24 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/04

Çürümüş düzenle uzlaşmaya hayır!
Ekonomideki kırılganlık ve sermayenin büyüyen korkusu
Dinci-gericilerin dalaşması ve Kürt hareketinin tutumu
Pisliği devrim temizleyecek, devrime hazırlanalım!
Bozuk düzenin çarklarını döndürenler
Roboski adın yine kaçak... - T. Kor
Herkes için parasız, nitelikli sağlık hakkı için mücadeleye!
Özelleştirme saldırısına karşı mücadeleye!
3. havalimanı için “acele kamulaştırma”lar başlayacak!
İki işçi eylemi ve gösterdikleri...
ENA Tekstil’de direniş!
“Sonuna kadar devam edeceğiz!”
Bakanlıktan işçilere: “1.5 yıl daha ölmeyin!”
“Çocuk cezaevleri derhal kapatılmalı!”
ABD mali krizi perdelemeye çalışıyor
Cenevre-2 Konferansı’nda uzlaşma arayışı
Suriye’de propaganda savaşı
Yeni anayasaya karşı farklı tutumlar
Direniş kazandı!
Bielefeld’de Haziran Direnişi paneli
Zoru zor bozar!
İzmir’de DLB’lilere polis saldırısı!
Gebze’de Rosa anması
Çürüyen düzen emekçilere umut olamaz!
İstanbul’da Hrant Dink’i on binler andı
Gezi Şehit ve Gazileri Platformu kuruldu
İHD’den hak ihlalleri raporu
Mustafa Suphi ve 15’ler…
Mustafa Suphi’nin 3. Enternasyonal’deki konuşması:
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Çocuk cezaevleri derhal kapatılmalı!”

 

İHD Genel Başkan Yardımcısı Hasan Erdoğan ve İHD Ankara Şube üyesi Adnan Vural ile Pozantı, Şakran, Kürkçüler ve son olarak Sincan cezaevlerinde yaşanan çocuklara yönelik tecrit ve işkence uygulamaları ve bu uygulamaları engellemek için kurulan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi üzerine konuştuk...

- Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı?

Adnan Vural: Bilindiği gibi son günlerde çocuk cezaevlerinde işkence başvuruları aldık. Öncesinde Pozantı Cezaeevi’nde çocuklara uygulanan taciz ve tecavüz, ardından bu çocukların Adli Tıp’ta yaşlarının büyütülerek ceza almaları, çocuklar üzerinden uygulanan baskının bilerek, isteyerek gerçekleşmesi topluma baskı anlamına geliyordu. Çocuklar küçük şeylerden uzun süreli hücre cezalara çarptırılıyordu. Derneğimize başvuranlar ıslak oda (“süngerli oda” diye de bilinir) denilen yerlerde uygulanan tecrit ile birçok çocuğun hasta olmasına rağmen hastaneye götürülmemesi gibi konularda şikayetleri vardı. Avukat arkadaşlarımızın birebir görüşmelerinde işkence izleri tespit edildi. Bu tespitlerin ardından bu girişimi yapmamız gerektiğini düşündük. İlk tartışmalarımızda talebimizin net olması üzerinden bir karar aldık. Biz çocukların ne ceza aldıklarıyla ilgilenmiyoruz. Çocuk cezaevlerinin kapatılması üzerinden yürüttük tartışmalarımızı. Hatırlatmakta yarar var. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nde çocukları, üçüncü kişilerin ihmal ve istismarından devlet korumakla yükümlüdür deniyor. Dolayısıyla çocuklar devletin elindeyken verilen cezalar ve uygulanan işkenceler insanın vicdanını acıtan bir yerde duruyor. Basının da izlediği birçok işkence vakası ve İHD dışında çocukların basına verdikleri bilgiler mevcut. Biz de bu insanlık dışı uygulamalara karşı birçok kuruma çağrı yaptık. Kurumlarla yüz yüze görüşmeler de yaptık. Sonuçta 14 kurumla beraber bir girişim oluşturduk. Bu girişimin bileşenleri İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Çağdaş Hukukçular Derneği, Gündem Çocuk Derneği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu, Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, İştar Kadın Merkezi, Uluslararası Çocuk Merkezi, Çocuklar İçin Adalet Takipçileri. Ayrca, Eğitim-Sen Genel Merkezi ve SES Genel Merkezi de bu çalışmaya merkezi olarak destek vereceklerini belirtti, Cezaevi Komisyonu olarak.

