5 Temmuz 2013
Sayı: KB 2013/27

Halkın isyanı karşısında hiçbir güç duramaz!
Halkların direniş kardeşliği ve ortak mücadelesi kazandıracaktır!
Forumlar ve sosyalizm propagandasının önemi
Sermayenin başkentinde Haziran direnişi
Sivas Katliamı protestolarının gösterdikleri
Onbinler haykırdı: “unutMADIMAKlımda”
Feniş’te eylemli tepki
“Haklarımızı isiyoruz!”
Sınıf hareketinden...
Tekstilde “grev kararı”
MİB MYK Temmuz Ayı Toplantısı
Türkiye'de dinsel gericilik - H. Fırat
Nesin ve Aybar’ın ardından...
Suriye’de yıkıcı savaş
ve son durum…
Yurtdışında Sivas Katliamı’na öfke
Direniş dersleri ve
emekçi kadın mücadelesi!
Yaygın ve dinamik çalışma, kitlesel ve nitelikli yaz kampı!

Halk hareketinin ardından...

Direniş forumlarda güçleniyor!
Ethem’in katili korunuyor!
Lice’den alınacak gülümüz var! - T. Kor
“Her yer Lice, her yer direniş!”
Sermaye iktidarı yalana doymuyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Haklarımızı isiyoruz!”

 

Fabrikayı ve içerisindeki makineleri bırakarak, ortadan kaybolan Kazova sermayedarı, çalıştırdığı işçilerin, 4 aylık maaşları ve kıdem tazminatlarını gasp ederek, işçileri de işten çıkartmıştı.

Hakları ve alacakları için fabrika önünde direnişe başlayan işçiler, bir dizi eylemle de haklarını istediklerini haykırıyorlar. İşçiler direnişin 65., açlık grevinin ise 4. gününü geride bıraktılar.

Fabrika işgal edildi

Günlerdir taleplerini görmezden gelen Kazova sermayedarı Somuncu kardeşlere ve sermaye devletine seslenmeye devam eden Kazova Tekstil işçileri, yaptıkları eylemler ve kurdukları direniş çadırlarına rağmen haklarını alamamaları üzerine fabrikayı işgal ettiler. İşçiler işgal sırasında açlık grevine de başladı. Mahkemeye de başvurduklarını, fakat mahkemeden bir umutları olmadığını ifade eden işçiler, mahkemenin kazanılması durumunda dahi alacaklarının tahsil edilebilmesi için direnecekleri vurguluyorlar.

Direnişçi işçiler 28 Haziran’da sabah saatlerinde fabrikayı işgal ettiler. 08.00’de işgale başlayan Kazova işçilerinin bir kısmı bina içerisinde beklerken diğerleri de kapı önündeki çadırlarda beklediler. İşgalde, patronların makinaların büyük bir kısmını kaçırdığı anlaşıldı.

Bu arada, Umut Somuncu polisi arayarak şikayet etti ve polisler gelerek işçilere binayı boşaltmalarını söyledi. Fakat polis, işçilerden beklediği yanıtı alamadı. Sonrasında ise binanın yeni sahibinin “işçiler binaya zarar vermediği sürece içerde kalabilirler” demesi üzerine polis tutanak tutarak ayrılmak zorunda kaldı.

Kazova işçileri açlık grevinde

Direnişleri iki ayı geride bırakmasına rağmen haklarını alamayan işçiler, işgal sırasında eğer hakları verilmezse fabrikada kalan makineleri satarak alacaklarını temin edeceklerini duyurmuştu.

30 Haziran’da işçiler bazı makineleri fabrikadan çıkarmak istediler. Ancak bu sırada devreye polis girerek işçilere engel oldu. Polis, direnişçi 4 işçiyi “ifadelerini almak üzere” karakola götürdü. 8 işçi ise kendisini fabrikaya kilitledi. Direnişlerini sürdüren 25 işçi, 30 Haziran’dan itibaren süresiz açlık grevine başladılar.

Her çarşamba olduğu gibi, 03 Temmuz günü de eylem yapan Kazova Tekstil işçileri, Şişli Cami önünde buluşarak yürüyüşleri öncesinde direnişlerinin sesini duyurmak için çevredekilere bildiriler dağıttı.

Sonrasında ise sloganlarla yürüyüşe başlayarak direniş çadırına ulaştılar. Direniş çadırı önünde ise basın açıklaması okundu. 30 Haziran’dan itibaren açlık grevine başladıkları ve çalınan emeklerinin karşılığını alana kadar açlık grevine devam edileceği belirtilerek açıklama sonlandırıldı. Sonrasında ise işçiler, Kazova Tekstil patronunun kızı Gaye Somuncu’nun çalıştığı Zincirlikuyu’daki Çalık Holding önünde de bir eylem yaptılar.

İşçiler haklarını istiyor

Gazetemize konuşan direnişçi işçiler, haklarını istediklerini ve alana kadar da mücadeleyi sürdüreceklerini yinelediler. İşçiler şunları ifade ettiler:

Yaşar Gülay: Patronlarımız 4 aylık maaşımızı, kıdem-ihbar tazminatlarımızı, izin paralarımızı ve fazla mesai ücretlerimizi vermeden kaçtılar. Sürekli kendilerine ulaşmaya çalıştık fakat bir türlü ulaşamadık. Biz de son çare olarak işgal kararı aldık.

Ben iki yıldır burada çalışıyorum. Sabah polisler geldi çıkmamızı istediler. Binayı satın alan Ferzoni’nin patronu binayı boş verdiler, arkadaşlar binaya zarar vermediği sürece içerde kalabilir demiş. Bizim 5 aydır ulaşamadığımız Ümit Somuncu makinalara zarar verecekler diye polise ulaşmış. Biz haklarımızı istiyoruz.

