28 Ağustos 2015
Sayı: KB 2015/33

Çözüm devrimde, barış sosyalizmde!
“Çözüm süreci”, “özyönetim” ve Kürt hareketinin tutarsızlığı
1 Eylül Dünya Barış Günü üzerine
Yine 1 Eylül günü - H. Eylül
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarını ete kemiğe büründürelim
1 Kasım seçimleri ve bitmeyen hayaller - Ç. İnci
Kapitalizmde seçim, burjuvazinin ihtiyacı oranında “demokrasi”dir
Artvin’de ihmaller katletti: 8 ölü
“Hopa yapay yolla oluşturulmuş bir felakettir”
Sınıf savaşını büyütecek bir hazırlık içine girmeliyiz
Yaşasın işçilerin birliği, hakların kardeşliği!
“Neden TOMİS’i seçtim?”
Devletin Kürt açılımı
Yıkıcı savaşın hedefindeki Suriye halkları emperyalistlere, cihatçı çetelere ve suç ortaklarına karşı direniyor!
Yunanistan’da yeni bir döneme doğru
Ortadoğu’da emekçiler sokakta
Göçmenlere saldırılar artarak sürüyor
Kapitalizm işçileri katlediyor
Hema ve Denfa’da 2 Eylül’de greve gidiliyor
SKE: İhanet sözleşmesini yırtıp atalım!
Karanlıkta uyananların ortak rüyası - T. Kor
Grev dayanışması da Denizler’i anmak da suç(!)
DGB MYK Ağustos ayı toplantısı gerçekleştirildi
Kadın katiline yargı koruması
“Düşmana vereceğimiz en güzel cevap olacaktır festivalimiz”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yunanistan’da
yeni bir döneme doğru

 

Seçimlerden zaferle çıkan Syriza’yı Yunanistan işçi ve emekileri omuzlarına alarak hükümete taşımışlardı. Seçim sonuçları ilan edilir edilmez hep birlikte sokaklara çıktılar, Syriza’nın, gerçekte işçi ve emekçilere ait olan seçim zaferini kutladılar. Meydanları hınca hınç dolduran kalabalıklar zafer şarkıları söyledi.

Syriza’nın seçim zaferi sadece Yunanistan’da değil, tüm dünyada, ama özellikle Almanya başta gelmek üzere Avrupa’da da hatırı sayılır bir yankı yarattı. Alman ve Avrupa basınında Syriza hakkında çok çeştli yorumlar yapıldı. Yorumlar genellikle gerçekçiydi. Gerçekçi olmayanlar, Syriza’yı kardeş parti ilan etme yarışına giren Alman Sol Partisi de dahil, reformist sol çevrelerdi. Tümü de dayanaksız hayaller içindeydi, Syriza hakkında ölçüsüz tanımlamalarda bulundular. Kimileri hızını alamayıp, Syriza’nın bu parlamenter zaferini "Sosyal Avrupa"ya doğru bir adım olarak nitelediler.

Syriza rüzgarı fazla sürmedi. Zira Syriza, seçimler sırasında verilen vaadleri çok çabuk unuttu. Yanına Maliye bakanı Varofakis’i de alıp Avrupa’nın deneyimli kurt politikacılarını ve maliyeden sorumlu bakanlarını ikna turuna çıkan Tsipras, daha ilk adımında hüsrana uğradı. Karşısında tüm gerçekliği ile soğuk mu soğuk Berlin duvarı vardı. Syriza’nın dil ucuyla ve gayet diplomatik biçimde dile getirdiği kabul edileblir bir anlaşma arayışını kabul etmek şurda kalsın, tartışmadılar bile. Özellikle Alman maliye bakanı, kayıtsız koşulsuz önlerine konacak anlaşmayı imzalamalarını istedi. Yani teslimiyeti dayattı. Diğer ortakları ise, ölümü gösterip, sıtmaya razı olamalarını önerdiler. Bir iki zayıf çırpınışın ardından Tsipras Troyka’nın dayatmalarına boyun eğdi, birinci, ikinci derken Tsipras geçtiğimiz günlerde üçüncü yıkım paketini de onayladı.

