7 Haziran 2013
Sayı: KB 2013/23

 Kızıl Bayrak'tan
Sarsıcı büyük halk hareketi!
Kuzey Afrika gezisinde şamar üstüne şamar
“Model” AKP, hedef “ılımlı İslam” sonuç: FİYASKO!
Mücadelemizi kırmak için tuzak kurdular, tuzağa düşmeyelim...
Taleplerimizin
arkasındayız!
‘Çözüm’ Taksim’de!
Büyük emekçi halk hareketi üzerine... - M. Emsalsiz
Orta yol yok! - Z. Rençber
Taksim: Direniş ve zafer!
Ankara: Günler süren direniş!
İzmir’de direnişin adı Gündoğdu!
“Her yer Taksim, her yer direniş!”
Tunus ve Mısır: Devrim için dersler...
Gezi direnişine sınır ötesi destekler...
Türkiye’nin 1 Mayıs’ı:
15-16 Haziran direnişi - Volkan Yaraşır
15-16 Haziran işçi direnişi yol gösteriyor…
“Yeni 15-16 Haziranlar yaratabiliriz!”
“Festival çalışmamız
ilgiyle karşılanıyor”

Türk Metal çetesini kovalım!

“Hepimiz ÇAPULCUYUZ!”
Polis şiddetine
karşı koymak meşrudur!
Direnişin içinden...
Halklar mücadelede
kardeşleşir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ermenegildo Zegna/İsmaco işçileri:

Yeni 15-16 Haziranlar yaratabiliriz!”

 

- Uzun süredir direniştesiniz. İlk günden bugüne direnişinizi özetleyebilir misiniz?

Fikriye Akgül: 18 Aralık 2012’de işten atılmamızdan bu yana, patron ve ustabaşlarının tutumlarında herhangi olumlu bir değişiklik yok. O zaman nasıl baskılar varsa bugün de baskılar devam ediyor. Bugün direnişimizin 166. günündeyiz. 166 gündür fabrika içinde çalışan arkadaşlarımızın sinirleri yıpranmış durumda ve biz onlarla görüştüğümüzde “Sabah işe giderken acaba bugün ne olacak, aynı savaş ortamı gibi, birkaç işçiyi bize karşı kışkırtmaları ve sürekli gözlemlenmek çok sinir bozucu” diyorlar. Bunlara dayanamayıp hem sendikalı hem sendikasız 30 kadar işçi arkadaşım işten ayrıldı. Bunların 10’u sendikalı. “Artık dayanamıyorum… Psikolojim bozuldu… İyi değilim… Huzursuzum…” diyerek ayrılanlar var. Ve işten atılan arkadaşlarımız da tazminatsız atıldılar. Tazminatlarını almasınlar diye 25. maddeden atıldılar.

Bu direniş içeriye büyük korku verdi. İçerde açıktan sendika çalışması yürüten 5 arkadaşımız işten atılmadan önce baskılar yoğun bir şekilde devam ediyordu. Bu arkadaşlarımızdan iki tanesi işten atılmadan önce müdürün içerde konseye seçtiği 10 işçiden ikisiydi. İşçiler ve oradaki yöneticiler tarafından seçilmiş temsilcilerdi. Ama sendika faaliyeti yürüttükleri açığa çıkınca da “Bunlar işçi düşmanı, oranın huzurunu bozmaya çalışan kişiler” olarak itham edildiler. Toplantılarında açık hedef gösterilmişlerdi ve işten atılmışlardı.

