13 Mart 2015
Sayı: KB 2015/10

Toplumsal sorunlar toplumsal devrimlerle çözülür
AKP’nin öfkelileri çekilirken...
‘Demokratik cumhuriyet’ hayallerine karşı devrimci sınıf çizgisi! - Evrim Erdoğdu*
Saray basınının dilleri KABA, vicdanları TAŞ, cepleri para dolu!
Düzenin büyüyen ekonomik krizi
Berkin için Okmeydanı’nda militan direniş
Berkin devrimci liseli mücadelesinde yaşıyor!
Berkin unutulmadı!
Sokağı susturma girişimi
Grup sözleşmeleri, imkanlar ve çıkış arayışı
Baran: Taşeron köleliğine karşı taban örgütlülüğü!
“Kazanılmış haklarımızı gasp ettirmeyeceğiz!”
Emekçi Kadın Komisyonları nedir? Neyi savunur?
EKK'dan devrimci 8 Mart eylemleri
Kadınlar 8 Mart'ta alanlardaydı
Direniş Divanı'nda 8 Mart
Avrupa'da 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Syriza ve gücünün sınırları
İşçi ve emekçiler faturayı ödemek istemiyor
Hitler'den Neo-Nazilere, Neo-Nazilerden Pegida'ya
Burjuva gericiliği, emperyalist savaş ve saldırganlık...
Berkin'e sözümüz devrim olacak!
Çocuk işçilik: Sömürünün en ağır biçimlerinden biri
'Hüseyin Hoca' mezarı başında anıldı
Çağdaş Kawalarla gerçek Newrozlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin öfkelileri çekilirken...

 

Geçtiğimiz yıl birçok kenti IŞİD çetelerine teslim eden Irak ordusu, ABD ve İran’ın hamiliği altında Tikrit’te operasyona başladı. Utanç verici bir yenilgi ve aylarca süren hazırlıkların ardından IŞİD’in önemli kentlerden sökülüp atılması için düğmeye basılmış oldu. Eğer başarıya ulaşırsa ülkenin en önemli birkaç kenti arasında olan Musul’un çetelerden geri alınacak olması bölgedeki akbabaların iştahını epeyce kabarttı. Güney Kürdistan’ın egemen güçleri, İran ve Şii güçler ve ABD gibi birincil derecede konuyla muhatap güçlerin yanı sıra Türkiye ve Suudi Arabistan gibi akbabalar da savaşın ardından ‘özgürleşecek’ Musul’dan ‘ne koparabilirim’in telaşına düştüler.

Suudi Arabistan ile birlikte ‘Sünni ittifakı’ kurma planları olduğu söylenen Türkiye’nin başbakanı Ahmet Davutoğlu, Irak devletinin yanında olacaklarını söyledi. Geçtiğimiz günlerde “Ankara’dan askeri malzeme taşıyan iki kargo uçağı Bağdat’a gönderildi” şeklindeki bir soruyu yanıtlayan Davutoğlu, uçakların Irak devletinin isteği üzerine gönderilen malzemeleri taşıdığını söyledi. Davutoğlu, daha sonra şu şekilde konuştu:

Genelkurmay Başkanımız geçen ay Riyad’da yapılan toplantıya katıldı, daha önce yapılan toplantılara bakanlarımız katıldı, Milli Savunma Bakanımız yakında Washington’daki toplantıya katıldı. Bütün bu istişare süreçlerinin içindeyiz. Musul halkının kendisinin de içinde olduğu bir süreçle tekrar barışa, huzura, istikrara kavuşması ve her türlü baskıdan azade, mezhepçilikten de mezhepçi bir baskıdan da terör baskısından da azade bir şekilde Musul’da istikrara kavuşulması, bizim için tarihi ve stratejik bir misyondur.”

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Iraklı mevkidaşı arasında yapılan toplantıda da benzer mesajlar verildi ve Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyonun bir parçası olarak sorumluluklarını yerine getireceği söylendi.

Kısacası Türkiye, daha pasif bir şekilde IŞİD çetelerine karşı yapılacak operasyona destek vereceğini açıklamış oldu. Burada Türkiye’nin geçtiğimiz yıl IŞİD Musul’u ele geçirdikten sonra yaptığı açıklamaları hatırlamakta fayda var. O dönem dışişleri bakanlığı görevinde olan Davutoğlu, IŞİD Musul’u ele geçirdiğinde bunu meşrulaştırmak için elinden geleni yapmıştı. IŞİD’in içinde “Türkmenler ciddi çoğunluktadır, Sünni Araplar var, Kürtler var” diyen Davutoğlu şunları söylemişti: “Daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler, dışlanmışlıklar ve hakaretler bir anda büyük bir cephede geniş reaksiyon doğurdu.”

