15 Mayıs 2015
Sayı: KB 2015/19

Metalde büyük fırtına
Metal eylemleri ve sol hareket
Taban iradesi kurullara yöneltiyor - B. Çağ
Türk Metal hedef şaşırtmaya çalışıyor
Metalde kavga yeni başlıyor!
Metal işçilerinin sesi sanayi havzalarında
MİB Ege Meclisi metal sürecini değerlendirdi
Sosyalist adaylardan Soma açıklaması
Emekçiler Soma’nın yıldönümünde eylemdeydi
“Haklarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz”
İşçilerin dilinden İlbeyli-Beyteks’te kölelik koşulları
KEF’ten mücadele kararları
Metal işçilerinin sesi Almanya’da
“Türk Metal çetesini silmiş bir işçi bölüğü fazlasını da yapabilir!”
“Önümüzdeki günler yeni Greifler’e,yeni Bursalar’a gebe”
Din istismarcılığı ile oy peşindeler!
Ne seçim, ne meclis...
Düzenin seçim aldatmacasını değil, yaşamak için sosyalizmi seçin!
Emekçilere 'seçim oyununu' bozma çağrısı
İngiltere seçimleri, sonuçları ve gelecek
Erdoğan içerde ve dışarda savaşa hazırlanıyor
Almanya grev ülkesi
Ferinaz'ın katili molla rejmidir
"Birliğimizin gücüyle geleceğe yürüyoruz"
Evren: Fikirleri iktidarda, cesedi toprakta!
EKK: AKP’nin kadına sıfır toleransı
“Her sokakta, fabrikada, barikatta sizlerleyiz”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan içerde ve dışarda
savaşa hazırlanıyor

 

Suriye’de iç savaş önemli dönemeçlerinden birini yaşıyor. AKP’nin açık destek sunduğu El Nusra öncülüğündeki çeteler, önce İdlib ardından da Cisr el Şugur’u ele geçirdi. Aylar öncesine kadar Suriye ordusunun çeteleri Halep’te kuşatacağı yönünde tahminler yürütülüyordu. Ancak bir süredir, Suriye rejimi için işler tersine döndü.

Rüzgarın tersine dönmesindeki en temel neden, Suriye iç savaşına çeteler eliyle müdahale eden güçlerin işi daha da sıkıya alması oldu. Yaklaşık dört yıldır IŞİD, El Nusra ve türevi çetelere açıkça destek veren Türkiye-Suudi Arabistan ikilisinin son aylarda ele aldığı uğursuz planların açık sonuçlarından biri kendisini Suriye’nin kuzeyinde gösterdi.

Ortadoğu’da son ayların en önemli gelişmelerinden biri, Suudi Arabistan’ın yeni Kralı Selman ile birlikte daha aktif ve saldırgan bir politikaya geçmesiydi. Kral Selman, tahtına oturduğu sırada kendisini gösterebileceği en önemli ve en acil konu Yemen oldu. Husilerin Yemen’de Suudi yandaşlarını devirmesi üzerine bu ülkeye karşı birçok ülkenin doğrudan ve dolaylı desteği ile saldırı başlatıldı. Saldırılar hala önemli bir sonuç vermedi; keza ülkenin önemli bir bölümü Husilerin elinde bulunduğu gibi, işbirlikçi güçler ellerinde tuttukları toprakları kaybetmeye devam etti.

Türkiye bu saldırıya sadece diplomatik bir destek sundu. Hatta Körfez rejimlerinin gönlünü kazanacak şekilde İran’a karşı sert açıklamalar yapıldı. Yemen konusu, Suudi rejimi ile Türkiye arasında coğrafi uzaklığı da göz önüne alındığında tali bir yer tutuyor. Ortadoğu’nun önde gelen güç merkezlerinden ikisi olan Türkiye ve Suudi Arabistan’ın asıl ortak çalışması Suriye üzerine oldu. Erdoğan, Suudilerin düşman olduğu Müslüman Kardeşler çizgisine sahip çıkan en sivri güç olurken Suudi rejimi de aynı şekilde Sisi’ye arka çıkıyordu. Bu nedenle uzun bir süre boyunca Ankara ve Katar ile Riyad arasında uzun bir süre boyunca soğuk rüzgarlar esti. Bu üç merkez arasındaki sorunlar, çeteler yoluyla birçok ülkeye cihat ihraç eden bu üç ülkeyi pasifleştirirken onların boşluğundan faydalanan güç ise İran oldu.

Erdoğan-Selman ittifakı

Kral Selman’ın ilk icraatı da bu gidişata ‘dur’ demek oldu. Hatırlanacağı gibi kanlı bıçaklı olan Mısır ve Türkiye’nin diktatörleri aynı günlerde Riyad’da bulunmuştu. Sisi ile Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında görüşüp görüşmedikleri o kadar önemli değil, ancak ikisi de muazzam petro-dolar kaynaklarına sahip olan yeni Suudi Kralı’nın gözüne girmek, kendi ülkelerine yatırım çekmek, ve bölgede oynanacak yeni oyunları ele almak için Riyad’a gitti. Sisi, rolünü kendi ülkesinin istikrarını korumak, diğer yandan da emperyalizme ve Körfez gericiliğine paralı askerlik yapmakla oynarken Erdoğan’ın kendi özgü görevleri olacaktı.