Syriza’nın, en başta eski Maliye Bakanı Varofakis olmak üzere, Tsipras’ın en çok güvendiği Meclis Başkanı Zoi Konstantopouolu ve eski Enerji Bakanı Lafazanis gibi ağır topları peş peşe imzalanan saldırı paketlerine oy vermediler. Bununla da kalmadılar, Tsipras’ı yola çıkılırken yoksul Yunan işçi ve emekçilerine verilen sözlere uymamakla, onlara ihanet etmekle suçladılar.

Troyka’nın iktisadi ve sosyal yıkım paketlerine oy vermeyenlerin sayısı her defasında daha da arttı. Parti içindeki muhalefet genişledi, ipler kopma noktasına geldi, yarılma kaçınılmaz bir hal aldı. Nitekim beklenen oldu, Syriza bünyesindeki eski Enerji bakanı Lafazanis önderliğindeki sol kanat koptu, Halk Birliği adı ile partileşti. Halk Birliği’nin halihazırda 29 Milletvekili bulunuyor ve sayının giderek çoğlacağı belirtiliyor.

20 Eylül’de erken genel seçim var

Tsipras’ın kimi sol partilerin düzenlediği protesto gösterilerine ve Syriza ile yollarını ayıran eski ortaklarına cevabı, önce yeni bir kongre ve ardından da erken seçim kararı oldu. Bu karara göre 20 Eylül’de yeni bir seçim yapılacak.

Tsipras’ın görevi Cumhurbaşanı’na devri ile birlikte gelişmeler hız kazandı. Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos hükümet kurma görevini önce Yeni Demokrasi Partisi’ne verdi. Yeni Demokrasi Partisi başkanı Vangelis’in hükümet kurma çalışması çabuk bitti. Görev şimdi Halk Birliği’ne verilmiş bulunuyor. Yunanistan hızla bir erken seçime doğru seyrediyor. Syriza başta olamak üzere tüm partiler şimdiden seçim için start verdiler.

Tsipras geride kalan seçimlerde Troyka’nın sömürü ve soygun politikalarına, bunun ifadesi kemer sıkma paketlerine karşıt söylemlerle yığınların karşısına çıkmıştı. Meydanlarda bağıra bağıra AB’nin saldırı paketlerini kabul etmeyeceklerini, borçları tanımayacaklarını, gerekirse Euro bölgesinin dışına çıkacaklarını, AB bünyesinde kalınacaksa eğer, kendilerinin kabul edebileceği bir yeni sözleşmenin şart olduğunu ileri sürüyordu. Bunu, işçi, emekçi ve emeklilerin ücretlerinde başta olmak üzere çalışma ve yaşam koşullarında belirgin iyileştirmeler yapacakları yönlü açıklamalar tamalıyordu. Aleksis Tsipras bu programla karşısına çıktığı işçi ve emekçilerin desteğini aldı ve %36 oranında bir oyla birinci parti olarak, hükümete taşındı.

Nedir ki, Syriza lideri Tsipras, bu kez Troyka’nın Yunanistan işçi ve emekçileri için geçmiştekilerden de kapsamlı ve acımasız olan, işçi ve emekçilerin dişe diş mücadelelerle kazanıp, dişe diş mücadelelerle koruduğu kimi kazanımlarını da alıp götüren, ülkesini Troyka’nın dizginsiz sömürü, soygun ve yağmasına açan, ekonomisini ve maliyesini AB ve AMB’nin kanemici memurlarının denetlemesi şartını kabul etmek gibi onur kırıcı kölelik koşullarını içeren, yaşamı işçi, emekçi ve emekliler için çekilmez hale getiren yıkım paketlerini imzalamış olarak bir önceki seçimde tereddütsüz biçimde desteğini aldığı yığınların karşısına çıkacak.

İlginç olan şudur ki, Syriza lideri hala iddialı, hala belli bir rahatlık içinde ve bir önceki seçimde desteğini aldığı işçi ve emekçilerden gönül rahatlığı ile bir kez daha kendisini desteklemelerini isteyeceğini belirtiyor. Daha güçlü bir hükümet olması için bunun şart olduğunu dile getiriyor. Bunun ülke içindeki ve Avrupa’daki muhatapları karşısında elini daha da güçlendireceğini ileri sürüyor. En dikkate değer olan ise Tsipras’ın bunu, Troyka’nın dayattığı paketleri imzalamak zorunda olduğunu, iddia edildiği gibi bu anlaşmaların şimdi değil ama zaman içinde Yunan ekonomisini canlandıracağını, dahası bunun kendilerini toparlayıp daha iyi günlere doğru bir gidişi mümkün hale getireceğini ve dolayısıyla sözkonusu paketleri imzalamanın ihanet olmayıp bir başarıyı ifade ettiğini belirtmesidir. Aleksis Tsipras’ın bu inancını büyük ozanımız Nazım Hikmet’in "En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımızdır" şeklindeki veciz mısralarala dile getirmesi bir başka ilginçlik olmuştur.

