13 Mart 2015
Sayı: KB 2015/10

Toplumsal sorunlar toplumsal devrimlerle çözülür
AKP’nin öfkelileri çekilirken...
‘Demokratik cumhuriyet’ hayallerine karşı devrimci sınıf çizgisi! - Evrim Erdoğdu*
Saray basınının dilleri KABA, vicdanları TAŞ, cepleri para dolu!
Düzenin büyüyen ekonomik krizi
Berkin için Okmeydanı’nda militan direniş
Berkin devrimci liseli mücadelesinde yaşıyor!
Berkin unutulmadı!
Sokağı susturma girişimi
Grup sözleşmeleri, imkanlar ve çıkış arayışı
Baran: Taşeron köleliğine karşı taban örgütlülüğü!
“Kazanılmış haklarımızı gasp ettirmeyeceğiz!”
Emekçi Kadın Komisyonları nedir? Neyi savunur?
EKK'dan devrimci 8 Mart eylemleri
Kadınlar 8 Mart'ta alanlardaydı
Direniş Divanı'nda 8 Mart
Avrupa'da 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Syriza ve gücünün sınırları
İşçi ve emekçiler faturayı ödemek istemiyor
Hitler'den Neo-Nazilere, Neo-Nazilerden Pegida'ya
Burjuva gericiliği, emperyalist savaş ve saldırganlık...
Berkin'e sözümüz devrim olacak!
Çocuk işçilik: Sömürünün en ağır biçimlerinden biri
'Hüseyin Hoca' mezarı başında anıldı
Çağdaş Kawalarla gerçek Newrozlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzenin büyüyen ekonomik krizi

 

AKP’nin ebedi şefi Erdoğan, Merkez Bankası ve AKP’li bakanları faiz tartışmaları nedeniyle adeta azarladı. Hararetli tartışma burjuva basınında önemli gündem maddelerinden biri olarak öne çıktı. Erdoğan’ın bu saldırganlığı, doların yükselişe geçmesine neden oldu. Hayat pahalılığı da arttı. Kapitalist sistemin dengelerinin hoyratça bozulmaya çalışılması sermaye düzeninin istikrarsızlığını daha da büyüttü. İstikrarsızlık aynı zamanda AKP ve onun şeflerini de köşeye sıkıştırdı.

Erdoğan’ın baskıcı tutumunu dengelemeye ve uluslararası sermayeye güven vermeye çalışan bakanlar ‘Merkez Bankası bağımsızdır’ dediler. Bu açıklamalarla Merkez Bankası’nın prestijini de kurtarmaya çalıştılar. Bu çerçevede Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ikilisi ABD’de Goldman Sachs’ın da aralarında bulunduğu sermaye devleriyle görüştüler. Türkiye’nin “yatırım yapılabilir ülke” ve Merkez Bankası’nın da bağımsız olduğunu anlatmaya çalıştılar.

Erdoğan’ın faiz indiriminde bu kadar ısrarlı duruşunun temel nedeni politik beklentilerdir. Faiz üzerinden yaptığı sert açıklamaların arka planında neye mal olursa olsun seçimden başarılı çıkma kaygısı bulunuyor. Erdoğan’ın ekonomi politikalarına yaptığı müdahalenin arka planında ekonomiyi canlandırma kaygısı var. Zira o, canlandırılmış bir ekonominin durgunluktan yakınan kitleleri yatıştıracak ve oy kopmalarını önleyeceğini düşünüyor. Ayrıca iç pazardaki durgunluktan yakınan başını inşaat tekellerinin çektiği kodamanların beklentilerine yanıt vermek istiyor.

Merkez Bankası başta olmak üzere “bağımsız” kurul anlayışı uluslararası sermayenin temel bir ilkesidir. Merkez bankalarının bağımsız olması emperyalist ekonomi düzenleyicileri, IMF-Dünya Bankası açısından yaşamsaldır. Uluslararası sermaye odakları aynı zamanda Erdoğan vb. burjuva siyasetçilerin kendi dar hesapları ve gelecekleri ile ilgili kaygılarıyla ekonomiye müdahale etmesine, merkez bankalarını diledikleri gibi kullanmasına izin vermezler.

AKP’nin ebedi şefinin siyasi hedefleri için ekonomiyi araç olarak kullanmak istemesi, bunun için de Merkez Bankası’nı dilediği gibi faiz indirimine zorlaması, uluslararası sermaye açısından tehlikeli bulunuyor. Nitekim bu durumun farkında olan AKP iktidarının kurmayları Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi bakanlar, TOBB, TÜSİAD ve Erdoğan’la çatışma pahasına Merkez Bankası’nın somut koşullara ve kapitalistlerin genel çıkarlarıyla uyumlu faiz politikalarını destekliyorlar.

