6 Eylül 2013
Sayı: KB 2013/35

 Kızıl Bayrak'tan
Suriye’den kanlı ellerinizi çekin!
ABD saldırıda kararlı ancak yalnız kalmak istemiyor!
Burjuvazinin savaş borazanı: Medya!
Baskı ve zorbalığa geçit vermeyelim!
12 Eylül düzeni devrimle yıkılacak!
Müzakere aldatmacasına karşı…
1 Eylül savaş çığırtkanlarına uyarı oldu!
Bürokrat istifa
etti! Yaşasın bürokrasi!
Bürokratlar defolsun sendikalar bizimdir
“Grev gözcülüğünden”
grev kırıcılığına...
Türk Metal’in “huzurevi” vurgunu bozuldu
MİB MYK Eylül Toplantısı...
Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Partimizin programı/2
Haziran Direnişi, reformist sol ve
devrimci sorumluluklar- Alper Suat
Forumlarda savaş değil, halkların kardeşliği haykırıldı

Mamak Kültür-Sanat Festivali 10. yılında...

Düzenin kâbuslarını
gerçeğe çevirelim!
Kayıt döneminde mücadele çağrısı!
Kadına yönelik şiddet
artarak devam ediyor!
“Gün hesap sorma,
yarınlarımız için mücadele günüdür!”
Ortadoğu’dan dünyanın dört bir yanına, bir çığlık büyüyor!
“Gezi Parkı tutsaklarına özgürlük!”
Gezi tutsaklarından mektup...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu’dan dünyanın dört bir yanına, bir çığlık büyüyor!

 

Ortadoğu’nun büyülü havasının savaş tanklarının tozu dumanı arasında boğulması ya da medeniyetlere kucak açmış çatısına kardeş kanının sıçraması bu topraklar için emperyalizmin icadı olmasa da özellikle 20. yüzyılla beraber, onunla özdeşleşen bir travma olageldi. Şahların, emirlerin, şeyhlerin boyunduruğu altında emperyalizmin hediyesi ‘demokrasi’nin zulmüyle tanışan Ortadoğu halkları için ise bir şey hep aynı kaldı: Sürgün, tecavüz ve katliamlarla harmanlanan koyu bir acı! Tek farkla; egemenlerin sahip olacağı bir parça toprağın uğruna değil artık, bir damla petrol uğruna çekilen koyu bir acı!

Bu acıdan en büyük pay ise bir kez daha biz kadınlara düştü. İşte 2013’ün son çeyreğine doğru yol alırken Suriye’de görünürdeki Esad rejimi ile ÖSO arasındaki çatışmada emperyalizmin kirli hesaplarının bedeli Suriyeli emekçilere ve kadınlara kesiliyor. Yüz binlerce Suriyeli emekçi patlayan bombalardan kaçarken sığındıkları mülteci kamplarında tecavüze uğruyor, fuhuşa zorlanıyor. Açlık ve hastalık çocukları analarının kollarından çekip alıyor. Onları ölümün soğuk karanlığına, anaları ise belirsizliğin kör çıkmazına savuruveriyor. Rojava’da ise kirli savaştan sıyrılarak özgürleşen Kürt kadınları için El-Nusra çeteleri tecavüz fetvaları yayınlıyor. Kırılamayan direniş ambargo yoluyla açlıkla terbiye edilmeye, sürgünlerle zayıflatılmaya çalışılırken Rojavalı kadınlar bir acıya daha yol alıyorlar şimdilerde.

Irak ve Afganistan’daki istatistikler birer matematiksel sayıdan ibaret gibi görünse de Ortadoğu kadınları için söze yer bırakmayacak bir vahşetin yarattığı dipsiz bir boşluğu ifade ediyor. Ve bir kez daha kimyasal silahların nefessiz bıraktığı çocukların boğuk iniltileri emperyalist hegemonyanın iki yüzlü yalanlarına fon olarak kullanmaktan kaçınılmıyor. Gelecek günler kadınlar için geçmişi aratacak denli kararıyor, boşluk büyüyor kadınların çığlığı ile doluyor, doldukça büyüyor, büyüdükçe doluyor.

Ortadoğu’nun bağrından yükselen çığlık dünyanın dört bir yanından yükselen çığlıklara karışıyor. Emperyalist kapitalist sistemin kadına ‘laik’ gördüğü yaşamı utanç içinde yok etmeye yazgılı bu sistemin yine kadına ‘bahşettiği’ acılarla kararıyor. Kapitalist sistemin sömürü çarkları ile evin dört duvarı arasındaki kısır döngüye mahkum edilen kadının hayatından sefalet, tecavüz, cinnet anları ve şiddet eksik olmuyor. Emperyalist sistem, dünyanın diğer ucundaki kadını bu kez kurşunla değil belki ama, kendi yasalarının ve yarattığı algının zehriyle öldürüyor. Ve bu zehri kristal kadehlerle sunuyor insanlığa. Çocuk iniltileri ile kapitalizmin ihtişamlı sofralarında zehir dolu kadehlerin çınlamaları ayırt edilemeyecek denli aynı tonda çağrıştırıyor ölümü ve bir o kadar aynı iki yüzlü yalanın perdesi oluyor cılız çocuk cesetleri ve zengin sofralar.

