ÇHD’den açık mektup:
“Nuh Mete Yüksel avukat olamaz!”
Çağdaş Hukukçular Derneği tarafından Ankara Barosu’na yazılan açık mektup şu şekilde:
Ankara Barosu’na açık mektup:
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Nuh Mete Yüksel’i oy birliğiyle Ankara Barosu levhasına kabul etti!
Ancak Nuh Mete Yüksel avukat olamaz!
Nuh Mete Yüksel;
- DGM Savcılığı sırasında Ankara Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi’nde işkence yapılmasına bizzat iştirak eden,
- Avukatlara işkence yapılmasını izleyen, adliyede avukat dövdüren,
- Kanlı polis infazlarının soruşturma bahanesiyle üstünü kapatan,
- Birtan ALTINBAŞ’ın işkenceyle öldürülmesi davasında işkenceci katillerin lehine tanıklık yapmak için duruşmada hazır bulunan,
- İşkencecileri cezaevine uğurlamaya giden,
- Devrimcilere, sosyalistlere, sendikacılara, öğrencilere komplolar kuran,
- Sahte deliller, tutanaklar yarattığı, bizzat emrindeki polis amirlerinin ifadesi ile ortaya çıkan,
- Gazetelerden “ÇHD’li avukatlar ayağını denk alsın, DGM karşı kampanya yürütülmesine izin vermeyeceğiz, sıra onlara da gelecek” diye tehditler savuran, bu tehditlerden üç gün sonra 1999 yılında Halkın Hukuk Bürosu’nu basıp sahte delillerle meslektaşımızın tutuklanmasının önünü açan kontrgerillanın yargı içerisindeki temsilcilerinden biridir.
Bu kişiyi son olarak, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden Silopi- Görümlü Köyü’nde 6 köylünün infazından sorumlu katil emekli Tümgeneral Mete Sayar ve arkadaşlarının yargılandığı davanın duruşmasında gördük. Cinayet faillerine destek için ordaydı.
Kamuoyuna yansıyan ahlaki durumuna ise yorum yapmaya dahi gerek duymadığımız bir adamdır.
Bu zatın suçları sadece bunlarla sınırlı değildir, arşivlerimiz bu zatın işlediği suçlarla doludur.
Bugün ise Ankara Barosu’nun bir üyesi ve bir avukat…
Ankara Barosu Yönetim Kurulu’na soruyoruz; yaşamını muhalifler ve avukatlarla mücadeleyle geçirmiş, tescilli bir avukat düşmanına ve kontrgerilla temsilcisine avukat sıfatını nasıl layık görürsünüz!
Avukatlık, sizin gözünüzde bu kadar sıradan ve ‘değersiz’ bir meslek midir?
Nuh Mete Yüksel ve benzerlerini levhaya kaydederken hiçbir ölçütünüz yok mudur?
Yoksa ‘gözümüzden kaçmış’ gibi hiçbir inandırıcılığı olmayan bir bahane mi uyduracaksınız?
Ama bizler, bu kararı alırken hangi ruh halinde olduğunuzu biliyoruz. Sizler onu “kendi mahallenizin çocuğu” olarak görüyor olmalısınız… Geçmişte Hikmet Sami Türk’ü bu mesleğe kabul ederken, hangi ruh halindeyseniz şimdi de aynı ruh halindesiniz…
Ancak almış olduğunuz bu kararın meslek adına mesleğin onuru adına utanç verici olduğunu asla unutmayın.
Bu kararınızdan dolayı derhal istifa ederek kendinizi ve Ankara Barosu üyelerini bu utançtan kurtarmalısınız. Sizin tercihiniz, seçiminiz, avukatlık anlayışınız buysa, bu kararınızın arkasında duracaksanız, bunu meslek hayatımız boyunca unutmayacağız ve unutturmayacağız. Bu ayıpla anılacaksınız.
Kararınızı asla kabul etmiyoruz.
