3 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/13

Düzenin aldatmacalarına, faşist baskı ve zorbalığa karşı 1 Mayıs’a hazırlanalım!
İşçi sınıfı seçimlere değil, 1 Mayıs’a hazırlanmalıdır!
Ciddiyet ve samimiyet sınavı
Koltuk sevdalısı sendika ağaları daha hüsranı görmedi!
CHP’nin seçim vaatleri ve gerçekler!
Yargısız infaz bu devletin fıtratında var
Kanlı infazı polis devletine kılıf yaptılar
Roboski’nin katillerinden hayvan katliamı inkarı
Deniz biterken…
DEV TEKSTİL 1. Genel Meclis Toplantısı gerçekleştirildi
Sf Leather Deri’de direniş!
Bakırköy’de grevle sınıf dayanışması
İstanbul ve Mersin’de belgesel gösterimi
BDSP işçi sınıfını ve emekçileri mücadeleye çağırıyor!
Yemen'e saldırı koalisyonuna Türkiye de katıldı
Yemen: Emperyalist ve gerici savaşların yeni durağı
Büyük umutlar, devrimci halk ayaklanmaları ve cüceler
"Jineoloji/kadın" bilimi üzerine... - Ç. İnci
GSS prim borcu taksitlendirmesi: Soygundan sandığa köprü
DGB Mahirler'in mirasını yükseltiyor!
Kayseri'de Kızıldere anmaları
"Bekle bizi İstanbul!" - T. Kor
"Bu resmi siz mi yaptınız? Hayır, bu sizin eseriniz!"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yemen'e saldırı koalisyonuna Türkiye de katıldı

 

Yemen halklarına karşı ABD’nin desteğiyle Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap ülkelerinin “Kararlılık Fırtınası” adı verdiği işgal saldırısı devam ediyor. Yapılan hava saldırılarıyla Yemen halkı bir kez daha emperyalist saldırganlığın hedefi oluyor. Yerleşim yerleri, mülteci kampları gibi pek çok yerde yüzlerce insanın öldüğü haberleri geliyor. Filistin halkı İsrail Siyonizm’i tarafından katledilirken oralı olmayan Arap orduları, 'kararlılıklarını' emperyalizmin çıkarları için Yemen’e saldırarak gösteriyor.

Bununla birlikte bölgede bir savaş ve saldırganlık olur da bu hiç AKP’siz olur mu? Yemen’e yönelik bu saldırıya AKP’den de tam destek geldi. Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan rejimi ve diğer koalisyon ülkelerine lojistik destek verebileceklerini açıkladı. Böylece AKP de sözünü söylemiş oldu. Tabii ki efendi ABD’nin bilgisi ve isteği üzerine… Zira ABD Başkanı Barack Obama ile Erdoğan bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiler. Bölgeye yönelik emperyalist savaş ve saldırganlık planları çerçevesinde Türkiye’ye düşen rol hatırlatıldı. Bir taşeron ülkenin yapacağı gibi Türkiye de buna uygun davranmaktadır.

Ancak Türkiye, bir taşerondan fazlası olduğunu, iç ve dış politikasında göstermek niyetiyle -Suriye politikasında olduğu gibi- fazla heveskar davranabiliyor. Bu tarzı ABD tarafından tepkiyle karşılansa da çöken dış politikasını en azından içeride “onarmaya” çalışıyor. Şimdi yine Ortadoğu’da oynanan savaş oyununa çağrılan bir “oyuncu” olarak oldukça heveskâr bir savaş kışkırtıcılığı içine girdi. AKP’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu niyetlerini “Bu iş sadece Yemen’le sınırlı kalmaz” diyerek belli etmiş de oldu. Yemen’de Husilere yönelik başlatılan operasyona destek vermelerini “Bize ne derler diye korkarsak hiçbir konuda pozisyon alamayız” sözleri ile saldırgan dış politikalarını tekrarladı.

Türkiye’nin ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının “sırf soruna” dönüştüğü artık herkesin malumudur. Neo-Osmanlıcılık hayalleri ile “değerli yalnızlığa” kavuşan Türkiye hala bu rotayı sürdürmeye kararlı görünüyor. Zira Yemen operasyonuna Türkiye’nin lojistik destek vereceğinin açıklanmasının ardından Erdoğan, mezhepçiliği kaşıyan açıklamalardan sonra İran’ı hedef alan bir açıklama yaptı. Erdoğan şunları söyledi: “Bugüne kadar bölgede olan gelişmeler tahammül sınırlarını zorlamaya başladı. İran bölgeyi kendine domine etmenin gayreti içerisinde. Buna müsaade edilebilir mi? İran’ın yaptığı bizi rahatsız etmiştir. İran’ın bunu görmesi lazım. Irak’a bakın. Bir taraftan DEAŞ’la uğraşılıyor, diğer bir taraftan İran’ın oraya gönderdiği Devrim Muhafızlarıyla. İran’ın Yemen’den, Suriye’den ve Irak’tan artık oralarda hangi güçleri varsa onları çekmesi lazım. Bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi lazım.” Bu sözler karşısında İran da tepkisini hemen göstererek, bu sözlerin ‘teamüllere aykırı ve uygunsuz olduğunu’ Türkiye tarafına iletti.

