7 Aralık 2012
Sayı: SİKB 2012/15 (48)

 Kızıl Bayrak'tan
NATO’nun hedefinde
bölge halklarının geleceği var
NATO Patriot sevkiyatına onay verdi
Türk sermaye devletiyle NATO’nun kirli ilişkisi
Sermaye devletinin uşaklığı Kore Savaşı’ndan bugüne sürüyor!
“Özel” kontra örgüt: SADAT
Dokunulmazlık
tartışmalarından yansıyanlar
Karadağ davasında 9. duruşma
“Makul” değil, insanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!
Kiğılı direnişi üzerine
Dünden bugüne
MİCHA’dan yansıyanlar
İşyerlerinde uygulanan sistematik kişiliksizleştirme ve baskılama aracının bilimsel adı mobingtir!
MİB MYK Aralık ayı toplantısı
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - 1
25. yıl etkinliğinin enerjisi ve gücüyle sınıfı örgütleme seferberliğine!
Tunus ve Mısır’ın kısa dersi: Parti, sınıf, devrim!
Mursi ve efendilerine karşı emekçiler ayakta
Burjuva basının genç ve kadın militan korkusu
19 Aralık Katliamı ve direnişinin yıldönümü yaklaşırken
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ali Çerkezoğlu’yla görüştük
Sağlıkta dönüşüm ölüme doymuyor!
Yakın zamanda işten çıkarılan Av. Fatma Arda ile “işçi avukatlık” üzerine
Av. Gökmen Yeşil’le işçi avukatlık ve tip sözleşme üzerine
Av. Cem Gök ile işçi avukatlık ve hukuk alanındaki örgütlenme üzerine
Kadına yönelik baskı, şiddet, ayrımcılık tırmanıyor
Üniversitelerden
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tunus ve Mısır’ın kısa dersi:

Parti, sınıf, devrim!

 

Tüm bir Ortadoğu’yu bir anda yangın yerine çeviren ve etkileri hala devam eden emekçi halk isyanı, önce Tunus’ta patlak verdi. Tunus’u Mısır izledi. Tunus’ta işsiz bir gencin intiharı, Mısır’da 6 Nisan Hareketi yığınları sokağa çağırmıştı.

Çağrılar anında karşılık buldu. Sokaklar bir anda onbinlerle dolup taştı. Her gün on binler halinde çoğaldılar. Sokaklara sığmadılar, meydanlara aktılar. Bu kez meydanlar dolup taştı. Kahire’nin ünlü Tahrir Meydanı en çok dolup taşan meydan oldu. Alanda önce on binler vardı, kısa süre sonra bu sayı bir milyona ulaştı.

Ezici çoğunluğunu emekçilerin oluşturduğu bu kitle, tesadüfen ve nedensiz sokalara çıkmadı. Aksine, ayaklanmalar, Tunus’ta, Mısır’da ve her yerde, IMF ve Dünya Bankası’nin iktisadi ve sosyal yıkım politikalarına, Bin Ali ve Hüsnü Mübarek gibi kanlı diktatörlere ve onur kırıcı yaşama karşı patlak vermişti.

Öte yandan bu emekçi halk isyanları birden bire ortaya çıkmadılar. Bir birikimin üzerinden patlak verdiler. Çok anlamlıdır ki hem Tunus’ta hem de Mısır’da, ayaklanmayı önceleyen süreçte ciddi işçi hareketleri var. Tunus’ta on yıl öncesi bir madenci fırtınası esiyor, halk isyanı da bu önemli birikime yaslanıyor. Mısır’da ise, Mahalla’daki 25 bin tekstil işçisinin ünlü grevi var. Yine anlamlıdır, Tunus’ta işçi Boazizi, Mısır’da Mahalla tekstil işçilerinin grevinden esinlenerek ortaya çıkan 6 Nisan Hareketi ayaklanma çağrısı yapmıştır. Sözün özeti, her iki yerde de işçiler kıvılcımı çakmıştır.

Kim hazırlıklıysa o kazanır!

Tahrir Meydanı’ndaki kitle homojen bir kitle değildi. Meydandaki, her sınıftan ve her eğilimden oluşan şekilsiz bir kitleydi. İşçiler vardı, ama birer göstericiydiler sadece. Kent yoksulları vardı. Liberal burjuvazi ve tuzu kuru orta sınıf da meydandaydı. Düzenin sigortası ordu onların hemen yakınında ve olanları izliyordu. Dikkate değer olan ise şuydu: Müslüman Kardeşler ilk üç gün hareketin içinde değildi, ilk üç gün alanda bir tek onlar yoktu. Ayaklanmanın milyonlara doğru seyrettiğini görünce hızla alana geldiler.

Tahrir Meydanı her gün göstericilere ev sahipliği yaptı. Günlerce gösterilere sahne oldu. Şekilsiz ve yönsüzdü kitle, her gün “Mübarek istifa!” diye haykırdılar. Tunus’ta iş kolay olmuştu, diktatör Bin Ali tacı tahtı bırakıp kaçmıştı. H. Mübarek direndi. Büyük bir inatla ve ısrarla istifa etmedi. Hatta saldırıya geçti. Satırlı baltalı katilleri kitlenin üzerine yolladı. Polis ve istihbarat elemanları kaptıklarını işkencehaneye çektiler. Ordu göz yumuyordu bu olanlara. Yani her şeye rağmen Kahire’de hala düzen hakimdi. Ta ki işçiler kitleler halinde Tahrir’e gelene dek...

