6 Eylül 2013
Sayı: KB 2013/35

 Kızıl Bayrak'tan
Suriye’den kanlı ellerinizi çekin!
ABD saldırıda kararlı ancak yalnız kalmak istemiyor!
Burjuvazinin savaş borazanı: Medya!
Baskı ve zorbalığa geçit vermeyelim!
12 Eylül düzeni devrimle yıkılacak!
Müzakere aldatmacasına karşı…
1 Eylül savaş çığırtkanlarına uyarı oldu!
Bürokrat istifa
etti! Yaşasın bürokrasi!
Bürokratlar defolsun sendikalar bizimdir
“Grev gözcülüğünden”
grev kırıcılığına...
Türk Metal’in “huzurevi” vurgunu bozuldu
MİB MYK Eylül Toplantısı...
Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Partimizin programı/2
Haziran Direnişi, reformist sol ve
devrimci sorumluluklar- Alper Suat
Forumlarda savaş değil, halkların kardeşliği haykırıldı

Mamak Kültür-Sanat Festivali 10. yılında...

Düzenin kâbuslarını
gerçeğe çevirelim!
Kayıt döneminde mücadele çağrısı!
Kadına yönelik şiddet
artarak devam ediyor!
“Gün hesap sorma,
yarınlarımız için mücadele günüdür!”
Ortadoğu’dan dünyanın dört bir yanına, bir çığlık büyüyor!
“Gezi Parkı tutsaklarına özgürlük!”
Gezi tutsaklarından mektup...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Grev gözcülüğünden”
grev kırıcılığına...

 

AKP döneminde kamuda güvencesiz çalışma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaşmasıyla beraber uzunca bir süredir grev yüzü görmemiş (son 20-30 yıldır) işletmelerde grevlere tanık oluyoruz.

Yakın bir döneme kadar kamuda işçi statüsünde çalışmak bir “ayrıcılık” olarak görülürken sermayenin saldırı dalgasıyla paralel olarak kamu işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları daha da ağırlaştı. Güvenceli ve sendikalı çalışan işçilerin sayısındaki erime ile özelleştirme saldırıları kamuda şu ya da bu şekilde belli bir “rahatlığı” olan işçileri köşeye sıkıştırdı. Sermaye ve onun uşağı AKP iktidarının kamuya yönelik bu hamlelerinin arkasında yatan asıl amaç işgücü maliyetlerini asgariye indirmek ve sermayenin yeni dönem ihtiyaçlarına yanıt vermekti.

Kamu işçisinin grev iradesi kırılıyor...

Sermaye ve hükümet cephesinden tablo bu iken mücadele cephesinde ise son yıllarda farklı bir sürece girildi. Kamuda görece güvenceli çalışmanın olduğu işkollarında sendikal örgütlülükler ya yandaş sendikalara devredilmek isteniyor ya da tamamen tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu tasfiye sürecinde sendika bürokratlarının üstlendiği özel role değinmek gerekiyor. Yıllardır kamu işkolunda yüz binlerce işçiyi kapsayan kamu TİS görüşmelerini ihanetle bitiren sendika ağaları bu alandaki mücadelenin büyümesini ve gelişmesini engelleyerek kamu işçisinin hak arama mücadelesini geri taleplere hapsetmişlerdi. Bu anlayış kamu işçisinin, grev silahına yabancılaşmasını beraberinde getirdi. Kamuda bir önceki TİS sürecinde dönemin Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu ve çetesinin “satış sözleşmesi” ifadesini dahi hafif bırakacak bir ihanete imza atması kamu alanındaki AKP ve işbirlikçi sendikal ihanet çetelerinin rahatlığını gözler önüne seriyordu.

Darphane grevinin önemi

Kamuya ait Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nde 2. ayını geride bırakan grev, bu anlamda kamudaki grev sessizliğini bozan önemli bir çıkış olmuştur. Her sözleşme döneminde “uzlaşılacağı” ezberini bozan Darphane grevi başlamasının ardından ise AKP hükümetini rahatsız etmiştir.

Darphane grevi, kamudaki ücret düzeyinin insanca yaşam koşullarını karşılamadığını göstermesinin yanısıra AKP’nin işçi düşmanı, sermaye dostu yüzünü göstermesi açısından ‘hayırlı’ bir örnek olmuştur. Sermaye hükümetinin greve yaklaşımıyla ilgili yapılan yorumlar da AKP’nin sermayeye açtığı rant alanı hakkında fikir vermektedir. Yapılan yorum ve değerlendirmelere göre, Basın-İş Sendikası’nı greve zorlayan AKP, bu yolla kapitalistlere rant alanı açmaya çalışmaktadır.

Mevcut gidişatından bağımsız olarak, yaygınlaşan güvencesizleştirme saldırılarına karşı Darphane işçileri kıvılcımı çakmıştır.