Peki ama, Yunanistan işçi ve emekçileri bu kez de Syriza’yı destekleyecekler midir?

Yunanistan burjuvazisi alternatifsizdir

Yunanistan 8 yılda 6 kez seçime başvurdu. Yunanistan’da en sağdan en sola denenmedik parti kalmadı. Teknokratlar hükümeti de içinde, sayısız sağ ve sol hükümet işbaşına geldi. Ancak hiçbiri uzun süre tutunamadı. Koşullar öyleydi ki, tümü de kısa süre içinde yıprandı ve yıkıldı. Aslında hepsi de Yunanistan burjuvazisiyle ve Troyka ile uyumluydu, onların her dediğini harfiyen yerine getirdiler. Önlerine gelen her kölelik anlaşmasını itirazsız olarak onaylayıp imzaladılar.

Yunanistan, dur durak bilmeyen protesto gösterilerinden işgallere, grev ve genel grevlerden polisle göğüs göğüse çatışmalara dek her türlü sınıf ve kitle hareketine sahne oldu. Tümü de iktisadi ve sosyal yıkım saldırıları karşıtı eylemlerdi. Kitlelerin AB, AMB ve İMF’nin sosyal yıkım saldırılarına dur diyecek bir alternatif arayışıydı bu. Şüphesiz ki, parlamenterist sol ve sosyal-demokrat olanlar da dahil tüm alternatifler denenmiş ve nihayet tüketilmişti. Hiç birine güvenmiyorlardı. Yeni ve az çok güvenilir bir alternatif arayışı karşılarına Syriza’yı çıkardı.

Troyka yıllardır sömürü ve soygun politikalarıyla Yunanistanlı emekçilerin canlarını yakıyordu. Bunu onur kırıcı diğer uygulamalar tamalıyordu. Syriza ise işçi ve emekçilere iktisadi ve sosyal yıkım saldırıları ile canlarını yakan Troyka’ya karşı olduğunu söylüyordu. Halihazırda ve görünür bir gelecekte başka bir alternatif yoktu. Emekçi yığınlar ister istemez sosyal yıkıma karşı mücadele çağrısı yapıp, yanı sıra da kendi yurtseverce duygularını da okşayan Syriza’ya yöneldi. Bu kez de onu desteklediler. Syriza’ı omuzlarına alarak hükümete taşıdılar.

Bugün için Yunanistan’da sağından soluna, hiçbir partinin iktidar olma şansı bulunmamaktadır. Demek oluyor ki, Yunanistan burjuvazi hala bir alternatifsizlik içerisindedir. Aradan geçen süre zarfında yaşattığı hayal kırıklığına, tüm yıpranmışlığına, ağır toplarını kaybetmesine rağmen Syriza’nın hala en büyük olma durumunu korumasının ve Eylül ayındaki erken seçimlerde en çok şans tanınan parti olarak gösterilmesinin gerisinde diğer etkenlerin yanısıra işte bu altenatifsizlik durumu vardır. Yunanistan işçi ve emekçileri henüz Syriza’dan ümit kesmemişlerdir ve hala onu desteklemeye devam etmektedirler. Dolayısıyla, Eylül ayında yapılacak erken seçimin tablosunda büyük bir değişiklik beklenmemelidir. Tablo üç aşağı beş yukarı bir önceki tablo olacaktır.

Yolun sonuna geliniyor

Bundan önceki hükümetlerin tümü de birer sosyal yıkım hükümetiydi. Beklentilerin tersine Syriza hükümeti de bir sosyal yıkım hükümeti olmaktan kurtulamadı. AB, AMB ve İMF üçlüsü onun hükümet olmasına bile fırsat tanımadı. Syriza’ya peş peşe biri diğerinden acımasız ve yıkıcı üç yıkım paketi dayattı, üçünü de kabul ettirdi.