Nihayet Mahalla’da, İskenderiye ve diğer işçi havzalarında greve gittiler. Bir dizi çatışmanın ardından, fabrikaları kapatıp, Tahrir Meydanı’na koştular. Meydanda birden hava işçiden yana döndü. Saflaşma başladı sanki. Üçüncü gün H. Mübarek görevden alındı. Liberal burjuvazinin temsilcileri, tuzu kuru orta sınıf ve Müslüman Kardeşler söz birliği etmişçesine alandan kaçtılar. Yine ittifak halinde düzeni savunmaya başladılar.

H. Mübarek artık yoktu, ama yerinde adamları vardı. Mısır’in geleceğini düzenden ve sistemden yana kurtarmak için planlar yapmaya başladılar. Emperyalist efendileri ile birlikte türlü hileler ve manevralar eşliğinde, yeni bir süreç başlattılar.

Parti ve sınıf yoksa, devrim de yok!

Her zaman aynı şey olmuştur, böylesi durumlarda kim hazırlıklıysa o kazanmıştır. Sürece onlar damgasını vurmuştur. Tunus’ta da, Mısır’da da böyle oldu. Bin Ali ve H. Mübarek gitti, ama diktatörlük yerli yerinde kaldı.

Tahrir’de her şey vardı. Bu çerçevede, işçiler de vardı. Bir kez daha, ayaklanma onu önceleyen işçi hareketlerinin biriktirdiklerine yaslanıyordu. Ama hazırlıklı değillerdi. Demek oluyor ki, alanda hazırlıklı bir sınıf olarak değil, birer gösterici olarak vardılar. En büyük eksiklik olarak da, devrimci bir parti yoktu. Bilim kanıtlamış ve tarihsel tecrübelerle sabittir ki, devrimci sınıf hazırlıklı değilse devrimin imkanları devrime taşınamaz, devrim yapılamaz. Devrimci bir parti olmadan da devrim zafere ulaştırılamaz. Tunus’ta ve Mısır’da, ne sınıf devrime hazırlıklıydı ve ne de devrimci bir parti vardı. Bu nedenledir ki, buradaki devrimci süreç devrime evrilemedi, devrimci imkânlardan başkaları yaralandı.

Milyonlarla kendisini ifade eden kitle hareketi adım adım zayıfladı, yaptırım gücü azaldı. İnisiyatif haliyle yeniden düzenin ve sistem güçlerinin eline geçti. Mısır’da demokratik süreci bir an önce başlatmak yalanı ile seçim manevrasını devreye soktular. Kitlelerin şu ya da bu vesileyle arada yaptıkları her çıkışı bu manevra ile manipüle ettiler. Ve nihayet seçim aldatmacasına başvuruldu.

En hazırlıklı olanlar Müslüman Kardeşler’di. Bir bütün olarak dinsel gericilikti. Seçimleri onlar kazandı. Seçimlerde %51’lik oy oranı ile çıktılar. Tunus ve Fas’ın ardından, Mısır’da da dinsel gericiler iktidar oldu.

Başında Mursi’nin bulunduğu Müslüman Kardeşler hiç vakit geçirmedi, ilk hamlede, iktidar imkanlarını da kullanarak, kendi politika ve yaşam anlayışlarını tüm topluma kabul ettirmek ve adım adım topluma hakim olmak üzere harekete geçtiler. Bu amaçla Cumhurbaşkanı Mursi alelacele bir anayasa taslağı hazırlattı. Taslak 14 Aralık’ta referanduma sunulacak.

Mısır’ın geleceği Müslüman Kardeşler değil,
devrimcileşmiş işçi sınıfıdır!

Cumhurbaşkanı Mursi’nin hazırlatıp referanduma sunacağı anayasa taslağının içerdiği tüm maddeler baştan aşağı Mısır’ı teokratik bir yönetime götürecek niteliktedir. Bu maddelerin şahsında ülkeye katıksız bir şeriat düzeni oturtulmak istenmektedir. Açıkçası, çağdışı bir işçi, emekçi, kadın, ilerici düşünce ve aydın düşmanı bir dinsel gercilik rejimidir sözkonusu olan. Nereden bakılırsa bakılsın, bu gelişmenin şahsında, Mısırlı emekçiler karanlık bir gelecek tehdidi altındadır.

Fakat her şeye rağmen, Mısır halkı sıfirdan başlamıyor. Evet devrim olmadı, ama bir dizi devrimci ders bıraktı. Kesin olan bir başka şey daha var, Mısırlı işçi ve emekçiler paha biçilmez bir deneyime sahiptirler artık. Ve hiçbir şey Ortadoğu’da, Tunus’ta ve Mısır’da eskisi gibi olmayacaktır. Devrimci süreç çok yıpratılmış, çok sömürülmüştür, ama tüketilememiştir. Süreç devam ediyor. Emekçiler vesile oldukça yeniden ayağa kalkıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Tahrir Meydanı’nda yaşananlar da bunun kanıtıdır.

Ve dahası var...

Mısır geri bir toprak değildir. Mısır modern kapitalist gelişmenin belli bir düzeyde seyrettiği bir topraktır. Mısır’da, üstelik de mücadeleci bir işçi sınıfı var. Toplumun hali hazırda en diri ve en mücadeleci sınıfı da işçi sınıfıdır. Yegane handikap devrimci bir partiden yoksunluktur. Şimdi sıra bu eksikliği gidermeye gelmiştir. Ve yine tarihin tecrübeleri göstermiştir ki, ihtiyaç keşfin anasıdır ve yaşanan devinim bu eksikliği de giderecek. Şüphesiz devrimci mücadele sayesinde sınıf er ya da geç partisine de kavuşacaktır.

Dinsel gericiliği ancak ve ancak devrimci sınıf durdurabilir. Keza, dinsel gericiliğin panzehiri de sosyal sınıf mücadelesidir. Mısır’daki halk isyanının kısa bir dersi de şudur: Gelecek her yerde olduğu gibi, Mısır’da da işçi sınıfına aittir.

Enternasyonal-Info