Türkiye cephesi; daha fazla kan, daha fazla yalan!

Ağustos Eylül’e devrilirken Türkiye’de tablo esas yönüyle aynı olmakla beraber dinci gerici iktidarın rezil icraatlarıyla özgünleşmekte yalnızca. Ve Ortadoğu halkları nezdinde oynadığı uğursuz rolle dikkatleri çekmekte.

Ortadoğu’da ABD’nin hamiliğine soyunma rolü gözlerini o denli dondurdu ki, gelinen noktada sarıldıkları tek argüman komşuyla sıfır sorundan ‘değerli yalnızlık’a evriliverdi. Ortadoğu halklarını felakete sürükleyen, emperyalist çıkarlara çanak tutan bu cenah ÖSO’yu eğitip donatarak Suriyeli emekçilerin ve kadınların çektiği acıların sorumluluğunu üstlenmekle kalmayıp aynı zamanda Rojava’ya kapadıkları sınırla Kürt halkını ve kadınlarını açlığa ve El-Nusra çetelerine terk etmiş olmakta. Diğer yandan dinsel temaları düzenin bekası ve kendi siyasi çıkarları için ustalıkla kullanan dinci gerici iktidar, şimdilerde Mısır’daki izdüşümleri için canpare bir seferberlik içerisinde. Ve Mısır halkının gaspedilen hak ve özgürlüklerinin, katedilen binlerce insanın üzerinde yükselen bir rant kavgasını din kardeşliği paravanı altında saklama pahasına yürüten bir seferberlik söz konusu olan.

İşte tüm bu tabloda tüm bu dolaysız sorumluluk altında Diyanet İşleri Başkanı’nın sarfettiği “kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza insanlığa karşı cinayetleri önleyin” sözleri insanın kanını donduracak cinsten. BM temsilcisine sarfedilen bu abeste iştigal orta oyunu artık ekşi tadı verse de iktidarın vazgeçmediği bir manipülasyon aracı olmakta senelerdir.

Gerçekler devrimcidir!

Kadına yönelik şiddet ile insanlığa karşı işlenen cinayetleri ayrıştıran zihniyetin örümcek ağları her yanı sarmaya çalışsa da gerçekler devrimcidir. Son 7 yıl içerisinde katledilen kadın sayısı %400 arttı. Tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarında da son 5 yılda % 30 artış yaşandı. İnsanlar sokak ortasında infaz edilirken hapishaneler düşünce ‘suçlu’larıyla dolduruldu. Örnekler çoğaltılabilir, yalnız sormak gerekir; Gezi Direnişi’nde 5 arkadaşımızı, Abdullah’ı, Mehmet’i, Medeni’yi, Ethem’i ve Ali’yi katledenler gerçekleri karartabilir mi? Kürt halkını yıllardır imha ve inkarla yıldırmaya çalışanlar kendi siyasal emelleri için Esma adına gözyaşı dökerken Ceylan Önkollar’ın, Uğur Kaymazlar’ın kanının bulaştığı ellerini saklayabilirler mi?

Her geçen gün insanlığa ve tabiî ki kadınlara yönelik suçları işleyen bu zatların Ortadoğu hakları nezdinde işledikleri suçları ört pas etme çabaları beyhude kalmaktadır yalnızca ve bir o kadar içine düştükleri aczin kanıtıdır. Ne kadar çabalasalar da fırtınayı müjdeleyen çığlıkları dindiremeyecekler ve rüzgar ekenler fırtına biçecek!

Ve sen!

İşte savaşlar ve bunalımların tam ortasında kadınların çığlıkları yükseliyor. Ortadoğu’dan dünyanın dört bir yanına yayılan bu çığlıklar Türkiye’de de dinsel gericilik tarafından zapturapt altına alınan kadınların çığlıkları ile büyüyor. Evet acı çığlıklar bunlar, fakat acının içinde tükenişin değil doğuşun çığlıkları, savaşlar ve bunalımları devrimlere evriltecek fırtınayı müjdeleyen sessizliği parçalayan çığlıklar...

Emperyalist kapitalist sistemin insanlığın başına ördüğü çorapların ipliğini pazara çıkaracak olan bir mücadeleyi, kendi hak ve özgürlükleri için verecekleri mücadeleyi büyütmekle karşı karşıya insanlık. Ve en önde ise acılarıyla doldurdukları göğüslerini siper etmek için geren kadınlar yürüyor.

Fırtınayı müjdeleyen kadınların zılgıtlarıyla yol alıyoruz 2013’ün son çeyreğine. Bir yanımızda Avrupa işçi sınıfının hoşnutsuz kıpırdanmaları, diğer bir yanımızda Ortadoğu haklarının şer üçgenini parçalamak isteyen sancıları ve kulaklarımızda 31 Mayıs’ta hareket ederek fark ettiğimiz zincirlerimizin şangırtısıyla 2013’ün son çeyreğine doğru yol alıyoruz.

25 Ağustos 2013

Burcu Koçlu
Kadın Kapalı Cezaevi
Şakran / İzmir


 
§