıları
Avrupa Devrimci Gençlik Birliği Kampı başarıyla gerçekleştirildi
Berkin’den Kürt illerine katleden devlettir!
Devrimci basın taraf olmayı sürdürecek
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Otomotiv sektörü 2015’te rekor kırmış

 

Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı Türkiye otomotiv sektöründe yer alan şirketlerin yöneticileri ile yaptığı röportajlar yayınladı. On binlerce işçinin direnişe çıktığı Metal Fırtınası döneminde fabrikaların kapılarına gelip haber yapmaya tenezzül etmeyen AA, Aralık ayında şirketleri kapı kapı dolaşıp piyasaya ‘umut’ aşılamaya çalışmış olsa gerek.

Otomotiv sektöründe hem Türkiye’de üretim yapan hem de Türkiye’ye otomotiv ihraç eden şirketlerin 2015’i rekor satışlarla kapattıkları ve 2016’dan da umutlu oldukları görülüyor.

Devletin verdiği desteklerin artması ile birlikte daha da güçleneceklerini söyleyen yöneticilerden Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen “Hükümetimizin sanayi destekleyici politikalarıyla, Türkiye’nin rekabetçiliğinin sürdürülmesi ve böylelikle yeni yatırımların ülkemize çekilmeye devam etmesi sektörümüz için en önemli fırsat konumunda.” (...) “Yürürlükte bulunan Ar-Ge desteklerinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi yoluyla gerek ülkemiz, gerek sanayimiz için teknolojik ilerlemeyi destekleyecek planların bulunması bizleri memnun ediyor” demiş. Hükümetin sanayi destekleyici politikalarını bu şirketlerden alınan vergilerin düşüklüğü, kredi faizlerinin düşüklüğü, işçi ücretlerinin ve sosyal haklarının düşüklüğü vb. olarak okumak gerekiyor.

TÜSİAD’ın acil reformlar olarak nitelediği reformlar arasında yer alan desteklerin arttırılmasını bizler işçi sınıfının sosyal haklarından ve ücretlerinden daha fazla çalmak olarak anlayabiliriz. Sağlanan kolaylıklar, fabrika alanının peşkeş çekilmesinden başlıyor, sermayeye sunulan hizmet, işçilerin ücretlerini devletin ödemesine kadar gidiyor. Sermaye talep ediyor, devlet ödüyor; yani emekçilerin vergisi ve işsizlik fonu patronların imdadına yetişiyor. Otomotiv sektörü kâr etsin denilerek bunlar yapılırken işçiye de kuru ekmek, güvencesizlik ve geleceksizlik reva görülüyor.

Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün ise “binek otolarda bir önceki yıla göre yüzde 32 artış yakalarken, hafif ve orta ticari pazarında da satış rakamlarımızı 58 bin 687 seviyesine çıkartarak geçen seneye göre yüzde 56’lık bir artış elde ettik” bilgisini vermiş. Gelecek yılda bunu da aşacaklarını belirtmiş.

Otomotiv sektörü kârda rekorlar kırıyor ancak otomobilleri üreten işçilerden bahseden yok. On binlerce işçinin çalıştığı otomotiv sektöründe artı değerin katmerleştiği bu son verilerle daha iyi gözlemleniyor. %30’dan fazla üretim, diğer şeylerin hemen hemen aynı kaldığı düşünülürse %30 daha fazla artı değer demek. Yani aynı sosyal haklar ve ücretlerle daha fazla üretim yapılmış, daha fazla satış yapılmış, daha fazla kâr elde edilmiş. İşçiye düşen payda ise cüzi bir artış var. O da Nisan ayında patlak veren Metal Fırtınası ile işçiler tarafından söke söke alınmıştı.

Ford Otosan’da 15 günlük iş bırakmaya rağmen %30’lara kadar artış gerçekleşmişse, bu işçilerin göz açtırmadan çalıştırılması ve fazla mesailerin kuralsızca uygulanmasının bir sonucudur.

 

 

 

 

Kan rengi

 

Merhaba mösyö burjuvazi;

Bugün bir kez daha kavgaya davet ettin bizi. Niye mi dersen. Bir sınıf kardeşimin parmaklarını ya da kolunu almışsın dokuma tezgahında, kendi saltanatını sürdürmek için. Kim bilir bu işçi çocuk mu, genç mi, yaşlı mı? Kadın mı, erkek mi? Ya da bir Türk mü, Kürt mü? Alevi ya da Sünni mi? Ama sonuçta dökülen bir işçi kanıydı. Sen her zaman yaptığını yapmışsın öldürürken. Vücudumuzdan bir parçamızı alırken hiç ayrım yapmamışsın. Belki bu işçi on beş-on altı saat çalışmış, ya da sabaha kadar mesai yapmıştı. Yine de sonuçta “dikkat etmeliydi” değil mi? “İşine konsantre olmalıydı” öyle değil mi? Ya da “iş güvenliğini almalıydı”... Sen asmıştın çünkü duvara "önce iş güvenliği" tabelasını. Bu işçi kan kaybı yaşayıp öldü mü, ölmedi mi bilmiyorum. Ama artık o, kolunu ya da parmaklarını kullanamayacak. Sen de bilmiyorsundur. İşçinin yaşamı önemli değil çünkü senin için. Yeri geldiğinde öldürmüşsündür de. Para destelerini daha ne kadar attırırım diye kim bilir kaç işçinin canını aldın? Arada yapman gerekiyor zaten böyle şeyler. Yoksa o para kasaları nasıl dolar. Çocukları anasız babasız bırakmazsan nasıl artar o para desteleri? Yoksa sen rahat rahat villanda viskini yudumlayabilir misin? Havuz başında güneşlenebilir misin? Ya da kışın nasıl kayak yapabilirsin rahat rahat. Olsun, suç yine de işçinindi değil mi? Dikkat etmeliydi. Sanki işçi bilmiyor değil mi dikkat etmezse başına böyle şeyler geleceğini.

Şimdi soracaksın bana; nereden anladın bunun bir işçi kanı olduğunu? İpucu vereyim istersen. Bu renkte her leke belli olur. Kir, pas, toz, mürekkep... Saymakla bitiremeyeceğim bir sürü leke. Hatırladın değil mi? Hatırladın hatırladın... Dur bir de ben söyleyeyim. Bu renk beyaz değil mi. Evet beyazdı bu kumaşın rengi. Ya kan renginde olan kumaşların üzerindeki kan izlerine ne demeli. Onları göremiyoruz, bu şekilde kurtarıyorsun kendini.
Elbette sorulacaktır bunların hesabı. Anasız babasız kalan çocukların gözyaşlarının hesabı sorulacaktır.

Sen şimdi soğuk viskini yudumlamaya, nargileni tüttürmeye devam et. Fakat unutma ki, o dokuma tezgahında kopan parmaklar, kollar elbet bir gün senin kafana balyoz gibi inen sıkılı bir yumruk olacak. Hiç ama hiç unutma.

Çukurova’dan bir işçi

 
§