Tartışmalarımızda dönüp baktığımızda ne olursa olsun bir çocuğun izole edilmesi kadar kötü birşey olamaz. Devlet bu çocukları çocuk olarak da görmüyor. Kendi deyimleriyle onlar “terörist”! Bu yaklaşımla bakıyor ve TMK mağduru çocuklara baktığımızda çok ciddi, ağır cezalar veriyor. Mahkeme süresinde “Ben seni adam edeceğim!” mantığıyla yaklaştığı için bu çocuklar ciddi tecrit ve işkenceye maruz kalıyor. Bilindiği üzere Pozantı’da çocuklara tecavüz vakası toplumda ciddi bir infial yaratmıştı. Buna yönelik hiçbir soruşturmanın açılmaması, bu duruma sebep olanların herhangi bir yargıya tabi olmaması vicdanları yaralayan bir durum. Bu durumda çocukları bu ceza sisteminden kurtarmak gerektiğini düşünüyoruz. Ceza sisteminden bahsederken bu çocukların ne suç işledikleri bizi ilgilendirmiyor. Biz bu sistemde çocuk cezaevlerinde yapılan işkencelerin son bulmasını istiyoruz. Cezaevleri kapatılsın. Yerine top sahası yapılsın. Çocuklar oynasın. Biz bu mantık üzerinden hareket ediyoruz.

Bu çalışmalara baktığımızda oldukça fazla duyarlılık var. İnsanlar arayıp “nasıl yardımcı olabiliriz? Neler yapabiliriz?” diye soruyorlar. Keza kurumlar da aynı şekilde. Yurtdışından irtibatta olduğumuz ve dayanışmak isteyen birkaç kurum var kısa zamanda haber beklediğimiz.

Bu çalışmalar program üzerinden devam edecek. 6 aylık zaman dilimi içerisinde imza kampanyaları, diğer çocuk cezaevlerinin durumu, çocukların uğradıkları hak ihlalleri üzerine araştırmalarımız, çıkan çocukların ve ailelerin anlatımları, özellikle annesi tutuklu olduğu için cezaevinde olan çocuklar için bir çalışma, bağımsız izleme heyeti ile çocukların yaşadıkları bu ortamı bu heyete açmaları için bir çalışma, önümüzdeki süreçte bütün çocuk cezaevlerinde eşzamanlı bir basın açıklaması gibi bir planlamamız olacak. Ayrıca işin tehlikeli tarafı çocuklar gözaltı sürecinde nitelikli bir hukuksal yardım alamadılar. Bu nitelikli hukuksal yardım için Baro’dan bir destek almayı düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde onlarla bir görüşme gerçekleştireceğiz. Çocuk cezaevlerinin neden kapatılması gerektiği üzerine bilgilendirme amaçlı bir buluşma etkinliği yapmayı da planlıyoruz. Konferans, seminer, çalıştay gibi bir programımız var. Film gösterimi ve belgesel yapmayı da düşünüyoruz gelen mektupların seslendirildiği, cezaevinden çıkan çocukların ve ailelerin anlatımlarının, avukatların izlenimlerinin bulunduğu.

“Yerine ne koyacaksınız?” dediğinizde bizim buna verecek cevabımız olmayacaktır. Bunu devlet düşünsün, ki ne yapmaları gerektiğini de çok çok iyi biliyorlar. Biz cezaevlerinin kapatılması konusunda ortaklaşan bir bileşeniz. Biz sadece Türkiye’deki çocuk cezevlerinin değil, dünyadaki tüm çocuk cezaevlerinin kapatılmasından yanayız ve bunun için biraraya geldik. Ankara’da olduğumuz için Sincan’daki Çocuk ve Gençlik Cezaevi’de bulunan ciddi hak ihlallerini de daha ayrıntılı biliyoruz. Çocukların mektuplarına el konulmasından tutun görüşlerinin kısıtlanmasına, tek kişilik hücrelere konulmasına, sayım vermeyen çocukların dövülmesine kadar ciddi tecrit ve işkenceler mevcut. Bu yüzden oradaki hukuksal takibimizi ve suç duyurularımızı yaptık yetkililer hakkında. Artık buradaki avukat arkadaşlarımız çocuklarla sürekli görüşecek. Durumlarını takip edecekler. Ayrıca çocukların görüşçülerine İHD’den aktivist arkadaşlarımızı yazdıracağız. Bundan sonraki görüşmelerimiz çocukları biraz rahatlatmak yönünde olacak. Çünkü buradaki çocukların büyük bir çoğunluğunun aileleri şehir dışında ya da uzak yerlerde. Aileler düzenli bir şekilde açık görüşe bile gelemiyorlar. Yoksul aileler bu çocukların aileleri. Şırnak’tan Ankara’ya sürgün edilmiş ve birçoğu dağıtılmış, TMK mağduru çocuklar bu çocuklar. Şakran ve Maltepe’ye giden çocuklarda, İHD üzerinden giden avukatların işkence tespiti var. Yüzlerinin, gözlerinin mosmor olduğu, bu morlukların hala geçmediği, yürümede zorluk çektikleri gibi gözlemleri var ve bunları rapor haline getirdik.