Merkez Bankası aslında burjuvazinin, patronların çıkarlarını çözmeye çalışan bir işlev görüyor ama bunu dahi yerine getiremiyor. Avrupa’da faizler sıfıra çekiliyor. Ortalığa para saçıyorlar, ne yatırım artıyor, ne de istihdam artıyor. Tam tersine yatırımda da, istihdamda da daralma yaşanıyor. Yani emperyalist-kapitalist ülkeler de sorunlarını çözemiyorlar. Kapitalizmin giderek derinleşen ekonomik krizi devam ediyor. Kapitalizm krizi üretiyor, bedelini ise emekçi kitlelere fatura etme yaklaşımında ısrarını sürdürüyor.

Türkiye’nin kapitalist ekonomisi uzunca bir süredir dışarıdan gelen paralarla fonlanıyordu. Dışarıdan para gelmesi için de faizler yüksek tutuluyordu. Gerek dünya kapitalist ekonomisinin krizi tetikleyen durumunun, gerekse de Türkiye kapitalist ekonomisinin iç sorunlarının AKP iktidarı ve ebedi şefinin siyasi ikbali açısından bir tehdit oluşturduğu gerçeği özel bir açıklama gerektirmiyor.

Tekelci kapitalizmde sermaye akışının serbestliği yaşamsaldır. Bunun için uluslararası ticaretin önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Uluslararası sermayenin çıkarlarını esas alan bağımsız merkez bankaları da yaşamsal önemdedir. Özelleştirmeler, uluslararası sermayenin önündeki engellerin temizlenmesi neoliberal politikaların olmazsa olmazıdır. Doğası gereği AKP şefinin, siyasi hırslarının öne geçmesi kapitalizmin baronları tarafından mutlaka önlenecektir.

Kapitalist toplum sınıflı bir toplumdur ve böyle bir toplumda tüm ekonomik ilişkiler çatışmalıdır. Böyle bir sınıfsal çatışma ve karşıtlık durumu üst yapı kurumlarına da yansır. Nasıl ki devlet, mahkemeler, kolluk güçleri, din vb. böyle bir çatışmalı durumun dışında kalamıyorsa merkez bankaları da bu sınıfsal çelişkilerin neden olduğu ekonomik çatışmaların dışında kalamaz.

Tarihsel olarak kapitalist paranın yaratılmasında merkezi bir rol oynamış merkez bankaları toplumsal sınıflar, gruplar ve çıkarlar arasındaki kök salmış çatışmalar karşısında hep taraf olmuşlardır. Aldığı kararlarda belli baskılara uğramışlardır, ama sonuçta aldığı kararlar mutlaka burjuvaziye fayda, emekçi sınıflara ise zarar vermiştir. Bu nedenle Merkez Bankası kapitalizmin genel çıkarları doğrultusunda ekonomi politikalarını oluşturmaya ve uygulamaya devam edecektir. Nitekim Erdoğan’ın baskılarına rağmen Merkez Bankası yönetimi kapitalizmin genel çıkarları doğrultusunda para politikalarını yönetmekte ısrarcı bir yaklaşım sergilemektedir.

 

 

 

 

Güllüce’den ‘yoksuluz’ edebiyatı

 

Asgari ücret sefaletine mahkum edilen milyonlarca işçi ve emekçiden 15 kat fazla maaş alan ve türlü ayrıcalıklara sahip olan milletvekillerinin maaşları Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’ye az geldi. Güllüce, milletvekilliğinin çok paralı bir iş olmadığını, hatta ay sonunu bile zor getirdiklerini iddia etti.

Samsun’da Emine Yeni-Ahmet Yeni Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin imza töreninde konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, “Allah hayrınızı kabul etsin. Ne mutlu size. Siz de sanmayın milletvekilliği öyle çok paralı maralı iş değildir. Milletvekili olduğunuzda sanırsınız ki, çok parası marası olur. Milletvekilleri ay sonunu zor getirir, onu da söyleyeyim. Bu hayır işi paranın çokluğundan değil, gönlün çokluğundan. Allah nice paraları var, çuvallara sığmıyor ama hayır nasip etmiyor. Allah hepimize hayır nasip etsin. O yüzden Ahmet Yeni ve eşi Emine Yeni’yi tebrik ediyorum” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayında meclise sunulan bütçe yasa tasarısında vekillerin maaşında aylık ‘bin lira’ artış yapılırken, halen görevli olup emekli aylığı da alan milletvekiline 1700 lira zam verilmesi kararlaştırılmıştı. Böylelikle kıyak emeklilikten yararlanan ve halen emekli aylığı alıp çalışmaya devam eden milletvekilinin eline geçen aylık para bin 700 lira artarak 23 bin 200 lira olmuştu. Buna karşılık kamu emekçilerinin maaşlarına yalnızca 60 liralık zam yapılmıştı. 2015 yılının ilk altı ayı için geçerli olan net asgari ücret ise 949 TL.

 
§