Şimdi IŞİD çetelerine karşı yapılacak ittifaka katılacağını zikreden Erdoğan ise aylar önce insan kıyımı yapan çetelerin Kobanê’yi kuşatmasını coşkuyla karşılamış ve ‘Kobanê, düştü, düşecek’ demişti. Ancak çetelere verilen onca desteğe karşın Kürt halkının kararlı direnişi kırılamadı ve IŞİD kentten sökülerek atıldı. Şimdi Irak’ta da benzer bir durumun yaşanması bekleniyor. Çetelerin hamiliğine soyunan AKP’nin ‘öfkeliler’i Tikrit kentinden söküldü ve birkaç aya kalmadan ülkenin ikinci büyük kenti Musul’un Irak güçleri tarafından geri alınacağı öngörülüyor.

Suriye’de iç savaşın başladığı zamandan bu yana Türkiye’nin el Nusra, IŞİD ve günden benzer çetelere verdiği destek tüm dünyanın gözleri önüne serildi. İlk başta AKP ile paralel bir politika izleyen Batılı emperyalistler zaman içerisinde kendilerini de vurabilecek ‘radikal’ unsurlarla ‘ılımlılar’ arasında ayrım yapma ihtiyacı hissetti ve yaptı da. Emperyalizmin gayrımeşru çocuğu IŞİD’in önce Suriye ardından da Irak’ın önemli bir bölümünü ele geçirmesi ise zaten kalıcılığını büyük oranda hissettiren Esad yönetimine dahi olumlu olarak bakılmaya başlandı.

Bunun karşılığında ise efendilerine öfkelenen Ankaralı işbirlikçi takımı, kaprisler eşliğinde çeteleri kollamaya devam etti ve Esad karşıtı stratejisini korumaya devam etti. Ancak bu efelenmeler de bir yere kadar sürdü. Erdoğan ve ‘eski’ AKP aday adayı olan Hakan Fidan’ın ABD şefi Obama tarafından azarlanması, kirli işbirliğinin rejim krizi ile birlikte her geçen gün daha da deşifre olması ve en son IŞİD’in Kobanê’de başlayan gerileyişi ortaya bambaşka bir durum çıkardı.

Ortadoğu’da kendi çizgisine yakın Sünni ‘Müslüman Kardeşler’ isteyen Neo Osmanlıcılar, ‘Stratejik Derinlik’lerinin çökmesi üzerine öfkelendi ve zararla da oturdu. Irak ile olan ilişkiler Ankara’nın senelerdir altını oymaya çalıştığı Maliki’nin ABD baskısı ile uzaklaştırılmasının ardından bir nebze düzelirken Mısır ve Libya’nın içişlerine karışılması sonucu bu devletler Türkiye ile olan ilişkilerini asgariye indirdi. Ankara’nın ‘öfkeliler’i ise Yemen’den Libya’ya dek silah ve çete taşımacılığına giriştiler.

Gelinen yerde IŞİD’in düşüşe geçmesinin yanı sıra İran’ın yükselişi farklı ittifak arayışlarını gündeme getirdi. IŞİD’in elinden alınacağı öngörülen Musul’un geleceğinde kimin söz sahibi olacağına dair hesaplar yapılmaya başlandı. Türkiye IŞİD’e karşı yapılacak operasyona destek olacağını açıklayarak oyunda ‘ben de varım’ diyerek ‘ne koparabilirsem’in hesabını yapmaya başladı.

Musul’daki Sünni güçler üzerinde hamilik kurmaya çalışarak kendisini Irak’ta var etmeye çalışan Türkiye’nin ne kadar başarıya ulaşabileceği meçhul. Büyük ölçekte yaşananlara bakıldığında Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’nin yükselen İran nüfuzuna karşı ittifaka gidebileceği geçtiğimiz günlerde en çok tartışılan konulardan biri oldu. ‘Ne hikmettir ki’ Erdoğan kanlı bıçaklı olduğu Mısır Başkanı Sisi ile aynı günlerde Suudi Arabistan’a yolculuk yaparak yeni kral ile görüştü. En son Yemen’de İran’a yakın duran Husiler’in ülkenin önemli bir bölümünü ele geçirmesi, İran ordusunun Irak ve Suriye’de savaşmasının yanı sıra Lübnan Hizbullah’ı ve Körfez ülkelerinin çoğundaki Şii azınlıklar Suudi Arabistan’ı -ve İsrail’i- endişeye sevk etti. Müslüman Kardeşler, IŞİD ve hepsinden önemlisi İran’ı da kendisine tehdit olarak gören ortaçağ rejimi, Şii mollalara karşı Sünni güçlerle ittifak arayışına girdi. Bunlardan biri ekonomik olarak ayakta tutulmaya çalışılan Sisi rejimi olurken diğeri de ‘Sünni Türkiye’ oldu.

Hayata geçtiği takdirde İsrail’in de rahatlıkla eklenebileceği bu ittifak, Ortadoğu halkları için uğursuz gelişmelere gebe olacağı kesin. Gözler önüne serilen gerçek ise Türkiye’nin ‘NATO’nun ne işi var’ diyerek Libya’ya yönelik NATO saldırısına katılması gibi 180 derece dönerek emperyalistler için hizmete girişmesidir. Kim ne ittifak yaparsa yapsın, Ortadoğu’da sadece saatler dahi bunları eskitebilecek kadar hızlı akıyor ve halklar bir o kadar öfkeli...

 
§