Bu girişim cezaevleri kapatılana kadar çalışmalarını devam ettirmeyi planlıyor. Bizim gibi düşünebilecek ya da kendi düşüncelerini ortaya koyabilecek, destek verecek herkese, kurumlara açık bir girişimdir. Bu kanayan yarayı ve devleti teşhir etmek adına sürekli gündemde tutulması gereken bir konudur. Vicdanı olan herkesin bu çalışmaya destek vermesi gerektiğini düşünüyoruz.

- Hangi illerde yürüyor bu çalışma?

- Şu an için Ankara merkezli yürümekle beraber Mersin başta olmak üzere, Adana, İstanbul, İzmir, Antalya ve Diyarbakır’da çalışmalarımız mevcut. Bu illeri tercih etmemizin sebebi çocuk cezaevlerinin ağırlıklı olarak buralarda olması ve çocuklara ilişkin çalışma yürütülen yerler bu saydığımız yerler. Sadece İHD üzerinden yürümemekle beraber saydığımız kurumların nerede bir çalışanı varsa, destek verecek kim varsa çocuk cezaevinin olup olmamasından bağımsız, kampanyayı genişletmek adına girişim herhangi bir ilde çalışma başlatmaya hazır.

Ben özellikle bu çalışmada vicdan meselesinin işletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bahsettiğim kuru vicdan değil. İşkenceyi yapanların cezasızlığına, çocuklara işkence uygulanmasına yönelik bir vicdan ve öfkenin oluşması gerekiyor insanlarda. Bu insanların mutlaka hesap vermeleri, tüm kamuoyunun da hesap sorması gerekiyor.

Av. Hasan Erdoğan: Bu çalışma sadece hukukçuların ya da insan hakları savunucularının yürüteceği bir kampanya değil. Bu sebeple kampanya içerisinde yer alan sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Gündem Çocuk Merkezi, İştar Kadın Merkezi gibi kuruluşlar var. Çünkü çocukların sadece hukuksal desteğe ihtiyacı yok. Bu çocuklar 15-16 yaşında gündelik yaşamından koparılıp yetişkinlerin konulduğu cezaevlerine konuluyor ve çocukların tekrar toplumla bütünleşmesi, normal, rutin hayatlarına dönebilmesi için sadece hukukçuların değil, aynı zamanda sosyologların, psikologların, sosyal hizmet uzmanlarının, pedagogların, çocuk gelişimcilerin desteğine ihtiyaçları var. Çünkü o yaşlarda travma, Pozantı’dan da komuoyuna mal olarak öğrendiğimiz daha önceden de var olduğunu tahmin ettiğimiz cinsel istismar ve ağır işkence yaşadılar. Biz hukukçular olarak işin bu kısmına yönelik bir müdahale edebilecek durumda değiliz.

