2 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/37

Seçim sandıkları Kürt emekçilerin dertlerine derman olamaz!
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sandıktan çıkan değil, sokağa çıkan değiştirir!
“İllegal” seçimler için oy cambazlıkları
Kürt halkı direniyor!
Cenazeye dahi tahammül yok!
Katliam şebekesi güçlendiriliyor
Basına yönelik sansür ve devlet terörü
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Metalde son ‘kaleler’ düşerken...
SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
Suriye ve Ortadoğu’da yeni bir döneme doğru
Türkiye’nin Suriye politikasında manidar değişiklik
Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek - U. Evren
ABD ve AB’nin yeni haydutluk konsepti: TTIP ve CETA
Avrupa’da yükselen ırkçı dalga
Filistin intifadalarından Kürt serhîldanlarına...
ON’lara devrim sözümüz var!
Sermayenin işçi ve emekçi kadınlara yönelik saldırı paketleri
Öğrenci yoksul, eğitim pahalı ve kalitesiz
Katledilen her çocuğun hesabı sorulacak!
Eğitim’de ‘destek’ peşkeşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Basına yönelik sansür ve
devlet terörü

 

Sermaye devleti, Kürt halkına yönelik olarak yürüttüğü kirli savaş kapsamında ilerici, devrimci basına yönelik baskı ve sansür uygulamalarına da devam ediyor. 28 Eylül günü Dicle Haber Ajansı (DİHA), Azadiya Welat ve KURDî-DER’e polis baskını yapıldı. Baskında 32 kişi gözaltına alındı. Diğer yandan Halkın Günlüğü gazetesinin internet yayınına Türkiye’den erişim de Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından engellendi.

Gözaltına alınan 32 kişiden 31’i serbest

Karakoldaki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Selahattin Eyyübi Devlet Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilen 32 kişiden 31’i serbest bırakıldı. Che Guevara Dargın, eski bir davadan dolayı hakkında arama kararı bulunduğu gerekçesiyle Çocuk Şube’ye götürüldü. Serbest bırakılanlar hastane önünde bir basın açıklaması yaparak 7 saat boyunca hukuksuz olarak gözaltında tutulduklarına dikkat çekti. Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Ertaş, “Bunun amacı özgür basın çalışanlarını susturmaktır. Ancak özgür basın asla susmayacak” dedi. Azadiya Welat Editörü Ramazan Ölçen de gerçeklerin sonuna kadar takipçisi olacaklarını söyledi.

Özgür basın sus-ma-ya-cak!”

Diyarbakır’da DİHA ve Azadiya Welat’a yapılan polis baskını ve gözaltı saldırısı 29 Eylül günü İstanbul ve Ankara’da yapılan eylemlerle protesto edildi. Eylemlerde basına yönelik sansür uygulamalarının haksızlığına dikkat çekilirken devletin katliamlarının üstünü örtmeye ve yürüttüğü kirli savaşın gerçeklerini gizlemeye çalıştığının altı çizildi.

Ankara’da Özgür Haber Platformu’nun çağrısıyla yapılan eylemde 18.30’da Mithatpaşa Caddesi’ndeki DİHA Ankara Merkez Ofisi önünden Yüksel Caddesi’ne yürüyüş yapıldı. Burada yapılan basın açıklamasında baskın teşhir edildi. Gözaltına alınan basın emekçilerine barut testi yapılmasına tepki gösterilerek “Bilinmelidir ki özgür basının silahı özgür fikirleri, kameraları ve fotoğraf makinalarıdır” denildi. Açıklama ve eylem şu ifadeler ile noktalandı: “Tüm baskı ve tehditlere rağmen gerçekleri ve yaşananları halka ulaştırma çalışmalarımızı daha da artan bir kararlılıkla sürdüreceğimizi, bundan sonra gerçekleşebilecek her olay ve saldırıyı ise var gücümüzle teşhir ve protesto edeceğimizi sizlere duyuruyoruz.”

İstanbul Beyoğlu’nda bulunan DİHA önünde de devletin saldırısı protesto edildi. Saat 12.30’da başlayan eyleme TGS ve DİSK Basın-İş yöneticileri, HDP milletvekilleri ve yöneticileri, Kızıl Bayrak, Özgür Gelecek, ETHA, Atılım, Evrensel, Özgür Gündem, Demokratik Modernite çalışanları katıldı. Basın açıklamasını DİHA çalışanı Zuhal Atlan yaparak saldırıyı teşhir etti. Atlan, artan sansür ve engellemeye dikkat çekerek DİHA’nın 21 defa kapatıldığını, bu yolla haber ve fotoğrafların servis edilmesinin engellenmeye çalışıldığını ifade etti. Polis baskının da Kürdistan’dan haber akışını tümüyle engellemek amacıyla yapıldığını belirten Atlan, Kürt basın çalışanlarının özellikle Kürdistan’da can güvenlikleri olmadığına dikkat çekti. Atlan, baskı ve saldırılara karşı bütün basın emekçilerini ortak mücadele ve dayanışmaya çağırarak açıklamayı sonlandırdı. Eylemde TGS ve DİSK Basın-İş Başkanları da söz alarak kirli savaşı ve devletin basına yönelik baskı uygulamalarını teşhir etti. Eylemde HDP Milletvekili Hüda Kaya, ETHA/Atılım adına Sedat Şenoğlu ve EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da söz alırken işçilere, emekçilere, ezilen halkalara özgür basının sesi, gözü olunması ve özgür basının sahiplenilmesi çağrısı yapılarak eylem sonlandırıldı.