Sermaye devletinin gerçek yüzü

Özel sektörde yaşanan grev ve direnişlerde grev kırıcılığına karşı kapitalistlere yaptırım uygulamayan sermaye devleti Darphane grevinde bizzat “kırıcılığa” soyunmaktan geri durmamıştır. Darphane’de yapılan işlerin bir genelgeyle başka matbaalarda basılmasına yönelik atılan adımlar AKP’nin tam anlamıyla grev kırıcılığına soyunduğunu göstermektedir. Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı greve yönelik saldırgan açıklamalarla hükümetin işçi düşmanı yüzünü ortaya koymuştur.

AKP’nin ikiyüzlülüğü

AKP iktidarı, oldukça ironik bir şekilde Darphane grevinde ikiyüzlü tutumunu da göstermiştir. 1988 yılında Darphane işçilerinin grevini ziyaret ederek grev gözcüsü önlüğünü giyen AKP şefi Erdoğan’ın partisi şimdi ise açıktan grev kırıcılığa soyunmuştur. Türkiye’de işçi hareketinin tarihini kıyısından köşesinden bilen herkesin sahip olduğu bu bilgi dahi AKP iktidarının işçi düşmanı yüzünü açıklamaya yetmektedir. Yine 1988’deki Darphane grevinde, Özal hükümetinin madeni paraların Meksika’da bastırılması için Meksika hükümetiyle bir protokol imzalaması sermaye devletinin geçmişten bu yana oynadığı grev kırıcı rolünün onyıllardır değişmediğini gösteren ibretlik bir örnektir.

Saldırılara karşı barikat: Darphane grevi

Devam etmekte olan Darphane grevi aynı zamanda, önümüzdeki dönemde hükümet ve sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırılar konusunda izleyeceği yol ve yöntemleri işaret ettiği için daha özel bir yerde duruyor.

Her ne kadar beklemeci bir hatta ilerlese de Darphane grevi, kamuda yaygınlaştırılmak istenen güvencesizleştirme saldırılarına karşı barikat işlevi görebilir. Bu yüzden hükümetin grev kırıcılığına karşı mücadele yürüten Darphane işçileriyle sınıf dayanışmasını yükseltmek büyük bir önem taşımaktadır.

 

 

 

 

Yapı-Yol Sen’den eylem

 

Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne bağlı birimlerde çalışan personelin sorunlarını ve taleplerini ortaya koymak için 4 Eylül’de bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Ataşehir’de bulunan Kadıköy ve Ataşehir Tapu Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasında “Savaşa değil emekçiye bütçe!”, “İnsanca bir yaşam istiyoruz!”, “Hak verilmez alınır zafer sokakta kazanılır!” sloganları atılırken, sorunların ve taleplerin yer aldığı dövizler taşındı.

Basın açıklamasını Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Başkanı Nizamettin Orhan okudu. Açıklamada, öncelikle AKP’nin savaş politikaları eleştirildi.

Ardından, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün, devlet bütçesine Temmuz 2013 yılı itibari ile 4 milyar TL harç geliri sağladığı belirtilen açıklamada, özelleştirilme tehdidiyle karşı karşıya olunduğu ifade edildi.

Tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumlu olan devletin ödemek zorunda olduğu zararı tapu memurundan istenebileceği belirtildi.

Açıklamada, iş yükünün büyüme oranının %40 olmasına karşın çalışan sayısının sadece %4 arttırıldığı belirtildi. Bu nedenle çalışanların yoğun mesai yapmak durumunda bırakıldığı ifade edilerek, Başbakanlık genelgesinden dolayı yılbaşından itibaren fazla mesai ücretlerinin alınamadığı belirtildi. Çalışanların haftada en az bir kere sözlü şiddete maruz kaldığı, ayrıca seyrek de olsa fiziksel şiddete maruz kalan çalışanların olduğu ifade edildi.

Çalışma ortamındaki tozdan dolayı çalışanlarda genel olarak solunum yolu hastalıkları oluştuğu belirtilerek buna karşı herhangi bir önlem veya sağlık taraması yapılmadığı söylendi.

TİS sürecinden de bahsedilen açıklamada, Bayındır-Memur Sen’in hükümetin teklifinin altında bir teklife imza attığı belirtilerek bir sonraki dönem, mevcut hakları da masada bırakabilecekleri ifade edildi.

Açıklama şöyle sürdü: “Hak ve özgürlüklerimizin her geçen gün geriye götürüldüğü, kamu hizmetlerinin tümüyle tasfiyesinin hızlandırıldığı, kamu emekçilerinin iş güvencesi dahil temel kazanımlarının bile elinden alınmaya çalışıldığı bir dönemde sırtını hükümete yaslayarak işyerlerin de faaliyet yürütenleri emekçiler çok net olarak ayırt etmektedir. Emek hareketine ve emekçilere bu şekilde zarar verenler mutlaka tarih önünde hesap vereceklerdir.”

Açıklama taleplerin okunmasıyla sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 
§