İlk etapta hedefimiz cezaevlerinin kapatılması. “Kapatılana kadar cezaevlerini bizim incelememize açın” diyoruz. Çünkü cezaevlerinin kapatılması sorunu çözmüyor. Uluslararası ve ulusal mevzuatta çocukların kaldığı yerlerin Avrupa İşkenceyi İzleme Komitesi’nin (CPT) belirlediği ve Türkiye’nin de imza koyduğu uluslarası anlaşma, metin ve sözleşmelere göre sivil denetime tabi tutulması gerekiyor. Ancak maalesef Türkiye’deki çocuk cezaevleri sivil denetime tabii değil. Çocuklar sadece biz avukatlarla, biz avukat yetişkinlerle nasıl görüşüyorsak, o şekilde görüş yapabiliyor. Bu yüzden cezaevleri kapatılıncaya kadar sivil denetime açılmasını ve çocukların içeride yaşamlarını nasıl devam ettirdiklerini görmeyi istiyoruz. Çocukların kaldıkları cezaevleri Sincan dahil olmak üzere Şakran, Kürkçüler, Maltepe gibi yetişkinler için tasarlanan ve yetişkinlerle aynı koşullarda kalıyorlar cezaevlerinde. Tek kişilik hücre uygulaması dahi mevcut. Hatta yetişkinlerden daha yaygın bir biçimde mevcut. Öncelikli olarak cezaevlerinin denetimimize açılmasını isteyeceğiz. Bunun için de eşzamanlı olarak cezaevleri önünde basın açıklamaları gerçekleştireceğiz. Sadece Ankara’ya özgü değil, tüm Türkiye’de gerçekleştirilecek bir kampanya olacak. Çocuk cezaevlerinin bulunduğu Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Mersin başta olmak üzere eşzamanlı olarak çocuk cezaevlerinin önlerine gidip hukukçular ve bu alanda çalışan doktorlar, sosyal hizmet uzmanları, pedagoglar olarak “Cezaevlerini bize açın!” diyeceğiz. “Eğer açmazsanız ulusal ve uluslararası tüm kurum ve kuruluşlara başvuru yapacağız!” diyeceğiz. Gerçekten kapatılması gerektiği için kapatılsın diyoruz. “Nereye koyacağız çıkarttıklarımızı?” gibi bir söylemle karşılanırsak bir zaman dilimi belirlenebilir. Bu zaman dilimi içerisinde çocuklara her türlü desteği sağlayabileceğimizi zaten her fırsatta belirtiyoruz. Kapatılmanın çözüm olmadığını bilmekle beraber, çocukların normal yaşama döndürülebilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitim-Sen’in kampanyaya dahil olması bizim için çok anlamlı bir gelişme. Çünkü çocukların eğitimleri de sekteye uğramış durumda. Aynı şekilde sağlık emekçilerinin, doktorların kampanya içerisinde yer alması gerekiyordu yukarıda belirttiğimiz sebeplerden kaynaklı.

Bu çocuklar hepimizin çocukları. Görüyoruz, biliyoruz ve birçok şeyin tanığıyız. Yaşananlar çok ağır ve biz bu durumun iyileştirmelerle ya da kimi yasalarda bazı değişiklikler yapılarak çözülebileceğini gördük. Pozantı’dan sonra peş peşe olaylar oldu. İzmir Şakran, Antalya, Sincan bunların örnekleridir. Ergenlik çağındaki bir çocuğu kapatırsanız, özgürlüğünden yoksun kılarsanız ve yetişkinlere uyguladığınız sistemi onlara uygulamaya çalışırsanız kaçınılmazdır bunların olması. Dünyanın birçok yerinde artık çocuk cezaevi yoktur. Tarihin çöplüğüne gitmiştir çocuk cezaevleri. Çünkü çocuk cezaevlerinin yeri artık tarihin çöplüğüdür. Biz bu çocukları cezaevlerinde tutarak aslında onların geleceklerini öldürüyoruz. Yakın zamanda çocukların çıkan fotoğraflarından da bildiğimiz gibi çok ağır işkenceler uygulanıyor. İşkence gören bir çocuk cezaevinden çıksa bile çözüm değil. Nasıl normale dönecek, nasıl eskisi gibi olacak? Bu sadece bizim değil, tüm toplumun sorunudur. Artık biz bunları yaşamak istemiyoruz. Bunun sonucu olarak böyle bir kampanya başlattık. Ciddi bir yer buldu. Çok olumlu tepkiler aldık. İlk İHD olarak çağrıcılığını yaptık. Görüştüğümüz kurumlardan hiçbiri bizi reddetmedi. Mesele çocuk olunca herkes bir şekilde katkı sunmak istedi. Bu yüzden mutluyuz. Elimizden geleni yapmaya hazırız.

- “Cezaevlerinin kapatılması çözüm değil” dediniz. Çocukların psikolojik ve fiziksel olarak sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için önünüzde bir program var mı?

Av. Hasan Erdoğan: TİHV gibi daha çok doktorlardan oluşan ve ’99 sürecinde cezaevlerinde gerçekleştirilen açlık grevi sonrasında Wernice-Korsakoff’luların tedavisini üstlenen bir vakıftır. Bu konuda yardımcı olabileceklerini belirttiler. Ayrıca SES ve Tabipler Odası da her türlü yardımda olabileceklerini ifade etmiş oldular.