Herkes kredilerle ve borçlarla yaşıyor. İşçiler şöyle düşünüyor: “5’te çıkıyorum, giderim merdiven altında, şurada burada çalışırım, hayatımı devam ettiririm. En azından bir süre de böyle yaşarım…” Fabrikada koşulların iyileştirilmesi için bir talep var. Seçilen 10 kişilik işçi konseyi işçilerin taleplerini müdüre götürüp iletmişlerdi. Talepler neydi? En azından iki ikramiyenin olması, ücretlerin ve sosyal hakların iyileştirilmesi yönünde bir söz alınmıştı. Bunlar olacaktı ama bir hafta önce paket açıklandı. Paketten şu çıktı: Sendika düşmanı şefler ödüllendirildi. Onlara yüksek maaş çıktı. İşçilere ise izne çıkarken 200-300€ ve bir de prim çıktı. Mesela orada şöyle bir koşul var. Diyor ki “sen üretimini %100’ün üzerine çıkarmak zorundasın yoksa prim alamayacaksın.” Paketten işçiye faydalı bir şey çıkmadı. İşçilere at gözlüğü takarak yarışa sokmaya çalışıyorlar. İşten ayrılan ve atılan 9-10 işçi deneyimli işçilerdi. İşçileri böyle bir yarışa sokarak üretimi devam ettirmeye çalışıyorlar.

Celal Aydın: Oradaki arkadaşlarımıza sendikaya yönelmemesi için bir paket sundular. Bu paket işçilere boş çıktı. O paketten çıkanlar idare için çıktı. Hem zam olarak hem de prim olarak. Bugün burada işçilere senelik izin zamanlarında prim çıktı, başka bir şey çıkmadı.

- Cumartesi eylemleri yapıyorsunuz. Eylemlere ilgi nasıl?

Celal Aydın: Karşıda iki tane Ermenegildo Zegna mağazası var. Bir hafta İstinye’deki, bir hafta da Nişantaşı’ndaki mağazalara giderek eylem yapıyoruz. İstinye Park’ta güvenlik görevlileriyle aramızda arbede çıkmıştı bir eylem sırasında. Saldırmışlardı bize. Ama güzel geçti bence, çok iyi oldu. Bu şekilde yani.

Fikriye Akgül: İstinye Park’ta iki kapı var. Biri patronların, zenginlerin girdiği kapı, diğeri de biraz daha alt tabaka insanların girdiği kapı. İnsanlar şuna alışmış, burjuvaların kullandığı kapıya kimseyi sokmuyorlar, yaklaştırmıyorlar. Ama “Şurada bir kapı var orada yapabilirsin. Gelenler orada eylem yapıyor” diyorlar. Ama biz diğer kapıda eylem yapmak istedik. Çünkü İsmaco’nun fabrika satış mağazası tam karşısındaydı. Oradaki güvenlikler ise adeta özel talimat almışçasına, kudurmuşça saldırdılar. Yani onların amirlerine kadar söyledik “Kim eğitmiş bunları, böyle bir şey olamaz. Sonuçta sen işten atıldığında yarın ben gelip sana yardıma koşacağım. Çok vahşice yaptığın” dedim. Şu bir gerçek ki bizi orda görmemek için her türlü önlemlerini alıyorlar.

Bir de şunu ekleyeyim. Sendikal Güç Birliği Platformu(SGBP) kadın örgütleri bir karar almışlardı; bu mağazalar önünde kadınlar olarak basın açıklamaları yapıp, mücadelemizi desteklediklerini ilan edeceklerdi. Ama bu haftaki Gezi Parkı direnişinden dolayı yapılamadı. Biz de dolayısı ile Gezi Parkı’na gitmiş olduk.

- Gezi Parkı direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Fikriye Akgül: AKP iktidarının bize sunduğu insanca yaşam, insanca çalışma koşulları, insanca ücrete dair hiçbir şey yok. Zaten insan karşıtı bir tutumu var. Bunu zaten defalarca kez kanıtlamıştı. 1 Mayıs’ta işçileri, emekçileri 1 Mayıs Alanı’na sokmama kararı, orayı kullanamazsınız ilanından sonra, gaz bombalarıyla her tarafı kullanılamayacak, yaşanılamayacak hale getirdi. Aslında biz şunu gördük, Gezi Parkı’nda ve Taksim’de insan sayısı 1 milyonu bulmuştu. Demek ki orada 1 Mayıs kutlanabilirmiş. Yani burada çok keyfi bir tutum var. Bu tutum işçi ve emekçilere karşı alınmış keyfi bir tutum. Hani siz ne isterseniz ben buna karşıyım, bunu yaparım dayatması var.