Yeni dönemde de Syriza’nın bu durumu değiştirme şansı bulunmamaktadır. Yine Berlin ve Troyka ile muhatap olacaktır, yeni yıkım paketleri dayatılacaktır ve daha çok borçlanacaktır. Yani yine bir sosyal yıkım hükümeti olmaya devam edecektir. Zaten, üçüncü paketi imzalamakla bundan sonra da Troyka ile çalışacağını tahahüt de etmiştir.

Ne var ki, Syriza’nın işi bu kez daha zordur. Zira işçi ve emekçilerin sorunları her geçen gün daha yakıcı bir hale geliyor. Daha dayanılmaz boyutlar kazanıyor. Üçüncü saldırı paketi şimdiden tahribat yaratmaya başladı bile. Örneğin özelleştirme saldırısı strat almış bulunuyor. Yunan havayolları bir Alman tekeline peşkeş çekildi. Emekli maaşlarında kısıtlama yapılacak. İşten atılmalar kolaylaştırıldı, esnek çalışma uygulamasına geçilecek, çalışma saatleri uzatılacak vb... Dikkate değer olan tüm bunların Syriza tarafından emekçi yığınlara bir reform programı olarak sunulmasıdır. Reform yalanı ile meşrulaştırılmasıdır. Syriza hala kendisini desteklemeye devam eden işçi ve emekçilerin desteğini alarak, işçi ve emekçileri vurmaya çalışıyor. Gerçek tam olarak budur.

Fakat bir başka gerçek daha var. Syriza için için kaynıyor. Parti bünyesindeki sol kanadın şahsında gerçekleşen yarılma önemli bir yarılmadır. Onlardan oluşan Halk Birliği şimdiden Syriza’nın üçte biri kadardır. Kaynama devam ediyor. Bu, yeni kopmalar demektir. Bu arada, Halk Birliği, Antarsya gibi kimi sol güçlerle oluşturulacak bir platformla ve üstelik de Syriza’nın eski programı ile seçime katılmaya hazırlanıyor.

Öte yandan, sosyal yıkım saldırıları acımasız bir biçimde önümüzdeki dönemde de devam edeceğine göre, bu saldırıya karşı öfke de kaçınılmaz olarak büyüyecekir. Yani gelecek günler yeni gösterilere, grev ve genel grevlere gebedir. Zaten, kimi sendikalar zorlu mücadelelere hazırlanıyor. Doğal olarak bu kez bu mücadelenin hedefinde muhtemelen iktidar olacak olan Syriza hükümeti olacaktır.

Bir dönemin sonuna doğru

Yunanistan’da sadece sağ partiler değil, yanısıra PASOK gibi sözde sosyalist ama gerçekte sosyal-demokrat alternatifler de sınandı. Gerçek şu ki, kurduğu hükümet klasik sermaye partilerinden farklı bir pratik ortaya koymadı. O da onlar gibi bir sosyal yıkım hükümeti oldu. Kısa süre içinde kendisini destekleyen yığınları hayal kırıklığına uğratarak ve sol adına güvensizlik yaratarak sahneden çekildi.

Bu kez de yeni sol olduğu iddiası ile emekçi yığınların karşısına Syriza çıktı. Syriza, başlangıçta, zengin bileşimi, yığınların istemleriyle büyük ölçüde örtüşen politikaları ve bunun dolaysız ifadesi olan söylemleri ile işçi ve emekçiler için bir çekim merkezi oldu. Halihazırda ondan daha ileri bir alternatif de yoktu. Dolayısıyla, ona yöneldiler, onu destekelediler.

Tarihsel deneyimlerden biliyoruz ki, kriz dinamikleri sadece otomatik biçimde ilerici ve devrimci güçlerin gelişmesi için imkanlar yaratmamaktadır. Kriz dönemleri aynı zamanda ırkçı-faşit güçlerin de boy verdiği dönemlerdir. Bu aynı dinamik bir yandan bu türeden anlayışların güçlenmesi için imkanlar biriktirmektedir. Yunanistan’da Altın Şafak adlı ırkçı-faşist çetenin hasaba katılması gereken güçlerden biri olması bunun ifadesidir ve hiç tesadüfi bir gelişme değildir.