Özellikle Irak ve Suriye’de kendini gösteren bu politika İran’dan boşalacak ya da onun dolduramadığı alanların ‘Sünni cephe’ tarafından ele geçirilmesiydi. ABD’yi özellikle Suriye konusunda ikna etmeye çalışan Suudi ve Türkiye gericiliği, ABD ile ya da ABD’siz, bu politikalarını hayata geçirmeye de başladılar. Bu sebeple Batı'da sürekli olarak Türkiye konusunda sert eleştiriler kaleme alınıyor, zaman zaman Washington’dan bu uşaklara sınır çizme ihtiyacı hissediliyor. ABD, ‘Eğit-Donat’ adlı projenin yanı sıra iki sadık uşağının istekleri çerçevesinde ‘Güvenli Bölge’ adlı işgal projesinin de gündemlerinde olduğuna işaret etti. Ancak daha önce olduğu gibi bunun sadece ihtimaller içerisinde olduğu kaydedildi.

Operasyon Antakya’dan yönetiliyor

ABD’nin özellikle kendi yarattığı IŞİD belasının ardından Suriye devletine karşı takındığı pasif tavra karşılık, Suudi, Katar ve Türkiye gericiliği son iki ayda daha aktif çaba içerisine girdi. Erdoğan, Riyad ziyareti sonrasında savaşın seyrini değiştirebilecek şekilde Suriye’deki çetelere yardım edeceklerini açıklamıştı. Çetecilerin açıklamaları ve hareketleri de bu planı doğrular nitelikte oldu. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Halid Hoca, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan kendilerine silah akışının hızlandığını belirtti. Suriye devleti de buna paralel olarak İdlib’in düşmesinde Türkiye’nin önemli bir payı olduğunu, hatta bizzat Türk askerlerinin buradaki savaşa katıldığını söylemişti.

Bilindiği gibi Suriye iç savaşının Kuzey cephesi Antakya’da kurulan bir operasyon odasından yönetiliyor. ABD, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar askeri ve istihbarat yetkililerinin bulunduğu ‘Antakya Operasyon Odası yine Suriye devletini zorlayacak silahlarla birlikte çeteleri koordine etti ve elektronik karartma ile Suriye ordusunun iletişimini kesti. Yine AKP’nin özel çabaları ile El Nusra’nın ağırlığını oluşturduğu ‘Fetih Ordusu’ adlı çeteler birliği hayata geçirildi. Çetelerin bu yardımlarla birlikte İştebrak Köyü'nde 130 Alevi’yi katlettiğini de hatırlatmak lazım.

Dışarıda ve içeride savaş!

Suriye cephesindeki gelişmelerin Türkiye iç siyasetine de yansıyan en önemli konusunu, sınır ötesi harekat tartışmaları oluşturdu. Konuyla ilgili birçok kaynak seçimler öncesinde Suriye’ye girerek eline savaş kozunu almak isteyen Erdoğan’ın teknik bahanelerle ordu tarafından durdurulduğunu belirtiyor. Antakya’da askeri yığınağın halihazırda olduğu ancak operasyon için gözle görülür bir hazırlık olmadığı öne sürülürken bu hazırlığın Erdoğan tarafından yapıldığı ancak ordunun işi yavaştan aldığı şeklinde de okunabilir.

Benzer bir iddia da PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’dan geldi. Kalkan, AKP’nin savaş hazırlıkları hakkında “Sadece Bakur ve Rojava’ya yönelik değil AKP’nin Irak’a yönelik askeri hazırlıkları da var. Suriye’de şimdiye kadar doğrudan müdahale yerine grupları desteklediler. El Nusra’yı destekliyorlar” ifadelerini kullandı.

Daha önce düzen içi dalaş sırasında ortaya çıkan ses kayıtları MİT’in Süleyman Şah türbesini bombalayacağı ve bunu Suriye’den gelen bir saldırı gibi göstererek işgal harekatına girişeceğini ortaya sermişti. Kısacası bu örnek dahi koltuk sevdasına düşen sermaye temsilcilerinin gözü dönmüşlüğünü, diğer yandan savaş ihtimalinin her zaman kapıda olduğunu göstermişti.

Suriye cephesinde yaşananlar belki Esad’ı gerilemeye soktu, ancak bölgede gerileyen tek güç sadece Esad değil. Erdoğan da eski aile dostu Esad gibi, gerileme içerisinde ve savaşı dahi göze alabilecek kadar istediği ‘Başkanlık’ adı altındaki ‘sultanlık’ makamını ele geçirmek için hiç çekinmeden bir savaşa girebilir. Her bakımdan kriz içerisindeki ülkede, Suriye savaşının yansıması işçilere, emekçilere, ezilen halklara karşı yeni bir cephenin açılması olacak. Daha fazla grev yasağı, daha fazla Soma, daha fazla kurşun ve daha az ücret...

Suriye’ye ve Irak’a yapılabilecek işgal operasyonları, Erdoğan ve yeni ortağı Kral Selman’ın ABD ile aralarındaki pazarlıkların ortaya çıkaracağı bir sonuç gibi görünüyor. İki gerici rejim de Washington’daki efendilerinin çizdiği sınırlar çerçevesinde, belki de onun koyduğu şerh ile sıcak savaşa girme yolunu seçebilir. Ancak bu savaşın sonuçları çok yönlü ve ağır olur. İşte bu sebeple asıl bedeli ödeyeceklerin alacağı tutum ayrı bir önem taşıyor. Unutmamalı ki bu coğrafya yakın zamanda Tahrir’i, Taksim’i ve 40 yıllık tahtların iki günde nasıl yıkılıverdiğini gördü.

 
§