Bu olay da artık Gezi Parkı meselesi olmaktan çoktan çıktı. Bir yanda Hava-İş direnişi varken, Hava-İş direnişini boşa çıkarmak için hükümet-patron-polis işbirliği yapıp çabalıyorsa, diğer tarafta çorap işçilerinin talepleri var örgütlenme istekleri var. Grev tartışması var. Yine nakış işçilerinin benzer bir süreci var. Öncesinde Diyarbakır’da tuğla işçilerinin mücadelesi var. Yani alttan alta kaynama var. DHL’de arkadaşlarımız var. Alttan alta kaynama var ama Gezi Parkı bunun patlama noktası oldu. Bu güne kadar her yönüyle bakalım, tüm renkleriyle, tüm farklılıklarıyla insanları bir araya getirmek o kadar zor ki bugünü yaratmak, bugünü yaşamak bize uzak görünüyordu ama artık insanların patlama noktası buradan oldu. Orada sonuçta grevdeki işçi de var işsiz de var, yozlaştırılan futbola karşı bir grup da vardı. Kendini ifade etmek isteyen herkes sokakları işgal etmişti. Halkın artık tahammül edemeyeceği bir yere geldi. Bunun çıkış yolu da birlikte mücadele etmektir.

Sürekli olarak şunu da kınıyorum, CHP buradan rant sağlamaya çalışıyor. Sonuçta herkes biliyor; o park birilerine peşkeş çekildiyse, bu kararın altında CHP’nin de imzası vardı. Gezi Parkı meselesinde de CHP belediye meclis üyelerinin imzası duruyor. Orada günlerce olaylar yaşandı, insanlar günlerce gaz bombalarına direniyor. Yaralılar var yüzlerce. Bütün basın bunu gösterirken, patron basını bunu kapatıyor. Orası polisten arındıktan sonra, halk girince CHP Genel Başkanı da oraya geliyor. Biz de oradaydık. Çatışmalar bittikten sonra girdi. Çatışmalarda yer almadı, ne zamanki o alan kazanıldı o zaman girdi. Ankara’da, diğer illerde o şiddet devam ediyor. Bu işin neresindesin? Hayır, rant derdinde. Bunu kendine avantaja çevirmenin peşinde. AKP gider, CHP gelir. Buna karşı işçilerin ve emekçilerin kendi talepleri, çıkarları etrafında kesinlikle örgütlenmesi gerekiyor.

- BDSP’nin etkinlik çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fikriye Akgül: 15-16 Haziran işçi sınıfına bırakılmış en büyük armağanlardan birisidir. Oradan doğru baktığımızda 15-16 Haziranlar’ı bugüne kadar sürekli olarak anlatılarak geldi ama geldiğimiz süreçte yeni 15-16 Haziranlar yaratmak gerekiyor. Bu tek başına sokağa çıkıp bağırmak değil tamamen ezici, köleleştirici bir zihniyete karşı, AKP ve onun gibi anlayışlara karşı işçi sınıfının yeni 15-16 Haziranlara ihtiyacı var. Aslında şu patlama noktası bu dönem 15-16 Haziranları daha da güçlü kılacaktır. Ben öyle düşünüyorum. Emekçilerin, gençlerin, kadınların herkesin yeniden uyanışı, üzerinden ölü toprağını atma sürecidir. Yani bu çalışmaları biraz daha güçlü tutmak daha direngen olmak gerekir. Şöyle kararlar alınabilir, öğrenciler bir gün okula gitmeyebilir, fabrikalarda yemek boykotu yapılabilir. Sendikalar ciddi kararlar alabilir; iş durdurma, geç iş başı yapma, grev olabilir.

Bugün Gezi Parkı meselesinde de böyle kararlar alınmasını bekliyorsun. Sendikalar cephesinden ise anlamlı adımlar atılmamıştır. Eğer buralardan yükselen toplumsal muhalefette mücadeleci hareketler sonuna kadar götürebilirse yeni 15-16 Haziranlar yaratılır.

Kızıl Bayrak / Tuzla