3 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/13

Düzenin aldatmacalarına, faşist baskı ve zorbalığa karşı 1 Mayıs’a hazırlanalım!
İşçi sınıfı seçimlere değil, 1 Mayıs’a hazırlanmalıdır!
Ciddiyet ve samimiyet sınavı
Koltuk sevdalısı sendika ağaları daha hüsranı görmedi!
CHP’nin seçim vaatleri ve gerçekler!
Yargısız infaz bu devletin fıtratında var
Kanlı infazı polis devletine kılıf yaptılar
Roboski’nin katillerinden hayvan katliamı inkarı
Deniz biterken…
DEV TEKSTİL 1. Genel Meclis Toplantısı gerçekleştirildi
Sf Leather Deri’de direniş!
Bakırköy’de grevle sınıf dayanışması
İstanbul ve Mersin’de belgesel gösterimi
BDSP işçi sınıfını ve emekçileri mücadeleye çağırıyor!
Yemen'e saldırı koalisyonuna Türkiye de katıldı
Yemen: Emperyalist ve gerici savaşların yeni durağı
Büyük umutlar, devrimci halk ayaklanmaları ve cüceler
"Jineoloji/kadın" bilimi üzerine... - Ç. İnci
GSS prim borcu taksitlendirmesi: Soygundan sandığa köprü
DGB Mahirler'in mirasını yükseltiyor!
Kayseri'de Kızıldere anmaları
"Bekle bizi İstanbul!" - T. Kor
"Bu resmi siz mi yaptınız? Hayır, bu sizin eseriniz!"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kanlı infazı polis devletine
kılıf yaptılar

 

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi (DHKC) militanlarının Berkin Elvan’ın katillerinin açıklanması talebiyle gerçekleştirdiği rehine eylemi polis devleti ve fiili OHAL uygulamalarını tırmandırmanın kılıfına çevrildi.

31 Mart günü 2 DHKC militanının Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde Berkin Elvan davasına bakan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin aldığı eylemin ardından ‘intikam yemini’ eden sermaye devletinin şefleri toplumsal muhalefeti tehdit eden açıklamalara imza attılar.

Polis operasyonuyla iki devrimcinin infaz edilmesiyle ilgili ilk ‘kutlama’ AKP’nin daimi şefi Tayyip Erdoğan’dan geldi. Polisin Haziran Direnişi’nde işlediği cinayetleri savunan, “Emri ben verdim” diyen Erdoğan bir kez daha katil polislerini kutladı.

Erdoğan şunları söyledi: “Emniyet vali sürekli irtibat halinde, kendileriyle bazı görüşmeler yapılıp bu ilişkilerle netice alır mıyız düşüncesiyle bazı adımlar atılıyor. Az öncesine kadar bu süreç devam etti. Sonra içerden bu silah sesleri duyulunca bunun üzerine güvenlik teşkilatımız odaya giriyorlar. Bana İstanbul emniyet müdürümüzün verdiği 3 değil 2 teröristi öldürüyorlar.”

Davutoğlu polisine katliam emri verdi

Dinci gericiliğin şeflerinden Başbakan Ahmet Davutoğlu ise, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın cenazesinin ardından açıklama yaparak başta devrimciler olmak üzere tüm topluma gözdağı verdi. Yandaş basın haricinde hiçbir basın kurumunun girmesine izin verilmeyen cenazede öncelikle devrimcileri hedef alan Davutoğlu, “Hangi ine girerlerse girsinler onlara operasyon yapacağız. İsterlerse yurtdışında olsunlar. Saldırının karşılıksız kalacağını düşünmesinler” diyerek yeni infaz ve katliamların sinyalini verdi. 

Kim olursa olsun öldüreceğiz’

Konuşmasının devamında tüm toplumsal muhalefeti tehdit eden Davutoğlu, şunları söyledi:

Artık sokağa izinsiz çıkana bir dakika bile müsamaha gösterilmeyecek. Bir kişi daha yüzünü örterek molotofa yönelir şimdiden uyarıyorum hiçbir müsamaha gösterilmeyecektir.

Niyeti ne olursa olsun, kim olursa olsun….

Bu alçakların dün yaptıklarından sonra sokaklarda her türlü tedbirin alınması talimatını verdik.”

 

 

 

 

İnfazın ardından
faşist baskı ve terör

 

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldüğü eylemin ardından sermaye devleti ve onun kolluk güçleri ülke genelinde faşist baskı ve teröre hız verdi.

1 Nisan sabahı İstanbul Yenibosna’daki Adli Tıp önünde DHKC militanları Bahtiyar Doğruyol ve Şafak Yayla’nın cenazelerine sahip çıkmak için bekleyen ve “Berkin için adalet isteyen halkın savaşçıları ölümsüzdür” yazılı pankart açan 2 kişi darp edilerek gözaltına alındı.