Suudi Arabistan’ın İran’ın bölgede artan “hegemonyası” karşısındaki düşünceleri de biliniyor. Geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Erdoğan’ın gerici rejim ile birlikte İran’a karşı ‘Sünni ittifakı’nda yer alacağı belirtilmişti. Sonrasında Yemen üzerinden yapılan açıklamalarla fiilen doğan ittifakta yerini almış oldu. Ancak ABD “oyun kurucu” olarak, işbirlikçi taşeronlarına göre daha ihtiyatlı açıklamalar yapıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü, "İran'ın Husilerin Yemen’deki eylemlerini kontrol veya komuta ettiğine yönelik işaretlere rastlamadık. Ancak tabii ki ülkedeki güvenlik meselesi ciddi kaygı verici. Bunun yanında, İran’ın, genel anlamda, bölgedeki birçok yerde ciddi istikrarsızlaştırıcı rol oynamasından kaygı duyuyoruz” diyor. Bu ihtiyatın etkenlerinden biri de açıklamanın yapıldığı günlerde İran’la yapılacak olan nükleer anlaşmasındaki belirsizliğin sürmesidir.

Yemen’e saldırının gerisindeki etkenlerden gerici koalisyonun bölgede giderek artan nüfuzundan dolayı İran’dan duyduğu rahatsızlıklar var. Ancak Türkiye'nin bu tabloda daha çok “yedeklenen” konumunda olduğunu belirtmek gerekir. Erdoğan’ın efelenmelerinin de pek ciddiye alınır yanı yoktur.

Türkiye AKP dönemi ile birlikte dış politikasına yön veren Neo-Osmanlıcı hayalleri olarak kodlanan kendi bölgesel gerici ve hayalci hesaplarında başarılı olamamıştır. O kullanılan bir taşeron olarak ABD emperyalizminin bölgedeki oyununda figürandan öteye gidememiştir. Bunun yanında yine de hala tedavülde olduğunu ispat çabasındadır. İran’a yönelik sözleri ve Yemen’e yönelik saldırganlıktaki heveskarlığıyla her göreve hazır olduğu mesajını vermektedir. AKP’nin bu sabırsızlığının gerisinde emperyalizmin süregelen Ortadoğu politikasında “demode” olmuşken yeniden “model ülke” konumuna gelmek bulunmaktadır. Şimdiye kadarki bölgesel hesaplarını kendisine bahşedilen bu konumu korumak üzerine yapmıştı, bundan sonra ise yeniden aynı mertebeye erişmek için yapmaktadır.

Ancak binlerce insanın, çocuğun, kadının hayatını kaybedeceği, tıpkı Suriye’de olduğu gibi Yemen halklarını da mülteci konumuna getirerek büyük acılar yaşatacağı, savaşta kim kazanan tarafta olursa olsun yeni bir istikrarsızlığın kapılarının açılacağı ve bir diğer önemli nokta olarak da insanlık düşmanı gerici çetelere alan açılabileceği bilinmesine rağmen savaştaki bu ısrar tek şeyi göstermektedir: ‘Söz konusu olan emperyalizmin çıkarlarıysa gerisi teferruattır.’

 

 

 

 

 

Filistin halkı Toprak Günü’nde sokaklara çıktı

 

Siyonist rejimin 1976 yılında Filistinlilere ait yüzlerce dönüm toprağı gasp etmesi ve buna karşı yapılan genel grev-eylemlerde 6 kişiyi katletmesi üzerine ilan edilen ‘30 Mart Toprak Günü’nde Filistin’in birçok merkezinde eylemler düzenlendi.

Batı Şeria’nın Nablus kentindeki eylemlerde yine siyonist terör yaşandı. İşgal güçlerinin gaz ve ses bombaları ile saldırdığı kitle taş ve boş şişelerle saldırıya yanıt verirken yaralanan 20 kişi ve gazdan etkilenen onlarca Filistinli hastanelere kaldırıldı.

Gazze’deki direniş örgütlerinin eylemine yüzlerce Filistinli katıldı. “Topraklarımızı geri almak için seçeneğimiz direniştir”, “Kanla alınan kanla geri kazanılı” vb. pankartların taşındığı eylemde Filistinli çocuklar şiir okudu, gençler ise halk oyunları oynadı.

Kültür ve Özgür Düşünce Derneği’nin “Ben seni vatan seçtim” sloganıyla Es-Seraya Meydanı’nda düzenlediği etkinlikte ise öğrenciler ‘Toprak Günü’ için resim yaptı.

İşgal güçleri Kudüs ve Batı Şeria’da ev baskınları yaparak 26 kişiyi gözaltına aldı.

Ayrıca Mescid-i Aksa çevresi yüzlerce İsrail askeri tarafından abluka altına alındı.

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu ise “Toprak Günü” vesilesiyle rapor yayınlayarak Filistin topraklarındaki gaspın boyutuna dikkat çekti. 27 bin kilometre karelik tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’inin İsrail’in kontrolü altında bulunduğu belirtildi.

Raporda Kudüs’te 1967-2000 yılları arasında 500, 2000-2014 yılları arasında bin 342 binanın yıkıldığına dikkat çekilerek bu süreçte 5 bin 760 Filistinlinin zorunlu göçe tabi tutulduğu belirtildi.

Raporda siyonist rejimin son Gazze saldırısında binlerce evi, onlarca sağlık kurumu, okulu hedef alarak kullanılamaz hale getirdiği vurgulandı.

 
§