Ayrıca bu çocuklar Türkiye’nin birçok yerinde varlar. Ağırlıklı olarak Kürt illerinden geliyorlar, ama biz sadece kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen çocukların değil, adli-siyasi ayrımı yapmaksızın, 18 yaşının altında hiçbir çocuğun cezaevine konulmasını istemiyoruz. Çok net olarak dile getiriyoruz. Hangi suçu işlerlerse işlesinler, dünyada da örnekleri olduğu gibi aileden alınabilir, koruyucu tedbir önlemleri alınabilir, ama cezaevi değildir bu çocukların yeri. Türkiye’de cezaevlerinde bulunan çocukların %90’ı tutuklu, %10’u hükümlü. Yani bu şu anlama geliyor, erken infaz. Aslında olması gereken tam tersi, %10’unun tutuklu ve %90’ının hükümlü. Çocuk ceza sisteminde çarpıcı bir nokta var. Çocuklar tutukluyken cezaevinde kalıyorlar. Diyelim ki 15 yaşındaki bir çocuk ailesinden birini ağır bir şekilde yaraladı ve tutuklandı. Yargılaması bir yıl sürdü ve bir yılın sonunda mahkum oldu. Mahkum olduğu zaman cezaevinden alınıp eğitim evine (ıslahevi) alınıyor. Eğitim evinde çocuk okula gidip gelebiliyor, ailesinin yanına gidebiliyor. Bir bakıma eğitim evine konularak ceza alan çocuk ödüllendiriliyor, ama yargılaması süren ve daha suç işleyip işlemediği kesin olmayan çocuk daha ağır koşullarda cezaevinde kalıyor. Bu çarpık bir uygulamadır. Bunun altını çizmekle beraber hiçbir çocuğun cezaevine konulmaması gerektiğini de yineliyoruz.

Devlet eğitim evlerini de F tiplerinin içinde yapıyor. Hareket alanı biraz daha fazla, haftasonları evlerine çıkabiliyorlar ama yine cezaevi koşullarında olmuş oluyor. Biz diyoruz ki eğitim evleri de cezaevlerinin dışında olsun, çocukların dışarıyla, hayatla bağını kesmeyin, onların çocuk olduklarını unutmayın. Bu konuda ne yapılması gerekiyorsa biz yapmaya hazırız. Devlet proje istiyorsa, proje yapmaya da hazırız. 2013 yılının sonunda Adalet Bakanı hali hazırda sayısı 5 olan çocuk cezaevlerinin sayısını 15’e çıkaracağını “müjdeledi”. Ayrıca bunu F tipi projesi olarak hayata geçirecek. Biz bu projeleri durdurun dedik. Yeni çocuk cezaevleri istemiyoruz. Biz yeniden bir Şakran, Pozantı, Sincan yaşamak, yaşatmak istemiyoruz. Eğer yapılacaksa da çocuklar için Avrupa’da, dünyada örnekleri var. Devlet dönsün, baksın bu örneklere. Çok çok istisnai durumlarda, çocuğun güvenliği için özgürlüğünden mahrum bırakılabilir çocuk. Bunu da bütünüyle bir yetişkin gibi özgürlüğünden mahrum bırakamazsınız. Çünkü çocuktur. Bizim hukuk sistemimizde 18 yaşın altındaki bir çocuğun imza attığı hiçbir belge geçerli değildir. Hukuk sistemimiz der ki, 18 yaşın altındaki çocuğun hukuktaki tabiriyle temyiz kudreti yani yaptığı hüküm ve sonuçlarını bilemeyeceği varsayılır ve geçersizdir. Dünyadaki birçok yerde ceza ehliyeti, yani çocukların yaptığı bir eylemden dolayı, eylemin hüküm ve sonuçlarını bilemeyeceğinden kaynaklı cezasızlık vardır 18 yaşın altındaki bireylerde. Yargılanmaz fakat tedbir alınabilir. Çocuk sürekli suça itiliyorsa, devlet tedbiren onu alabilir ya da çocuğa yönelik bir şiddet, saldırı varsa ve çocuk bundan dolayı suça yöneliyorsa, sırf o saldırıda korumak için ailesinden alınabilir, bulunduğu şehir, okul değiştirilebilir. Sonuç olarak koruyucu önlemler çocuğu korumak için vardır, ama şuanki sistem çocukları korumuyor. Cezaevleri içerisinde çocuklar korunmuyor. Çocuk ceza sistemi çok çarpık ve ilkeldir. 15 yaşındaki çocuklara kelepçe takılması ilkeldir ve biz bundan utanç duyuyoruz. Sincan’da yaşanan işkence sonrasında cezaevine gittiğimizde çocukların bileklerinin morarmış olduğunu gördük kelepçeden dolayı. Kafalarında, gözlerinde morluklar, şişlikler olduğunu tespit ettik. Saldırıya uğramış oldukları bariz bir biçimde belliydi. Onlar çocuk ve biz onları o halde görmek istemiyoruz. Karşılarında insanlığımızdan utanıyoruz. Bu sebeplerden dolayı da bu kampanyayı başlattık. Suçu ne olursa olsun hiçbir cezaevinde çocuk görmek istemiyoruz.

Kızıl Bayrak / Ankara

 
§