Bu ırkçı-faşist çete, 17 milletvekili ile Yunanistan parlamentosundadır. Eylül ayındaki erken seçimde muhtemelen bu çetenin oy oranında bir artış olcakatır. Öte yandan polis teşkilatı başta gelmek üzere kimi kritik mevzilere sahiptir. Bunalımların ve savaşların sebep olduğu her şeyi güçlenmek üzere bir fırsata çevirmektedir. Binlerce savaş mağduru sığınmacının Yunanistan’a yığılması gibi gelişmeler, bu ırkçı-faşit gürüh için ek bir imkana dönüşmektedir. Irkçı-faşist çete, tüm benzerleri gibi, kapitalizmin kaynağı olduğu bu insanlık dıramını dahi istismar etmekte, kanlı ve karanlık bir gelecek için hazırlanmaktadır. Altın Şafak gerçekten de ciddi bir tehlikedir.

En büyük tehlike ise Yunanistan işçi ve emekçilerinin devrimci bir partiden yoksun olmalarıdır. Devrimci bir sınıf hareketi ve devrimci parti Yunanistan işçi ve emekçileri için çok yakıcı bir ihtiyaçtır. Özellikle ortaya çıkan devrimci imkanları devrim için seferber edecek devrimci bir parti yaşamsaldır. Her yerde olduğu gibi Yunanistan’da da içinde bulunulan dönem bir ara dönemdir. Bu ara dönemin sonuna gelinmektedir. Syriza da aşılacaktır. Zira yine tarihsel deneyimlerle sabittir ki, Syriza’yı yaratan dinamikler daha ilerisini de üretecektir. Buna inanılmalı ve Yunanistan’nın devrimci geleceğine hazırlanılmalıdır.

 

 

 

 

Danimarka’da binler mültecilere sahip çıktı

 

Danimarka’da bir yandan ırkçı çetelerin diğer yandan da hükümetin mültecilere yönelik saldırıları arttırması 26 Ağustos'ta başkent Kopenhag’da binlerce kişi tarafından protesto edildi.

Nytorv Meydanı'nda toplanan 5 bini aşkın kişi, hükümetin mültecilere verilen haklara getirdiği kısıtlamaları protesto etti. "Mülteciler de insan" ve "Suriye'deki çocukları kurtarın" yazılı dövizler taşıyan eylemciler, hükümet ve destekçisi gerici Danimarka Halk Partisi’ni teşhir eden sloganlar haykırdı.

Kendileri de mülteci olan Suriyeli sanatçılar İsmail ile Riad, Kürtçe ve Arapça şarkılarla müzik dinletisi verirken kitle de müziğe halaylarla eşlik etti.

Eylemde yapılan konuşmalarda "Hükümet Suriyeli mültecilerin bölge ülkelerinde ağırlanmasını istiyor. Zaten bölge ülkeleri çok sıkıntılı ve milyonlarca mülteci kabul ettiler. Hükümet böyle bir şey istiyorsa öncelikle dış yardımı kısıtlamak yerine yükseltmeli" denildi.

Çocuklara Yardım Derneği RedBarnet Genel Sekreteri Jonas Keiding Lindholm ise şunları söyledi:

"Mülteciler de insan şiarıyla toplandık ve bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Unutmayın ki mültecilerin çocukları da insan. Hem Suriye'dekiler hem de Suriye dışındaki çocuklar zor şartlarda yaşıyorlar. Biz çocukların güvende, onurlu, sağlıklı ve gerekli eğitimi alabileceği şartların oluşması için mücadele ediyoruz. Hükümetimiz mültecilere yardımı yarı yarıya kısıtladı. İnanın bunu yapmasalardı bile mülteciler lüks içinde yaşamayacaklardı, fakat şimdi gerçekten durum kritik bir hal aldı."

Hükümet mültecileri atmaya çalışıyor

Danimarka’da 26 Ağustos'ta mültecilere yönelik ağır bir saldırıya imza atarak mültecilere yardımın yarı yarıya indirilmesi kararını aldı.

Hükümet, yapılan kısıtlamalarla mültecileri ülke dışına çıkarmaya çalışırken ırkçı Danimarka Halk Partisi Yabancılar Sözcüsü Martin Henriksen de mültecilerin Avrupa’ya geçmek için Türkiye’yi kullandıklarını söyleyerek mülteci akınının durdurulması için hükümetin Dışişleri Bakanı aracılığıyla Türkiye’ye baskı uygulamasını istemişti.

Mültecilerin kullandığı bir cami ve kültür binası ise ırkçı çetelerin molotoflu saldırısına uğramıştı.


 
§