Nuh Mete Yüksel, bizi polis-Jandarma zoruyla dövdürerek attırdığı bu adliyeye avukat olarak elini kolunu sallayarak giremeyecek, karşısında bizi bulacaktır.
Halk düşmanlarını asla unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Mesleğimizi ve baromuzu içine düşürdüğünüz bu durumu kabul etmiyoruz. Derhal istifa etmediğiniz takdirde, bundan sonra bizi temsil edecek mesleki, ahlaki ve siyasal liyakata sahip olmadığınızı buradan şimdiden ilan ediyoruz sizlerle kurumsal ilişkimizi askıya alıyoruz.
Çağdaş Hukukçular Derneği
24 Haziran 2014
Polis kör ediyor, yargı soruşturmuyor!
İstanbul Valiliği’nin polis şiddetinin en temel saldırı araçlarından gaz bombası için yazdığı inkar yazısıyla bir kişiyi kör bırakan polislere dava açılması engellendi.
Selçuk Yıldız’ın Haziran Direnişi’nde gözünü kaybetmesiyle ilgili soruşturmada İstanbul Valiliği “polisin envanterinde gaz bombasını atan teçhizat bulunmadığını” iddia etti.
Geçtiğimiz yıl Sancaktepe’deki Haziran Direnişi eylemleri sırasında işitme engelli Selçuk Yıldız, Sancaktepe Belediyesi’nin önünde polisin 5 metreden attığı gaz fişeğinin sol gözüne isabet etmesi sonucu görme yetisini büyük oranda kaybetmişti.
Selçuk Yıldız’ın avukatı Meltem Aykut Giray, olay yerinde gaz fişeği atan polisler hakkında soruşturma başlatılması için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığı’na geçen yılın Temmuz’unda başvuruyu yaptı. Savcılık da başvuru üzerine prosedürü işleterek kamu görevlilerin soruşturulması için valilikten izin istedi.
Aradan yedi ay geçtikten sonra İstanbul Valiliği yanıtını verdi.
Valilik, Sancaktepe Emniyet Müdürlüğü ve Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü ile yazışmalar sonucunda “gaz bombası atan teçhizatın envanterde bulunmadığını, dolayısıyla iddiaya konu olan personelin tespitinin yapılamadığını” savundu.
MOBESE kayıtları yine yok
Valilik benzer polis şiddeti soruşturmalarında olduğu gibi “MOBESE görüntülerine ulaşılamadığını”, “Yıldız’ın şikâyetinin soyut iddialara dayandığını”, “iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını” iddia ederek polisler hakkında soruşturmanın açılmasına izin vermedi.
Cumhuriyet Başsavcılığı da yetkili merci tarafından soruşturmaya izin verilmediği gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığını açıklayarak dosyayı kapattı.
Dava sürecine dosya Anayasa Mahkemesi’ne taşınarak devam edilecek.
12 Eylül darbecilerinin müebbeti 8 yıl!
12 Eylül darbesinin yargılanması adı altındaki göstermelik dava sürecinin ardından yansıyanlar, aslında faillerin korunduğunu bir kez daha gösteriyor. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı 12 Eylül davasının kararına ilişkin işletilecek hukuk kuralları yansıdıkça ‘cezaları’ düşüyor. 12 Eylül darbesini yargılama adıyla başlayan süreçte sadece iki komutan sanık yapılmış, işkence ve katliamlara ilişkin yargılamalar gözardı edilmişti.
Sanıklar mahkeme salonuna getirilmeden süren duruşmaların sonunda, Evren ve Şahinkaya’ya iyi hal indirimiyle müebbet hapis cezası verildi.
’91 yılında Turgut Özal tarafından çıkarılan af kapsamına alınacak dosyayla iki sanığın hapis süresi en fazla 8 yıl olacak. Ağırlaştırılmış müebbetten müebbete çevrilen ceza böylece en fazla 8 yılla sınırlanacak. |