Antalya’da operasyon düzenleyen polisler “DHKP-C üyesi oldukları” gerekçesiyle 22 kişiyi gözaltına aldı.

DHKC’li Şafak Yayla’nın okuduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Yayla’yı sahiplenmek için boykot çağrısı yapan 6 Dev Genç’li Özel Tim tarafından gözaltına alındı. Dev Genç’lilerin gözaltına alınmasını engellemek isteyen DGB’liler de polis tarafından engellendi.

Okul içerisine girerek terör estiren kolluk güçleri okulda yürütülen siyasal faaliyeti de hedef aldı. Edebiyat Fakültesi’nde “Hırsız, katil Erdoğan” yazılı afişleri söken polisler afişlerin sökülmesini protesto eden öğrencileri de gözaltına aldı. Gün içerisinde 40’ı aşkın öğrenci gözaltına alındı.

Diğer yandan, Eskişehir’de “DHKP-C örgütü ile bağlantıları olduğu” gerekçesiyle 5 kişi sabaha karşı gözaltına alındı.

Sabah saatlerinde İzmir’de Halk Cephesi’ne yönelik operasyonda 8 kişi gözaltına alındı.

 

 

 

 

‘Sansür cemiyeti’ değil,
sınırsız basın özgürlüğü!

 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), 1 Mayıs günü için basın emekçilerine özel bir kart dağıtacağını duyurdu. İstanbul Valiliği ile yaptığı görüşmeler neticesinde böyle bir uygulamaya gideceğini “müjdeleyen” TGC, sarı basın kartı olmayan basın emekçileri için kart hazırlayacağını, bu kartın boş bir örneğini polise göndererek 1 Mayıs’ta basın emekçilerinin daha rahat çalışabileceklerini belirtti. Ancak bu girişim, egemenlerin hak ve özgürlükleri tırpanlaması saldırısına ortak olmak anlamına gelmektedir.

TGC yönetimi, görüntü ve bilgi alma görevini yerine getirenlerin tümünü bile kapsamayan bir adım ile ‘basın emekçilerini koruduğu’ yönünde bir algı oluşturmaktadır. Sarı basın kartı sahibi olan emekçilerin dahi şiddetin açık hedefi olduğu yine TGC yönetiminin kendi bulgu ve açıklamalarında sabitken; bilgi edinme ve paylaşma hakkı için basın özgürlüğünün savunulması, devlet şiddeti ve engellemesi karşısında bir görev ve sorumluluk değil midir?

Yine TGC’nin kabul ettiği Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin “A. İnsan ve yurttaş hakkı: Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır” ifadelerini içeren ilk maddesi TGC yönetimini ilgilendirmemekte midir?

TGC yönetimi, celladından can uman bir yaklaşımla, salt meslektaşlarını korumak gibi dargrupçu bir tutumla bile, ne basın emekçilerini ne de basın özgürlüğü olarak tabir ettiğimiz, bireysel, mesleki ve kurumsal olarak bilgiyi edinme ve paylaşma hakkını savunmaktadır.

Bilgi edinmek ve paylaşmak evrensel bir hak, özgürlüktür. Bu, bugün aynı zamanda egemenler tarafından engellenen ve tekel altına alınmaya çalışılan bir haktır.

Bu konuda Türkiyeli egemenler, tutuklu gazeteciler, yasaklanan yayınlar, yaşam hakkı ellerinden alınan basın emekçileri düşünüldüğünde, kömür karası bir tarihe sahiptir.

Haziran Direnişi’nde, sokağa çıkan kitleler basın üzerinde sermayenin tahakkümünü, Doğuş sermaye grubuna ait basın kuruluşunun binası önünde yapılan eylemle teşhir etmiş ve tepkisini ortaya koymuştur. Haziran Direnişi ayrıca özelde devrimci, demokrat, muhalif basın emekçilerinin yaşadığı şiddete de tanıklık etmiştir.

TGC yönetiminin 1 Mayıs özelindeki uygulaması bizim için hiçbir hüküm içermemektedir. Biz, oluşturulan bu ‘sansür cemiyeti’ne karşı, özgürlük hakkımızı alanlarda fiilen kullanarak savunacağız.

Sınıf çatışmasının en sert yaşandığı günlerden olan 1 Mayıs’ta, işçi sınıfı ve emekçileri aydınlatma ve onları taraflaştırma sorumluluğumuzu yerine getireceğiz.

Başta devrimci, demokrat ve muhalif basın emekçileri olmak üzere, işçi ve emekçiler ile ezilen halklara mensup dostlarımızı da ‘sansür cemiyeti’ne karşı bilgi, görüntü alma ve paylaşma hakkını kullanmaya çağırıyoruz.

 
§