Halkın Günlüğü’ne erişim engeli

Halkın Günlüğü gazetesi, 29 Eylül’de yaptığı açıklamayla internet sitesine erişim engeli getirildiğini duyurdu. “Kitlelerin sesi ve soluğu olan devrimci ve ilerici basını engellemek için devletin her türlü kirli araç ve politikaları devreye soktuğu” belirtilen açıklamada, “Hiçbir saldırı, engelleme ve sansür Halkın Günlüğü’nün kitlelerle buluşmasını durduramayacaktır” denildi.

Ekim ayında gazeteciler
her gün ‘ifade’ verecek

Gazetecilere Özgürlük Platformu da 30 Eylül günü yaptığı yazılı açıklamada, basın yönelik baskıların geldiği noktayı gösteren tarzda 1 Ekim’den 22 Ekim’e kadar neredeyse her gün bir gazetecinin ifadeye çağrıldığının altını çizdi. Cumhuriyet, Evrensel, Birgün ve Odatv’de çalışan basın emekçileri, çeşitli ‘suçlamalara’ dair yargıya ifade vermeye çağrılıyor.

 

 

 

 

Roboski dosyası ‘kaçınılmaz hata’ denilerek kapatıldı

 

Roboski Katliamı’na ilişkin ortaya çıkan hukuki bilgi ve belgeler, sorumluların net olarak belirlenebileceği bir manzarayı ortaya koymasına rağmen dosyanın savcılık, askeri savcılık ve askeri mahkeme üçgeninde olağan bir yargısal süreç işletilmeden kapatıldığını gösterdi. Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurulardan çıkacak sonuç bekleniyor.

Roboski soruşturmasında askeri savcılık, 34 kişinin ölümüyle ilgili değişik rütbeli subaylar hakkında takipsizlik kararı vermişti. Askeri savcılık, takipsizlik kararını, “bombardımanda ‘kaçınılmaz hata’ya düşülmesi” gerekçesine dayandırmıştı. Kararda, istihbarat raporlarının bölgeye yönelik bir eylem bildirdiği ve sınıra yaklaşan grubun davranışının kaçakçıya benzemediği vurgusu yapılmıştı. Oysa, Roboski’deki yerel askeri birimlerin üslerini “Bunlar terörist değil, kaçakçı” diye uyardığı, savcılık ifadelerinde ortaya çıktı. Ancak savcılığın takipsizlik kararında, dosyasında bu ifadeler olmasına rağmen, bu bilgilere hiç değinilmeden karar verildiği anlaşıldı.

Bu durum Roboski soruşturmasındaki skandalı ortaya çıkardı. Yerel askeri birimlerin katledilenlerin kaçakçı olduğunu bildikleri yönündeki ifadeler, mahkeme dosyasında genel istihbarat olarak geçen MİT’in, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında bugünün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın kendisine danıştığı o dönemki Başkan Necdet Özel’in ve tüm bir MGK’nın katliam kararında dolaysız bir rolü olduğunu gösteriyor. Kısacası “kaçınılmaz” olduğu iddia edilen katliam, tam da bu kan emicilerin gelişmeleri yorumlayıp değerlendirmesi, bilerek ve isteyerek katliam kararı vermesiyle gerçekleşti. “Takipsizlik” kararı da bu kirli işbirliğini açığa çıkarmama, MGK’nın suçunu örtbas etme çabasıyla verildi. Askeri savcılığın takipsizlik kararına yapılan itiraz, Hava Kuvvetleri Komutanlığı askeri mahkemesi tarafından 1’e karşı 2 oyla reddedilmişti. Karşı oy kullanan hâkim albay, “kaçınılmaz” hata sonucuna savcılığın değil, mutlaka bir mahkemenin hükmedebileceğini belirtmiş ve soruşturmanın bu şekilde kapatılmasına karşı çıkmıştı. Karşı oy kullanan hâkim albayın görev yeri değiştirildi.

Diğer yandan katliamın emrini verenlerin başındaki isim, dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Yaşar Güler hakkında hiçbir soruşturma açılmadığı gibi terfi ettirilerek Genelkurmay başkanı olmasının önü açıldı. Güler, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nda verdiği ifadede yaptıkları toplantıdan sonra bombardıman kararını aldıklarını anlatmıştı.

 
§