Hatice Öztürk: Ben 10 yıldır burada çalışıyorum. Maaşlarımızı ve tazminatımızı alamadık. Patronlar bize bir açıklama yapmıyorlar, onlara ulaşamıyoruz. İşçilerin parasını ödeyeceğim diye binayı satmışlar fakat bize hiçbir ödeme yapmadılar. Aldıkları paralarla banka vb. borçlarını ödediğini öğrendik. Haklarımızı alabilmek için mücadele ediyoruz.

Nurten Yaman: 16 senelik işçiyim burada. Son dönemde maaşlarımızı parça parça alıyorduk. Fakat biz yine aynı işimizi yapmaya devam ettik. Patronlar bizi aldattılar. Paramızı verirler dedik fakat vermeden kaçtılar. Patronlar kaçmadan önceki gün Mustafa Umut Somuncu gelerek ben sizin 4 aylık maaşınızı veririm, gerisine karışmam dedi. Ertesi sabah işe geldiğimizde kapıda kaldık. Patronlar haklarımızı vermeden kaçmıştı. Biz de şimdi haklarımızı almak için direniyoruz.

 

 

 

 

Bu sömürü düzenine artık dur diyelim”

 

AVPİM’in (Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezi) 2011 yılında Topkapı gibi merkezi bir yerden ulaşımın neredeyse imkânsız olduğu Hadımköy’e taşınmasıyla beraber çok çetrefilli olan iş imkânımız iyice çıkmaza girdi. Önce yemek hakkımızı elimizden aldılar. Ses çıkartmadık. 3-6 aylık sözleşmelerle çalıştırıldık. Hiçbir hakkımızın olmadığını söylediler. Sözleşme maddelerinde yer alan güvencesiz ve yarın ne olacağını bilmeden her an işsiz kalma korkusuyla işe gidip gelmeye başladık. Ulaşımdaki sıkıntılarımız bugün geldiğimiz noktada bizi çaresizliğe itiyor. Yıllarca posta işleme merkezinde 2 vardiya halinde çalışıyorduk (7-3, 3-11) şeklinde. Hadımköy’e taşınıldığında yolda vakit kaybettiğimiz gerekçesiyle haftada üç gün çalışmaya başladık.

Bugünlerde yeni bir sözleşmeye imza atmamız için bize baskı yapılıyor. Vardiyayı tekrar eski haline döndürmek istiyorlar. İki vardiya halinde çalışılmasındaki ısrar ise toplu işçi kıyımını amaçlıyor. Bizi aylık 45 saatin üzerinde çalıştıracaklar. Vardiya saatleri akıl alır gibi değil. Saat 07.00’den 17.00’e, 15.00’ten 23.00’e kadar. Yeni üç yıllık sözleşme kapsamında bize yol ve yemek parasının karşılanmayacağını bildirdiler. İhaleyi yeni alan firma toplantılarında 35 kişiyi çıkartacağından bahsediyor ki, bugün itibariyle 15 kişiyi çıkartmış bulunuyorlar. Biz 70 kişiye yakın servis kullanarak çalışıyoruz. 2011 yılında yapamadıklarını şimdi hızlı bir şekilde uygulamaya koydular. İki vardiyaya dönmek demek biz işçiler için büyük bir kayıp demek. En erken sabah 05.00’te kalkacağız. Akşam eve dönüş saati 18.00-19.00 olacak. Servis parası zaten yok. İlk olarak patron servis yükünden kurtulmak için uzaktan gelenlerden kurtulacak. Öyle olmasa bile biz bu iş yüküne dayanamayacağız. Ve kendimiz istifa edeceğiz. Kıdem ve ihbar tazminatlarımızı alamadan, karşımızda hiçbir şekilde muhatap bulamadan... “Neden” sorusunu bile soramadan işten çıkmış olacağız. Bununla da bitmeyecek, yıllarca yaptıkları gibi fazla mesai yaptırıp mesai ücretlerini vermek yerine izin verecekler. Onu da sadece kendileri istediğinde verecekler.

Bu aslında onların birbuçuk senedir yapmaya çalıştıkları bir şeydi. İş gücünü azaltıp daha çok geriye kalanlarla çalışmak. Şu anda sistem oturmuş durumda. Bize hiçbir açıklama yapmadan iş akdimize son veriliyor. Biz PTT’de çalışan taşeron işçiler olarak 16-24 çalışmak konusunda ısrarcı davranmamıza rağmen başmüdürden kesinlikle ret kararı çıktı. Bu yanlış ve sistemsiz bir karardır. Çünkü haftada üç gün gittiğimiz işte servis ücreti olarak 100 lira kesmekteler. Altı gün gidersek 180 lira olacağını söylüyorlar. Biz bu ücreti karşılayabilecek güçte değiliz. Asgari ücretin altında çalıştırılacağız. Fazla mesai paralarını vereceklerini iddia ettikleri şeyse çok açık; kendi kestikleri yol parasını ödemek için böyle bir yöntem geliştirmişlerdir. Bu resmen emek hırsızlığıdır. Zaten gönüllü köleler yığını olarak hiçbir şeye sesimizi çıkartmıyoruz. Kazanılmış tüm haklarımız birer birer elimizden alınıyor. Sermaye diktatörlüğü çok iyi ve yerinde bahaneler yaratabiliyor. Bu sömürü düzenine artık dur diyelim.

Nesrin Özaydın / İşten atılan bir PTT işçisi